Kralsın Alan Moore – Swamp Thing Efsanesi 1. ve 2. Cilt İncelemesi
The Sandman‘i çok mu sevmiştiniz? Siz Alan Moore’un Swamp Thing Efsanesi ciltlerini okusanıza bir. Habil, Kabil ve hatta (kuzgun) Matthew aslen Moore’un karakterleri. O cehennem, Moore’un cehennemi.
Yani Habil ve Kabil’i rüyalar alemine o fiziksel tasviri ile Alan Moore yerleştirmiş. Yoksa tabii ki Habil ve Kabil’i Alan Moore yarattı demedim. Fakat bir çizgi roman tanrısı varsa sureti Alan Moore’a çok yakın bir şey olmalı.
Cehennemden kastım da Gaiman’ın dördüncü ciltte tasvir ettiği cehennem. Ben Sisler Mevsimi’ni okuduğumda cehennemin yapısını çok beğendiğimi yazmıştım. O inceleme burada.
Swamp Thing Efsanesi’ni ise henüz okuma imkanı buldum. Gördüm ki, meğer o övdüğüm cehennem tasvirini zaten Alan Moore yazmış. Her iki çizgi roman da DC evreninde geçtiği üzere, Neil Gaiman cehennemi Moore’un yazdığı gibi kullanmış. Yani Neil Gaiman bırakın Alan Moore karşısında şapka çıkarmayı, Alan Moore’un sandalyesini çekmeli, kapısını onun için açıp tutmalıymış. Ki zaten bu denli saygı gösteriyor Moore’a. Gaiman, Swamp Thing serisinin kendisi için İncil gibi bir yol gösterici olduğunu ve ondan çok ilham aldığını saklamıyor.
The Sandman hayranlarının Swamp Thing’e neden aşık olacaklarını daha sonra detaylandıracağım.
Alan Moore hayranları da Swamp Thing’i zaten kütüphanesine çoktan ekledi.
Bu yüzden şimdi sözüm daha önce hiç Alan Moore okumamış olanlara gelsin: Okusanıza!
Alan Moore gelmiş geçmiş en iyi çizgi roman yazarı. Çizgi romanı çoluk çocuk eğlencesi olmaktan çıkaran adam. Hem Swamp Thing’i hem de Wolverine’i yaratan Len Wein kendisini arayıp Swamp Thing yazmayı teklif ettiğinde önce Swamp Thing’deki hataları düzeltip ondan sonra hikaye yazmayı kabul eden kral. Swamp Thing Efsanesi ile harbiden düzeltmiş karakterin kurgusal açıklarını. Daha ikinci sayıda hem de.
Swamp Thing Efsanesi Ne Anlatıyor?
Alec Holland, bitkiler üzerine araştırmalar yapan bir bilim adamı. Eşi Linda ile birlikte bu araştırmaları yürütmek için ücra bir bataklıkta bir laboratuvara yerleşiyorlar. Alec bir gün yalnız çalışırken saldırıya uğruyor. Laboratuvar patlarken o kimyasallara bulanmış ve alev almış halde bataklığa uçuyor. Yarı ölü şekilde battığı o bataklıktan, bitkilerden bir vücutla Swamp Thing olarak çıkıyor.
Tabii onun varlığı hem Amerika’nın güvenlik görevlilerinin hem de DC dünyasının süper güçlere sahip bireylerinin ilgisini çekiyor. Dolayısıyla Swamp Thing’in başı bir türlü beladan kurtulamıyor. Alan Moore’un Swamp Thing Efsaneleri ise hikayeyi ortasından, yarım kalan bir aksiyon sahnesinin hemen ardından başlatıyor. Dolayısıyla ilk ciltteki ilk sayı, kendisinden önce gelen 19 sayıdaki olayları bir toparlama sorumluluğunu üstlenerek başlıyor.
Cilt 1
İkinci sayıda ise Swamp Thing yeniden doğuyor. Moore bunu Alec Holland’ın hikayesine yalnızca küçük bir detay ekleyerek yapıyor. Ama o detayla karakterimizin ruhsal durumu, hayata bakışı ve davranışları kökten değişiyor.
Sonraki birkaç sayıda bu değişimin Swamp Thing’de yarattığı etkileri okuyoruz. Bunlar rüya görmeye benzer bir zihinsel kayma şeklinde tasvir edilmiş. Bu sahnelerdeki mantıksal kopukluğun rüyalardakine benzer olması çok keyifli. Gelecek hikayeler hakkında ipucu taşıması açısından da eğlenceli. Zaten bu sayı The Sandman tadı almaya başladığımız ilk sayı oluyor.
