Yeni Evinize Hoşgeldiniz, Alışmanız Biraz Zaman Alabilir – Mass Effect Andromeda İncelemesi
Mass Effect 3’ü bitirdiğim akşam üzüntüden yemek bile yiyememiştim. Mass Effect Andromeda, Haziran 2015’te resmi olarak duyurulduğundan beri Origin hesabımda “Mass Effect Andromeda: Ready to Play” ibaresini göreceğim günü bekliyordum.
Mass Effect geliştirici ekibinin esas isimlerinin Bioware’den ayrılmış olması ve EA Access erişimi sonrasında içimde oluşan tereddütlerin hiçbirine aldırmadan, bir nevi evime dönmüş olmanın sevinciyle Andromeda’ya atladım. Ama inişin bu kadar sert olacağı aklıma gelmemişti.
Dışarıdan bakıldığında Bioware oyunlarının takipçilerinde, oyunlara karşı fanatizm bile diyebileceğimiz bir bağlılık vardır. Zengin ve derin hikayeler, iyi yazılmış ve gerçekçi karakterler, oyuncuyu içine çeken bir dünya bu bağlılığın sebeplerinden aklıma ilk gelenler. Özellikle söz konusu Mass Effect serisi olduğunda, oyuncuların Commander Shepard gibi bir figürü ve onun destanını bir kenara bırakıp 2.537.000 ışık yılı uzaklıktaki Andromeda galaksisini yeni evleri olarak benimsemelerini sağlamak oldukça zor bir iş. Ve bu zorluk ne yazık ki başarıyla aşılamamış.
Oyuna Başlarken…
Oyunun ilk birkaç saati içinde, “Ben gerçekten bir Mass Effect oyunu mu oynuyorum?” sorusunu aklımda birçok defa belirdi. Standart ve birbirine benzeyen yan görevler, yüzeysel diyaloglar, üçlemenin ortalama seviyedeki animasyonlarına kıyasla bile kalitesiz kalan görüntüler. RPG sektörünün kilit isimlerinden biri haline gelmiş Bioware’in elinden çıkan ve türünün kültlerinden biri olmuş Mass Effect serisinin devam oyununda görmek istemeyeceğiniz türden hatalar. Adeta yapımcılar hiçbir eleme sürecinden geçirmeden, akıllarına gelen iyi kötü tüm fikirleri oyunun ilk birkaç saatine sıkıştırmışlar ve bu fikirler selinin içinde tutunacak bir dal bulup hikayeyi takip etmek oyuncuya kalmış.
Serinin hikaye anlatımı her zaman için yoğun olmuştur fakat yoğun hikaye anlatımı ile bir hikaye düğümü arasında farklar olduğunu da unutmamak gerek. Neyse ki Andromeda oyun ilerledikçe bu düğümü açmanıza yardımcı oluyor. Hikayeye eklenen yeni ve derin karakterler, keşfettiğiniz uçsuz bucaksız gezegenlerde karşınıza çıkan maceralar yavaş ve emin adımlarla sizi kendine çekiyor. Hikayeye dışarıdan bakan aklı karışık bir oyuncu konumundan, hikayenin bir parçası olma konumuna geliyorsunuz – tam da olması gerektiği gibi.
Hikaye ve Anlatım
Sönük başlayan hikaye anlatımı ilerde alıştığımız ve özlediğimiz yoğunluğa ulaşıyor. Oyunun kilit anlarında hissettirilmek istenen duygu başarıyla oyuncuya aktarılıyor. Andromeda, giriştiği cesur işin altından kalkmayı başarıyor. Koskoca Samanyolu Galaksisi’ni topyekün soykırımdan kurtaran Commander Shepard gibi bir karakterin hikayesinin büyük duygularını, bizim için bir yabancı olan Ryder‘a aktarmak kolay bir iş değil. Mass Effect Andromeda’da, yeni evimiz Andromeda’ya yapılacak yolculuğun liderlerinden biri olan, Pathfinder unvanlı Alec Ryder‘ın oğlu ya da kızı rolünü üstleniyoruz ve tahmin edebileceğiniz gibi oyunun gidişatı içerisinde Pathfinder görevi oyuncuya devroluyor. İşte bu tarz kilit sahnelerde Andromeda, aradığımız hikaye yoğunluğunu başarıyla yakalıyor. Kilit sahneleri de bir kenara bıraktığımızda, Mass Effect serisinin kendine has espri anlayışıyla ve kendine has karakterleriyle de sık sık karşılaşıyoruz. Alıştığımız ve sevdiğimiz Mass Effect dünyası tam karşımızda duruyor fakat aramıza giren problemlerin büyüklüğünden, ona ulaşmamız biraz vakit alıyor.
Ana hikayemiz ise şeytani ve yabancı bir uzaylı ırkına ve bu ırkın liderine karşı verdiğimiz mücadele etrafında dönüyor. Bir yandan da keşfettiğimiz gezegenlerde karşımıza çıkan, eski fakat eskiliğine rağmen sayesinde “mucizevi” işler başardığımız “Remnant” teknolojisini anlamlandırmaya ve Andromeda’da yeni bir hayat kurmaya çalışan koloniler için faydalı hale getirmeye çalışıyoruz. Eminim ki üçlemeyi oynayanlar da benim gibi ilk hikaye ve Andromeda’nın senaryosu arasındaki paralelleri kolaylıkla yakalamışlardır. Fakat bu benzerlikler aklınızda çekinceler oluşturmasın. Mass Effect Andromeda, tamamen farklı bir hikaye anlatıyor, ilk üçlemenin kopyası olarak nitelendirebileceğimiz hiçbir durum yok. Andromeda’nın hikayesindeki sorun hikayenin kendisinden ziyade hikayenin anlatılış şeklinde yatıyor.
