Drakula: Vlad Drakula Mı, Hayali Bir Kont Mu?
Dracula romanı üzerinde, henüz popülerlik kazanmamış ancak yıllardır tartışılan bir konu vardır. Romandaki karakterin tarihi karakterden esinlenilip esinlenmediği tartışması. Çoğu insanın aklında, hayali vampir kont ve tarihteki soylu karakterler birbiriyle özdeşlemiş olsa da bazı araştırmacılar tarafından bunun tam aksi olduğu yönünde bir iddia vardır. Yani, romandaki karakterin, tarihteki Vlad Drakula karakterine göndermeler taşısa da aslen başka bir karakter olduğu söylenmektedir. Tarihteki Drakula’nın vampir olmadığı aşikar (kan içme takıntısı varsa bile yarasaya dönüşmediğinden eminiz) peki ya romandaki Dracula karakteri aslında başka birisi mi?
Bu iddiayı daha önce “Dracula Efsanesi” başlıklı yazımla ilgili konuştuğum birisinden duymuştum. Ardından “Her Yönüyle Vampir” isimli kitabı okurken rastladım. (Barb Karg, Arjean Spaite, Rick Sutherland, Her Yönüyle Vampir, Arkadaş Yayınevi, Ankara 2011, s.67-68) Hatta bu kitapta daha da ileri gidilerek romanla Drakula arasındaki tek bağlantının isim olduğu iddia edilmekteydi. (Aynı eser: s.71) Bu iddiayı başka mecralarda da okumuştum. Dracula uzmanlarından Elizabeth Miller’a göre Drakula karakteri ile Kazıklı Voyvoda arasındaki bağlantıyı ilk olarak 1960’larda Radu Florescu ile Raymond McNally’nin meşhur araştırması kurmuştur ve bu iddia onlar tarafından ortaya atılmıştı. (Catalin Griua, “Drakula: Vampir Kont”, National Geographic Türkiye, Şubat 2010, İstanbul s.65) Yine mezkur dergide yukarıdaki kitaptaki gibi Drakula’nın sadece isim benzerliği olduğu iddia edilmiştir. (bkz. Dergide gösterilen yer.)
Bununla birlikte Drakula’nın diğer ortaçağ soylularından farklı davranmadığı söylenebilir, böyle bir iddia da vardır ve Drakula’nın işkencelerinin bu yönden abartıldığı, bu yüzden vampirlik yakıştırılmasının yapıldığı düşünülmektedir. (Barb Karg, Arjean Spaite, Rick Sutherland, Her Yönüyle Vampir, Arkadaş Yayınevi, Ankara 2011, s.65) Söylentilerin çıkış kaynağı bu katliamlar olduğu halde neye istinaden bu katliamları sıradan hadiseler olarak görmek gerekir bilemiyoruz. Aynı şekilde yine bahsi geçen eserde Drakula’nın ölümü vampirlikle bağdaştırılmamıştır denmektedir. Doğrudur, ölümüyle ilgili kayıtlarda böyle bir söylenti bile geçmez. (Gös.Yer.) Ama daha yaşarken kendisi hakkında pek çok söylenti çıkarılmıştır, iler gibi vampir iddiaları siyaseten ortaya atılmıştır.
Bu iddiaların dayanak noktaları açıkça yazılmaz, “Romandaki o değildi” denilip geçilmektedir. Ancak beri yanda, romandaki ifadelerden altyapısına kökenini bir anlamda tarihte yaşamış bir şahsiyetten alındığını gösteren ifadeler söz konusudur. Yaptığı bazı şeyler kesinlikle abartılmış ve folklor malzemelerine kaynaklık edecek iddialar daha eski devirlerde yazıya geçirilmiştir. Yine de Bram Stoker’ın ondan ilham almadığına dair kesin bir kanıt yoktur.
Öncelikle Drakula’nın neler yaptığını bilmeliyiz. Bunu objektif olarak görebilmek için en önemli Romen tarihçilerden biri olarak kabul edilen Nicolae Jorga’nın yazdıklarına bakalım. Diğer kaynaklarda onun hakkında yazılanlara ulaşmak elbette mümkün ancak gerçekten Drakula’nın abartılıp abartılmadığını görmek için mahalli Romen kaynaklarından da faydalanan Jorga’nın yazdıklarına bakalım.
