Aslında Yüzü Güzel: Harika Bir Grafik Roman Topluluğu
Aslında Yüzü Güzel ekibi sevgili Orhan Umut Gökçek‘in Tuş çizgi romanını, yaratıcısı eşliğinde konuştu. Grafik roman sevenler için kaçırılmayacak bir etkinlikti. Kasım’da da Sıradan Zaferler okuyacağız, haberiniz olsun!
Orhan Umut Gökçek’in çizim tarzına duyduğumuz hayranlığı şu incelemeden, Tuş çizgi romanı hakkındaki sohbetimizi de şu röportajdan okuyabilirsiniz.
Bu yüzden Gökçek’in, Aslında Yüzü Güzel ekibinin Grafik Roman Kulübü’ndeki Tuş sohbetine dahil olacağını öğrenince hayli heyecanlandık.

Bu kulüp tadından yenmez, şahane bir etkinlikmiş. Biz kaçırdığımız önceki etkinlikler için üzüleduralım, siz Sıradan Zaferler’i alıp okuyarak bundan sonraki etkinliklerde bize katılabilirsiniz. Zira bir çizgi roman / grafik roman severseniz her ayın ikinci pazartesi günü bu etkinlikte buluşacağız demektir.
Aslında Yüzü Güzel ekibi kendi çizgi romanlarını (300 sayfalık hem de!?) hazırlamakta olan Derya ve Belkıs‘tan oluşuyor. Ancak bu ikili grafik romanlara duydukları sevgiyi online bir kitap kulübü kurarak bizlerle paylaşma inceliğini göstermiş. Şimdiye dek birçok güzel kitap seçip okumuşlar bile.
Rosalie Blum‘lar, Özel Bir Yaz, Kaybolan O Günler, Cahiller, Büyük Aşk, Cenaze Evi Şenlik Evi ve Güngezgini sohbetleri ne yazık ki geçmişte kalmış. Ancak ikilinin planladığı diğer oturumlar da en az bunlar kadar heyecan verici. Her toplantının sonunda bir sonraki oturumun kitabı oylama usulüyle seçiliyor. Kasım ayı için seçenekler ise şunlardı:
- Persepolis – Marjane Satrapi
- Yapayalnız – Chabouté
- Sıradan Zaferler – Manu Larcenet



Ben bizi Kerem Mazman ile bir nevi tanıştıran ve okuduğum günden beri aklımdan çıkmayan Yapayalnız’a oy vermiş olsam da halk Sıradan Zaferler’i seçti. Eh, o da muhteşem bir kitap! Tuş sohbetinde gördüğümüz kadarıyla kitap kulübünün kadrosu da harika gözlemler ve nokta atışı yorumlar yapmak konusunda hayli başarılı. Bu yüzden bu kitabı onların yorumlarıyla değerlendirmek için sabırsızlanıyoruz.
Siz de Sıradan Zaferler’inizi alıp bu topluluğun bir parçası olmak isterseniz kayıt formu Aslında Yüzü Güzel‘in Instagram sayfasında!

Aslında Yüzü Güzel – Grafik Roman Kulübü Nasıl Bir Şey?
Orhan Umut Gökçek’in katılımıyla tamamlanan Tuş oturumu hayli güzel geçti. Kaçıranlar için neler konuştuğumuzu özetleyerek bu oturumu ölümsüzleştirmeye niyetliyim. Ancak bu kitap kulübü nasıl bir şey oluyor diye merak edenlere önce genel bir tanıtım yapayım.
Oturumlar Derya ve Belkıs’ın kitabı kısaca tanıtmasıyla başlıyor. Önce birbirlerine bazı sorular sorarak muhabbeti ısıtıyorlar, sonra da katılımcılara çeşitli sorular yöneltiyorlar. Katılımcılar kâh Zoom üzerinden el kaldırarak söz alıyor, kâh chat penceresinden fikirlerini paylaşıyor. Belirli bir konu akışı takip edilmiyor. Daha çok kim neyden bahsetmek isterse sohbetin oraya sürüklendiği 1,5-2 saatlik güzel bir maceraya çıkıyoruz. Kimi katılımcı ne kamerasını, ne mikrofonunu, ne de klavyesini koşuyor işe. Bu sohbetin pasif bir parçası olmanın tadını sürüyor. Sohbete katkı sağlamak isteyenler de bolca emoji ve saygı ile karşılanıyor.
