AYBABTUİncelemeler

Vallahi Çizgi Romanı Daha Güzel – Sandman Çizgi Romanları Soru-Cevap İncelemesi [Cilt 1-3]

Diziyi izledim, çizgi romanı da okusam mı? Çizgi romanda Dream çok daha farklıymış diyorlar, nasıl farklı? Normalde hikayede Batman mi varmış? İşte tüm bunlar ve daha fazlasının cevabı bu incelememizde.

Sandman dizisinde izlediğimiz bölümler çizgi roman serisinin ilk üç cildinden uyarlandı. “Diziyi izledim nasılsa, olaylar da neredeyse aynıymış” deyip geçmeyin, pişman olursunuz.

Sandman çizgi romanları kaçırmamanız gereken bir cevher.

Bu incelemeyi diziyi izlemiş ama çizgi romanı okumamış okurları hedefleyerek yazıyorum. Dolayısıyla diziyi de izlememiş olanlar için bazı sürprizler bozulabilir.

Eğer “ne çizgi romanı okudum, ne de diziyi izledim” diyorsanız bence bu maceraya atılmak için önce çizgi romanların birinci cildini okuyun. Zira dizisi için “çizgi romandan daha iyiydi” diyebilecek birine rastlayabileceğimizi sanmıyorum. İştahınızı açmak için kaliteli olduğu tartışmaya açık olmayan çizgi romanlardan bir ısırık almanız daha yerinde olacaktır. Zaten o tadı bir aldınız mı arkası diğer ciltlerle ve diziyle gelir.

Ayrıca spoiler’ı en aza indirmek için ilginizi çeken soru başlıklarını okuyup diğerlerini görmezden gelmenizi tavsiye ederim. Gerçi ben sürprizleri bozmamaya dikkat etmeye çalıştım. Fakat bazı sorulara sürpriz bozmadan cevap vermek yetersiz kalıyordu.

Sorular sırayla şu şekilde:

  • The Sandman çizgi romanları nasıl?
  • Dream çizgi romanda farklı mı?
  • Çizgi romanın çizgi roman olmasından gelen güzellikleri var mı?
  • Dizinin çizgi romansı yanları hiç yok muymuş peki?
  • Mesela ilk sayıdan örnek ver. Ne kadar farklıydı çizgi roman?
  • Sandman çizgi romanlarında DC evreninden karakterler görüyor muyuz?
  • Peki diğer Sonsuz’lar? Onlar da farklı mı çizgi romanda?
  • Mesela başka neler güzel geldi çizgi romanda?
  • Dizideki homoseksüel ilişkiler ve farklı ırklar Netflix zorlaması mı?
  • Hangi cilt hangi bölümleri anlatıyor?
  • Çizgi romanlar çok pahalı, o fiyata değer mi?

The Sandman çizgi romanları nasıl?

The Sandman çizgi romanları bir şaheser.

Ben bunu sadece ilk üç cildi okumuş biri olarak söylüyorum. Ve önsözdeki övgüler ilerleyen her bir ciltle hikayenin kalitesinin arttığını söylüyor.

Çizgi roman severleri kırmak istemem. Ancak çizgi roman dediğimizde aklımıza genelde bir solukta okunan, çok da akılda kalıcı olmayan hikayeler gelir. Kısa bir macera, belki biraz aksiyon ve güzel çizimlerle biraz eğlenir geçeriz. Zaten sayı halinde çıkan bu hikayeler de 24 sayfaya sığmalıdır. Bu yüzden derin hikaye anlatmaya yetecek kadar sayfaları ve fırsatları da pek olmaz zaten.