(Macar Kralı Matyas) Osmanlı Sultanı’nı Tuna boylarında rahatsız etme işini, insanları kazıklara oturtmaktan sapıkça bir zevk aldığı için “kazıklı” anlamına gelen “Tepeş” lakabına istinaden Kazıklı Voyvoda diye anılan Eflak’taki vasali Vlad’a bıraktı… (Vlad’ın Eflak üzerine yürüyen Dan’ı rehin alıp öldürmesinden sonra) Dan’ın taraftarları, hatta bağrına çocuklarını basmış kadınlar bile kazıklara çakıldı. Erdelliler (Transilvanya ahalisi) başka taht varislerini de barındırdıklarından, Vlad 1460 yılının bahar aylarında ve Ağustos ayında Braşov dolaylarına ve Olt bölgesinde Sibiu civarlarında dehşet verici yıkım seferleri düzenledi. O dönemlerde sadık bir Türk vasalı olarak kabul ediliyordu ve her ikisi de Vlad Drakul ile birlikte babalarının oğulları olan kardeşi Radul ile birlikte babalarının sözüne karşılık Osmanlı Sultanı II.Murad’ın sarayında rehin olarak yetiştikleri hatırlara geliyordu. Ancak Vlad’ın siyasi görüşünde bir değişiklik oldu…
Neticede o meşhur olaylar zinciri gelişti. Vlad Tepeş’in Kral Matyas soyundan bir akrabasıyla nişanlanması bu siyasetin değişim günlerine tekabül eder. Hamza Bey’in Vlad Tepeş’ten 10 bin altın, 500 pençik oğlanı ve elli at talep etmesi, bununla birlikte Yergöğü ve Küçük Niğbolu kalelerini Osmanlı ordusunun iaşesi için istemesi, Vlad’ın bizzat İstanbul’a gelerek Sultan’ın huzuruna çıkmasını istemesi olayların fitilini ateşledi. Niğbolu ve Vidin Sancakbeyi olan Hamza Bey’in ve beraberindekilerin Tirgovişte kapıları önünde kazığa oturtulması Osmanlı ile Eflak arasındaki savaşı yeniden tetikledi. Tuna nehrini aşan Eflak ordusu nehir boylarındaki Dobruca’dan itibaren Kili yakınlarındaki Hırsova, Tutrakan, Marotin, Yergöğü, kale kumandanının savaş sırasında öldürüldüğü Rusçuk, Firuz Ağa’nın oğullarından birinin başında subaşı bulunduğu ve esir alındıktan sonra kafasını keserek öldürdükleri Niğbolu, Turnu, Sviştov, Smovit, Gigen ve Rahova’ya kadar Tuna boylarındaki ve Karadeniz kıyılarındaki bütün Türk kaleleri saldırıya uğradı. Bu civarda bölgeyi yakıp yıkıp ahaliyi esir eden voyvodanın ordusunun vurmadığı yer kalmadı. 11 Şubat 1462’de Tuna boylarına geri dönerek Macar kralından yardım istedi. Macarların Venedik elçisinin huzurunda Kral Matyas’ın Kazıklı’ya verdiği yardım sözü, Macar güdümündeki Erdel bölgesine emir gitmesine rağmen gerçekleşmedi. Bu saldırı Macaristan’ın istediği bir şey olmasına rağmen eski Frederik yanlıları ve Bohemya çeteleriyle yaşanan çatışmalar Macarları bir seferden alıkoymuş olmalıdır. Bunda Osmanlıların o yılın bahar ayında, yani sefer mevsiminde Tuna’nın batıya uzanan kapısı olan Belgrad’ı kuşatma ihtimallerinin olması da etkili olmuştur. 26 Nisan’da sefere çıkan Osmanlı ordusu beklendiği gibi Belgrad’ı değil, üzerine saldıran Eflak üzerine düzenlenmiştir. (Nicolae Jorga, Osmanlı İmparatorluğu Tarihi – II, çev. Nilüfer Epçeli, Yeditepe Yayınları, İstanbul 2005, s.106-108) Bu noktada bazı şeyler daha çok açıklığa kavuşmaktadır. Vampirliği, batılı güç odakları tarafından Osmanlı karşısında yalnızlaştırılması, vampir söylentilerinin çıkışı bu olaylarla ilişkilidir. Önceden Frpnet’te yazmış olduğum ve Kayıp Rıhtım’da da yayınlanan “Drakula Efsanesi” başlıklı yazımda da bundan bahsetmiştim. Drakula’nun vampirliği ve Osmanlı’ya karşı kışkırtılması, hem bir cephe genişletme çabası hem de olası bir bölgesel güçten kurtulma çabasıydı.