Etkinlik Zoom üzerinden online yapılıyor. Her ayın ikinci pazartesisi akşam 8’de başlıyor ve 9.30-10.00’a kadar devam ediyor. Etkinliğin sonunda bir sonraki (bir ya da iki) toplantıda hangi kitabın tartışılacağını seçiyorlar.
Kitaplara gelen yorumlar da bir harika. Katılımcıların hepsinin söyleyeceği başka bir şey olunca ortaya rengarenk bir sohbet çıkıyor. Eh, en azından Tuş oturumu böyle rengarenk geçti. Kısacası çizgi roman ya da grafik roman okumaktan hoşlanıyorsanız gelin bir deneyin bu etkinliği. Benim tahminim çok memnun kalacağınız yönünde.

Tuş Oturumu: BOLCA SÜRPRİZBOZAN (SPOILER) İÇERİR!
Tuş‘u konuştuğumuz bu toplantı Orhan Umut Gökçek’in sorusuyla başladı diyebiliriz. Kitabın sonu hakkındaki görüşlerimizi sordu ve benim aksime kulübün katılımcılarının çoğu kitabın sonunu fark etmek konusunda başarılıydı. Yine de bu sona farklı yorumlar katmaktan da geri durmadılar.
Örneğin, Ester’in aşağı gördüğü ve aslında nefret ettiği bir toplumu anlatmasıyla başlıyor gün, dediler. Tuşa basan insanların gerizekalı olduğunu düşünüyor ve hem medya hem de tanık oldukları olaylar üzerinden bir parçası olduğu toplumdan nefret ettiğini görüyoruz. Gel gör ki o da günün sonunda o nefret edip eleştirdiği insanlar gibi tuşa basacak noktaya geliyor ve tuşa basmasıyla kendisini o nefret ettiği toplumla sonsuza dek yaşamak zorunda bırakıyor.
Mesela sadece bu yorumu duymak için bile gelmek istemez miydiniz bu kulübe?
Orhan Umut Gökçek bu yoruma şu şekilde yanıt veriyor: “Değişmez doğrularımızın olmadığını göstermek istedim. Tuşa basmak çok yanlış gibi geliyordu. Ama aslında olabilir yani, basılabilir.”
Yazar şuna da vurgu yapıyor:
Aslında bunu çok vurgulayamadım sanırım, daha çok vurgulamak isterdim. Toplumun çok küçük bir kesimi tuşa basıyor. Hani %85 kadarı kesinlikle basmıyor. Belki %10’u tuşa basmayı tartıyor ve sadece %1’i gidip de bir tuşa basıyor. Ancak bu yüzde birlik kesimin hareketleri tüm toplumu terörize etmeye yetiyor. Yani mesela ben tuşa basmazdım. Çoğu kişinin de basacağını sanmıyorum. Ama basanların etkisi büyük olurdu.


“FRP Gibiydi”
Okurlardan birinin Tuş’u Dungeons & Dragons’a benzetmesiyle neşemiz daha da bir arttı. Hakkı var okurun, kitabın ana sorusu şu: “Karşınızda bir tuş belirse ne yapardınız?” Adeta elinde zarı bekleyen bir GM sorusu bu. “Evet abi. Tuş var karşında. Ne yapıyorsun?”
Kitap kulübünün okurları bu soru karşısında bir fikir birliği sağlayamadı. Kimi tuşa basanları hakir görmeye devam etti. Kimi ise bazı şartlar altında tuşun cazibesini kabul ettiklerinden bahsetti. Ancak okurlar arasında “Tuş gelse de bassam” diyen de vardı: “Basıp kurtulmak daha iyi. Her şey daha kötüye gidecek. Böyle bir toplumda böyle bir hayat yaşanır mı?”
Her şeyin daha kötüye gitmesi konusunda Gökçek’in de söyleyecekleri vardı. Kafka’nın tarzı gibi karamsar başlayıp o karamsarlığı üzerinden hiç atmayan anlatıları sevdiğini söyledi yazar. Yine de bu kitabında insaflı davrandığını düşünüyor. “Evet, Ester’e çok insaflı davranmadığımı kabul ediyorum. Ama gidişat da hiç iyi değil. Ben çok da kötü olmayan bir kesitini anlattım. Bence yine insaflıyım çünkü henüz o kadar kötü değil.”