Ancak çizgi roman dünyasını derinden sarsan bazı hikayeler de vardır ki yukarıdaki paragraftaki iddialarımı yutup susmam gerekir karşılarında. Alan Moore‘un Watchmen‘i, V for Vendetta‘sı ve Öldüren Şaka‘sı çığır açmıştır mesela. Onlar, okurun zihnine kazınıp kalırlar. Dolayısıyla nasıl tüm RPG’ler Skyrim, tüm fantastik filmler Yüzüklerin Efendisi ve tüm tarım oyunları Stardew Valley ile karşılaştırılıyorsa çizgi romanlarda da muhteşemlik kıstası Alan Moore’dur.

İşte Sandman, Alan Moore’un hikayeleriyle ile aynı kefeye konmayı hak eden, muhteşem bir eser. Kesinlikle okumalısınız.

Dream çizgi romanda farklı mı?

Evet. Hem de çok farklı. Ve bu fark tüm hikayeyi temelinden değiştiriyor.

Çizgi roman ile dizinin Dream’i bazı sahnelerde benzer görünüyor olabilir. Hatta Gaiman’ın hayallerindeki sesle konuşuyor da olabilir. Ama dizide karakterin yazımında bazı küçük değişiklikler yapmışlar. Ve bu, onun tüm varlığını temelden değiştirmiş. Çizgi romandaki Dream korkunç, her şeye hakim, kibirli, gaddar ve insandan çok uzak bir varlık.

Dream, insanlıktan ve hatta Tanrı’lardan bile daha önce var olmuş. Dolayısıyla onun için zamanın pek de bir önemi yok. Nasıl Durin IV “20 yıl Elfler için göz açıp kapayıncaya kadar geçer” diyor, Dream’in algısı da biraz öyle. Ama bu onun yıllarca boş boş oturursa sıkılmayacağı anlamına gelmiyor. Bu yüzden her ne kadar hapsedilmiş olmasına öfkeli olsa da aslında onu asıl öfkelendiren 70 yıllık esareti değil. Bu kadar aşağılık ve aptal olan fanilerin kendisi gibi yüce bir Sonsuz’u hapsedebilmiş olmasına bozuluyor daha çok.

Çünkü Dream aslında son derece kibirli bir varlık. Ve bu yenilgiyi hazmedemiyor. Nasıl kibirli olmasın ki? Herkesin düşlerini gerçekleştirmeye gücü yeten, evrenleri yok edip yeniden yaratabilen bir varlıktan bahsediyoruz. Dizide karakterin daha az kibirli ve gururlu, daha çok insansı olması da tüm hikayeyi değiştiriyor özünde.

Ayrıca Tanrı’lardan bile daha yaşlı olan bu varlık işini nasıl yapacağını kimseye soracak değil. O yüzden dizide asistanı Lucienne’e danışan, ondan fikir ve bilgi almaya çalışan Dream’i, çizgi romanın Dream’i ile karşı karşıya getirsek Soldier Boy ile Homelander karşılaşması gibi olurdu. Çizgi romanın Dream’i, dizinin Dream’ine hayal kırıklığı dolu parlak gözleriyle bakardı. Dizinin Dream’i de muhtemelen gözleri dolu dolu bakardı. Çünkü nedense tüm dizi boyunca böyle naif bir duygusallığı var. Gözleri hep yaşlı… Kendisini insanlara sevdirmeye çalışan zavallı bir adam gibi davranıyor çoğu zaman.

Çizgi romanın çizgi roman olmasından gelen güzellikleri var mı?

Evet. Çizgi romanın konuşma balonlarının tipi ve karelerin yerleşimi gibi şeyler üzerinden hikaye anlatımını desteklemesi bir harika.

Sandman, çizgi romanda sahip oldukları araç ve yöntemleri hikaye anlatımını desteklemek için kullanıyor. Örneğin Dream siyah balon üzerine beyaz kelimelerle konuşuyor. Arzu’nun konuşmaları ise aynı anda hem yuvarlak hatlı hem de keskin hissettiren bir fonta sahip. Şeytanların konuşma balonları da yapış yapış akıyor. Böylece seslerin tınısı ve konuşmalar da görsellerin yardımıyla zihninizde bir karakter kazanıyor. Ayrıca yine bu sayede Dream’in miğferini alan şeytanın aslında kim olduğunu da biliyoruz.

