İncelemeler

Çizgilerine Aşıktık, Kalemine Bayıldık – Tuş İncelemesi

Orhan Umut Gökçek‘in çizimleri öyle muhteşemdi ki Tuş çizgi romanı her ne kadar konusuyla ilgi çekse de hikayesi geri planda kalır sanmıştık. Ama yo, Gökçek sivri kalemiyle muhteşem bir hikaye de anlatıyor.

Keşke Orhan Umut Gökçek bir sürü çizgi roman yazsa da okusak!

İncelemeyi Gökçek’in paylaştığı, çizgi romanda yer almayan iki çizimiyle açıyorum. Çünkü Tuş çizgi romanı da her şeyden önce çizimleriyle büyülüyor okurunu. Öyle ki kitabı elinize alıp sayfalarını şöyle bir karıştırınca bile mest oluyorsunuz zaten. Aslında bizi çizimleriyle büyüleyen birçok yerli çizgi roman var. Ethem Onur Bilgiç, Bartu Bölükbaşı, Uğur Erbaş, Selçuk Ören ve Fırat Yaşa gibi çizerler direkt akla geliyor mesela. Ama Gökçek’in keskin kenarlı çizim tarzına da bayılıyorum. İşte iki örnek:

Gelelim Tuş çizgi romanına. Bu hikayenin hem yazarlığını hem de çizerliğini Orhan Umut Gökçek yapıyor. Karakarga Yayınları bu hikayeyi 2019’da yayımlamıştı. Fakat duyurusunu pek yapamamış olmalılar herhalde ki, hayatı kitapçılarda geçen benim haberim olmamıştı. Şimdi Baobab Yayınları kitabı yeni baskısına kavuşturdu. Kapak tasarımı da biraz daha sadeleşti.

Tuş’taki kareler yalnızca kahverengi, sarı ve turuncu tonlarından renkler kullanıyor. Tabii kaçınılmaz olarak bir de siyah ve beyaz. Dolayısıyla sürekli bir gün batımı hissi var hikayede. Sonbahar günlerinde geçen sonbahar renklerinde bir hikaye. Hani gün ya da yıl artık geçmiş, bitmiş… Yapılacak şeyler için pek bir zaman kalmamış ve sona yaklaşmışız gibi bir duygu oluyor içimizde. Bu yüzden bir köpek de görsek, güzel bir kadın da, hüzünlü renklerde görüyoruz onları. Onlara ayıracak yeterince zamanımız yokmuşçasına.

Ki yok gerçekten de. Çünkü Tuş, yok olmanın eşiğinde bir dünya anlatıyor. Nüfus çoktan azalmış, hayatta kalanlar da sokaklara çıkmaz olmuş. Her gün bir ölüm haberi geliyor. Öyle ki, sokakta ceset görmek gittikçe sıradanlaşıyor. Ana karakterimiz Ester’in hikayesi ise evinde, salonunun ortasında bir Tuş’un belirmesiyle başlıyor. Fakat tüm bu anlattıklarıma rağmen Tuş bilimkurgu ya da fantezi türünde bir hikaye anlatmayı hedeflemiyor. Onun derdi böyle bilimkurgusal veya fantastik bir elemente halkın vereceği tepkileri öngörerek, eleştiri de içeren bir hikaye anlatmak aslında. Ve bunu da çok iyi yapıyor.

Tuş ne anlatıyor?

Çizgi romanın sorduğu bir soru var: “Karşınızda havada asılı duran bir tuş belirseydi ne yapardınız?

Aynen böyle işte.

Evet? Ne yaparsınız?

FRP oynamış ve oynatmış herkes bu sorunun cevabını biliyor: Basarsınız.

Orhan Umut Gökçek de bu sorunun cevabını biliyor. Basarız.