Bir okur her şeye rağmen çöp poşetlerinin sokaklarda ağzı bağlı bir şekilde durmasının gerçekdışılığından yakındı. Gökçek de kitapta tüm bu olanlara rağmen güvenliğin hâlâ sağlanabildiğine dikkat çekti. “Güvenlik konusuna girmedim. Düşünmedim mi yoksa ona ayıracak zaman mı yoktu emin değilim.”

Öngörüler
Tuş’un karantina betimlemesi ile pandemi döneminde yaşadıklarımız arasında paralellik görenler çoğunluktaydı. Hikayenin 2018’de kaleme alınmış olduğu gerçeği ile Gökçek’in öngörüsüne hayranlıklarını belirtenler oldu.
Gökçek bu soruyu bizler için de röportajda yanıtlamıştı. Öngörüsünün başarısını okuduğu öngörülü yazarlara atfediyor. “Saramago Körlük‘ü yazmış, ben de okuyup ondan etkileniyorum. Bu benim değil, onun öngörüsü” diyor. Fakat, Aslında Yüzü Güzel okurları öngörünün karantina ile sınırlı kalmadığını vurguladı.
Kimi okur “Hayvanlar artık dostlarınız değil” sahnelerine gönderme yaparak bizi her gün dehşete sürükleyen gündem öngörüsünü öne çıkardı. Gökçek hayvan kullandığı sahnelerde okurları rahatsız etme niyetinden bahsetti. “Rahatsız olup üzerine konuşabiliyorsak bence bu faydalı bir şey” dedi. Ancak hayvanların faciaya yol açabildiği ve insanın kendi canının derdine düştüğü bir ortamda hayvan insan ilişkilerinin de değişeceğini düşündüğünden bahsetti.
Gerçi kitaba şey gibi bir sahne koyabilirmişim. “Bu tavşan tuşları koklayabiliyor. Şöyle bir hareket yaparsa bu tuştan bilmemne çıkacağı anlamına geliyor!” gibi şeyler. Tuşları koklayabilen köpekler.
Orhan Umut Gökçek’i en çok hayrete düşüren ise dürüm öngörüsü olmuş. “Ya ben oraya uçuk bir şey olsun diye hani, asla olmayacak bir şey olarak dürüm 650 TL yazmıştım. O zamanlar dürüm 20 TL miydi neydi yani. Öngörülü olacağımı hiç tahmin etmemiştim. Hani olmayacak bir şeydi dürümün 650 TL olması! Bu konuda öngörülü çıkmayı hiç beklemiyordum.”
Ne Arıyorsan Osundur
Okurlar yazara nasıl yazıp çizdiği gibi sorular da yönelttiler. Orhan Umut Gökçek çizgi roman yaratım aşamasını Goril Çizgi Roman ile uzun uzadıya konuştuklarından bahsetti. Merak edenlere o videoyu tavsiye etti. Bu vesileyle kendisi de bir Ankaralı olan Gökçek (ah şu soyadı talihsizliği ah!), çizgi roman dükkanı olarak Goril’i bir kez daha övdü. Goril’i başarılı ve keyifli bir mekan olarak gördüğünden bahsetti. Okurlardan Goril’i ziyaret etmiş olanlar da ona hak verdiler.
Ancak konu burada bitmedi. Fikir bulmak konusunda “Ne arıyorsan osundur” lafına çok hak verdiğini söyledi.
Bir fikir aramaya başladığın zaman buluyorsun. Aradıkça bulmaya başlıyorsun. Markette arkanda duran kişilerin konuşmaları, bankta oturan bir adam ya da yürüyüş yaparken gördüklerin sana fikir vermeye başlıyor. Bir hikaye yazacağım diyorsun ve aklında dönmeye başlıyor. Onunla yatıp onunla kalkıyorsun. Gördüğün şeylerde de bulmaya başlıyorsun kullanacak bir şeyler.
Ferhan Şensoy’un Haldun Taner ile ilgili anlattığı anıdan bahseden Gökçek “Bence önemli olan yazıp çizmek. Her gün masaya oturup bir şeyler çizmeye çalışıyorum” dedi. Okurlar “Bazı şeyleri çok ciddiye almak daha kötü etkiliyor. Sıkılmak bazen insanı açıyor” dediler. O yüzden Haldun Taner’in de öğütlediği gibi bazen “bu sabah vapur 5 dakika gecikti” gibi sıradan ve hırstan uzak şeyler yaratmanın yaratıcı uğraşlara yardımcı olabileceği konuşuldu.