Rose’un arabada uyuduğu sahnede de zihnin uyku diyarına geçmesiyle çizgi roman karelerinin yönü kaymaya başlıyor. Birkaç sayfa boyunca kitabı dik tutarak değil, yan tutarak okumamız gerekiyor. Yani sayfaları aşağıdan yukarıya doğru çeviriyoruz. Bu da Rose’un rüyalarda süzülürken hissettiği garip duyguyu okurun da paylaşmasını sağlıyor. Zira her ne kadar bazı cep kitaplar bu şekilde yan okumaya müsade etse de genelde A4 boyunda ağır ciltleri böyle okumuyoruz. Dolayısıyla alışkın olmadığımız bir şeyi yaparken duyduğumuz rahatsızlık ve huzursuzluk bizi Rose’un hissettiklerine yakınlaştırıyor.

Muhteşem…

Dizinin çizgi romansı yanları hiç yok muymuş peki?

Varmış. Zaten çizgi romansı sahneleri dizide yakalamak ayrı bir keyifli olmuş.

Mesela Lucienne’nin kuyruğu kıvrık ceketi çizgi romanda hiç göze batmıyor. Çünkü kalemin gelişine çizmişler ve bilek hareketi o kıvrıklığı katmış gibi hissettiriyor. Ancak dizide de ceketin kuyruğunu kıvrık görmek gülümsetiyor.

Çizgi romanlarda Dream aslında bir kıyafet giymiyor, düşleri giyiyor. Bu yüzden üzerindeki kıyafet hem düşlediği şekle bürünüyor hem de düş diyarına bir geçit açıyor. Dizide de Dream’in ceketinin içinde yıldızları gördüğümüzü ancak çizgi romanı okuduktan sonra fark edebildim. Çok hızlı geçen bir sahne için bu detayı eklemeleri harika olmuş.

Bu arada Gaiman’ın notlarında şöyle bir kısım var: Dream’e ne giydirirlerse giydirsinler yakıştığını fark etmişler. Bu yüzden bir süre sonra deneysel takılıp ona absürd kıyafetler vermeye başlamışlar. Dolayısıyla Dream’i bazen motorcu montuyla, bazen de kovboy şapkasıyla görüyoruz çizgi romanlarda.

Ne yazık ki Dream’in tüm çizgi roman boyunca parıl parıl parlayan korkunç gözlerini dizide çok sık görme şansımız olmuyor.

Diziyi uyarlarken çizgi romanın ana hikayesini çok büyük oranda aynı tutmuşlar. Bazı sahneler ve konuşmalar birebir çizgi romandan geliyor. Bu yüzden harikalar. Örneğin beşinci bölümde Dream’i ölümsüz arkadaşıyla handa sohbet ederken gördüğümüz akış çizgi romanın birebir uyarlaması. Bonus bölümlerden Dream of a Thousand Cats de kedilerin kürkünün rengi dışında birebir uyarlanmış. Zaten o bölümde direkt animasyon kullanmayı tercih etmişler. Bu tercihe de bayıldığımı söylemeden geçemeyeceğim.

Bunun dışında birçok karakter aslına çok uygun bir şekilde uyarlanmış. Fiddler’s Green ve Koleksiyoner’lerden Fun Land’i çizgi romanda görür görmez tanıyacaksınız. Tıpkısının aynısı derler ya, aynen öyle olmuş.

Mesela ilk sayıdan örnek ver. Ne kadar farklıydı çizgi roman?

İlk cildin ilk sayısı bile Dream’i değiştirdiği için çok farklı aslında. Dream çizgi romanda daha kaliteli yazılmış bir karakter. Dolayısıyla çizgi romanın hikayesi çok daha tutarlı.

