İncelemeler

Anka’nın Alevi İhanetle Körükleniyor – Ejderha Cumhuriyeti İncelemesi

Haşhaş Savaşı serisinin ikinci kitabı Ejderha Cumhuriyeti ilk kitaba göre daha tutarlı ve sürükleyici bir hikaye anlatmayı başarıyor. İkinci kitabı övdüğümüz bu inceleme yazısında ilk kitapta olanları da hatırlatıyoruz.


Öncelikle bu yazının ikinci kitap için bir inceleme yazısı olacağını vurgulayayım. Yalnızca bir tanıtım yazısı okumak istiyorsanız ona buradan ulaşabilirsiniz.

Serinin ilk kitabı olan Haşhaş Savaşı’nı incelediğimiz yazıya da buradan ulaşabilirsiniz. O yazıda hikayenin Avatar: The Last Airbender ile çok benzediğinden bahsetmiştim. Ek olarak kitabın sanki iki farklı kalemin elinden çıkmışçasına uyumsuz sahneler içerdiğini anlatmıştım. O uyumsuzluk bu kitapta yok. Ancak Avatar: The Last Airbender ile olan benzerlikler yine devam ediyor.

Bu yazı, Haşhaş Savaşı serisinin ilk kitabını okumayan okurlarımız için spoiler içeriyor olacak. Hatta yazıya direkt ilk kitaptaki olayları hatırlatarak başlayacağız. Dolayısıyla ilk kitabı okumadıysanız bu yazıyı okumayı burada bırakmanızı tavsiye ederim.

Haşhaş Savaşı – İlk Kitap Nasıl Başlamıştı?

Rin, Horoz Vilayeti’nde yaşayan kara tenli, öksüz bir çocuktu. Kesegi adlı küçük üvey kardeşi dışında onu bu topraklara bağlayan bir şey yoktu. Dolayısıyla evlenmekten kaçmak için akademi sınavına hazırlanmış, burslu okuyabileceği tek okula, ülkenin en iyi savaş akademisi Sinegard’a gitmeye hak kazanmıştı. Ancak Sinegard’da geçmişi yüzünden hor görülmüştü. Yalnızca Savunma Bakanı’nın oğlu Kitay’la dostluk kurabilmişti. Ejderha Vilayeti’nin kendini beğenmiş prensi Nezha‘dan ise nefret etmişti.

Bütün hocaların Altan adlı bir öğrenciye hayran olduğu akademide Rin, Üstad Jiang ile şamanizm çalışmaya karar vermişti. Kısa sürede tanrılarla, özellikle Anka ile iletişime geçerek ateşi çağırabildiğini fark etmişti. Rin eğitimini bitiremeden Mugen Federasyonu ülkeleri Nikan’a saldırmıştı. Tüm öğrenciler asker üniformalarını giymişti. Sinegard’ın bulunduğu şehri korumakla görevlendirilmiş olan Rin, savaş alanında Nezha ile ateşkes yapıp sırt sırta vermişti. Ancak savaş alanında Nezha ölümcül bir darbe almıştı. Onları kurtaran Rin’in alevleri ve Üstad Jiang’ın mührünü kırdıktan sonraki hünerleri olmuştu. (Mühür de ne demekse…)

Nezha ve Rin

Rin, Anka’nın hizmetkarı oldukları için soykırıma maruz kalan Speer’lılardan olduğunu keşfetmiş, ordunun şamanlardan oluşan Cike birliğine atanmıştı. Bu birliğin başına kısa süre önce Altan geçmişti. Zira eski liderleri Tyr, İmparatoriçeleri Su Daji’yi Mugen ile işbirliği yaparken görmüş ve İmparatoriçe tarafından öldürülmüştü. Rin, Altan’ın emri altındayken kendisini aşağı hissetmiş, ateşi onun gibi ustalıkla çağıramadığı için utanmıştı.

Haşhaş Savaşı – Hatırlanması Gerekenler

Rin ile Altan arasında garip bir ilişki vardı. Bu kimi zaman nefret, kimi zaman kıskançlık, kimi zaman da aşk gibi bir hayranlıktı.

Altan

Nezha, ölümcül yarasına rağmen kısa sürede iyileşerek Khurdalain’e, tekrar Rin ile yanyana savaşmaya gelmişti. Ancak bu kez de savaş alanında Mugen’lilerin zehirli gazından etkilenerek bayılmıştı. Altan, Rin’in Nezha’yı kurtarmak için kendisini riske atmasına izin vermeyerek Ejderha prensini geride bırakmıştı.

