Aklı Karışık Bir Rüya: Sandman Dizi İncelemesi
Sandman dizisi sonunda geldi çattı. Erkenden izleme şansı bulduğumuz Sandman dizi uyarlamasında gördüklerimizi anlattık.
Warner Bros. ile film anlaşması, Joseph Gordon-Lewitt’li bir uyarlama derken yıllar içerisinde gelen her bir Sandman uyarlaması haberini, çok geçmeden uyarlamanın iptal edildiği güncellemesi takip etti. Kimimiz Sandman’i herhangi bir şekilde izleyebileceğimize dair umutlarımızı çoktan yitirmiştik, kimimiz ise Sandman’in asla uyarlanmaması gerektiğini düşünüyordu zaten.
Ne var ki 2019 yılında Netflix ve Neil Gaiman bir araya geldiler, Sandman’in dizi uyarlamasının yolda olduğunu duyurdular. İptal olur mu, oyuncu kadrosu nasıl görünecek derken beklenen gün geldi çattı. Netflix’in Sandman uyarlaması, gerçekten de izleyicilerle buluşmayı başardı.
Benim için yeri çok başka, sıradan bir çizgi roman serisi olmanın ötesinde olan Sandman’in uyarlanması, benim de izleyip bir inceleme kaleme almamam söz konusu olamazdı. Eğer diziye başlamadan önce fikir sahibi olmak ya da kendinizi hazırlamak istiyorsanız, SPOILERSIZ incelememize hoşgeldiniz.
Günümüzde Sandman
Öncelikle, Netflix’in Sandman’i günümüzde geçiyor. Hikâyede sadece tarihler değiştirilmekle kalmamış, hikâyenin çağdaşlaştırılması diyebileceğimiz değişiklikler de yapılmış. Sanırım bunların başında, Death karakteri için seçilen oyuncu geliyor. Bunu, çoğu kişinin “Netflix yine yapmış yapacağını,” diyerek kınayacağını tahmin ediyorum ancak uyarlamanın yapım süresi boyunca, çizgi romanların yaratıcısı Neil Gaiman’ın defalarca bu uyarlamanın, eğer Sandman’i 2021 yılında yazsaydı nasıl bir hikâye olacağını yansıtacağını ve buna göre değişiklikler yapacağını söylediğini unutmamak gerek.
Zira Gaiman, yapım ekibinin de merkez parçalarından biriydi. Dolayısıyla hem diziyi izlerken hem de bu inceleme boyunca bu detayı göz önünde bulundurmak gerekiyor. Çizgi roman hayranlarını hem yakından tanıdıkları hem de yeni, daha taze bir dünya bekliyor.
Hikaye
Açıkçası, hikâye konusunda arada kalmış durumdayım. Bir yandan, diziyi izlerken büyük ölçüde keyif aldım. Diğer yandan ise bir şeylerin eksik olduğu hissine kapılmadan edemedim.
Öncelikle uyarlama, çizgi romanın aslına oldukça sadık kalmış. Hatta son zamanlarda izlediğim, kaynak esere en sadık uyarlamalardan biri olduğunu söyleyebilirim. Neil Gaiman’ın söz ettiği, benim de yukarıda yer verdiğim değişikliklerin kapsamı yer yer farklılık gösteriyor. Kimi sahnelerde büyük değişiklikler öne çıkarken, kimilerinde şurada burada birkaç detayla oynandığını fark ediyorsunuz. Ancak, bazı durumlarda “sinek de küçüktür ama mide bulandırır” deyimi gerçek oluyor.
Örneğin, çizgi romanın en karanlık hikayelerinden biri olan “24 Hours” epeyce sansürlenmiş. Ki bu hikâye, benim ekranda görmeyi en çok istediğim hikayeydi. Dolayısıyla hayal kırıklığına uğradığımı söylemem mümkün. Diğer yerlerde karşılaştığınız değişikliklere ise “Evet ya, bu da iş görüyor,” deyip geçebiliyorsunuz. Açıkçası, yapılan değişikliklerin ölçüsündeki tutarsızlığı anlamak pek mümkün değil. Evet, serinin tamamı “24 Hours” kadar karanlık olmasa da bol bol rahatsız edici içerik, çıplaklık ve cinsellik içeriyor. Hangisinin gidip hangisinin kalacağına karar verirken denge pek de korunamamış sanki. Bunu görmek beni üzdü.
Bu değişikliklerin sebebinin, Gaiman’ın hikâyeyi çağdaşlaştırma kaygısının yanı sıra çizgi romanda işe yarayan bazı sahnelerin, bazı unsurların, ekranda izleyici üzerinde aynı etkiyi yaratmayacak olması olduğunu düşünüyorum. Sonuç olarak bu bir Netflix uyarlaması ve hitap edebileceği en geniş kitleyi kendisine çekmesi gerekiyor.
