Türk Edebiyatında Fantastik Roman
Birincil Dünyanın Konu Edildiği Fantastik Romanlar
a. Karanlık Fantezi
“Karanlık Fantezi” (Dark Fantasy) türündeki eserler günümüz dünyasında yani birincil dünyada geçmekte, genel olarak iyi ve kötünün mücadelesini anlatmaktadır. Bu türdeki eserlerde kurt adamlar, vampirler, insan hayvan karışımı yaratıklar gibi gerçek hayatta olmayan, fantastik canlılar geniş yer tutarlar.
Türk edebiyatında Karanlık Fantezi türündeki tek eser Saygın Ersin’in yazdığı ve birbirinin devamı olan Zülfikar’ın Hükmü ve Erbain Fırtınası adlı eserlerdir. Her iki eser de kötülüğün temsilcisi olan güçlerle, var olan insani düzeni korumaya çalışanların mücadelesine dayanmaktadır. Kath Filmer, fantastik eserlerdeki iyi ve kötü şeklindeki kamplaşmayı Taocu düşüncede yer alan Ying ve Yang ayrımlarına benzetir. Bu semboller doğadaki zıt kutupların birbirini dengelemesini, tamamlamasını temsil etmektedir. Saygın Ersin’in eserinde de iyi ve kötünün birbirini yenmekten çok dengelemeye çalıştıkları görülür. Binyıllar süren bu mücadelede iyi veya kötü kimi zaman diğerine baskın gelmiş ancak savaş hiçbir zaman bitmemiştir.
Eserde, önce, iyi tarafta yer alan Yediler Ocağı’nın öyküsü anlatılır. Yediler Ocağı, Lokman Hekim tarafından kötülüklerle savaş için kurulmuştur. Mensubu olan yedi kişi ölümsüzlük iksiri sayesinde hiç ölmemekte, binyıllardır kötü güçlerle savaşmaktadırlar. İyi tarafta olan bir başka grup devlete bağlı olarak çalışan, doğaüstü güçleri kontrol altında tutmak amacıyla kurulmuş olan 12. Daire adlı askeri birimdir. Eserde, kötüler kampında ise “sahte” Alamutçular ve yerel isimlendirmeyle “Geceliler” olarak bilinen vampirlerdir. Ayrıca eserde asıl konuya dâhil olmayan, geçmişteki kimi olayların anlatımıyla okuyucuya aktarılan Sakafi, Kamer-i Hail, Kabbath gibi kişilikler de yüzyıllar süren kötülüğün temsilcileridir.
Karanlık Fantezi türüne uygun olarak her iki kampın üyeleri de doğaüstü güçlere sahiptirler. Niran Hatun’un parmaklarından ateşler çıkarması, İdris Usta’nın bitkilerle anlaşması, Salih Usta’nın cisimleri hareket ettirmesi onları diğer insanlardan ayırır. Ayrıca Yediler Ocağı mensupları uzak diyarlara gitmek için birkaç metre koşarken geride mavi bir ışık demeti bırakırak birdenbire gözden kaybolurlar.
Her iki eserde de geniş yer tutan vampirler yani “Geceliler” ise korku unsuru olarak değil, fantastik dünyanın tamamlayıcısı rolünü üstlenirler. Geceliler yüzyıllardır İstanbul’da, sıradan halkla birlikte yaşamaktadırlar. Romanda bugünün dünyasına uyanan, Hititlerin Fırtına Tanrısı Teşup da bir başka doğaüstü varlıktır.
Fantezi edebiyatı sıklıkla eski mit, efsane, masal ve mitolojik öğelerden yararlanır. Francis Sinclair, fantezi yazarlarının bu tavrının, okuyucuların tanıdıkları, kendilerini yabancı hissetmeyecekleri bir ortam kurma isteğinden kaynaklandığını ileri sürmektedir. Sinclair’in üzerinde durmadığı nokta fantezi edebiyatının inandırıcılık kaygısıdır. Fantezi edebiyatı gerçek dünyadaki tüm mantıksal kuralları alt üst etmeye yeltenen bir türdür. Bu süreçte okuyucunun kendini esere kaptırabilmesi için inandırıcı olması gerekir. Ancak bu iş için gerçek dünyadaki pozitif düşünceden faydalanmayı daha baştan reddetmiştir. Sonuçta elde kalan tek şey “geçmiş”tir. İnsanlığın binlerce yıl boyunca inandığı ve halen etkisini hissettiği doğaüstüne dair düşünceler fantezi edebiyatında yeniden hatırlatılır.
