Neverwhere – Yeni Başlayanlar için Radyo Oyunu
Hani anneleriniz babalarınız anlatırdı ya, “bizim zamanımızda televizyon yoktu evladım, radyoda arkası yarın programları olurdu, hikayeler anlatılırdı, teheey!” diye, o iş aslında devam ediyor yurdumun sınırlarının dışında.
Geçtiğimiz hafta gelmiş geçmiş en ünlü radyo oyunu olan Dünyalar Savaşı’nın (War of the Worlds) 75. yılını kutlarken bu hafta size başka bir popüler edebiyatın radyo oyununu tanıtmak ancak uygun olurdu diye düşünüyorum.
Neil Gaiman fanatiklerinin bayıldığı Neverwhere’den (Yokyer) bahsediyorum. 1996 yılında BBC’ye dizi olsun diye Gaiman’ın senaryosunu yazdığı Neverwhere, yazarın dizinin kalitesinden memnun kalmayışıyla kitaplaştırıldı ve popülerliği zaman içerisinde arttı. Ülkemizde de Yokyer adıyla çevrilen kitap, hâlâ daha fantastik kurgu severlerin büyük bağlılığını devam ettiriyor. Bundan feyz alan BBC de geri kalmadı ve Mart ayında kitabın radyo oyununu her biri 28 dakikadan 6 bölüm olarak BBC Radio4’te yayınladı.
Seslendirme kadrosu bu ortamların alışık olduğu isimler; Richard Mayhew rolünde James McAvoy, Lady Door rolünde Natalie Dormer, Melek Islington rolünde ise Benedict Cumberbatch’i dinlerken; sevdiğimiz amcamız Christopher Lee’nin sesini de Earl of Earl’s Court’la duyuyoruz. Daha önce radyo oyunu hiç dinlemediğimi göz önünde bulundurup yaptığım küçük bir araştırmayla öğrendim ki yönetmen Dirk Maggs aslında bu radyo oyunlarında efsane bir isimmiş. Kendisi Superman, Batman, Agatha Christie, Otostopçu’nun Galaksi Rehberi ve daha nice geek insanı radyo oyunu bağlamında sevindiren ve sevdiren bir insanmış.
Neverwhere’in konusunu kısaca özet geçersem; Richard Mayhew kardeşimiz birgün yolda yaralanmış bulduğu Lady Door’a yardım eder ve bizim dahil olduğumuz dünyanın alternatifindeki Aşağı Londra’ya geçer. Aşağı Londra insanı tehlikeli, çakal ve kurnazdır. Bir de Richard’ın yanında, olan ve olmayan bütün kapıları açabilen ve katiller tarafından aranan Door olunca Richard için daha da düşmanca bir mekan olur aşağısı. Velhasıl; Door’un ailesini katledenleri beraber bulmaya karar veren ikili, yanlarına meşhur Avcı ve Marquis de Carabas’ı da alıp bir maceraya atılırlar ve maceranın sonunda Richard’ın en büyük beklentisi de kendi dünyasına geri dönmektir –sanki çok süper bir yermiş gibi.
Romanı okumadım, diziyi izlemedim. Belki kitaptaki bazı yerler kısaltılmıştır, özet geçilmiştir, bilemem. Bu yüzden tamamen bir oyun olarak değerlendirirsem çok ama çok güzeldi diyebilirim. Sanırım sebebi oyuncuların seslerini bir çeşit mimik yerine kullanmaları ve bunu yaparken oyunculuğun sadece izlenecek bir hareketler serisi olmadığını, seslendirmenin de ne kadar önemli olduğunu farkettirmeleri. Market, sergi, Islington’ın mekanı veya her neresi olursa olsun ortamın arka plan sesleri de hemen hemen nelerin döndüğünü anlatabilecek kadar açıklayıcı ve belirliydi. Şöyle düşünün, bir aksiyon filmini gözleriniz kapalı izliyorsunuz ama her şeyi gözünüzün önünde canlandırıyorsunuz! Özellikle 6. bölüm bayağı hareketli geçti. Evet evet, bu radyo oyununun en güzel tarafı ise sesler dışında hayalgücünüzü kullanmayı bıraktırmıyor olması.
Yukarıda da bahsettiğim gibi War of the Worlds’ün yıldönümü sebebiyle onu da dinledim ve mükemmel bir trolleme örneğinin sadece iyi ayarlanmış bir ses düzeni ve efektleriyle nasıl ortalığı velveleye verebileceğini anladım. Size önerim yarın öbür gün çoluğa çocuğa ‘bizim zamanımızda televizyon vardı evladım’ cümlesinin yanında ‘televizyon olmasına rağmen biz radyo oyunu da dinlerdik’ demeniz. Tahminimce Neverwhere de başlamak için çok kaliteli bir örnek.
Dinlemek isteyenler Amazon’dan sipariş verilebilir.