AYBABTUİncelemeler

İsyan’ın Fitili Ateşlendi – Andor 1. Sezon İncelemesi

Bu topraklardan hiç beklenmeyen bir macera geçti. Anlatımı, kuvvetli diyalogları ve hissettirdikleriyle Andor‘un 1. sezonunu tamamladık. Gerçekten de benzersiz bir anlatım oldu.

Şu bir gerçek ki, Star Wars markasının gidişatı bir dönem hiç iyi değildi. Disney Üçlemesi’nin damakta bıraktığı rahatsız tat, birçok izleyicinin canını sıkmıştı. O üçlemeyi beğenen Star Wars izleyicileri bile “Daha iyi olabilirdi ama şimdilik bu yeterli” demişti. Star Wars, bize yeterli gelemez; gelmemeli de!

Sıklıkla arkadaş grubumuz içinde en sevdiğimiz seriyi, markayı tartıştığımız derin geek muhabbetleri olur. Yüzüklerin Efendisi ve Star Wars markası her daim öne çıksa da, sürekli olarak tükettiğimiz seri hep Star Wars oldu gibi geldi. Ya bir çizgi romanını okur, ya bir yan serisini izler ya da mutlaka bir oyunuyla haşır neşir olurum. Disney tarafında işler düzelene kadar artık Legends altında kabul edilen, unutulmuş hikayeleri bile defalarca okumuşluğum vardır.

İlgili Makaleler

Bu makus gidişat önce Mandalorian dizisiyle düzlüğe çıktı. Book of Boba Fett, Clone Wars 7. sezon falan derken bir de bakmışım ki, bu markaya halen sahip çıkan isimler var. Bunlardan biri de Rogue One’ın yazarlığını yapmış Tony Gilroy.

İsyan’ın İlk Kıvılcımları

İzlemiş olanlarınız için diziyi baştan sona anlatma hevesim yok ama bir girizgah yapmak gerekiyor sanırım. Andor, İmparatorluk kuvvetlerinin gücünü iyiden iyiye artırdığı, artık kimsenin umudunun kalmadığı bir dönemde geçiyor. Rogue One’da tanıştığımız Andor’un sürece nasıl dahil olduğunu izliyoruz. Bir öncü dizi anlayacağınız.

Tony Gilroy ve Diego Luna, dizinin karamsar havasının, tekinsizliğinin sağlanabilmesi adına özel bir çalışmada bulunmuşlar. Gilroy zaten, suç odaklı yapımlarda adından sıkça söz ettiren bir isim. Bunu Star Wars markasına öyle güzel yedirmiş ki! Diziyi önerdiğim zamanlarda “Star Wars’a dair bir şey göstermeden bu kadar güzel Star Wars anlatılır” demiştim. Güç, Jedilar, Skywalker Ailesi olmadan, Disney’in kendi üçlemesinde sıkıntıya düştüğü konulara girmeden, tertemiz bir hikaye oluşturulmuş.

İlk bölümden itibaren, yabancıların verdiği terimle “Slow Burn” yani yavaş ilerleyecek bir yapım olduğunu anlıyorsunuz. Diziden sadece Andor karakterini tanıyor oluşumuz, bizi şaşırtıyor. Çünkü onu o kadar da iyi tanımadığımızı paragraf aralarında güzelce vermişler. Gözünü kırpmadan, kendisine ters yapan iki memuru paketleyip başına bela alıyor. Bu göz kırpmadan cana kıyma hamlesini dizi boyunca da yerine getirmekten şaşmıyor. Öyle bir dönemde yaşıyor ki Andor, hayatta kalmak için can alması gerektiğini biliyor. Bu da onu biraz diğer Star Wars karakterlerine göre gri bir alana itiyor.

Sadece Andor değil, Stellan Skarsgard‘ın canlandırdığı iki hayatlı Luthen; Kyle Soller‘in canlandırdığı İmparatorluk davasına körü körüne inanan Syril Karn; benim için dizide büyük sürpriz olan Genevieve O’Reilly‘nin muhteşem Mon Mothma anlatımı, dizinin aslında nerede durduğunu çok iyi özetliyor.

Hikayeye peşi sıra bu kadar karakter eklenmesi, takibi zorlaştırabilecek bir sorun. Dizinin 12 bölümden ve her bölümün aşağı yukarı 40-50 dakika sürmesinden kaynaklı olsa gerek, her karaktere özel bir zaman ayırıyoruz. Ferrix’teki maden işçisi Brasso bile dizinin yarısında gözükmesine karşın bir yan karakter olarak final bölümünde müthiş bir yükselişe geçiyor.

Hangi tarafta olursa olsunlar, karakterlerin dertlerini, sıkıntılarını ve o gri alanda yaşama tutunmak için yapabileceklerini görüyoruz. Zengin ya da fakir, işçi ya da asker, isyankar ya da İmparator köpeği…

Bu Tarzdan Daha Fazla İstiyoruz

Dizi yapım aşamasındayken de, sıklıkla Andor’un yetişkin Star Wars izleyicilerine yönelik olacağı söylenmişti. Hem genç nesle, hem de yaşlı Star Wars meraklılarına ortak paydada bir içerik sunmak bir hayli zor. Biraz olsun çocuksu yapısı fazla gözüksün (Resistance dizisi gibi), büyük bir izleyici kitlesini kaybediyorsunuz. Bunu dengede en iyi sağlayan Mandalorian olmuştu. Fakat Andor’un böyle bir derdi yok.

