Dracula Dizisini İzlemeli Misiniz?
Başlangıçta çok şey ummadığımı söylemeliyim. Zira ölümsüzlüğü elde etmiş tarihsel karakterler için yapılan dizi veya filmlerde olaylar genellikle 21.yüzyılda geçtiği için çok fazla haz vermiyordu. Ancak Dracula dizisi kesinlikle hiç biri değil!
Dizi doğrudan olmasa da büyük oranda usta yazar Abraham “Bram” Stoker’ın ölümsüz eseri Dracula’ya benzemektedir. Dracula rolünde ise Jonathan Rhys Meyers var ki bence role son derece uymuş çünkü fiziksel olarak Balkan insanını andırmakta kendisi.
Dizinin konusuna gelince; 1400’lü yılların sonunda Kont Dracula –nam-ı diğer Kazıklı Voyvoda- korkunç bir şekilde işkence görerek taş bir tabuta hapsedilmiş ve vücudunun her yerine gümüşten kazıklar saplanmıştır. Aradan 400 yıl geçmiş ve mezarının yeri bir yana ismi bile unutulmaya yüz tutmuştur. Ancak sonra tanıdık bir isim, pek çoğunuzun duyduğu bir isim, Profesör Abraham Gabriel Van Helsing, 1881 yılında hevesli bir mezar soyguncusuyla Dracula’nın mezarını bulur. Profesör, mezar soyguncusunu öldürüp kanını Dracula’yı diriltmek için kullanır.
Van Helsing burada romandakinden tamamen zıt bir karakteri oynamaktadır. Gene dini ve tıbbi anlamda tam donanımlı bir bilim adamıdır kendisi ancak romanda vampir avcılarına teknolojik silahlar yaparak vampirleri avlamalarına yardım eden bilge bir karakter iken dizide Dracula’yı yeni dünya düzenine alıştıran ve onunla ortak olarak çalışan bir Tıp Fakültesi profesörüdür.
Sonrasında ise “Dracula intikam almak için ortalığı yakar yıkar!” gibi bir şey söylememi beklemeyin zira alakası yok. İşte dizinin orjinalliği de buradan geliyor.
Dizide Dracula, Alexander Grayson isminde bir Amerikalı olarak karşımıza çıkıyor. Van Helsing ile birlikte birkaç yıl gibi bir süre içinde çok zengin olup Londra’ya yerleşiyorlar. Dracula’nın amacı elbette intikam ancak yeni dünya düzeninin eski yöntemlerle değiştirilemeyeceğini anlıyor. Zira sanayi devrimi patlamış, elektrik ve ampulün icadıyla büyük değişimler olmuştur. Bu yüzden bilim ve politikanın gücünü kullanarak nüfuz elde etme çabasına giriyor. Tabii ki geri dönüşünü fark eden başka güçler de var.
Eskiden engizisyon ve haçlı ordularını derinden yöneten Ejderha Tarikatı olarak bilinen bir grup -gerçekten 1408 yılında Macaristan ve Lüksemburg Kralı Sigismund tarafından kurulmuştur- dizide dünyayı ekonomik açıdan yönetmeye çalışan ve bunun için her türlü kötü yolu kullanan aynı zamanda vampir avcılığı işlerini de yapan derin bir örgüt olarak karşımıza çıkıyor.
Dracula olarak bildiğimiz karakterin de ismi aslında babasından geliyor. Babasının lakabı Drakul, yani Romence’de Ejderha demektir. Çünkü Drakul’un Ejderha Tarikatı’nın yüksek rütbeli bir üyesi olduğu tarih arşivlerinden bilinmektedir. Drakula’da Drakul’un oğlu yani Ejderha’nın Oğlu anlamına geliyor aslında. Dizideki bu konuya tezat durum ise, Dracula’nın babasının yolundan gitmeyip tam tersine bu Tarikat’a aşırı bir kin beslemiş olmasıdır. Zira karısını kendi gözleri önünde diri diri yakmışlar sonrada kendisini taştan bir tabuta hapsetmişlerdir. Dracula’nın gerçek hikayesi hakkında daha fazla bilgiye buradan ulaşabilirsiniz.
Dizi, izleyicilerden ve eleştirmenlerden ufak tefek pürüzler dışında oldukça güzel eleştiriler aldı. Bu hafta ilk bölümü yayınlandı ve haftalık olarak da yayın hayatına devam edecek. Yeni bir dizi arıyorsanız ve vampir hastasıysanız –güneşin altında pırlanta gibi parlayan süt oğlanlardan bahsetmiyoruz tabii ki- bu diziyi kesinlikle kaçırmamalısınız!