Dream dizinin ilk sahnesinde zaten firari olan Korintli‘nin peşine düşmüşken gafil avlanıp esir düşüyor. Ancak çizgi romanda Korintli, Dream işinin başındayken ondan kaçamayacağının bilincinde olan bir kabus. Dolayısıyla ne Ethel ile konuşuyor, ne de Rose’un peşine düşüp sinsi planlar kurmaya yelteniyor. Korintli, Dream ortadan kaybolduktan sonra firar edip kendi hayatını yaşıyor. Entrika peşinde falan koşmuyor yani. Sadece vakti gelince üç ağız birden isyan ediyor duruma. Ayrıca çizgi romanda gözlerinin konuşmasına da bayılıyorum.

Dizide Dream’in kuzgununun efendisini kurtarmaya çalıştığını görüyoruz. Çizgi romanda ise böyle bir şey yok. Dream’in böyle bir beklentisi de yok. Zira efendilerini alıkoyacak kadar güçlü bir büyüyü onların bozabileceğini düşünmeye nasıl cüret edebilirler ki? Dream’in kaçışı da Alex’in sevgili sağ kolu sayesinde olmuyor. 70 yılın ardından bir gözcü nihayet nöbetteyken uykuya dalıyor. O noktada Dream’i tutmaya o halkanın gücü artık yetmiyor.

Dream kaçışının hemen ardından Alex’e Ebedi Uyanış adında muhteşem bir hediye veriyor. Dizide bunu görme şansımız olmamıştı. Çizgi romanda ise bunun ne dehşet bir hediye olduğuna tanık oluyoruz.

İkinci sayıya kısaca geçiyorum. Ayrıca Dream, Habil ve Kabil’in Gargoyle’una da el sürmüyor çizgi romanda. Ama sürecek olsa da bir şey söyleyemezlerdi muhtemelen. Dream’e itiraz edebilecek kadar cesur değiller ikisi de. Çünkü Dream kendisine itiraz edilmesini kaldırabilecek kadar alçak gönüllü bir varlık değil. Ayrıca Gargoyle’u yok etmeye niyetlenecek kadar güçsüz kalmış da değil.

Çizgi romanda Habil, Kabil ve Gargoyle’u Dream’i uğurlarken mutlu ve sağlıklı görebiliyoruz.

Bakın, küçücük değişiklikler hikayeyi ne kadar değiştiriyor, öyle değil mi?

Sandman çizgi romanlarında DC evreninden karakterler görüyor muyuz?

Evet ve bu John Constantine ile sınırlı değil. Justice League, Batman ve daha birçok karakter hikayeye dokunuyor.

John Dee’yi yakutundan ayırarak Arkham Akıl Hastanesi’ne kapatan kişi bizzat Batman. Hatta Scarecrow da John Dee’nin hapis arkadaşı. Bu yüzden Dream’e yakutunun nerede olduğunu söyleyen de (Batman meşgul olduğu için) Martian Manhunter oluyor. O sahnede Marslı’ların Dream’e duydukları ilahi saygıya da tanık oluyoruz. Ayrıca Dream’e Cehennem’de rehberlik eden şeytan da yine çok tanıdık bir isim.

Bence dizide Johanna Constantine karakteri hiç de kötü değildi. Zaten tanıdığımız John Constantine’e de hal tavır olarak hayli benziyordu. Ancak çizgi romandaki han sahnelerinde zaten Johanna Constantine diye bir karakter kullanmışlar. Ve dizide nedense geçmişteki o karakteri de yine Johanna Constantine yapıp ikisini de aynı oyuncuya oynatmışlar. Yani ortalık karman çorman olmuş.

Her neyse, dizideki Johanna Constantine bence John Constantine olmayı başarmıştı. Fakat Dream’in Constantine’e karşı tavırları çizgi romanda çok farklı. Dizideki gibi dışlanmış bir şekilde dışarıda, yağmur altında beklemeyi kabul edecek çekingen bir varlık değil o. Dream, ön kapıyı kırıp önden girecek bir varlık. Ve fanilerin onun hakkında ne düşündüğünü zerre umursamıyor.