Drakula, yetenekli ve zeki bir asilzade olarak, devşirme mantığına göre yetiştirilmişti. Drakula’nın yanında, ileride tıpkı Dracula gibi kendi ülkesinde yıllarca Osmanlı’yı Balkanlarda uğraştıracak Arnavut halk kahramanı İskender Bey’de vardı. Şehzade Mehmet ile beraber bu üçü Edirne sarayında eğitim görmüşlerdi. Osmanlı’nın amacı yerel hanedanları kendine bağlamak adına, soyluların büyük erkek çocuklarını kendi başkentlerinde Osmanlı mantığına göre yetiştirerek ileride Osmanlı’ya sempati duyan ve bu sistemi benimseyen yöneticilerle o toprakların idaresini kolaylaştırmaktı. Ama bu sistem sonradan ters tepti. Osmanlı’nın kurduğu sistemin işleyişine ters bu iki isim halklarının etrafında birleştiği, Osmanlı karşıtı siyasi eylemlerin odağı haline geldiler. Osmanlı askerinin destek verdiği bu kişiler sonradan Osmanlı askerinin Balkanlarda ilerleyişine en büyük engel oldular.
O denli güç kazandılar ki bölgede gerek Osmanlı, gerekte Avrupa güçlerine karşı ortak hareket etseler de kontrol edilemez güç odakları haline geldiler. Özellikle gerek Eflak’ta, gerek Bosna kuşatmasında Osmanlı ordusuna karşı savaşan Drakula, yaptığı işkence ve katliamlarında etkisiyle zaten şayialı bir isim haline gelmişken, siyasi açıdan Osmanlı ve Avrupa için potansiyel tehlike haline gelmişti. Drakula Eflak’ta sadece Türkleri değil Alman ve Macar hakimiyetini de kırmaya çalışmıştı dolayısıyla o dönemde Macaristan, Avusturya krallıklarını, Alman prensliklerini, dolayısıyla Osmanlı’nın karşı terazi kefesini oluşturan Avrupa blogunun gücünü oluşturan Habsburg hanedanına karşı çıkmıştı. Bu siyasi arka fonun üzerine vampir olduğu söylentileri daha o dönemden kendisine olan halk desteğinin ve dış desteğin kesilmesi adına sıkça vurgulanmıştır. Yani onun daha yaşarken vampirliği, tıpkı bizdeki Vakayı Hayriye sonrası yeraltı direnişine geçen yeniçerilerin arkasındaki halk desteğini kırmak için Tırnova cadıları olayındaki vampir yeniçeriler iddiası gibi siyasi gerekçelerle başlatılmıştır.
Demek ki Macarların, Belgrad kuşatması riski karşısında Eflak’taki voyvodayı teşvik ederek Osmanlı’ya saldırtması, Belgrad’ın ömrünü uzatmak için yapılan bir cephe genişletme hareketi ve aynı zamanda Osmanlı’nın voyvodayı tasfiye etmesi, böylece bölgenin Macar güdümüne girmesi uzun vadede düşünülmüş olabilirdi. Bunun bu şekilde olduğuna dair bir belge yoktur, ancak olayların gelişmesi açısından bakarsak mantığını bu şekilde değerlendirmek mümkündür.