Zülfikar’ın Hükmü ve Erbain Fırtınası’nda da benzer bir yöntem izlenir. Lokman Hekim, söylenceleri hâlâ halk arasında yaşayan bir kişiliktir. “Yediler” kelimesi geleneksel halk kültüründeki sayısal kalıplardan biridir. Romandaki en önemli nesnelerden olan Zülfikar, Hz. Ali’nin kılıcıdır. Truva, mitolojik öyküsünü bütün nesillerin bildiği bir şehirdir. Tüm bu unsurlar okuyucunun sözlü ve yazılı kültürünün birer parçasıdır ve eskiye aittirler. Bu sayede okuyucu var olan dünyayı, eskiye ait kavramlarla yeniden yorumlayacaktır. Ayrıca okuyucu ile eser arasındaki yabancılık ortadan kalkacak ve eserin kabul edilebilirliği kolaylaşacaktır. Saygın Ersin’in eserinde Karanlık Fantezinin her özelliği kendini göstermektedir. Saygın Ersin hem yerel inançları hem batılı fantastik unsurları bir araya getirerek Türkçedeki en yetkin fantastik eserlerden birini kaleme almış, bu türün öncülerinden biri olmayı başarmıştır.
b. Şehir Fantezisi
Yeni gelişmekte olan fantezi edebiyatımızda “Şehir Fantezisi” (Urban Fantasy) türündeki telif eserlerin sayısı diğerlerine göre daha fazladır. Şehir Fantezisi türünün en önemli özelliği mekânın modern dünya olmasıdır. Birçok fantezi türünde eski çağlar, modernizm öncesi dönemlerin mekânlarına dönülürken Şehir Fantezisi’nde olaylar okuyucunun içinde bulunduğu dünyada geçer. Geçmişe dönülse bile bu, “bugünün” insanlarının geçmişe yaptığı yolculuktur.
Edebiyatımızda Şehir Fantezisi türünün ilk akla gelen ismi Sadık Yemni’dir. Yemni’nin Muska, Yatır, Öte Yer ve Çözücü isimli eserlerinde günümüz dünyasının fantastik olaylarla iç içe anlatımı yer alır.
Sadık Yemni’nin adı geçen ilk üç eseri Sarp adlı doğaüstü güçleri olan bir gencin başından geçen olayları, farklı evrenlerden gelen canlılarla mücadelesini anlatmaktadır. Yazar, üç eserde de gerçek dünyaya fantastik unsurları ekler. Muska’da Halit Duman’ın hasta eşini iyileştiren ayna gizemli güçlerle doludur. Torom adı verilen enerji kapıları gerçek dünyada yoktur ancak romanın fantastik yapısı içerisinde farklı boyutlara geçmenin aracıdır. Sarp’ın halası Cemile, torom adlı enerji kapısından geçerek altı yıl öncesine gider. Yatır ve Öte Yer’de de sürekli olarak olaylara dâhil edilen toromlar Sadık Yemni’nin üçlemesindeki en önemli fantastik unsurlardır. Toromlar sayesinde günümüzün insanları geçmişe ve paralel evrenlere gidebilirlerken, başka boyutlardaki canlılar da günümüz dünyasına gelebilmektedirler. Sarp ve arkadaşlarının İzmir’in, İzmirella isimli paralel şehrine gitmeleri ve orada tüm yaşamın farklı kurgulanışına şahit olmaları var olan gerçekliğin alternatifini okuyucunun önüne getirir.
Eserlerde çok sayıda fantastik canlı da yer alır. Muska’daki Kara Nesne adlı gizemli güçleri olan kötücül canlı, Yatır’daki “cimon” adlı kötü güç ve “Hayal Bekçisi” toromlardan geçerek dünyaya musallat olan varlıklardır. Öte Yer’de toromlarla dünyaya gelen kötücül güçlerin etkisiyle cesetlerin canlanıp İzmir sokaklarında gezmesi de yine verili mantık kuralları içinde çözülemeyecek fantastik olayların örneklerindendir.
Yemni’nin Çözücü adlı romanında da birincil dünyada gerçekleşen fantastik olaylar kurgulanmaktadır. Romanda Taksim çevresinde tesadüfî biçimde bir araya gelen insanların, kendilerini, meydanı saran şeffaf bir duvarın içinde bulmaları konu edilmektedir. Duvarın öte tarafı görünmekte ancak hiçbir canlı geçememektedir. Bu yanıyla duvarın kendisi kitaptaki en önemli fantastik unsurdur. Ayrıca duvarın içindeki elektronik cihazların nedensiz biçimde çalışmaz oluşu, duvar sınırları içinde ölen insanların jele dönüşmesi, uzakta görünen, üç kilometre uzunluğundaki minare benzeri binalar da fantastik ortamın tamamlayıcısıdır.
Fantastik edebiyat, pozitivizmin, insanın manevi yanını reddedip kesin bilimsel kanunları dayatmasına karşı durmak amacında olan bir edebi anlayıştır.
Dolayısıyla modern insanın katı dünya gerçeklerinden uzaklaşma isteğini cevaplandırmaya çalışır.
“Düşünce tarihi açısından bakıldığında, XVIII. yüzyıl sonunda ortaya çıkan bir tür olarak fantastik, akıl dışı olanın yeniden doğuşunu temsil eder, Aydınlanma’nın zaferine karşı bir tepkidir. Fantastiğin dile getirdiği kuşkulara varmak için aklın sınırsız güçlerine inanmış olmak gerekirdi zaten. Açıklanamayanın beklenmedik dirilişi karşısında böylesine şiddetli bir sarsıntı duymak için aydınlanmış, dinsel önyargılardan kurtulmuş insanın elinden hiçbir şeyin kurtulamayacağını düşünmüş olmak gerekirdi.”