O tuşun ne işe yaradığını bilmediğimiz halde, sadece meraktan basıveririz işte. Peki ya tuşa bastığımız anda o havada asılı duran şey patlasa ve yakınındaki herkesi öldürse? Gökçek cevap veriyor: “Yine basarız.” Ve hikayesi de bize kimlerin, neden, ne düşünerek, nasıl bir mantıkla, umutla ya da çaresizlikle bu tuşa basabileceklerini anlatıyor. Öğrenciler ve dernekler sokaklarda “BASMA!” diye bağırarak eylem yapsa da, tuşa basmak kanunen yasak olsa da basıyorlar işte. Hatta bazen kaçınılmaz oluyor basmak. Bazen ise tamamen kazayla.

Tuşlar birbiri ardına şehrin her yerinde beliriveriyor. Biri de bugün Ester’in evinin içinde belirdi işte.

10 Ekim sabahı, öyle ansızın… Bugün Ester’in doğum günüydü hem. Kimse de kutlamamıştı yine. Kader ona bir tuş hediye etti. Bu bir işaret olmalı, öyle değil mi? Basmaz ama, merak etmeyin. Duydu hep haberleri falan; biliyor basmaması gerektiğini.

Göndermeli eleştiri mi bu?

Evet. Bariz şekilde öyle.

Fakat başta bunun pandemi dönemine bir gönderme olduğunu sanmıştım ben. Sokaklar boş, insanlar uyarıları dinlemiyor diye. Oysa Tuş’un ilk yayımlandığı tarih 1 Kasım 2019! Yani Wuhan neresi, çoğumuz bilmiyoruz o günlerde. O yüzden Gökçek’inki müthiş bir öngörü ve talihsiz bir soyad diyebilirim. İnsanı, halkı, toplumu iyi tanıyor. Ve güzel de gözlemlemiş zaten.

Ama gönderme de var tabii. Özellikle 2015-2016 dönemine.

Ve yazarın ODTÜ mezunu olması da hikayesine yansımış mı sanki? Ertesi gün 2 sınavı olan, çalışmaktan bitmiş tükenmiş öğrenciler ve çalışma masasının tam üstünde tuş çıkınca masasını kenara çekip çalışmaya devam eden gençler görüyoruz bu hikayede. El ilanı dağıtan aktif aktivist öğrenci toplulukları… Bilemiyorum hocam ama yansımış gibi sanki.

Hikayedeki soyad seçimleri de çok ilginç. Ancak onların bir kısmında göndermeler bariz olsa da bazılarını yakalamayı ben başaramadım. Siz başardıysanız yorumlarda fikirlerinizi bizimle paylaşın!

Kısacası hem öngörüsü, hem gözlemleri hem de ilgi çekici konusuyla zaten güzel olan hikaye bir de göndermeli eleştirileriyle tatlanıyor. Böylece siyasilerin, çeşitli devlet kurumlarının, fırsatçı şirketlerin ve yorgun ev hanımlarının da bu tuşlara verdikleri tepkilerle eğleniyoruz. Keyifli bir eğlenme değil ama işte… Eğleniyoruz.

Özetle okuyalım mı?

E tabii yani.

Çok güzel bir cilt olmuş. Alın, okuyun. Beğenirseniz muhtemelen başkalarına da okutmak isteyeceksiniz zaten. Fiyatı da diğer çizgi romanlara kıyasla çok uygun. Hem Baobab Yayınları da kaliteli işler yapıyor. Kağıdı, cildi, mürekkebi gibi detaylarında da eleştirilebilecek bir yan yok.

Yani Tuş’u sevmemeniz için hiçbir sebep göremiyorum. Herkese de tavsiye ediyorum. Ama uyarımı tekrarlayayım: Bilimkurgu ya da fantezi türünde bir kurgu görmeyi bekliyorsanız bu kitabın derdi o değil. Ester bize tuşların ortaya çıkışını ve insanların bu durum karşısında verdikleri tepkileri anlatacak ama neden ortaya çıktıklarını söyleyemeyecek. Hem o nereden bilsin ki zaten? Sadece salonunun ortasında tuş çıkmış bir adam o.

Bu İçeriğe Oy Verin

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu

Log In

Forgot password?

Forgot password?

Enter your account data and we will send you a link to reset your password.

Your password reset link appears to be invalid or expired.

Log in

Privacy Policy

Add to Collection

No Collections

Here you'll find all collections you've created before.