Ayrılık vakti gelince de Constantine’ın arkasından hülyalı hülyalı bakmıyor. Hatta neredeyse veda bile etmeden buhar olup gitmeye yelteniyor. Zira kesesini aldı, fani ile işi bitti.

Dream’in arkasından seslenen Constantine oluyor. Çünkü böyle tarihi bir fırsatı elinden kaçırmak istemiyor. Constantine böyle bir durumu avantaja çevirme fırsatını kaçırmayacak biri. Dream de durduk yere fanilere iyilik yapmayacak bir varlık. Dolayısıyla çizgi romandaki veda sahnesi çok çok daha tutarlı olmuş.

Bunlar çok büyük değişiklikler gibi gelmeyebilir. Ancak DC evreninden tanıdığımız havalı karakterlerin Dream karşısında ukala tavırlarını koruyamayıp önlerini ilikler halde olması aslında çok şeyi değiştiriyor.

Peki diğer Sonsuz’lar? Onlar da farklı mı çizgi romanda?

Evet. Ne yazık ki tüm Sonsuz’ları dizide daha duygularına kapılmış görüyoruz.

Mesela Death çizgi romanda daha çılgın bir karakter. Dizideki sahnelerde onu biraz daha anaç yanı ağır basar halde görmüştük. Halbuki çizgi romanlarda tüm kardeşler içinden en enerjik ve çocuksu olanı oymuş gibi görünüyor. Aslında içlerinde insanlara en yakın olanın da (en azından ilk 3 ciltte) Ölüm olduğunu görüyoruz.

Arzu ise gönlü daldan dala atlayan bir karakter çizgi romanda. Bir an için canı kardeşine sataşmayı çekiyor ama bir an sonra dönüp kendi diyarıyla ilgileniyor. Zaten Arzu’ya da yakışanı bu bence. Ancak dizide Rüya’nın başını derde sokmaya kitlenip kalmış kötü niyetli bir karakter gibi tanımıştık Arzu’yu. Fakat ilk 3 ciltte Arzu o an içinden ne geliyorsa onu yapan, dürtüleriyle oradan oraya savrulan bir karakter.

Bunun dışında görebildiğimiz tek sonsuz da Keder. Ancak onu pek tanıma şansımız olmuyor.

Ne yazık ki Sonsuz’ların isimlerini çevirileriyle değil orijinalleriyle daha çok beğendim. Rüya, Ölüm, Arzu, Kader ve Keder adıyla okuyoruz çizgi romanlarda onları. Fakat Dream, Death, Desire, Destiny ve Despair çok daha uyumlu ve çok daha güzel geliyor kulağa. Keşke Kader ve Keder’de yakaladıkları çeviri uyumunu diğerlerinde de yakalama şansları olsaydı.

Mesela başka neler güzel geldi çizgi romanda?

Nasıl anlatsam, nerden başlasam…

Çizgi romanda gerçekten keyifli olan birçok sahne var. Ben özellikle Dream’in verdiği tepkileri keyifli buluyorum.

Örneğin Dreaming’den kaçarak kendi rüya diyarını yaratan hizmetkarlarına çok öfkeleniyor. Ancak onlara ceza vermeye giderken de çıkardıkları işe hayran kalmadan duramıyor. Ve bu takdirini de dile getiriyor. Bu benim çok hoşuma giden bir tezat. Dream’i bir an öfkeli, hemen ardından takdir dolu görmek onun hormonlar gibi insansı şeylere sahip olmadığını, dolayısıyla duygularını da bizden çok daha farklı yaşadığını gösteriyor.