Aramak ve bulmak sohbeti esnasında olmasa da pazarda kot satan bir adamla ilgili bir anısından bahsetti Gökçek. “Adam pazarda kot satıyordu ve kotun isminin neden kot olduğuna dair saçma sapan, tamamen uydurma bir hikaye anlattı. Ben de yok yanlış söylüyorsun falan demedim. Ama sonra çok istedim yanına gidip sorayım diye. Hani ‘Sen neden bana bunu anlattın? Neden böyle bir hikaye uydurdun ki şimdi?’ diye.” İnsanların hikaye yazar gibi kendi doğrularını yazıp sonra buna inanmak konusunda hayret verici bir yatkınlıkları olduğundan dem vurdu.
Ayrıca yürüyüş yapmanın da yeni bir fikir bulmaya çok faydalı geldiğinden bahsetti. Bu arada ben söylemiş olayım, benzer bir şeyi Gökçe Yavaş Önal‘da da görebilirsiniz. Her gün yürüyüşten eve başka bir böcekle (ve fikirle) gelmeyi nasıl oluyorsa başarıyor o da!

Gelişmemi Bir Sonraki Projeye Saklıyorum
Yeni fikirler bulmak şöyle dursun, eski fikirleri bitirmenin önemli olduğundan da konuştuk. Mesela Tuş’un renk paleti konusundaki seçiminin kitabın bitmesi için renklendirmeyi kolaylaştırma amacıyla alınan bir karar olduğundan bahsetti.
Eski işlerine bakmak istemez insanlar genelde. Çünkü gelişiyorsun, değişiyorsun. Beğenmiyorsun eski işini. Fakat geriye dönmemek lazım. Önemli olan bitirmek. Geliştin mi? Artık daha iyi mi çiziyorsun? Tamam, yeni projeni daha iyi çizersin. Gelişmeni bir sonraki projende gösterirsin. Bırak bu da böyle kalsın. Bazen oluyor, çok iyi bir fikir geliyor. O zaman değiştirmeye değerdir, değiştir. Fakat eğer değişmese de olur diyebiliyorsan değiştirme. Çünkü küçük detaylara takılıp patinaj çekmeye başlıyoruz. Çok iyi çiziyorsun bir paneli, çok memnun kalıyorsun. Dönüp baştakileri de mi çizsem diyorsun. Çizme.
Aslında Yüzü Güzel ekibi de bu konudan dertliymiş. Kendi kitaplarının birinci bölümünü tekrar tekrar çizdiklerinden yakınan ikili bunun bir hata olduğu konusunda Gökçek’e katıldı. Bu yüzden bu yıl bitirmeyi planladıkları kitabın yeni teslim tarihini bir yıl sonraya öteliyorlar ne yazık ki.
Orhan Umut Gökçek palet seçiminin büyük oranda bir kolaya kaçma olduğundan bahsetse de okurlar kitabın renk paletini de övdü. Hatta dikkatli okurlar renk paletinin dışına çıktığı sayfalar olduğundan bahsetti. Bu tarz detayların fark edilmesi mutlu etti çizeri tabii. “O renk paletinden çıkışın birkaç işlevi var aslında. Asıl bu farklı sayfanın başta ve sonda tekrar ettiğine dikkat çekmek için yapmıştım” dedi. Ancak okurlar Ester’in Tuş ile ilk karşılaştığı sahnede renk paletinin kaymasının hikaye anlatımı açısından da çok güzel bir seçim olduğunu düşünüyordu.
İlham Kaynakları
Tuş üzerine konuşurken ona ilham veren kaynakların da bahsi hayli geçti. Röportajımızda bahsi geçmeyen bazı eserleri daha andık kulüpte. Chew ile Tuş arasında görsel tarz olarak bir benzerlik gören okurlar olduğunu duymak Gökçek’i hayli memnun etti. Bu seriyi çok beğendiğini birden çok kez dile getirdi yazar.
Fantezi okurlarını memnun edecek şekilde bir de güzel Yerdeniz övgüsü duyduk. Ana karakterin zaafları, tutarsızlıkları ve çelişkileri olmasının hikayeyi daha da güzel yaptığından bahsetti Gökçek. Kulübün katılımcılarından Doctor Who’nun The Power of Three bölümü ile Richard Kelly’nin The Box filmini Tuş ile benzer bulduklarını söyleyenler de oldu. Bunları da izlemek üzere kenara not ettik. Zira Gökçek de izlememiş. Matt Damon’ın Contagion filmi ise karantina öngörüsü üzerinden gündeme geldi. Gökçek çizim konusunda kendisine ilham veren başucu kitapları arasından Nicolas de Crecy’nin The Celestial Bibendum eserini örnek olarak gösterdi. Ancak görsel olarak Mignola başta olmak üzere sayısız sanatçıdan esinlendiğini, çoğunu da Instagram’dan takip ettiğini söyledi.
