Watchmen ve Before Watchmen Üzerine
Eğer sıkı bir çizgi roman takipçisi iseniz “Before Watchmen”den haberdarsınızdır. Belki de iyi bir Frpnet takipçisi olarak “Watchmen ve Öncesi: Before Watchmen” haberimizi okudunuz ve haberdar oldunuz.
Özetle, Before Watchmen serisi ile ilgili bir sürü söylenti var. Kimiler “Watchmen böyle güzel, böyle bıraksınlar,” deyip kitabın yazarı Alan Moore’un tarafında yer alırken kimisi de, “Watchmen ile ilgili daha fazla bilgi sahibi olmak hakkımız,” görüşündeler. Biz de bu konuyu, Watchmen konusunda önde gelen isimlere sorduk. Kitabın çevirmeni ve iyi bir çizgi roman takipçisi Koray Özbudak ve ülkemizin önde gelen çizgi roman dükkanlarından biri olan Gon Çizgi Roman’ın sorumlusu ve çevirmen Cenk Könül ile Watchmen ve Before Watchmen’i konuştuk.
Biz dedik ki; “Before Watchmen serisi için ne düşünüyorsun? Alan Moore’un yarattığı bir seri o olmadan nasıl olur? Böyle bir şeye gerek var mıydı?” Ve onlar da dedi ki;
Koray Özbudak (Watchmen çevirmeni – Çizgi Roman Çevirmeni):
Elm Sokağı’nda Kâbus filmiyle Fred (evet, asıl adı buydu) Krueger’ı korku sinemasına armağan eden Wes Craven, 1994 yılında çektiği Yeni Kâbus’ta, önceki devam filmlerinde sulandırılıp amacından tamamen saptırılarak bir komedi unsuruna dönüşen (‘Freddy’ haline gelen) karakteri başlangıçta hedeflediği haline döndürüp itibarını iade ederken, bir yandan da izleyicilerin ve stüdyoların açgözlülüğüne tepkisini dile getiriyor. Serinin (bir iki yıl önceki başarısız yeniden çekim denemesini saymazsak) son filminde, yok edilemeyen kadim bir iblisten bahsedilir. Onu durdurmanın tek yolu, yaratıcı bir öykü yardımıyla yorumlanarak bir metafora hapsedilmesidir. Gel gelelim, öykünün unutulması, etkisini kaybetmesi ya da sulandırılıp ilk halinden uzaklaşması, iblisin serbest kalmasına yol açacaktır.
Watchmen’in böyle bir iblisi hapsetmeye yarayacak bir metafor olduğu, başlangıçta pek de ikna edici bir sav gibi görünmüyor… Ama soğuk savaş paranoyasından Vietnam Savaşı’na, Kennedy suikastından Kitty Genovese’in öldürülmesine; yakın tarihin, kostümlü kahramanlar gibi gerçeklikten uzak görünen öğeyle birleştirerek işlediği kara anlarının dehşeti, bir iblis ordusunu hapsetmeye yeter. Aslında iblis benzetmesini bir kenara bırakırsak, asıl mesele orijinal öykünün yeni yorumla hasar görüp görmeyeceği, bir başka deyişle sulanıp sulanmayacağı…
DC’nin yayımlamaya hazırlandığı Before Watchmen serisi her ne kadar çizgi roman dünyasının en iyi isimlerinden güç alıyor olsa da, bu isimlerin Watchmen mitolojisine nasıl bir ekleme yapabileceklerini tahmin etmek zor. Orijinal eser tam anlamıyla bir ‘bütün’; tüm karakterlerin geçmişleri, duyguları, kişilikleri eksiksiz olarak verilmiş. Bu nedenle akla gelen tek şey, Rorschach’ın suçluların peşinde koşmasını ve yakaladığında vahşi bir biçimde canlarına okumasını (Azarello ve Bermejo’nun bu konuda sağlam bir iş çıkaracaklarına eminim) ya da Bekçilerin (Minutemen) daha naif bir devirdeki serüvenlerini (yeni dergilerden en umut vaat edeni; bu konuda kimse Darwyn Cooke’un eline su dökemez… James Robinson hariç) göreceğiz. Peki, buna gerek var mı? Bence hayır. Bu kadar derinlikli işlenmiş karakterlerin hayatlarındaki her ana, çözdükleri her vakaya tanık olmamıza gerek yok. “Orijinal eseri yayından kaldırdıkları yok, o olduğu gibi duruyor,” diyenlere yazının girişindeki Yeni Kâbus benzetmesini bir daha okumalarını öneriyorum. Eser maddi olarak eski haliyle duruyor olabilir ama kolektif bilinçte, yeni serinin etkisiyle değişikliğe uğrayacağına şüphe yok. Neyse ki DC’nin bu iş için seçtiği yaratıcı kadro, iblislerin kaçmasına izin vermeyecek kadar yetenekli görünüyor.
