Kullan Artık Şu Süper Gücünü! – The Umbrella Academy 3. Sezon İncelemesi
The Umbrella Academy 3. sezonunda yine dünyayı yok etti. Bu sezonda güzel sahneler vardı. Fakat aynı zamanda o kadar çok mantıksız olay vardı ki güzel sahnelerin tadını pek çıkaramadık.
Ya hani bu sezon en muhteşem sezonunuz olacaktı? Birinci sezondan beri dişimizi sıkıp göğüs gerdiğimiz hikaye açıkları, karakterlerin tutarsız hareketleri ve mantık hataları yine kepçe kepçe üzerimize yağdı.
Lütfen Luther’ın maymunluklarıyla seyirciyi güldürmeye çalışmayı bırakıp ana hikayeyi güçlendirmeye biraz daha özen gösterir misiniz artık?


Tamam, bu sezonun tamamı kötüydü, rezildi falan diyemeyiz. Çok eğlenceli sahneler ve keyifli konseptler vardı. Mesela Sparrow Academy ve Hotel Oblivion‘la tanışmak eğlenceliydi. The Comission‘ın arka planını öğrenince de taşlar hep yerine oturdu. Zira çizgi romanları okumadan diziden keyif almaya çalışan bir seyirci gözüyle bakıyorum hikayeye. Ve bunlar The Umbrella Academy’den almayı beklediğim fantastik hazzı bir nebze sağlıyordu.
Ayrıca ilk bölümdeki dans sahnesi komik ve güzeldi. Hatta Five’ın emekliliğini istemesi, Klaus ile yolculuğa çıkmaları falan da hep keyifliydi.
Ancak bu keyifli fikirlerin arasına seyirciye saç yoldurtan sahneler yerleştirmek neden? Neden bu çocukların potansiyeli bir sahnede zirvedeyken diğer sahnede diplerde dolaşıyor? Hayatlarının tamamı süper güçleri üzerine eğitim almakla geçmiş bu çocuklar neden güçlerini bu kadar nadir kullanıyorlar? Neden ha neden?

Gelin hep beraber tartışalım.
The Umbrella Academy Ne Anlatıyor?
1 Ekim 1989’da 43 kadın hamile olmadıkları halde bir anda çocuk doğururlar. Ve bu çocukların hepsinin özel bir gücü vardır. Sir Reginald Hargreeves adlı eksantrik bir milyoner bu çocuklardan 7 tanesini evlat edinir. The Umbrella Academy adını verdiği bir kurumda onların özel güçlerini anlamaya ve geliştirmeye odaklanır. Çocuklar küçük yaştan itibaren kahramanlık yapmaya başlar. Ayrıca hayli popüler de olurlar. 7 numara Vanya hariç. Çünkü onun hiçbir özel gücü yoktur.
Çocuklar 6 numara Ben’in ölümü ve Five’ın ortadan kaybolmasıyla beraber aileden kopmaya başlar. En sonunda da tamamen dağılırlar. Geriye sadece 1 numara Luther kalmıştır. Ta ki babalarının ölümü aileyi tekrar bir araya getirene kadar.
Diziye dair böyle bir tanıtım istiyorsanız sizi bu yazıya uğurlayalım. Zira okumakta olduğunuz incelemede bol spoiler’la üçüncü sezonu tartışıyor olacağız.

The Umbrella Academy 3. sezonunun girişini birinci sezonun girişiyle çok paralel yapmış. Hikaye anlatımında bazı küçük farklılıklar var. İlk olarak 1 Ekim 1989’da 16 kadın hamile olmadıkları halde bir anda çocuk doğuruyorlar. Ve Sir Reginal Hargreeves bu çocukları The Sparrow Academy adını verdiği bir kurumda yetiştiriyor. Kimse ölmüyor ya da ortadan kaybolmuyor. Yedi çocuk da aileye bağlı kalmaya devam ediyor. Ta ki altı kişi bir anda salonlarında ortaya çıkıp bu evin aslında onlara ait olduğunu iddia edene kadar.
Dede Paradoksu
Üçüncü sezonun bu girişiyle anlıyoruz ki bizimkilerin ikinci sezondaki hareketleri bir kelebek etkisi yaratmış. Gerçi ikinci sezonda yaptıklarını betimlemek için kelebeğin kanat çırpışı benzetmesi birazcık hafif kalıyor.