Ayrıca çizgi romanda Dreaming’i ayrı bir boyut, farklı bir gezegen gibi tasvir ediyorlar. Öyle ki, hepimiz rüya görürken kendi küçük evrenlerimizi yaratmıyoruz aslında. Arasına duvarlar çekili olsa da rüyalarımızda ortak bir mekanda buluşuyoruz. Dolayısıyla Dreamin’de yolculuk etmek için duvarların üzerinden atlamak, birçok farklı kişinin düşlerine tanık olmak gerekiyor. İşte çizgi romanda Dream’i böyle bir yolculuk yaparken görmek de çok eğlenceliydi. Dizide Mark Hamill’in seslendirdiği Marv‘ı görebildiğimiz tek sahne de bu yolculukmuş.

Son olarak övmek istediğim bir kare daha var. Dream’in handa asırlar boyu bir arkadaşıyla buluşup sohbet edişine tanık olduğumuz hikayecikte Dream bir şey söylüyor. Tüm büyük hikayelerin sonunda daima aslına döneceğini iddia ediyor. Teknik olarak bu sözün sahibi aslında Neil Gaiman. Ve kendi güzelim hikayesini dizi için senaryolaştırırken değiştirmiş bir yazar.

Çizgi romanları okurken “Ya bunlar muhteşemlermiş” diye diye ikinci cilde gelip de Dream’in bu sözü söylediğini görmek çok komikti. Eğer tüm iyi hikayeler sonunda özüne dönüyorsa ilerleyen sezonlarda Dream’i daha canavarsı görme şansımız olacak demek mi bu? Umarım öyledir!

Zaten dizide sonlara doğru Dream’in Lucienne’e “Ben buralarda değilken her şeyi yönetmekle ilgilenmen gerektiğini anlıyorum. Ve buna minnettarım. Ama ben artık döndüm. Sen de kendi işinin başına dön.” diye tepki göstermesine bayılmıştım. Lucienne’in Dream’e trip atmasına ise pek bayılmamıştım.

Dizideki homoseksüel ilişkiler ve farklı ırklar Netflix zorlaması mı?

Hayır. Gaiman çizgi romanları 1980’lerde yazarken de bol bol homoseksüel ilişki ve farklı ırktan karakterler kullanmış.

Örneğin Arzu’yu anlatırken “ne dişi, ne de erkekti” diye betimliyor karakteri. Rose’un ev sahibi Cal kadın gibi giyinerek gösteri yapmaktan hoşlanıyor. Örümcekli kadınların sevgili mi yoksa kardeş mi olduğunu Rose çizgi romanda da merak ediyor. Korintli erkek çocuklarının gözlerini yemekten daha çok keyif alıyor. Ayrıca lokantada sevgilisini bekleyen Judy de çizgi romanlarda yine kız arkadaşıyla kavga etmiş. Yani Alex’in ilişkisi de dahil olmak üzere gördüğümüz neredeyse tüm homoseksüel ilişki sahneleri Gaiman’ın elinden çıkmış. Tek bir istisna var: Johanna Constantine’in kız arkadaşı çizgi romanda John Constantine’in kız arkadaşıydı.

Irk açısından da Gaiman zaten çizgi romanları yazarken bir ırkçı davranmamış. Karakterlerini her ırktan yaratmış. Ve Dream de eski zamanlarda bizzat siyahi bir beden kullanmayı tercih ediyor. Ancak dizide yine de birçok karakterin daha siyahi olduğunu görüyoruz. Bunlardan Death ve Lucienne’e itiraz edecek bir şey bulamıyorum. Çünkü onlar görünüşünü değiştirebilen varlıklar. İkinci sezonda beyaz, üçüncü sezonda da yeşil tenli olmayı seçebilirler. Fakat 1930’larda zengin bir ailenin çocuğu olan Unity ve onun soyundan gelen Rose bence biraz garip olmuş. Çünkü o tarihte zengin siyahi bulmak pek de kolay değil. Öte yandan, bu fantastik bir evren. Gerçek tarihe bağlı kalmak zorunda değil. Kısacası ırk değişimleri bence hikayenin kalitesini bozmamış.