Cildin son hikayesinde ise cehennemden çıkıp gelen bir iblis Swamp Thing’e ve yakın arkadaşı Abby’nin yüreğine korku salıyor. Bu sayı önce bambaşka bir karakterin hikayesiymiş gibi başlıyor. Ardından bizim karakterlerimizle olan bağını keşfediyoruz. Bu hikayenin bir bölümünde hikaye anlatıcımız kafiyeli konuşan bir iblis. Siz de okuyunca serinin çevirmeni Yankı Enki‘yi takdir edeceksiniz.
Kısacası 208 sayfa boyunca Swamp Thing’i (sil baştan) tanıyoruz. Gelecek sayılarda yaşanacak trajedilerin de temellerini atıyoruz. İlk cildi buradan inceleyebilirsiniz.
Cilt 2
İkinci cilt ise birbirinden kaliteli hikayeler ile dolu.
İlk sayıda Alan Moore, Swamp Thing’in ruhsal değişimini çok duygusal bir olayla gözler önüne seriyor. Birinci ciltteki o rüya gibi sekansta yaşadıklarını da düşünürseniz bu sayıda Swamp Thing’in yaptıkları duygusal anlamda çok ağır aslında. Öte yandan bu sayının çizimleri çok daha hafif bir üslupta.
İkinci sayı ise hem rahatsız edici hem de kafa karıştıran bir hikaye anlatıyor. O hikaye, Swamp Thing’in önceki sayılarında yer alan bir olaya bağlanıyor. Ancak önceki 19 sayıyı okumamış olsak da hikaye akmaya ve bizi içine çekmeye devam ediyor. Sonuçta, Swamp Thing ile birlikte cehenneme çekiliyoruz. Buradaki cehennem tasviri ve karşılaştığımız karakterler kayda değer. Zaten bu olay örgüsünde artık The Sandman ile benzerlikler yadsınamaz raddeye geliyor.
Ancak arada öyle bir hikaye var ki… Serinin 32., cildin ise 6. sayısına denk gelen Pog! Felaket eğlenceli bir hikaye. Burada uzaylı bir ırkın Swamp Thing’in bataklığına indiğini görüyoruz. Bu sevimli yaratıklarla ilgili en takdir edilesi olan şey ise bizden tamamen farklı düşünüyor olmaları. Uzaylı bir bilinç, uzaylı cümle kurulumunu ve yabancı olduğumuz kelimeleri beraberinde getirmiş. Öyle keyifli ki konuşmalarını okuması… Yankı Enki bir kez daha çevirisiyle takdirimizi kazanıyor.
224 sayfalık ikinci cildi de buradan inceleyebilirsiniz. Watchmen ve V for Vendetta ile birlikte Swamp Thing’in bu ikinci cildi hayatım boyunca okuduğum en iyi çizgi romanlardan oldu.
Alan Moore’un Swamp Thing’inden Önceki Sayıları Okumak Gerekiyor mu?
Gerekmiyor aslında ama okursanız daha çok keyif alırsınız.
İlk cildin ilk sayısı bizi biraz sudan çıkmış balığa döndürüyor. Fakat ön sözü okursanız bu sayının zaten çoğu ciltli edisyonda yer almadığını görüyoruz. Yayınevi yine de bu sayıyı cilde eklemeyi tercih etmiş. Zira Alan Moore’un elinden çıkan tüm Swamp Thing maceralarını toplamak istemişler. Dolayısıyla ilk sayının bizi yarım kalmış olayların ortasına atmasını dert etmeyin bence.
İkinci ciltte de Alan Moore’un yazmadığı önceki sayılardan karakterler ve olaylara göndermeler var. Ancak hikayeyi güzel bulmak için bunları bilmek gerekmiyor. Şahsen ben bilmiyorum ve hikayeden etkilendim.
Öte yandan ben Len Wein’in yazdığı ilk Swamp Thing sayılarını okumuştum. Alec Holland’ı ve Swamp Thing’i tanıdığımız bu sayıları sizin de okumanızı tavsiye ederim. Zira o sayılarda karakterin ne denli sığ ve basit olduğunu görmek Alan Moore’un yarattığı değişimi hakkıyla takdir etmenizi sağlayacaktır.
