Hatred – Orantısız ve Amaçsız Şiddet
Aklıma 1997 yılında ilk Postal’ı oynadığım zaman geldi. Aynı yıl piyasaya çıkan ilk GTA gibi değildi. Araba çalmak, yayaları ezebilmek, polis ile çatışmak ve çeşitli mafya görevleri yapmak gibi değildi Postal. Evinizden çıktığımız gibi komşuluk ilişiklerini bir kenara bırakıp, evimizi sarmış polislerden başlayarak, polis, sivil asker demeden tabiri caiz ise “sıka sıka gittiğimiz”, bir oyundu. Kısaca “Going postal” diye tabir edeceğimiz delirme ile şiddete başvurma gibi bir durum vardı oyundaki karakterde.
Bu bağlamda oyunda konuya dair yükleme ekranlarında tarih atılmış günlük paragraflarından başka bir şey yoktu. Belirli başlı görev olarak kabul edeceğimiz öldürmemiz gereken kişi sayısı hariç başka bir hedef yoktu. Hal böyle olunca ortaya amaçsızca katliam yapan bir manyağı oynamaktaydık ama o zamanlar medyada pek fazla yer bulmamıştı oyun.
Yıl 2015 ve 1 Haziran’da oyunculara ve Amerika’daki bilgisayar oyunlarına karşı adeta savaş açmış ve bu olayın üstüne gitmeye kararlı medya kuruluşlarına gün doğdu. Ben ise heyecanlıydım çünkü benim için Hatred, vidolarını izledikçe ve ekran görüntülerine baktıkça sanki bir Postal HD Remake gibi bir şeydi. Oynamaya başladıktan sonra benzerlikler gördüm ki biraz inceleme, biraz geçmişi yad etme gibi bir şey oldu benim için.
Hatred aynı Postal gibi izometrik bir “shooter”. Aynı Postal’daki evden çıkıp daha ilk dakikadan mahalleye cehennemi yaşatmaya başlıyoruz. Openworld bir oyun olmasa bile haritalar geniş sayılır. Oynattığımız karakter belli ki insanlıktan ve dünyadan tiksinen uzun saçlı trenchcoat giymiş “metalhead” vari bir adam. En fazla üç silah ve üç çeşit patlayıcı (el bombası, Molotof kokteyli ve flashbang) taşıyabiliyor. Aynı Postal’daki gibi öldürdükçe “one liner” diye tabir ettiğimiz sözler sarf etmekte. Postal’da yerde kıvranan düşmanlarınızı infaz edebiliyordunuz ki bu sefer Haterd’ta bu işi sağlığınızı geri kazanmak için yapıyorsunuz. Karakterin, düşmanının infaz ederken gösteren kısa animasyonlar bir süre sonra sıksa da, seçenekler menüsünden bunu kapatabiliyorsunuz.
Hatred için seçilen renk paleti, Postal’daki hafif karikatürvari el çizimi grafiklerden ziyade, Sin City’ye benzer monokrom bir şekilde ve çok daha karanlık bir atmosfer ile karşımıza çıkıyor. Kırmızı renkte olan herşey (tafik ışıkları uyarı ışıkları polis arabası lambaları, gaz tüpleri ve benzin bidonları) ve patlama esnasındaki yansıma ve ışıklar hariç her şey siyah beyaz tonlarda. Benim için grafik anlamından doyurucu üstelik bölümlerdeki yıkım gayet tatmin edici. Gaz tüplerinin ve araçların zincirleme reaksiyon ile patlamaları ve çevredeki binalara verdiği zarar çok ilginç anlara sebep oluyor.
Fakat bir yere kadar…
Bir saat sonra oyunda hep aynı şeyi yapmak artık bir süre sonra kabak tadı vermeye başlıyor. Oyunda size “git cenazeyi bas, polis merkezinde kim varsa öldür, tiren istasyonunu bas, treni raydan çıkart” görevler bir süre sonra aynı şeyin değişik modellemeleri olduğunu fark ediyorsunuz. Üstelik oyundaki yapay zeka da yerlerde. Birçok kez sivillerin üzerime sanki “beni öldür” der gibi koştuklarını, polis ve askerlerin kapılara duvar kenarlarına sıkışmaları bir süre sonra keyfinizi kaçırıyor. Üstelik sağa sola takılma olayı sizin için de geçerli. Klavye Mouse kombinasyonu bile tam olarak size “kontrol” veremiyor. Her ne kadar siviller yerdeki silahları alıp size ateş etmeye başlasalar da bir etkisi yok. Üstelik bazen oyunda kendinizi kaybedebiliyorsunuz. Varsayılan “alt” tuşu ile düşmanları ve sizi kırmızı şekilde gösterse de, bütün oyun boyunca tuşa basılı tutmak imkansız. Değiştirseniz bile bir süre sonra can sıkıntısı olmaya başlıyor. Karakteri WASD ile kontrol ederken, hem “shift” ile koşup, “space” ile takaltıp birde “alt” tuşuna basılı tutarak oynamak çok ama çok yorucu. Gamepad ile oynamanız da size tam olarak kontrol sağlamayacak.
Oyun aynı zamanda hata da affetmiyor, eğer verdiği ara görevleri yaparsanız, size ekstra olarak “respawn token” vermekte, ölürseniz o bölgeden başlatıyor. Bu token’lar bitince koskoca bölümü baştan oynamak durumundasınız. Hatta örnek vereyim, tren istasyonu bölümde, tren vagonların içinde sıkışıp kalmış öldürmem gereken iki adam yüzünden bütün bölümü baştan oynamak zorunda kaldım. Bunlarla boğuşup birde size ateş açanlarla uğraşırken ve nerede olduğunuzu takip edemezken öldüğünüzde gerçekten siz de delirmeye başlıyorsunuz ve bütün oyun zevkiniz ağızınızda kötü bir tat bırakıyor.
Postal’ın benim gönlümde yeri ayrıdır ama itiraf edeyim zamanında da öyle çok iyi bir oyun değildi ama insan 2015 yılında en azından teknik sorunları olmayan bir Postal bekliyor. Sürükleyici konusu olmasına gerek duymadan, amaçsızca şiddet dolu bir “oyun” deneyiminin bu şekilde baltalanması beni üzdü. Çok şey yazmış hiçbir şey anlatmamışım gibi geliyor ama oyun zaten bundan ibaret. Üstelik biz beklentimizi de çok tuttuk ki zaten oyunun içeriği “kısır” olacağı belli idi. Oyunu şu hali ile tavsiye etmem zor belki indirime girerse ve hatalarından olabildiğince arındırılmış olursa belki.
O da belki.

biri ağzını şapırdattığında macun tüpünü ortasından sıktığında yere balgam attığında dükkanın içinden yola yanan izmarit fırlattığında, birileri arabaların icinde son ses müzik gezerken yol hariç her yere baktığında, yayalar yola fırladığında, kızlar kendini dünyada tekmiş zannetiğinde, müşteriler anlattığımı anlamadığında, survivor izlendiğinde….
bunlar en az sinirlendiğim şeyler listeyi komple yazmaya benim ömrüm yetmez. işte bunlar olduğunda ben de bu oyundaki adama hak veriyorum. ve mesajımı bruce banner ın bir sözüyle sonlandırıyorum “thats my secret cap’n. i’m always angry”