Disney’in aile yapısına önem veren politikası sayesinde (Ya da yüzünden mi diyelim), aşırılıklara pek girilmediğini görüyoruz. Küfür etmek bile filmlerinde, dizilerinde kaçındıkları bir konu. Açıkçası bir Star Wars yapımında ilk defa “Shit” kelimesini Andor dizisinde duymak, garip hissettirdi. Hatta bir Reddit kullanıcısının açıklamasına göre Maarva’nın son bölümdeki “Fight the Empire” cümlesi, senaryoda “Fuck the Empire” olarak yazılmış ve öyle de çekilmiş. Ancak Disney’in müdahalesi kaçınılmaz olmuş tabii.

Bu ağır tonda ilerleyen yapı, Star Wars’a çok yakışmış. Öyle ki, seriyle alakası olmayan birine önerebileceğim ilk yapımlardan biri oldu gözümde. “Önce 4-5-6 izleyeceksin, sonra 1-2-3 ama arada Rogue One var, sonra istersen 7 sezonluk Clone Wars serisine girebilirsin. Tabii bir yandan da Rebels izlemek durumundasın.” gibi markaya girmeye çekinen bir izleyiciye, “Abi yapıştır 12 bölümlük Andor dizisini, sararsa başka diziler-filmler de öneririm” diyeceğim.

O yüzden bu tondaki Star Wars yapımlarının artmasını canı gönülden istiyorum. Mesela Andy Serkis‘in dahil olduğu, dizinin tam ortasında hikayeyi bir anda kesen Narkina 5 kaçışı inanılmaz lezzetliydi. Hikaye anlatıcılığı konusunda halkın nasıl ezildiğini, kaybettiklerini kabullenişini, hapishane duvarlarının saf beyazlığıyla tezat oluşturacak bir biçimde anlatıyordu.

Taş ve Gökyüzü

Andor’ın sıkıntıları tabii ki var. Narkina 5 kısmında, eğer biraz deşerseniz hikayenin tamamlanması gereken yerlerin seyirciye bırakıldığını göreceksiniz. Birkaç eksik diyalog yüzünden, hata aradığınız yerde bir avuç dolusu çıkabiliyor. O hapishaneye daha önce başka biri gönderilmemiş mi, kimse bunun muhabbetini aralarında yapmamış mı? Gibi bir soruyu kendinize sorabiliyorsunuz. Ya da Mon Mothma ve kocası arasındaki gerilimin bir noktada patlamasını bekliyorsunuz ama son bölümdeki araba içerisindeki konuşmaya kadar birbirleriyle diyaloglar üzerinden vals yaptıklarını görüyorsunuz. Sanki eşi de bir şeyleri biliyor ama Mon Mothma’nın bir adım atmasını bekliyor gibi.

Dizi bazı noktalarda bu belirsizliği gidermek için minik sahneler ve diyaloglarla geçiştirme yöntemini tercih etmiş. Fakat bir anlık dikkat dağınıklığı izleyiciye neden böyle olduğunu sordurabilir. Öte yandan birçok Star Wars yapımının yapmaya çalıştığından daha kaliteli sahneleri de bize vermekten çekinmiyor.

Disney Üçlemesi’nde bir tane bile adam akıllı it dalaşı ya da bir uzay savaşı göremedik (Sen koskoca yönetmen Abrams, uzay atlarını İmparatorluk gemisi üzerinde koştur. Vay arkadaş!). Fakat Luthen’in, İmparatorluk’tan kaçmak için yaptığı o bir dakikalık manevra, koskoca üç filmden daha doyurucuydu.

İncelemenin yayına girdiği dönemde, Andor’un 2. sezonu için çalışmalara başlandı. Sezonlar arasında birkaç yıllık atlama olacağı söyleniyor. Ayrıca 2. sezon doğrudan Rogue One’a bağlanacak. İlk sezonda olması planlanan Alan Tudyk‘in canlandıracağı K-2SO da önemli bir yer kaplayacak. Yavin IV’e yakın uçuş gerçekleştireceğiz ve Mon Mothma’nın politik oyunlarına daha yakından bakacağız. İlk sezonda aldığımız o gerginliği, ikinci sezon boyunca da yaşayacağız gibi gözüküyor.

Son olarak diziyi bitiren önemli bir sahneyle Andor’u ne kadar sevdiğimi, beğendiğimi anlatmak isterim. Andor, Luthen’i kendi gemisinde sıkıştırınca ona “Öldür beni” diyor ve uzunca bir süre bekliyor. İkisinin uzunca birbirlerine baktıkları anın sonrasında “Ya da beni de ekibe dahil et” diyor. Andor’u orada her şeyini kaybetmiş bir adam olarak değil, her şeyini adayabilecek bir karakter olarak görüyoruz. Bu ufak anlar bile Andor’un ne kadar titizlikle hazırlanmış bir dizi olduğunu gözler önüne seriyor.

Bu İçeriğe Oy Verin

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu

Log In

Forgot password?

Forgot password?

Enter your account data and we will send you a link to reset your password.

Your password reset link appears to be invalid or expired.

Log in

Privacy Policy

Add to Collection

No Collections

Here you'll find all collections you've created before.