Vampire: İzmir by Night (Bölüm 3)
İZMİR GECELERİ Kısım 3: Karanlık Ve Sessizlik Onlar öyle bir zamanda gelecekler ki ~~~ Gizli olan her şey işte o zaman ortaya çıkacak ~~~ Kapkara gölgeler yükselecek ve onlar ~~~ Bir zamanlar kendilerine ait ne varsa geri isteyecekler ~~~ Ve fırtınanın dışında, kapkara bir kıyamet kopacak ~~~ Duyduğu sonsuz öfke ile onu izleyen her şeyi yok edecek ~~~ Onlar öyle bir zamanda gelecekler ki… ************************ Karşıyaka, Çiğli’nin geri taraflarında, 2. Ana Jet Uçuş Komutanlığının beş kilometre kadar ilerisinde bulunan oldukça geniş alan üzerine kurulmuş Elizyumun dış cephesi koyu toprak rengine boyalıydı ve gece olduğunda kapkara, mistik bir siluete bürünüyordu. İzmir’in eski konaklarına benzer bir mimariye sahip olan Elizyum’un ön kısmında sıra sıra balkonlar ve sütunlar göze çarpmaktaydı. Konağın köşelerinde adeta birer gözcü kulesi gibi köşeden dışarı çıkmış uzun ve bitişik ek yapılar vardı. Aynı şekilde konağın göbeğindeki geniş girişte dışarı doğru bombeliydi ve içeri giriş esnasında sağlı sollu sütunlar girişi çevrelemişti. O sütunların ardında dört kat boyunca sıra sıra camlar vardı fakat sadece ve sadece aşırı dikkatli gözler oralarda camların olduğunu görebilirdi, çünkü camlar içeriye neredeyse hiç ışık almıyor, dışarıya da içeriden hiçbir görüntü sunmuyordu. Kurşungeçirmez kapkara camlar Elizyum’un dört bir yanını sarmaktaydı. Camarilla’nın bu muhteşem üssünün oldukça korunaklı olduğu söylenirdi. Olağanüstü bir durum meydana geldiğinde burası bir sığınak olarak kullanılabileceği gibi normal zamanlarda da pek çok vampiri de içinde barındırıyordu. Prens ve konsülü de dahil olmak üzere İzmir’deki vampir toplumunun en ciddi konumlara sahip şahsiyetleri burada kalmaktaydı ve buradan doğru da bakıldığında burası güvenli olmak zorundaydı. Burası tıpkı Grek mitolojilerinde de bahsedildiği gibi, ölülerin huzur içersinde barınabilecekleri yer olan ‘Elizyum’du. Nitekim bu gece onlar için diğer gecelerde olduğundan biraz daha endişe uyandırıcı gözüküyordu. Elizyum’un etrafında zırhlı ve silahlı kimseler bekliyor, gece karanlığında pür dikkat etrafı gözlüyorlardı. Elizyum’un çevresinde belli aralıklarla Range Rover marka cipler yerleştirilmişti ve bu ciplerin içersinde ve dışarısında bekleyen kimseler vardı. Konağın içersinde ise gene gergin bir bekleyiş sözkonusuydu. Prens Hakan ve konsülü için büyük bir hareketlilik sözkonusuydu. Prens tarafından, konsülün bir saat içersinde olağanüstü toplanması kararı alınmıştı ve bu süre zarfında Camarilla’ya yönlendirilmiş olası tehlikeye dair elde edilebilecek tüm bilgiler toplanacaktı. Bunun için bütün kontrol sistemleri İzmir’i gözlemliyorlar, kapalı devre telsizlerden Elizyum’a adeta bilgi akıyordu… Şu anda Elizyum, kilometrelerce ötesine kadar koruma altındaydı, gece gelişen olaylardan ötürü güvenlik hat safhadaydı… ************************ Cenk elindeki telefona baktı. Sonra gözlüklerinin ardındaki kızıl gözleriyle etrafı derin derin süzmeye başladı. Telefonun çekmesi için manastırdan üçyüz, beşyüz metre kadar ileriye yürümek zorunda kalmıştı. Fakat şimdi neden birdenbire telefonunun bu şekilde kapanmış olduğuna bir anlam verememişti. Telefonun önünü arkasını hızlıca kontrol etti, herhangi bir bozukluk gözüne çarpmadı. Yedi Uyurlar yakınlarında eski bir manastırı aramak için buraya gelmişti. Manastırın tam yerini bulmuştu fakat henüz tam içerisini inceleme fırsatı bulamadan önce Erdinç’ten sonra da Prens’ten aldığı telefonlarla manastırı incelemeyi bırakmıştı. Manastırın bulunduğu yer, dört bir yanı toprak arazi ile çevrili, başı sonu gelmeyen açıklık bir bölgeydi. Bölge, Selçuk dolaylarındaydı ve yerleşimlere oldukça uzak bir noktaydı. Rivayetler buranın M.S. 5 ve 6. yüzyıllar arasında yapıldığı sanılan Yedi Uyuyanlar Kilisesi’nin bulunduğu söylerken bugünkü kazılarda ortaya çıkarılan abidevi yapının 4 katı görülebilmekte ve 7 kat olduğu tahmin edilmektedir fakat bu bir tahminden öteye gidememiştir. Zira yapının 4. katından sonrasına mistik bir şekilde ulaşılamamıştır. Vampir toplumu arasında bu bölge hakkında farklı kehanetler ve tahminler söz konusudur. Keşfedilen katlarında pek çok dehlizin ardı ardına sıralandığı yapı görünüşü itibariyle eskiden bir manastır olduğu izlenimini vermektedir. Cenk bir şeylerin iyiden iyiye ters gitmeye başladığını hissetmekteydi. Bunun