Diyaloglar ve Etkileşim
Paragon ve Renegade seçeneklerini kaldıran Andromeda, diyalog seçeneklerini kategorize ederek Mass Effect serisine yeni bir diyalog sistemi getiriyor. Bu sistem oyuncunun Paragon ve Renegade gibi iki zıt uçtan birini seçmek zorunda kalmasının önünde geçiyor ve siyah-beyaz ikilemine griyi katıyor. Fakat bazı keskin diyalog seçimlerinin yarattığı sonuçlar bazı noktalarda yüzeysel kalabiliyor. İlk üçlemenin oyuncuya yeri geldiğinde ecel terleri döktüren seçim anlarının yanında Andromeda’nın seçenekleri yer yer sönük geliyor.
Bunun yanında Andromeda’nın oldukça başarılı elementlerinden biri de sizin karakterlerle etkileşime geçmenizin yanı sıra karakterler de sizinle ve birbirleriyle etkileşime geçiyor. Zor anlarınızda size destek olmak adına yanınızda olduklarını hissettiriyorlar ya da oyununun yeni yapay zekası SAM sizinle hayatın anlamına dair derin diyaloglar kurabiliyor. Ve bu durumlar sizin zorlamanız olmadan gerçekleşiyor.
Biraz Övsek Mi?..
Yazının şu noktasına kadar “Yani Ece sen de övdün mü sövdün mü belli değil,” diye sitem ediyor olabilirsiniz. Bu konuda haklısınız da çünkü açıkçası ben de Mass Effect Andromeda’ya karşı karmaşık duygular içerisindeyim. Fakat şimdi oyunu tastamam öveceğim noktalara gelmeyi başardık. Anromeda’nın galaksileri muazzam tasarlanmış ve gerçekten de keşfedilecek birçok gizemle dolular. Ayrıca yeni getirilen “tarama” seçeneği de oyunun keşif koluna oldukça iyi bir eklenti olmuş. Teknik özelliklerinin yanında, gezegenlerin ve manzaraların görselliği de gerçekten büyüleyici. Bahsetmeden geçemeyeceğimiz animasyon hatalarını bir kenara bırakırsak tasarım ekibinin ortaya koyduğu iş gerçekten takdire değer.
Ayrıca oyunun övgüye değer diğer bir yanı da savaş sistemi. İlk üçlemeye göre savaş mekanikleri gerçekten geliştirilmiş ve sınıf sisteminde yapılan değişiklikler oyunun savaş mekaniklerine yeni bir açı kazandırmış. Sınıf seçim sistemi yerine Andromeda belirli uzmanlık alanları seçmenizi istiyor ve ilk oyundan alışkın olduğumuz Vanguard, Infiltrator, Soldier gibi sınıflar, bu uzmanlık alanlarının alt kolları olarak geliyor.
Andromeda’nın yeniliklerinden biri olan Research & Developement özelliği de Mass Effect 3’te oldukça yüzeysel kalan silah ve zırh modlamayı derinleştiriyor. Silahlar için geliştirilen birçok modla savaş esnasında yeni deneyimler edinerek kendinize has bir çarpışma tekniği geliştirebiliyor ve bu doğrultuda yeni taktikler oluşturabiliyorsunuz.
Ve… Animasyonlar!
Ve gelelim herkesin beklediği o ana: Animasyonlar. Genel olarak animasyonları ortalama olarak değerlendirebilirim fakat oyunda öyle hatalarla ve grafiklerle karşılaştım ki gerçekten rezillikti. Bazı suratlar bir duvar kadar ifadesiz, bazı ifadelerin ise ne anlatmak istediğini anlamak mümkün değil. 2017 yılında Frostbite motoru ile geliştirilen ve yapımcılarının her fırsatta ilk üçlemenin animasyonlarını nasıl fersah fersah ileriye taşıyacaklarını vurguladıkları Mass Effect Andromeda‘da animasyonlar ne yazık ki oyunun başarılı yönlerini gölgeleyebiliyor. Bir kroganın yüzü Ryder’ın yüzünden daha detaylı olunca oyuncu ister istemez oyundan soğuduğunu hissedebiliyor.
SONUÇ
Mass Effect Andromeda oldukça hırslı bir hayalin, gerçekleştirilme aşamasında suya düşmüş hali. İlk üçlemeye yaklaşmayı başardığı noktalar olduğu gibi gerçekten açıklaması olmayan hatalar da mevcut. Oyunun parlak ambalajının arkasında Mass Effect serisinin temellerinde derin sorunlar yatıyor. Üçüncü oyunun bitişinden sonra Mass Effect’in dönüşünün muhteşem -ve bir o kadar da telafi edici- olmasını beklerken yaşadığımız hayal kırıklığı her ne kadar inkar edilemez de olsa Mass Effect Andromeda, bizi özlediğimiz diyarlara geri götürmeyi başarıyor. Sorunları göz ardı etmek pek mümkün olmasa da Mass Effect Andromeda kesinlikle bir şans vermeye değer.
Objektif, okunaklı bir inceleme olmuş, tebrikler.