Düğümü Çözebilene Helal Olsun! – Gerçeklik Düğümü İncelemesi
Öner Tavtay ve Bora Arslanbulut‘un beraber yarattığı Gerçeklik Düğümü, bulmaca gibi bir hikayeyi keyifli görsellerle sunan yerli bir çizgi roman. Hikayesi düğümlü kalsa bile okurunun ilgisini canlı tutabiliyor.
Gerçeklik Düğümü’nün incelemesini yazmak kolay olmadı. Çünkü bunun için çizgi romanı anlamış olmak gerekiyor. Ne yazık ki bu konuda çok çabalamış olsam da hikayenin benim için artık berrak olduğunu söyleyemeyeceğim. Bu yüzden Öner Tavtay’dan incelememiz yayınlandıktan sonra hikayesini bize açıklamasını rica ettim. Kendisiyle çok yakında röportaj yapacağız. O zamana dek ben size bir okurun gözünden Gerçeklik Düğümü’nün nasıl göründüğünü tanıtmaya çalışacağım.
Hiç sürprizbozan istemeyen okurlarımızı şu yorumlar ve tanıtımla uğurlayalım: Gerçeklik Düğümü görselleriyle okurunu mest ediyor. Bora Arslanbulut cildi elimize aldığımız anda onu bir daha bırakamamamızı sağlıyor. Kullandığı renk paleti de hoş. Zira bunun cafcaflı renklere hiç uymayacak, karanlık bir hikaye olduğunu bize anlatıyor. Fakat çizgi romanı okumaya geçince işler karışıyor. Ki karışması da gerek zaten. Çünkü ortada düğüm haline gelmiş bir gerçeklik hikayesi var. Nasıl ki çok karışmış bir düğümü rastgele bir yerinden tutup çekerek çözmeye çalışırsanız düğüm daha da düğümlenir, bu hikaye de öyle. Önce tüm düğümü inceleyip nerelerden çekerseniz açılabileceğini tespit etmeniz, sonra da oraları tutup çekmeyi denemeniz gerekiyor. Yani Gerçeklik Düğümü tek okuyuşta çözülmesi zor bir hikaye. Ama görsellerinin güzelliği o kafa karıştırıcı ilk okuyuşu da keyifli hale getirmeyi sağlıyor.
Eğer bulmaca çözmekten hoşlanıyorsanız Gerçeklik Düğümü’nü kaçırmamalısınız. Çünkü neredeyse her bir paneli inceledikten sonra kağıt kaleme sarıldığımız bir okuma deneyimi olabiliyor bu. Bu notlar arasında bağlantı bulmak, bulduğunuz bağlantının doğru olduğunu gösteren ipuçları ile karşılaşmak da hayli keyifli. Bu yüzden ipucu peşinde koşmaktan ve bulmaca çözmekten hoşlanan okurlarımızın Gerçeklik Düğümü’nü çözmeye çalışmaktan eğlenebileceklerine inanıyorum. Cevap anahtarını da çok yakında röportajımızda yayınlayacağız zaten.
Her şey bir kenara, Gerçeklik Düğümü 120 sayfalık, tek bir ciltte biten, fiyatı 80 TL civarında olan yerli bir çalışma. O yüzden bu çizgi roman size göre değilse bile büyük bir kaybınız olmayacaktır. Üstelik hikayenin tam da size göre olma ihtimali var. Bu durumda işlerini heyecanla takip edeceğiniz bir ekiple tanışmış olacaksınız.
İlk Sayfalarda Bile Bir Şeyler Ters
Gerçeklik Düğümü ilk cümlesinden bize kaş çattırtıyor: “Belirsizliğe güvenebilir misiniz?”
Hayır…? Kim belirsizliğin güvenilir olabileceğini düşünür ki? Neyse, diyerek geçiyoruz.
İkinci garipliği ise 8. sayfada yaşıyoruz. “Çizgi romanı yaparken panellerin sırasını mı karıştırdılar?” diyoruz. Zira çoğu okur çizgi romanı Z şeklinde okumaya alışkındır. Yani önce soldan sağa, sonra aşağıya. Fakat burada birkaç paneli N şeklinde yerleştirmişler. Yani önce sol yukarıdan aşağıya, sonra sağa geçmemiz gerekiyor. Acemilik hatası gibi görünen bu durumun aslında tüm çizgi romanın böyle bir deneyim sunacağı konusunda bir ipucu olduğunu kısa sürede anlıyoruz. Nasıl ki panelleri yanlış sırada okuduk diye o sayfada kafamız karışıyorsa, çizgi romanın sayfaları ve hatta bölümleri de yanlış sırada duruyorlar. Onların doğru sırası da ancak hepsini okuyunca belli olmaya başlıyor.