Diğer yandan, modern hissiyatlı yeni bir hikâye olarak yaklaştığım zaman Sandman’i oldukça beğendim. Geriye dönüp birden fazla baştan izlediğim sahneler oldu. Hikayeyle birlikte heyecanlandım, sinirlendim, duygulandım ve karakterler için endişe duydum. Sandman gibi bir eser söz konusu olduğunda da izleyiciye hissettirebilmek, hikâyenin esas amaçlarından biri oluyor.
Netflix yapımlarında görebildiğimiz donuk oyunculukla, zayıf hikâye akışı ve ne kadar önemli olduklarını haykırıp beni bir türlü içine çekemeyen olay örgüleriyle karşılaşmaktan korkuyordum. Ancak Sandman uyarlaması için kolaylıkla duyguların, hissiyatın yerinde olduğunu söyleyebilirim.
Bununla birlikte Sandman dizi olarak, orijinal kalmayı başarmış. Burası, esas hikayeye sadık kalınmasıyla el ele giden bir nokta. Hepimizin aşina olduğu üzere, son zamanlarda özellikle uyarlamalarda karşımıza çıkan bir durum, hikayenin, olayların, karakterlerin, temaların ve konseptlerin, bir takım günümüz kaygıları göz önünde bulundurularak tepetaklak edilmesi, bambaşka hallere sokulması. Neyse ki Netflix, Sandman ile böyle bir riske girmemiş. Zaten Neil Gaiman’ın şaheserinde herhangi bir köklü değişiklik yapmaya çalışmak pek akıl karı olmazdı. Yine de Netflix’in böyle eğilimlerden çok da uzak olmadığını göz önünde bulundurursak, bu tür endişelere kapılmak oldukça normal.
Sandman uyarlaması, kendine has bir kimliğe sahip. Bir Neil Gaiman eserinin ekrana taşınmış hali olduğu bariz. Netflix formülü ile platformda izleyebileceğiniz elli farklı dizinin elli birincisine dönüştürülmemiş.
Oyunculuk
Sandman’in Netflix tarafından uyarlanacağını duyduğumuz zaman, hepimizin aklında oluşan en büyük sorulardan biri şüphesiz ki oyuncu kadrosuydu. Kaldı ki oyuncular duyurulmaya başladığında birtakım seçimler, dizinin bekleyenleri arasında tartışmalara da yol açılmıştı. Bana kalırsa, tüm kadro dersine son derece iyi çalışmış.
Başrol Tom Sturridge, Morpheus gibi zorlu bir karakterin hakkını veriyor. O donuk, mahkeme duvarı suratlı Rüyalar Lordu, gerçekten de ekranda can bulmuş. Kendisini görmediğimiz sahnenin sayılı olduğu Morpheus’un duygusuz, mesafeli ve bu dünyanın dışından hallerini, izleyiciyi irite etmeden benimsemiş. Evet, Morpheus ile empati kurmak hem izleyici hem de okuyucu için zor zira, insan olmaktan çok uzak bir varlık. Ancak, çizgi romanda Morpheus’u takip etmek, hangi olaya ne tepki vereceğini ve hangi sorunu nasıl çözeceğini görmek okur için ne kadar ilgi çekiciyse, Sturridge’in performansı sayesinde dizide de aynı ilgiyle takip ediyoruz ana karakteri. Yani sadece, insanlara üsten bakan, klişe bir tanrı figürü canlandırma hatasına düşmemiş Sturridge. (Tom Sturridge ile yaptığımız özel röportaja sizi alalım hemen)
Charles Dance, Stephen Fry, David Thewlis gibi dev isimlerden Boyd Holbrook, Kirby Howell-Baptise gibi yeni tanıştığımız yüzlere de hikâyenin yoğunluğunu omuzlarında taşıyan, izleme keyfi yüksek performanslar sunuyor.
Benim gönlümü çalan ise Lucifer rolünde izlediğimiz Gwendoline Christie oldu. Christie, çizgi romanların akıllarda oluşturduğu Lucifer’ın kişiliğini ekrana öyle bir başarıyla taşıyor ki tüm dizi Morpheus yerine Lucifer hakkında olsa büyük bir keyifle izlerdim.
Oyunculuk hakkındaki fikirlerin, izleyicinin kendi gönlünden geçen oyuncu kadrosuna kıyaslamaları ile epeyce değişiklik gösterebileceğinin bilincinde olarak, bana kalırsa Sandman’e yaraşır performanslar izlediğimizi rahatlıkla söylemek mümkün.