Konuya dönersek 1462’de Osmanlı ordusu ok ve yay ile mücehhez Romen köylülerinin ilerleyişine rağmen Niğbolu tarafından Eflak sahillerine Mahmud Paşa öncülüğündeki 120 topla birlikte ayak bastılar. Eflak’ın dağınık köyleri ve şehirlerini vurmak yerine doğrudan Kazıklı Vlad’ın başkenti olan Tirgovişte’ye yürüdü ama açık bir şekilde çarpışan hiçbir kuvvetle karşılaşmadılar. Tirgovişte’de karşılaştıkları şeyler ise kazıklara vurulmuş, ağaçlara asılmış, sağda solda kalmış sayısız cesetti. Vlad emrindeki kuvvetlerle sadece bir gece baskınında bulundu. Bundan öncede yerel boyarlara ait bir orduyla Osmanlı ordusu arasında bir çarpışma yaşandı. Karpat dağlarına kadar Osmanlı akıncıları ülkeyi didik didik aradıysa da hiçbir şekilde izine tozuna rastlayamadılar. Seferin uzaması ve mevsim koşulları nedeniyle Eflak prensliğinin başına Güzel Radu getirilip ülke vergi yönünden Osmanlı’ya tabi kılındıktan sonra ordu geri döndü. Vlad Macaristan’a sığındıktan sonra Eflak’ı ele geçirmek için yeniden harekete geçtiği sırada Sultan II. Mehmed Han’a bir mektup yazarak Macarlara karşı bir ittifak önerdi. Bu mektup Güzel Radu’nun eline ulaşınca Macar kralı Matyas’a sunuldu ve Vlad esir alınarak Vişegrad kentinde tutuldu. (Nicolae Jorga, Osmanlı İmparatorluğu Tarihi – II, çev. Nilüfer Epçeli, Yeditepe Yayınları, İstanbul 2005, s. 110-111. Ayrıca bkz. Kritovulos, İstanbul’un Fethi, çev. M. Gökman, Toplumsal Dönüşüm Yayınları, İstanbul 1999, s.203-206.) Kazıklı Voyvoda’nın esareti kısa sürdü ve faaliyetlerine devam etti. Vlad Eflak’a geri döndü ama elinde belli bir güç bulunmadığından tek başına bir faaliyette bulunmaya cesaret edemedi. Üstelik yerel boyarlardan Laiota ile mücadele edebilecek bir gücü bulunmuyordu.1476’da Sırbistan tahtının veliahtı Ejderha lakaplı Vuk komutasındaki askerlerle Bosna’ya saldırarak Srebrenica’yı yağmaladılar. Boğdanlılar ve Erdelliler, bölgedeki Türk hakimiyetini geri sürmek için saldırdıklarında, Boğdan geçitlerinde bekleyen yerel boyarlardan Laiota’yı bölgeden çıkararak Kasım 1476’da Kazıklı Vlad’ı tahta geçirdiler. Boğdan hakimi Stefan’ın inayetiyle tahta geçen Vlad, onunla bir müttefiklik kurdu. Stefan bunu pekiştirmek adına bir miktar askeri muhafız alayı olarak Vlad’ın yanına bıraktı. Aralık ayında Vlad Drakula’nın yerini dil alma ve casusları vasıtasıyla öğrenen Mihaloğulları akıncıları, yani o bölgede faaliyet gösteren akıncı ailesine bağlı akıncılar Vlad’ı Snagov manastırı yakınlarında yakalayarak öldürdüler. Cesedi yazısız bir mezar taşının ardına gömüldü. (Nicolae Jorga, Osmanlı İmparatorluğu Tarihi – II, çev. Nilüfer Epçeli, Yeditepe Yayınları, İstanbul 2005, s. 157-159, 161., Eflak Seferiyle ilgili detaylı bir inceleme için bkz. Selahattin Tansel, Osmanlı Kaynaklarına Göre Fatih Sultan Mehmed’in Siyasi ve Askeri Faaliyeti, TTK Basımevi, Ankara 1999, s.161-168., Hoca Sadeddin Efendi, Tacü’t-Tevarih, Sadeleştiren: İsmet Parmaksızoğlu, C.3, Kültür Bakanlığı Yayınları, İstanbul 1979, s. 58-68.)
Kazıklı Voyvoda’nın ölümü oldukça şaibeli olduğundan, sonradan hakkında pek çok rivayet türetilmiştir. Yusuf Bin Abdullah, “Târîh-i âl-i Osmân” isimli eserinde bu öldürülme hadisesini daha farklı anlatır. 1462 seferinden bahsederken bir anda sanıyorum ki 1476’daki Drakula’nın halledilmesine geçer. Drakula’nın öldürüldüğü tarih budur ama öldürülmesiyle ilgili çeşitli rivayetler vardır, bu eserde de Drakula’nın “Çiliş” adlı bir Eflak voyvodasıyla düelloya girişmesini ve bu şekilde öldürüldüğünü zikreder.