Cenk Könül (Gon Çizgi Roman dükkanı sorumlusu ve Çizgi Roman Çevirmeni):
Geçtiğimiz yaz bir “Watchmen Prequel” haberi düştü internete. Ben dahil çizgi roman okurlarının büyük bir kısmı “yuh artık! şakadır bu! olur mu canım öyle şey?” naraları atarak dolandık bi’kaç gün ortalıkta. Ardından DC çizerlerinin bir kaçından “ahahha yok canım şaka şaka, yok öyle bi’şey” minvalinde açıklamalar geldi de şöyle bir rahatladık.
Tam bir oh çekmişik ki DC Comics kendi çıktı açıkladı: “Prequel haberi gerçektir, bir süredir planlıyoruz. Her karakterin kendine ait bir mini-serisi olacak. Ve işte bu mini-serilerin ardındaki yazar çizer kadroları da şunlar…”
DC’nin ciddiyetini ve serilerin ardındaki isimleri görünce, fikirlerde kaypakça bir değişim olmadı dersem yalan olur. Azarello ve Bermejo ikilisinin hazırlayacağı bir Rorsach serisi insanın ağzını sulandırıyor zira. Evet Alan Moore’un projenin içinde yer almıyor oluşu vedahi Watchmen’in her manada bitmiş, ne eksik ne de fazla, her şeyi ile yerli yerinde bir hikaye olduğu düşüncesi, DC Comics’in bu işi “oooh gelsin paralar” mantığıyla yapıp yapmadığını sorgulatıyor tabii insana. Ancak Alan Moore’un arkasından iş çevirmediklerini bilmek, projeyi öncelikle ona götürdüklerini ve reddedildiklerini öğrenmek, ardından böylesine ağır topları -yazar çizer kadrolarını- bir araya getirerek işi ne kadar ciddiye aldıklarını göstermeleri insanın içini bir nebze de olsa rahatlatıyor elbette.
Açık konuşmak gerekirse haberi ilk duyduğunda “olur mu abi öyle şey? Çok saçma bence!” diyen insanların, haberin gerçek olduğu DC tarafından onaylandıktan sonra koşa koşa gelip bu serilere abone olmak istediklerine ben birebir şahidim.
Bu dakikadan sonra yapabileceğimiz tek şey arkamıza yaslanıp ilk sayıların yayınlanmasını beklemek. Ancak o zaman DC Comics’in gerçek niyetinin ne olduğu ortaya çıkacak. “Hali hazırda efsane olmuş bir serinin suyunun suyuyla bizleri kandırıp ellerini cüzdanlarımıza mı daldırıyor yoksa bize yeni bir efsane mi sunuyor?” sorusunun cevabı da sanırım serilerin son sayılarını okuyup bitirdiğimizde cevabını bulacak.
Yorum ve keyif sizin. Şimdiden iyi okumalar diyelim.