Görsellik
Sandman, görsel etkileyiciliği muazzam bir eser. Dolayısıyla Netflix’in elinden çıkan, devasa bütçeli bir yapımdan da beklentiler büyük oluyor. Dizinin etkileyici yanlarından biri, set parçalarının CGI yerine büyük ölçüde gerçek dekorlar ya da pratik efektler aracılığıyla oluşturulmuş olması. Anlayacağınız dizi, tamamıyla bir yeşil perde önünde duran kişilerin arkasına sonradan eklenen eğreti özel efektlerden oluşmuyor. Elbette ki özel efekt kullanımının oranı, bazı sahnelerde daha fazla.
Örneğin, Dream’in kendi aleminde CGI ve gerçek set parçalarının birleşiminden bir hayli faydalanılmış. Ancak, son yıllarda özellikle sık sık görmeye başladığımızın aksine, örneğin New York gibi gerçekten gidilebilecekler yerler dahi CGI ile baştan inşa edilmemiş.
İlk bölümde Tom Sturridge, gerçekten de devasa bir cam kürenin içinde oturuyor. Vallahi ekranda gerçek bir şeyler, set ekibinin el emeğini görmeyi özlemişim. Dizide mevcut CGI da göze batmıyor. Aceleyle izleyicinin önüne sürülen filmlerde ve dizilerde gözümüze batan fazla parlak, fazla pürüzsüz ve dokusuz görünen CGI parçaları Sandman’de karşımıza çıkmıyor. Özel efekt kullanımının kaçınılmaz olduğu bu yapımda, bu noktaya harcanan emeğin boyutu beni mutlu etti.
Şimdi gelelim görsellikte beni hayal kırıklığına uğratan kısma. Yukarıda da bahsettiğim gibi Sandman, görsel açıdan son derece etkileyici sahneler barındırıyor. Ve bu sahnelerin hepsi de Morpheus’un Rüyalar Alemi’nde yaşanan fantastik anlardan oluşmuyor. Çizgi romanın en akılda kalıcı anları arasında çoğunlukla “sıradan” ancak kompozisyonu, renk kullanımı ve çizim tarzıyla akıllarda yer etmiş pek çok kesit bulunuyor.
İşte Sandman, ne yazık ki Netflix donukluğundan nasibini burada almış. Evet, efektleri ve dekorlarıyla dev, muazzam sahneler başarıyla kotarılmış ancak daha mütevazi, daha ince anlamlar taşıyan sahnelerde yapım çuvallıyor. Kompozisyon, sahnelerin düzenlenişi, kamera açıları oldukça sönük kalabiliyor. Hissetmenin ne kadar önemli olduğundan bahsetmişken, bu donukluk izleyicinin duygularını köreltebiliyor.
Elbette ki bir televizyon uyarlamasının, çizgi romanla aynı imkanlara sahip olmadığı aşikâr ancak, özellikle de Kanatlarının Sesi hikayesinde, bazı sahneler iPhone ile çekilmiş videolarmış hissiyatı yaratıyor. Kaldı ki Sandman’e içkin o rüstikliği aramamak da elde değil. Akıllarımızda ve kalplerimizde özel yer edinmiş bazı anlar, “Evet, Netflix paranın satın alabileceği en iyi satürasyon ayarını çekmiş” demekten öteye geçemiyor.
Son Kanaat
Sandman, büyük emek ve sevgiyle ekrana taşınan bir uyarlama. Burası bariz. Ne var ki yukarıda bahsettiğim tutarsızlıklar, bu emeği ve sevgiyi baltalıyor. Ancak Sandman öyle güçlü bir hikâyeye sahip ki tüm tutarsızlıklara rağmen keyifli ve sürükleyici bir izleyiş deneyimi sunuyor.
Bununla birlikte uyarlama, sırtını eski hikâyenin gücüne dayamakla günümüz dünyasının güncel bir parçası olmanın arasında kalmış durumda. Sandman, çizgi romanla aşık atabilecek bir uyarlamasının yapılması gerçekten zor bir eser. Yine de güçlü hikayeyle bir araya gelen başarılı oyunculuk performanslarının, bir uyarlama bağlamında tatmin edici bir sonuç ortaya koyduğunu düşünüyorum.
Okuduğumuz ve sevdiğimiz hikayeleri ekranda canlı görmek, Morpheus’u duymak, izlemek ise ne olursa olsun ayrı bir zevk. Netflix’in Sandman uyarlamasının, tüm aksaklıklara rağmen geçer not alacağı kanaatindeyim. Çizgi romanın tutkun bir hayranı olunca dizi çok iyi bir uyarlama olsa da beğenmediğimiz yerler mutlaka oluyor haliyle.
Sandman dizi olarak az önce Netflix ekranlarına geldi. İyi seyirler!