“Gerü bu tarafda pâdişahımız Muhammed Han (Sultan II. Mehmed, p.1451-1481) çeri cem’ edüb (asker toplayıp) kapu yeniçerisinden / ve azabdan yetmişbin asker cem’ edüb Eflak vilâyetine yürüdiler ol vakitde Eflâk Begi Drakula idi * Ol mel’un şöyle pelîdad kim (melun, aşağılık birisiydi ki) zamânında anun işini kimse itmezdi (onun yaptığı şeyi kimse yapamazdı anlamında) * Ve dahi cüz’i günah içün (sıradan bir günah, kabahat için) anası karnında / oğlanı çıkarub kazığa ururdı * Sultân Muhammed dahi Tuna suyını geçüb / üzerine vardıkda mukabeleye durmayub (karşı karşıya gelmeden) bir gice gelüb şebîhûn edüb (Şebî-hûn yani gece baskını, Vlad Drakula’nun kaynaklarda geçen meşhur “Gece Baskını, İngilizce “The Night Attack of Târgovişte” şeklinde geçer) ad ürküntüsüyle (düşman ürküntüsüyle) siyâm-ı kıyâs edüb lâkin müyesser olmayub nece bin âdemi / kırılub firâr edüb Ongerüs vilâyetine gitdi (Askerle başa çıkamayarak bir sürü adamını kaybederek Macaristan vilayetine kaçtı) * Sultan Muhammed ol mahalde / kâfir beglerinden Çiliş dirler bir kafiri Eflâk’a beg eyledi * Ve dahi ol vakitde / Kazıklı Eflâk iline gelüb Çiliş kâfir begiyle mülâkat olmadın (görüşme olmadan) birbirine haber /gönderüb arada çeri mühim değildir * Hemân ikimiz meydâna girelim saâdet kimindir (Drakula, Çiliş veya Radu’ya askerler olmaksızın bir düello, mübareze teklifinde bulunmuştur “meydana girelim saadet kimindir” deyişiyle) deyü bu kavl üzre meydâna girüb birbirine sekü ve dahi gürz havâle edüb (birbirlerine silahlarla hamle yapıp) / arada çok hamle geçüb * Fırsat hod Çiliş’ün olub Kazıklu’yı kendîr ile /urub atından yıkub (kalın urgan-ip ile atından yıkıp) inüb Kazıklu’nın başını kesdi bâki kalan çeri perişân / ve perakende olub (kalan askeri perişan olup, dağılıp) Çiliş istiklâli Eflak vilâyetine beg oldu * (Yusuf Bin Abdullah, Târîh-i âl-i Osmân, haz. Efdal Sevinçli, Eylül Yayınları, İzmir 1997, s.167-171)
Peki, Stoker’ın romandaki karakterinin çıkış kaynağının Kazıklı Vlad olduğuna dair kanıt var mıdır?
Drakula romanının önsözünde Bram Stoker, British Museum’da Transilvanya bölgesiyle ilgili kitaplar ve haritalarla ilgili araştırmalar yaptığı sırada 1491’e ait bir Alman kaynağında Vlad Dracula’yı keşfettiğini söylüyor ki, konunun otoritelerinden Giovanni Scognamillo’ya göre karakterin tarihsel çıkış noktası budur. (Giovanni Scognamillo, Dehşetin Kapıları, Kamer Yayınları, İstanbul 1995, s.93-94 ve ayrıca Christopher Frayling, Vampirizm, çev. Elif Ersavcı, Varlık Yayınları, İstanbul 2009, s.74) Bu tarihi göndermeler bazı hatalı bilgiler içermektedir ancak Vlad Drakula’yı işaret eden bazı göndermeler de vardır.. (Radu R. Florescu/Raymond T. McNally, Drakula ya da Kazıklı Voyvoda Eflak Prensi III. Vlad Tepeş’in Yaşamı, çev. Ali Cevat Akkoyunlu, Doğan Kitap, İstanbul 2000, s. 267-268.)
Drakula romanındaki (Bram Stoker, Dracula, çev. Zeynep Akkuş, Kamer Yayınları, İstanbul 1998), bazı ibareler hayli dikkat çekicidir ve kurgu Drakula ile tarihteki Drakula arasındaki bağıntıyı açıkça göstermektedir:
- Türkçesi: “Karşımızdaki adam galiba, namını, büyük nehri aşıp Türk topraklarına girdiği ve Türkler’le çarpıştığı bir savaşta kazanan Voyvoda Dracula’dan başkası değil.” (Bram Stoker, Dracula, çev. Zeynep Akkuş, Kamer Yayınları, İstanbul 1998, s. 320.)