Cinsiyet değişiklikleri de bence eğreti durmamış. Johanna Constantine doğru tavrı yakalamayı başarmış. Ancak Dream’in ona tavrı sahneyi çizgi romandakinden uzaklaştırmış. Lucienne ve Lucifer’ın da hangi cinsiyette tasvir edildiklerinin çok bir önemi olduğunu sanmıyorum. Zaten çizgi romanda da Lucifer bazı karelerde daha kadınsı, bazılarında daha erkeksi duran bir düşmüş melek. Fakat nasıl görünürse görünsün siluetinin daima boynuzları ve keçi sakalını anımsatması çok hoştu. Dizide onu görememiş olmak üzücüymüş.

Kısacası Netflix’in homoseksüellik ve farklı ırkların kullanımı üzerinden aldığı eleştirileri bu dizi için yersiz buldum. Çünkü zaten büyük oranda orijinal metne sadık kalmışlar.

Hangi cilt hangi bölümleri anlatıyor?

İlk cilt Dream’in esaretini ve eşyalarının peşine düşmesini anlatıyor. Death ile parkta sohbet ettiği hikayecik de bu ciltte yer alıyor.

İkinci ciltte ise Dreaming’den firar eden rüya ve kabusların peşine düşen Dream’i ve Girdap’ın hikayesini okuyoruz. Bu ciltte de Dream’in Nada’yı Cehennem’e sürgün edişi ve ölümsüz dostuyla handa yaptığı sohbetleri içeren iki hikayecik yer alıyor.

Üçüncü cilt ise öykü kitabı gibi olmuş. Her biri Endless’lar ile bir şekilde alakalanan dört farklı hikaye okuyoruz. Dream of a Thousand Cats ve Calliope adlı bonus bölümlerin uyarlandığı hikayeler burada. Bunun dışında Shakespeare’in Dream’den esinlenerek yazdığı Bir Yaz Gecesi Rüyası oyunu hakkında bir hikaye de var. Son hikaye olan Faça ise ölmek istediği halde intihar etmeyi başaramayan bir süper kahramanın hayatını gösteriyor bizlere. DC’nin karanlık yüzüne tanık olduğumuz vurucu bir hikaye o da.

Çizgi romanlar çok pahalı, o fiyata değer mi?

Evet, değer.

Çünkü bu bir kez okuyup rafa kaldıracağınız bir hikaye olmayacaktır. O kadar keyifli ve kaliteli bir hikaye anlatıyor ki muhtemelen kendinizi birkaç yılda bir geri dönüp cildi tekrar karıştırırken bulacaksınız. Yani kütüphanenizde mutlaka bulunması gereken 10 çizgi roman gibi bir liste yapmamı isteseniz Sandman sayacağım ilk çizgi romanlardan biri olur. (Aslında… yapsam mı böyle bir liste ya?)

Özetle, kütüphanenizde olmayı bundan daha çok hak edecek pek bir çizgi roman yok.

Ayrıca tüm ciltleri bir arada almaktansa sırayla teker teker almanızı tavsiye ederim. Çünkü toplu fiyatı gözünüzü korkutabilir. Ve buna rağmen tüm seriyi bir anda satın alırsanız hikayeden beklentileriniz fiyatının gölgesinde aşılamaz bir seviyeye çıkabilir. Hikayeyi daha eleştirel bir gözle okuyup normalde alacağınız zevki azaltabilirsiniz.

Halbuki ilk ciltten başlayıp keyif aldıkça devamını satın almaya devam edersiniz seriyi fiyatının ağırlığından daha az etkilenerek okuyabilirsiniz.


Cevap vermemi istediğiniz başka bir soru olursa ilk üç cilt hakkındaki sorularınızı yorumlardan iletebilirsiniz.

Bu İçeriğe Oy Verin

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu

Log In

Forgot password?

Forgot password?

Enter your account data and we will send you a link to reset your password.

Your password reset link appears to be invalid or expired.

Log in

Privacy Policy

Add to Collection

No Collections

Here you'll find all collections you've created before.