Jourde-Tortoresse ikilisinin belirttiği gibi fantastik edebiyatın modern dünyada canlanışı modern insanın dünya ile kurduğu ilişkinin bir ürünüdür. Son iki yüzyılda fantastiğin sadece edebiyatla sınırlı kalmayarak müzik, sinema, resim gibi çok sayıda başka alanda hayat bulması katı bilimsel düşünceye yöneltilmiş bir itiraz olarak kabul edilebilir. Batı uygarlığı materyalist değerlere dayanan bir kültürü kendi içerisinden çıkarırken bunun alternatifini de üretmeye çalışmış, bireyin manevi ihtiyaçlarını sanatsal yollarla gidermenin çarelerini araştırmıştır. Sonuçta fantezinin egemen olduğu ya da bir şekilde dahil edildiği çok sayıda sanatsal çalışma Batı kültürünün vazgeçilemez parçaları olmuştur.
Sadık Yemni’nin eserlerinde de günümüz insanının gündelik hayatta bulamadığı ancak var olduğuna inandığı dünyaya dair hisleri dile getirilir. Söz konusu eserler, hayatın salt maddi yapıdan ibaret olmadığını düşünen ancak sıradan hayat içerisinde buna karşılık bulamayan okurun buradan kaçma isteğini meşrulaştırır. Okur, kendisine çıkış yolu öneren, dünyayı yeniden yorumlamayan fantezi edebiyatına sığınır.
Adı geçen üçlemede Yemni, geçmişi, bilinen tarihi fantezi öğeleri ile birlikte anar. Tarihin modernist anlayışa göre yorumu, kesin kurallar ve neden sonuç ilişkileri barındırır. Buna göre her olayın mantıklı bir takım nedenleri olmalıdır. Yemni ise Sarp’ın çocukluğuna dönerek yeniden ele aldığı tarihi modernist mantığın dışına çıkarak yorumlar. Her üç romanda da, bir yanda görünen, sıradan ilişkileri olan bir dünya vardır. İnsanlar gündelik hayatlarına devam etmektedir. Bu sırada çeşitli cinayetler işlenir, kötülükler yapılır. Sıradanmış gibi görünen bu olayların nedeni ise mantıkla açıklanacak şeyler değildir. Yemni, başka boyutlardan gelen canlıları işin içine katarak sıradan pozitivist mantığı olumsuzlar. Gerçeğin kimi zaman doğaüstü nedenlerle gerçekleşebileceğini, bunun klasik mantıkla açıklamanın anlamsızlığını ortaya koyar.
Çözücü’de, yazar, özellikle ABD’de geniş okuyucu kitlesi bulan, birçok farklı yazarın kaleme aldığı Alacakaranlık Kuşağı Öyküleri’ni hatırlatan bir kurgu oluşturur. Her gün benzer kurallarla işleyen hayat bir anda kesintiye uğrar ve bir grup insan bundan doğrudan etkilenir. Okuyucu, romandaki kahramanların yaşadığı şoktan yola çıkarak alışık olduğu hayatın değişimine dair sorular sorar. Bir gün her şeyin alt üst olacağı, bireyin kendi seçimlerinin hiçbir anlam ifade etmeyeceği bir kıstırılmışlık durumunda yapılması gereken nedir? Alışkanlıktan dolayı güvenilir olduğunu düşündüğümüz hayatın tamamen farklı bir şekilde devam etmesi hangi duygu ve düşüncelerle açıklanabilir? Okuyucunun sorduğu sorular, onun mantığı ile kabul ettiği dünyanın mantık dışı olarak yeniden şekillenmesinin sonuçlarını tahmine yöneliktir. Bu yanıyla fantastik romanlar geleceğe dair üretilmiş olan spekülasyonlardır.
Çözücü’deki en dikkate değer meselelerden biri bilinen dünyada insanların sahip olduğu kimliklere ait tüm simgelerin giderek çürümesi ve yok olmasıdır. Sıradan insanın tüm bağlılıkları romanda yok edilerek, sonradan edinilmiş kimliklerin sıra dışı bir dünyada nasıl anlamsızlaşacağı ortaya konur. Duvar oluştuktan sonra Taksim civarındaki mabetler, AKM gibi kültürel anlamı olan binalar, Taksim Laila gibi belirli bir kesim insanın eğlence anlayışını simgeleyen yerler ve millet kimliğinin sembolü olan konsolosluklar içten içe çürümeye başlar. Bireylerin kendilerini bağlı hissettikleri, kendilerini tanımlamakta kullandıkları en temel sembollerin yok olması tüm insanlık tarihinin birikiminin de ortadan kalkması anlamına gelmektedir. Bu etiketlerden yoksun olan insanın hayatını nasıl anlamlandıracağı romanın ortaya attığı sorulardan biridir.