Biz panellerin yerleşimi konusunda afalladıktan hemen sonra, 9. sayfada bizi afallatan bir konuşma oluyor. Karakterlerimiz, alıkoydukları bir adamın ortadan kaybolduğundan bahsediyorlar. Bir karakter adamın erimiş olduğunu söylüyor. Diğeri ise “Kaçmış olmasın?” diyor. Fakat erime iddiasıyla konuşan adam kendinden çok eminken ve gayet normal bir şey söylemiş gibi davranırken, adamın kaçmış olması fikrini deli saçmasıymış gibi geçiştiriyor. Yani bize makul gelen açıklama sanki absürt bir ihtimalmiş gibi itibarsızlaştırılıyor.
Geldik 10. sayfaya. Burada da ana karakterimiz Özkan bir panelde güneş gözlüklerini takarken hemen onu takip eden panelde takmıyor. Bora Arslanbulut ilk 9 sayfada böyle bir hata yapmayacak kadar detaycı çalıştığını bize göstermiş. Zaten gözlük Özkan’ın “Hayır, anlıyorum” dediği karede kaybolup “Anlıyorum, evet” dediği karede geri geliyor. Bunun tasarlanmış olduğuna dair bir ipucu da veriyor. Dolayısıyla daha 10. sayfada kaşlarımız çatık, ağzımızdan şu sözler dökülüyor: “Noluyor ya?”
Ne Hissettiğini Anlıyorum Özkan
Bizim okur olarak kafamız karışık. Ama görüyoruz ki zaten Özkan’ın da kafası karışık. Dolayısıyla onun içinde bulunduğu durumun bulanıklığını onunla paylaşıyoruz aslında. O da bir şeyleri oturtmaya çalışıyor, biz de. Bu da okur ve ana karakter arasında müthiş bir uyum yaratıyor aslında.
Bir gün benim gibi yolunuzu kaybederseniz yollarımız kesişebilir. İşte o zaman gerçeği beraber arama fırsatı buluruz.
Zaman kayması ve kafa karışıklığı gibi durumları ana karakterle birlikte yaşamış olmak bence harika. Neyse ki bizim Özkan’dan daha çok ipucumuz var bu işi çözmeye çalışırken.
İpucu Olmayan Benzerlikler ve Göndermeler?
İlk 10 sayfa dışında herhangi bir sürprizi bozmamaya çalışıyorum. Tüm sürprizbozanlarımı röportaja saklıyorum. Fakat tüm çizgi romanı ipucu bulmaya çalışarak okuyunca bazı ipucu ya da gönderme olmayan sahneler de göze takılıyor. Gaipten ipuçları görmeye ya da kendimiz uydurmaya başlayabiliyoruz. Üstelik bu gördüğümüz detayların bir ipucu mu, yoksa hiç alakası olmayan hasbelkader detaylar mı olduğunu öğrenemiyoruz.
Ben de arada birkaç gönderme yakaladığımı sandım. Bunlar gönderme olmayabilir tabii, emin olamıyorum.
İlki şu yarısı yenmiş pizza mevzusu. Dışarıdan pizza söyleyince tamamını yemeden bırakmamak ayıp değil mi? Hem Gerçeklik Düğümü’nün ikinci sayfasında Özkan’ın pizzayı yemediğini görüyoruz, hem de Ruhsuz‘un 10. sayfasındaki çocuğun. Gerçeklik Düğümü’nün yazarı Öner Tavtay ile Ruhsuz’un yazarı Erişcan Türk’ün dostlukları göz önünde bulundurulunca bu easter egg’li pizza olsun diye eklenmiş görsel bir ayrıntı mı diye merak ediyor insan.
İkincisi de dürüm mevzusu. (Aç karnına çizgi roman incelemeyi bırakmalıyım). Özkan’ın arkadaşı ile dürüm yerken “Durumlar çok kötü, ne yapacağız?” diye konuşması bana Orhan Umut Gökçek’in Tuş çizgi romanından “Dürümler çok kötü, ne yapacağız?” panelini hatırlattı. Bu benzerlik muhtemelen bir rastlantı. Fakat paralellik görmek beni gülümsetti, sizi de gülümsetir umarım.
Röportaja dek şimdilik bu kadar.
Gerçeklik Düğümü’nde bulduğunuz ipuçlarını ve hikayeyi nasıl yorumladığınızı lütfen yorumlarda bizlerle paylaşın.