- Orijinal metinde: “He must, indeed, have been that Voivode Dracula who won his name against the Turk, over the great river on the very frontier of Turkey-land.” (Bram Stoker, Dracula, Grosset & Dunlap Publishers, New York 1897 (Ücretsiz e-kitap versiyonu: https://www.gutenberg.org/files/345/345-h/345-h.htm)
- Türkçesi: “Onlar benimle boy ölçüşebileceklerini sanırken-benimle! Daha onlar doğmadan yüzlerce yıl önce uluslara komuta eden, onları birbirine düşüren, savaşlara sürükleyen benimle!” (Bram Stoker, Dracula, çev. Zeynep Akkuş, Kamer Yayınları, İstanbul 1998, s. 380.)
- Orijinal metinde: “Whilst they played wits against me—against me who commanded nations, and intrigued for them, and fought for them, hundreds of years before they were born—I was countermining them.” (Bram Stoker, Dracula, Grosset & Dunlap Publishers, New York 1897 (Ücretsiz e-kitap versiyonu: https://www.gutenberg.org/files/345/345-h/345-h.htm)
- Türkçesi: “Hayatında yani gerçekten yaşadığı dönemde Türk sınırına kadar gitti ve düşmana kendi topraklarında saldırdı; mağlup edildi, ama vazgeçti mi? Hayır!” (Bram Stoker, Dracula, çev. Zeynep Akkuş, Kamer Yayınları, İstanbul 1998, s. 422.)
- Orijinal metinde: “In his life, his living life, he go over the Turkey frontier and attack his enemy on his own ground; he be beaten back, but did he stay? No!” (Bram Stoker, Dracula, Grosset & Dunlap Publishers, New York 1897 (Ücretsiz e-kitap versiyonu: https://www.gutenberg.org/files/345/345-h/345-h.htm)
Bir Drakula uyarlaması olan “Kazıklı Voyvoda” (Drakula İstanbul’da yahut) romanında bu göndermeler daha açıktır. Ancak konuyla ilgili olarak Ali Rıza Seyfi’nin görüşleri haricinde bir anlamı yoktur. Sonuçta bu fikirler Stoker’dan hareketle düşünülse de bu şekilde yazan Stoker değil Seyfi’dir!
- “Zaten benim kulağıma tanıdık gelen Drakula adına ilk defa daha İstanbul’da iken dikkatimi sevgili Güzin çekmemiş miydi? Voyvoda Drakula’nın Türk imparatorluğu tarihinde ve İkinci Mehmet devrinde yaptığı kanlı, korkunç tüyler ürpertici işleri, Güzin benden iyi biliyor…” (Ali Rıza Seyfi, Drakula İstanbul’da, Kamer Yayınları, İstanbul 1997, s. 10)
- “Bugün işiyle görevli olduğum, şatosunda yattığım, ekmeğini yediğim ve şimdi karşımda duran bu Transilvanyalı Kont Drakula o tarihi, zalim Eflak Prensi Drakula’nın, uğursuz Kazıklı Voyvoda’nın soyundan değilmiymiş!” (Ali Rıza Seyfi, Drakula İstanbul’da, Kamer Yayınları, İstanbul 1997, s.51)
- “Demek ben şimdi bir zaman çatısı altında Kazıklı Voyvodayı saklayan bir şatonun içinde bulunuyordum.” (Ali Rıza Seyfi, Drakula İstanbul’da, Kamer Yayınları, İstanbul 1997, s.52)
Pek çok romana ve filme ilham kaynağı olan Drakula’nın, bu tür iddialarla da uzun süre edebiyat çevreleri arasında tartışılacağı aşikar. Florescu ve McNally’nin görüşleri ve insanların genel-geçer Vlad Drakula imajı her ne kadar Stoker’ın yazdıklarıyla destekleniyorsa da, karşıt görüş olan tarihten kopuk olarak tamamen hayal mahsülü bir karakter olduğu iddiası da, kanıtları olmasa da incelenmeye değer.