Tabii imkan bulursanız Swamp Thing Efsanesi serisine ilk sayısından başlamak güzel olacaktır. Böylece her olay ve karakteri Alan Moore’un ne denli farklı yorumladığını görme şansı bulabiliriz. Hikayede afalladığımız bir yer de kalmaz böylece. Zaten ben de dönüp ilk 18 sayıyı okumayı planlıyorum. Ancak ciltleri direkt ilk ciltten okumaya başlamış biri gözüyle incelemeyi tercih ettim.
The Sandman ile Benzerliği Nedir? Hangisi Daha Eski?
Benzerlikler çok. Swamp Thing 5-6 yıl kadar daha eski. Zaten Neil Gaiman kendisine çizgi roman yazmayı öğretenin Alan Moore olduğunu anlatıyor. Hatta Alan Moore’un eserlerini de bir rehber olarak kullandığını itiraf ediyor. Ancak bu esinlenme yer yer adeta bir imitasyona dönmüş.
İmitasyon dememin sebebini tek bir sahne benzerliği üzerinden anlatacağım. The Sandman okumadıysanız ya da izlemediyseniz buradan sonra sürprizbozan unsurlardan bahsedeceğim. Dolayısıyla spoiler uyarısı yapmış olayım.
Dream’in düellodan sonra cehennemi terk ettiği o ikonik sahneyi hatırlıyor olmalısınız. Cehennemdekilerin cenneti düşleyebilmesiyle ilgili olan o konuşmayı hani… Swamp Thing’de ise cehennemdeki bir iblisin güzel bir çiçeğe sahip olmak istediğini okuyoruz. Öylesi güzel bir varlığı güzelliğin unutulduğu bu lanetli topraklarda herkesin görebileceği bir şekilde sergilemek istediğini anlatıyor.
Bu sahnenin alt metnine bakalım. Çiçeği alan kişi bir iblis. Amacı da onun güzelliği ile cehennemdeki ruhlara kaybettikleri ve asla ulaşamayacakları o güzellikleri anımsatmak. Böylece onların ruhlarına sahip olmadıkları güzellikleri hatırlatarak işkence etmek.
Swamp Thing’de kilit bir öneme sahip olmayan bu sahnenin kurgusunu The Sandman’de savaş hazırlıkları başlatan o konuşmadan çok daha etkileyici buldum. Her ikisi de sahip olamayacağın güzel bir şeyi arzulamanın işkence olduğunu anlatan bir sahne. Biri bunu açıkça söylerken diğeri bir çiçekle temsil ediyor ve çıkarımı yapmayı okura bırakıyor.
Göz atmak isterseniz The Sandman’in ilk 3 cildinin incelemesi burada.
Diğer Benzerlikler (Spoiler İçerir)
Hem The Sandman hem de Swamp Thing Efsanesi hakkında sürprizbozan yağmuru geliyor. Bence kaçın.
Sisler Mevsimi’ndeki cehennem, insanların kendileri için yarattıkları bir cehennem olarak anlatılıyor. Aynı tasviri Swamp Thing’in ikinci cildinde okuyoruz.
Dream, yakutunu John Dee’den almaya çalışırken John Dee’nin deliliğinin insanlığa dalga dalga yayıldığını okumuştuk. Swamp Thing’in ikinci cildinde öyle delilik panelleri var ki John Dee’nin delilik yaydığı sahnelerin arasına onları koysak aynı hikayenin parçaları gibi okuyabiliriz.
The Sandman’in ikinci cildinde takdir etmeye doyamadığım bir sahne vardı. Rüyaya kayan bir zihni okurken sayfalar dikeyden yataya kayıyor, bizim çizgi romanı okuma şeklimizi değiştiriyordu. Alan Moore onu da ikinci cildinin son sayısında yapmış.
Cehennem’de orada olmayı hak etmediği halde Dream tarafından oraya sürgün edilmiş bir kadının ruhu vardı. Bekçisi de ünlü bir iblisti. Yine aynı iblis Swamp Thing’de yine sürgün edilmiş bir kadının ruhu için rehberlik ediyor.
Habil, Kabil ve Gargoyle’ları rüyalar evreninde yaşıyor. Kabil’in Habil’i neden öldürdüğünü anlamak The Sandman’de kolay değildi. Daha çok alışkanlıktan ya da hobi olsun diye öldürüyor gibi geliyor, komik bir element olarak aklımızda kalıyordu. O karakterlerin neden rüyalar evreninde olduğunu ve Kabil’in Habil’i neden öldürdüğü Swamp Thing’de çok daha makul bir zemine sahip.
Daha anlatayım mı?
Üstelik daha çizimleri ve görsel detayları bile övmedim…