Five kısa sürede teşhisi koyuyor: Dede Paradoksu. Zamanda geriye gidip babanız doğmamışken dedenizi öldürürseniz kendi varlığınızı yok edersiniz. Dolayısıyla en başta zamanda geri gidip dedenizi öldürmeniz artık mümkün değildir. Ve nur topu gibi bir paradoksunuz olmuştur. Tamam, Five bir dahi. Ancak bu paradoksu ya da zaman çizelgesinde bir tuhaflık olduğunu fark etmek için dahi olmaya gerek yok aslında.
Ey 3 numaralı Allison, senin evin, baban ve ailen değişmişken sen ne akla hizmet iki sezon önceki kızını aynı bulmayı bekliyorsun? Sanki etrafta değişen hiçbir şey yokmuş gibi aynı adamla evlenip aynı çocuğu yaptığına inanıyor musun gerçekten?

Allison bu dehşeti yaşarken 7 numaralı Vanya/Viktor da Dede Paradoksu’nun sebebinin Harlan olduğunu keşfediyor. Yani dolaylı yoldan da olsa üçüncü sezonda da dünyayı yok eden kişinin yine ve yeniden 7 numara olduğunu görüyoruz. Bence Harlan’ın hikayesinin domino etkisi yaratmış olması güzel. Harlan’ın bu güçle bir ömür yaşamış biri olarak Viktor’ı eğitebilmesi de güzel. Zira Victor’ın güçleriyle başa çıkmak ve onları öğrenmek için çok daha az vakti olmuştu.
Dede Paradoksu ve zaman yolculuğuyla ilgili tüm hikaye açıklarını bir kenara bırakıyorum. O paradoksları çözemediler diye diziyi eleştirmek büyük haksızlık olur.
Gelin biz sezonu yerin dibine sokmak için eleştirebileceğimiz diğer şeylere odaklanalım:

The Umbrella Academy 3. Sezon Özeti: Niye, Neden, Niçin?
Five neden Sparrow’ları şehrin bazı sokaklarına ışınlayıp evdeki değişimi babasıyla sakince konuşacak vakti kazanmadı?
Diego bıçak atmak yerine neden küple (Christopher’la) güreşmeyi seçti?
Allison neden söylenti atarken “3 saatlik bir koşuya çıktın” gibi şeyler söylemiyor? Yıllarca güzel söylenti havuzu oluşturmaya hiç mi kafa yormadı?

Grace’in yazılımı neden kıyamet topuna tapıyor?
Diego markette attığı bıçağı neden ıskaladı? Nasıl ıskalayabildi?
Klaus annesinin öldüğünü öğrendiği anda dönüp neden ruhunu çağırmadı? Hem annesini tanıma şansı olurdu hem de neden öldüğünü sorardı.
Çocuklar ikinci sezonda babalarıyla oturup yemek yerken bir sorun yoktu. Bu sezonda neden adama konuşmayı dahi reddettiler?
Sir Hargreeves’in Klaus’u eğittiği o yol nasıl enkaz ve kan gölüne dönmedi? Polis orayı nasıl kapatmadı? O arabaların sürücüleri olaya nasıl tepki vermedi?

Tamam, Harlan özel gücü olan insanları hissedebiliyormuş. Peki neden Şemsiye’lerin annelerini öldürdü? Hadi onların aurası tanıdık hissettirdi, Ben’in annesini neden öldürmedi? Hadi Ben’e denk gelmediği için onun annesini hissedemedi diyelim. O zaman neden tanıdığı 6 anne yerine 27 anne öldürdü? Ayrıca nasıl konuşabiliyor? Ve gücü nasıl Viktor’a geri verdi? Bu güçler böyle paylaşılabiliyor muydu? Sadece Viktor gücünü paylaşabiliyor diyelim, Harlan gücünün bir kısmını nasıl ve neden Allison’a aktardı? Victor’ın gücü Allison’a “bir söylenti duydum” demeden rumor atabilme yetisini nasıl kazandırdı?
Five neden Luther’ı ölü görünce neden 15 dakika öncesine gidip neler olduğuna bakmadı? Lila için bunu yapmıştı. Benzer şekilde kolu kopunca neden zamanda 10 saniye geriye gitmedi? Hatta cam kırılınca başka yere ışınlanmadı da…

Allison neden herkesi topluca bir söylentiyle o koridora sürüklemedi de özür dilemekle falan uğraştı?
Sloane neden Luther’ı geride bırakıyor diye ağladı da telekinetik güçleriyle bedeni kaldırıp yanında götürmedi? Öpüşmek için ya da kahvaltıyı yatağa taşırken bile zırt pırt kullanıyordu güçlerini halbuki.
Klaus neden Luther’ın ruhunu çağırıp sana ne oldu diye sormadı? Ya da neden Luther’ın ruhunu çağırıp ondan koridora açılan kapıyı kırmasını istemedi? Bağırsakları deşilmişken Luther’ı fiziksel olarak çağırabilecek gücü vardı da… Ayrıca, bedeni yok olmuşken ölümden dönmeyi nasıl başardı?
…