üzerine hızla arabasının olduğu yere dönmeyi düşündü. Şimdilik buradaki araştırmalarına ara verse fena olmazdı. Kapılarında daha ciddi bir bela varmış gibi geliyordu. Arabasının yanına varan Cenk tekrar gerisine baktı Tellerle çevrilmiş Yedi Uyurlar bölgesinin gizemini ve araştırma görevini çözememiş olması onu biraz hırslandırmıştı. Cenk tekrar başını çevirmiş, arabasına atlayacaktı ki, telefonunun ekranına gözü çarptı. Ekran üzerindeki pikseller devamlı karıncalanmaktaydı. Telefona anlık uyartılar gönderiliyordu! Cenk bu duruma karşı iyiden iyide huzursuzlanmıştı. Telefonun hattını çıkardı, kırıp attı. Telefonu da gece karanlığının içinde uzağa bir yere fırlattı, hızla arabasına bindi ve tozu dumana katarak hızla Yedi Uyurlar bölgesinden İzmir merkeze doğru arabasını sürmeye başladı… Havada uzunca bir süre süzülen telefon düştüğü yerde parçalara ayrılmıştı. Kara El’in lokasyon-kontrol merkezinden konum tespiti birkaç telefona birkaç uyartı daha gönderilebildi, daha sonra telefondan gelen sinyaller kesildi. Özel bir Kara El timi Cenk İşler’i etkisiz hale getirmek amacıyla Selçuk tarafına yönlendirilmişti! ************************ Sabbat’ın gözbebeği, ‘Caine’in Kılıçları’, ‘Caine’in Seçilmişleri’ olarak tabir edilen Kara El’in inanılmaz mobilize teknoloji ile donatılmış özel araştırma birimleri İzmir’deki Camarilla aktivitelerin neredeyse tamamı üzerine bilgi elde edebilmiş sayılırdı. Özel birimler an be an birbirlerine uyarılar, talimatlar ve harekât detayları hakkında veriliyordu. Yöneylem planları ve aşamalar neredeyse hazır gibiydi. Tüm ekipler pozisyon almış sayılırdı. Birkaç saat içersinde Sabbat harekâtı başlatılacaktı! ************************ Tepesinde sürekli belli rotalara yönelen bir uydunun bulunduğu arkası geniş ve kapalı olan cipin içersinde iki kişi bulunmaktaydı. Cip Kara El örgütünün lokasyon kontrol merkeziydi ve uydu yoluyla elde edilen verilen bir araya getirilerek ana merkeze ve spesifik merkezlere gönderiliyordu. Cipin içersindeki iki adam kendi aralarında konuşmaya başladılar. “Uyartılar kesildi.” Diğeri eline geniş kapkara bir kâğıt almıştı. Kenara geçti, elindeki kâğıdı eğip bükmeye başladı. Önce yatay tuttuğu kâğıdın sol üst ucunu belli bir açıyla kâğıdın aşağı köşesine değecek şekilde birleştiren adam, sonra aynı hareketi tersten, sağ alt ucunu kâğıdın üst kısmıyla birleştirerek yaptı. “Durumdan şüphelenmiş olmalı. Muhtemelen oradan ayrılıyordur.” Adam döner koltuğunu çevirerek ilerisindeki adama döndü. “Kodu hemen gönderelim mi? Henüz yeni bir haber almış değiliz biliyorsun.” Bu sırada adam yatay tuttuğu kâğıdın iki yanını birbiriyle birleştirdi uçta kalan kısımları içe doğru kıvırmaya başladı. “Son söylediklerini duymadın mı? Biz hattı kestikten sonra İzmir’e döneceğinden bahsediyordu. Selçuk yolundan İzmir’e geçecek işte, besbelli.” Monitörlerin önünde duran adam tek elini omzuna götürmüştü şimdi. Taşlanmış yırtık bir kot pantolon üzerine giydiği dar siyah body göğsünün ve geniş kaslı kollarının görünmesine izin veriyordu. Ön omzu ile göğsünün birleştiği yerde kara bir el dövmesi vardı. “Sen bilirsin. Bu arada Çiğli havaüssü yakınlarında da bir hareketlilik gözlemledik ama oraya gönderdiğimiz uyartılar sürekli bloke ediliyor. Orası ile daha fazla ilgilenip dikkat çekmeyelim derim. Şimdi sistemi bir süre kullanmayalım derim, başka bir noktaya geçersek iyi olur.” Kâğıt tekrar geometrik biçimlerde büküldü. Kara kâğıt şimdi kullanılmaya hazırdı. Adam eline bir kalem aldı, farklı bir çeşit mürekkebe batırarak kâğıdın üzerine bazı kodlar yazmaya başladı. Her bir kodu yazarken bir kıvrımı yeniden açıyordu. Kâğıt eski haline dönerken üzerindeki kodları, anlamlarını ve yan yana dizilimlerini anlamak daha da zorlaşıyordu. Monitörlerin başında duran adam cipin arkasına doğru yöneldi. “Basmane tarafına yöneliyoruz.” Diyerek cipten atladı, ön tarafa geçerek cipi hareket ettirdi. Kâğıt üzerine son kod yazılıp, ilk haline ettirildiğinde adam ileri doğru yöneldi. İlerideki ışıklandırma bölümüne geçerek kâğıdı bölmenin içine koydu. Spektrumu açarak kâğıdın üzerine kapkara ışık huzmesinin düşmesini sağladı. Kodları kara kâğıdın üzerinde bu şekilde görebiliyordu. Burada yazdıklarını kontrol ettikten sonra kâğıdı aldı, ilerideki tarayıcının içersine yerleştirdi ve özel birimlere birer kopyalarını gönderdi. |
Yazan: Hakan “Eldarin” Arslan |