Ülkeyi Üçlü‘den geriye kalan İmparatoriçe Engerek Su Daji yönetiyordu. Rin, onun hain olduğunu öğrenmişti. Üçlü’den Bekçi diye bilinen şamanın da Jiang olduğunu fark etmişti.

Ordu doğu kıyılarını korumaya çalışırken Mugen güneyden saldırmış, Golyn Niis’te kıyım yapmıştı. Kitay ve Venka, oradan sağ kurtulmayı başaran bir grup asker arasındaydı. Ancak ikisi de yaşadıkları travma ile değişmişlerdi.

Altan savaşı kaybettiklerini düşünüyordu. Çareyi Chuluu Korikh’ten bir tanrıyı yardıma çağırmakta bulmuştu. Kendisini oraya hapsetmiş olan Üstad Jiang onlara bunu yapmamaları için yalvarmıştı. Fakat Altan ve Rin onu dinlememiş, Fırtına tanrısına dönüşmüş Feylen’i özgür bırakmıştı.

Onların Korikh’e gittiklerini Su Daji, Mugen askerlerine haber vermişti. Rin ve Altan, hapishane onların şamanik güçlerini engellerken yakalanmış ve bir laboratuvara götürülmüştü. Geçmişini laboratuvarda bir denek olarak geçiren Altan bu durumu kaldıramamış, öfkeden çıldırmıştı. Tüm laboratuvarı yakmış ve kendisini feda ederek Rin’i özgürlüğüne kavuşturmuştu. Rin de Speer Adası’na yüzmüş, Anka’nın tapınağını bulmuştu. Tüm nefretini altarda kusmuş ve tüm Mugen adasını bir anda küle çevirmişti.

Ejderha Cumhuriyeti Başlarken

Rin, hem Altan’ın ölümünden hem de savaşın tüm kayıplarından İmparatoriçe Su Daji’yi sorumlu tutuyordu. Onu öldürmeye ant içmişti.

Cike

Altan, ölürse Cike’ta onun yerine geçecek komutanın Rin olduğunu söylemişti. Ancak Rin Cike’ın ruhsal dünya ile güçlü bağları olan Chaghan‘ın bu işe daha uygun olduğuna inanıyordu.

Kitay, Rin’in peşinden dünyanın sonuna kadar gidebilecek çok iyi bir dosttu. Fakat Rin’in bir anda koca bir adayı küle çevirmiş olması Kitay’ı altüst etmişti. Masum kadın ve çocukların ne olduğunu anlayamadan öldüğünü düşündükçe ne için savaştıklarını sorgulamaya başlamıştı.

Ayrıca Rin aklını kaybetmekten korkuyordu. Zira o kadar öfke doluydu ki, artık kafasının içinde kendi sesini duyamaz olmuştu. Öfke ve alevlerin tanrısı Anka’nın sesinden kalan boşlukları Altan’ın hayal kırıklığı dolu düşünceleri dolduruyordu.

Ejderha Cumhuriyeti Ne Hakkında?

Haşhaş Savaşı serisinin ikinci kitabında Ejderha Vilayeti, ülkenin İmparatorluk rejimine karşı çıkıyor. Ülkenin cumhuriyetle yönetilmesini istiyor. Bu devrim için de şu anın en doğru vakit olduğunu düşünüyor. Zira, İmparatorluk Mugen ile verdiği savaşın yaralarını sarmaya çalışıyor. Yani savunması pek de güçlü değil.

Ejderha Vilayeti Kralı Vaisra Yin, yani Nezha’nın babası, bu savaşta Rin’i yanında istiyor. Çünkü Rin hem parmaklarını şıklatarak bir adanın tamamını küle çevirebilen güçlü bir şaman, hem de bu soykırımı ile savaşın sonunu getirmiş kahraman. Aynı zamanda Anka’nın alevini kullanabilen son Speer’lı. Hatta Horoz Vilayeti’nden gelmiş bir köylü olduğu için bir de halkın kahramanı. Tüm bu özellikleri Rin’i Ejderha Cumhuriyeti için vazgeçilmez yapıyor.

Rin

Öfkeden ve nefretten delirmenin eşiğine gelmiş Rin’in de tek bir amacı var: İmparatoriçe Su Daji’yi öldürmek. Dolayısıyla bu amaç için işbirliği yapmak onun da işine geliyor. Böylece Rin’in komutasındaki Cike, Ejderha Cumhuriyeti için devrim yapmaya hazırlanıyor.

Ejderha Cumhuriyeti: İlk Kitabın Eksiklerini Gideriyor

İlk kitapta hikaye anlatımı genel olarak çizgi filmvari bir hava içeriyordu. Zira büyük oranda komik olaylar ve çocuksu karakterler okuyorduk. Bunların arasına bir anda aşırı detaylı vahşet sahneleri giriyordu ve bu beni ani değişim beni okur olarak afallatmıştı.