Delik Deşik Senaryoda Birkaç Tatlı Kırıntı için Değer mi?
Yukarıda örneklendirdiğim ve örneklendirmeye devam edebileceğim gibi senaryoda çok fazla açık var. Bunların cevapları belki çizgi romanda yer alıyordur, henüz bilmiyorum. Ancak çizgi romanları okumayan birinin gözünden dizinin çoğu sahnesi berbat yazılmış.
Ayrıca problem sadece olay akışında da değil. Yer yer kötü yazılmış diyaloglara da denk geliyoruz. Mesela Allison, Luther ile Sloane’u aile toplantısına çağırıyor. Luther daveti reddederken Sloane kabul ediyor. 6 saniye kadar sonra Sloane, “sen benim kocamsın, sen ne seçersen ben onu seçerim” diyor. E ama!
Neyse, bu tutarsızlıklara rağmen dizinin birçok keyifli sahnesi de var demiştim. Ayrıca önceki sezonlara göre iyileşme gördüğümüz yerler de oluyor.

Öncelikle Klaus bu sezon da yine eğlenceli bir karakter. Babasıyla vakit geçirmesi de bence hayli keyifli olmuş. Five da muhtemelen onu canlandıran aktör Aidan Gallagher‘ın büyümüş olmasından olumlu etkilenmiş. Bu sezonda onun aslında ergen bedenine sıkışmış yaşlı bir adam olduğuna ikna olmak daha kolay.
Bazı konuşmalar da eğlenceliydi.
Diego: Sen delirdin mi?
Lila: Biz akıl hastanesinde tanıştık.
ve
Klaus: Önümüzdeki 24-48 saat için…
Five: 1 gün ekle çıkar.
Klaus: … bizim Luther’ı kocalığa kabul ediyor musun?

Ve keşke Ben’in 1 numara olmak istemesini ve kendini beğenmişliğini şöyle diyerek kırsalardı:
Sen Şemsiyeler’in 6 numarasıydın. Çünkü 7 numaramızın özel güçleri yoktu.
Bence bu onun egosuna ağır bir darbe vururdu. İyi bile gelebilirdi ona.
Diziyi yarım bırakmak pek mümkün değildi. Gizemleriyle sonuna kadar izletti kendini. Ama bence bu bir başarı değil. Çünkü bölümlerin büyük kısmı sıkıcıydı. Bu yüzden 10 bölümlük diziyi bitirmem 1,5 ay aldı. Zira çoğu yerde karakterler arasındaki duygusal ilişkiler uzun uzadıya işleniyor. Ve dizi fanteziden sapıp daha çok drama ve komedi türlerine kayıyor.
Sezon finalinde dahi Hotel Oblivion ve Reginald Hargreeves hakkında pek de bir şey öğrenemedik. Savaş dedi mesela. Ne savaşı? Son gardiyanı durdurmak için sigil’lere basmalısınız dedi, iki gardiyanı az önce öldürmüş çocuklarına. Five bile sorgulamadı bunu. Klaus neden ortalığı karıştırırdı? Bak yine başladım sorulara…

Sonuç Olarak
The Umbrella Academy ilk sezonun ilk sahnelerinde bir gizem yarattı. 1 Ekim 1989’da bu çocukların nasıl ve neden doğduğunu merak ettik. Ve 3. sezon finalinde bu sorumuz hâlâ cevapsız. Üzerine de yüzlerce başka soru ekledi. Ve ben bu soruların cevaplarını alamamaktan artık çok yoruldum.
Fantastik bir dizi izliyoruz ama karakterlerimiz fantastik güçlerini minimumda, dekor niyetine kullanıyorlar. İlginç bir dünya tasviri var ama bu dünyaya dair neredeyse hiçbir şey öğrenemiyoruz.
Sonuç olarak ben artık çizgi romanları okumaya gidiyorum. Çünkü bu kadar mantıksızlık bana fazla geldi. Ha, dördüncü sezonu danslar ve geyik sahneler için izleyebilirim. Ama diziyi birinci sezonu dışında herhangi birine önerir miyim? Hayır. Klaus’u çok mu sevdiniz? Bence Misfits izleyin.
Biz süper gücü olmadığı halde süper kahramanlık yapan Batman hayranlarıyız yahu. Kaldırın artık şu ölüleri! Zekice söylentiler duyalım artık! Bir hapishane hücresine ışınlayın canınızı sıkan veletleri! Madem Vanya/Viktor güçlerini paylaşabiliyor, Gambit yapın şu Diego’yu!
Ya kullanın artık şu güçlerinizi!