Ayrıca kaçınılmaz olarak Tuş’un 2015 döneminde fikir olarak doğması ve 2017 yılında yaratılması üzerinden o dönemki terör olayları ve patlamaların da kendisini çok etkilediğini anlattı. Sadece fikir olarak değil, duygusal anlamda da bir etkilenme olduğunu söyledi. Ancak Ester’in doğum gününün 10 Ekim patlaması ile aynı güne denk gelmesinin bilinçli bir tercih olmadığını açıkladı.

Okurlar Rengarenk
Aslında Yüzü Güzel birçok açıdan ilgimizi çekti. Şimdiye kadar okuyup konuştukları kitaplar şahane. Etkinlik de son derece hoş organize ediliyor. Tutkuyla takip ettiğimiz eserlerden hoşbeş edebileceğimiz bir ortam sunuyorlar bizlere. Daha ne olsun?
Ancak bu etkinliğin en cazip yanlarından birinin de rengarenk okur kitlesi olduğunu vurgulamalıyım. Ne kadar farklı görüş bir araya gelirse, gelen her bir kişi kendi birikimini de getirdikçe, daha güzel oluyor böylesi etkinlikler. Bu kulübün de katılımcıları mis gibi bir ekipti.
Tek bir gününü okuyoruz Ester’in. Dedim ki tek bir gün anlatıyorsa bu özel bir gün olmalı. Yoksa son günü mü bu? Ester’e bir şey olacak diye çok korktum!
Bence kurgu zayıftı. Ester’deki değişim bir haftada yaşansaydı tamam da evinde tuş çıktığı günün sabahından akşamına değişmesi bana çok hızlı geldi. Hele de ben kitabı bir oturuşta, 45 dakika içinde okumuşken!
Sizce daha yoğun dönemlerinizde mi daha üretken oluyorsunuz yoksa daha rahat olduğunuz dönemlerde mi?
Bu yazdığınız hikayede o kadar çok pencere var ki. Her birinden bir bölüm olur, bir dizi çıkar. Devleri bir bölüm izlerdik mesela. Bir bölüm çatıdaki kardeşleri izlerdik.
Episodik anlatıma çok uygun bir hikaye olduğu konusuna katılıyorum. Sandman gibi!
Tuşların neden ortaya çıktığı hiç umrumda olmadı. Hatta istemedim yani. Umarım tuşların neden ortaya çıktığını hiç anlatmaz dedim.
Mesela içinde tuş çıkan evlerin orada bir daha tuş çıkmayacağına dair kimsenin elinde bir kanıt olmamasına rağmen daha pahalı satılması…
Yaşadığımız şehirlerde tedarik zincirinin bu denli pamuk ipliğine bağlı olduğunun pandemiden önce yazılıp gösterilmesini takdir ettim.
Bölümlerin başlarındaki medya unsurlarında ve karakter isimlerinde ne kadar eğlendiğinizi görebildim.
Okurlar arasında Orhan Umut Gökçek’in bir zamanlar yapmak istediği devler spin-off’unu okumaya hevesli birçok kişi de vardı. Ancak Gökçek bundan sonra yapacağı üç projenin az çok belli olduğunu söyledi. Yeni kitabı da bir yıl içinde bitirmeyi umduğunu tekrar dile getirdi.
Bu özetlerden her toplantı sonrasında geçmem, ha! O yüzden sohbet ilginizi çektiyse şu forma sizi de bekleriz ki bir sonraki toplantının linki toplantı günü mail kutunuza gelsin.
Ayrıca Yapayalnız’a oy verecek adam lazım. Avengers, toplanın!
Aslında Yüzü Güzel ekibinin grafik romanının çıkmasına daha var. Fakat hazırladıkları 14 webcomic okunmaya hazır. Çizgi roman okuyup yaratıcıları ile üzerine konuşmayı sevenler için de kaçmaz bir fırsat bu kitap kulübü sanki, değil mi ama?


