Ruhumu Koydum Bir Rafa, Sattım 3-5 Kuruşa – Discounty İncelemesi
Discounty bir süper market açmak suretiyle kasabanın hem huzurunu hem de küçük esnafını yerle bir ettiğimiz, Stardew Valley benzeri bir oyun. Rahatlatıcı, bağımlılık yapan ve kısa bir oyun mu arıyordunuz?
Öyleyse Discounty’i tavsiye ederim. Öncelikle oyunun Stardew Valley’nin aksine süper marketle savaşan küçük ve yerli esnaf yerine o küçük ve yerli esnafın başına dert olan süper market gözünden hikayeyi anlatması yer yer duygusal sahnelere sebep oluyor. Kendimizi bu tarz cozy-casual simülatör oyunlarında sıkça gördüğümüz gün döngüsünde gece gündüz çalışır ve kasaba halkının yardımına koşar buluyoruz. Bunu yaparken de gerçek hayatta zaman su gibi akıp gidiyor.
Stardew Valley ve Dave the Diver gibi bağımlılık yapan oyunları çok seven ama meşgul bir dönemden geçen biri olarak kısa zamanda içeriklerini tamamen tüketebildiğim bir oyun bulmak beni hayli memnun etti. Siz de buna benzer bir deneyim arıyorduysanız Discounty de hoşunuza gidecektir diye tahmin ediyorum.

Discounty – Güzel Yanları Övelim
Yukarıda da özetlediğim gibi Discounty oyuncuyu kendisine bağlamak konusunda başarılı. Oyuna başladıktan kısa süre sonra kendimizi yapılacaklar listesine kaptırıp gidiyoruz.
Kasaba halkı ilgi çekici karakterlere sahip. Bu kişilerin hem sayıları hem de kelamları az olsa da kendileriyle tanışma süreci eğlenceli geçiyor.
Oyun bizi kurtarıcı rolünden ziyade düzen bozan, iyi niyetli olsa da kötü şeylere sebep olan bir kişinin rolüne sokuyor. Bu da yapmak zorunda kaldığımız çeşitli şeylerin ahlaki ağırlığını hissettiriyor. Bu ağırlık çok yüzeysel kalıyor, konuyu derinlemesine tartışmıyor olsa da hâlâ daha oyuncuya duygusal anlar yaşatıyor.

Ve bence oyunun en başarılı yanlarından biri de kasada durma deneyimi. Kasada durup müşterilerin aldığı ürünleri işlemek hayli keyifli, özellikle de oyunun başlarında! Zira oyunun başında her bir müşterinin her üründen kaçar adet aldığına bakıyoruz ve ürünün fiyatını yazıp çarpı işaretine basmamız ve ürünün miktarını girmemiz gerekiyor ürünü satarken. Ürünün fiyatları bir defterde yazıyor. Fakat bir süre sonra artık sütün 8 lira, kıymanın 24 lira, tuvalet kağıdının 20 lira ve lahananın 10 lira olduğu gibi bilgiler zihnimize kazınıyor. Numpad’e sahip bir bilgisayarda oynuyorsanız oyunu, hesap makinesinde hızlıca işlem yapıp müşteriye toplam ücreti söyleme deneyimini fiziksel olarak birebir yaşıyorsunuz.
İlerleyen bölümlerde ürünlere etiket yapıştırıyoruz. Bu sefer de hangi ürünün etiketi ürünün neresinde bulunuyor, onu ezberliyoruz. Ürünü doğru açıda tutup çevire çevire etiketini taratmak suretiyle satıyoruz. Bunun da anlatılmaz yaşanır bir keyif verdiğini düşünüyorum.

Daha Güzel Olabilirdi Dediklerimizi de Söyleyelim
Kasaba daha dolu, hikaye daha detaylı olabilirdi. Oyunun en büyük eksiğinin hikayesel zenginlik olduğunu hissettim. Örneğin yan kasabalardan karakterler sıkça bahsediyor ancak bizim oralara gitmemiz mümkün olmuyor. Kasabanın kuzeyinde bir maden, doğusunda boş bir ev ve batısında terk edilmiş bir fabrika var. Ancak bu mekanlara dair bir içerik oyunda neredeyse hiç yok. Süper marketimize çok yakın bir müze ve kasabanın tarihine dair bolca konuşma var, ancak müzenin tekrar açılması için hiçbir şey yapamıyoruz. Dahası kasabada herkesin bir araya gelip eğlenmesi gereken bar her akşam sinek avlıyor. Kasaba halkına dair bilgi toplayabiliyoruz ama topladığımız bilgileri hiçbir şekilde kullanamıyoruz.
Bu tarz sebeplerle oyun yarım kalmış ya da bir kısım içeriği sonradan güncelleme ya da DLC olarak planlanarak oyundan çıkarılmış gibi hissettiriyor. E oyun erken erişimde de olmadığı için bu boşluk biraz göze batıyor.

Discounty RPG olma iddiasıyla parlayan bir oyun değil. Ancak ister istemez sanki bir seçim yapabilirmişiz gibi bir intiba yaratıyor. Ne yazık ki bu çoğu zaman doğru değil. Diyaloglar sırasında yaptığımız çoğu seçimin hikayeye bir etkisi olduğunu görmüyoruz. Zaten çoğu zaman bir seçim yapma hakkımız da olmuyor. Bu özgürlüğe sahip olmamak zaman zaman rahatsız edebiliyor.
Bu tarz oyunlarda bulmayı beklediğimiz birçok mini oyun da Discounty’de yoktu. Mesela balık tutmak ve koleksiyon yapmak mümkün olmuyor ama sanki mümkün olabilirmiş gibi diyaloglar yaşıyoruz.
Oyunun ana döngüsü müşterilere almaya niyetli olmadıkları ürünleri de satmak üstüne kurulu. Fakat bu amaçla paralar akıttığımız “görkemli” rafların satış miktarına etkisi devede kulak kalıyor.

Özetle: Discounty Hoş Oyun ama Malzemeden Çalmışlar
Discounty bize biraz boş bir kasaba ve kısa bir hikaye sunuyor olabilir. Ancak bu oyunu kısa sürede bitirmek isteyen oyuncuları memnun edecek bir seçim olabilir. Oynanış sırasında kasada durma deneyimi ve kısa süreli bir bağımlılık yaratma becerisi benim için oyunu değerli kılıyor. Bu faktörlere önem veren okurlarımızı da oyunu içtenlikle tavsiye ediyorum.
Discounty ve kısa süre önce incelediğimiz Tiny Bookshop birlikte bir bundle olarak satılıyorlar. İkisinin de indirime girdiği bir dönemde güzel bir fiyattan ikisini birlikte alabilirsiniz. Öte yandan, her iki oyunun da bağımsız geliştiricilerin elinden çıktığını vurgulayalım. Bu sebeple çok da indirim beklemeye gerek olmadığını, ilginizi çekiyorsa bu stüdyoları destekleyebileceğinizi de düşünüyorum.
Siz de oyun hakkındaki düşüncelerinizi bizlerle paylaşmayı unutmayın!