İkinci kitapta böyle ani bir değişim görmüyoruz. Çünkü hikaye daima karanlık, ihanet dolu ve savaşın dehşeti asla bitmiyor. Karakterler de çok daha olgun. Dolayısıyla bu kitabın anlatımını ilk kitaptan daha başarılı buldum. Hikayesi de ilk kitaba bence çok daha sürükleyici. İlk kitapta çok fazla sayıda olay oluyordu. Beş kez mekan değişiyor, hepsinde Rin’in ruh hali ve etrafındaki kişiler de değişiyordu. Bu kitapta ise uzun, tek bir olay akışını takip ediyoruz.

Avatar: The Last Airbender ile olan benzerlikler ise bitmek bilmiyor. Bu kitapta diğer uluslara saldırarak barışı bozan ulus, Ejderha Vilayeti oluyor. Rin’i de yanlarına çektikleri üzere bunlara Ateş bükücü diyebiliriz. Prensleri de babasının gözünden düşmüş ama hâlâ gururlu ve yüzünün yarısı yaralı bir adam.

Ejderha Ordusu, Fırtına Tanrısı Feylen ile karşı karşıya geliyor. Yani önlerine çıkan ilk engel bir hava bükücü oluyor. Rin, mühendislerin onun için hazırladığı bir kanat sistemi kullanarak uçabilmeye başlıyor.

Benzerlikler bunlarla sınırlı da değil. Şahsen ben kitabı okurken Avatar’ı anmaktan çok memnun oluyorum. İlk kitapta bu benzerlik çizgi filmvari olay ve karakterlerle daha belirgindi, ikincide daha silik. Ancak kitabın Avatar çakması olduğunu söylemek de mümkün değil. Zira Avatar’da Aang ve arkadaşlarının hikayesini izliyorduk. Haşhaş Savaşı ise Rin’in yalnızlığını anlatıyor aslında. Bu romanda güven dolu dostluklar, her badireyi atlatan evcil hayvanlar ve grup kucaklaşmaları yok.

Özetle

Haşhaş Savaşı, ilgi çekici bir fantastik hikayeydi. İster istemez sürükleyiciydi. Rin’in duygusal dengesizliği ikinci kitabı romantik bir hikayeyle boğabilir diye korkmuştum. Nitekim Açlık Oyunları romanları kısa sürede bilimkurgu yanını aşk üçgeninin gölgesinde bırakmıştı. Fakat R.F. Kuang korktuğum şeyi yapmadı. Rin, sevgiye muhtaç bir öksüz olduğu için hâlâ duygusal olarak dengesiz. Ona sevgi gösteren herkesten etkileniveriyor. Yine de kitabın fantastik elementleri daima ön planda kalmaya devam ediyor.

Haşhaş Savaşı’nın muhteşem bir kurgu olmadığını söylemiştim. Bu kitapta da yer yer kurguda bozulmalar görebiliyoruz. Örneğin, Rin’in ruhsal durumuna dair çok detaylı bilgimiz varken onunla ana karakterliği bir noktada paylaşan Kitay’ın ruh halini çok yüzeysel işliyor kitap. Ayrıca Rin, Sinegard’ın en zeki ve strateji konusunda en dikkatli öğrencilerinden olmasına rağmen bu romanda çoğu zaman bir terslik olduğunu fark etmekte çok geç kalıyor. Anka zihnini öfke ve nefretle doldurmazken dahi sorgulama yeteneği yok olmuş gibi davranıyor.

Yine de Ejderha Cumhuriyeti okuru sürüklemek ve eğlendirmek konusunda başarılı. Kitap 560 sayfa olsa da tek bir olay akışını anlattığı için kolayca okunuyor. Dolayısıyla ilk kitap için olumsuz duygular beslemiyorsanız seriye devam etmenizi tavsiye ederim. Seri gittikçe daha iyileşiyor gibi duruyor. Bakalım üçüncü kitap bu başarıyı devam ettirebilecek mi?


Siz Haşhaş Savaşı serisi hakkında ne düşünüyorsunuz? Beğendiniz mi? Sürükleyici geldi mi? Yorumlarınızı bekliyoruz.

Bu İçeriğe Oy Verin

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu

Log In

Forgot password?

Forgot password?

Enter your account data and we will send you a link to reset your password.

Your password reset link appears to be invalid or expired.

Log in

Privacy Policy

Add to Collection

No Collections

Here you'll find all collections you've created before.