Wonder Woman İncelemesi – Dünyayı Değiştirmek Mümkün
Patty Jenkins’in yönettiği ve Gal Gadot’un hayat verdiği Wonder Woman’ın ön gösterimine gitme fırsatı yakaladık. SPOILER vermeden filmde neler olduğuna bakacağız.
Batman v. Superman: Dawn of Justice’da kısa süreliğine gördüğümüz Wonder Woman’ın solo filmi sonunda geldi. Kadın başrole ve kadın yönetmene sahip ilk süper kahraman filmi olması nedeniyle Wonder Woman şimdiden sinema tarihinde önemli bir yere sahip oldu.
Wonder Woman Kimdir?
İlk olarak William Moulton Marston isimli bir psikiyatr tarafından kendi ayakları üzerinde durabilen özgür ve güçlü bir kadın olarak yaratılan Wonder Woman’ın pek çok özel gücü ve silahı bulunuyor. Kurşun geçirmez bileklikleri, doğruluk kemendi (Lasso of Truth), kalkanı ve kılıcının yanı sıra; süper insan gücü, hız, dayanıklılık ve çeviklik gibi yetenekleri de mevcut.
Amazon Kraliçesi Hippolyta, kilden yaptığı çocuğa hayat vermesi için Zeus’a yalvarıyor ve Zeus’un verdiği ruh sayesinde Diana dünyaya geliyor. Amazon Prensesi olarak büyüyen Diana, küçük yaşlarından beri dövüş sanatlarına meraklı bir çocuk olarak karşımıza çıkıyor. Gizlice Amazonların eğitimlerini izleyen Diana’nın, dövüş eğitimi alabilmek için her gün annesine yalvarışları, sonunda bir işe yarıyor ve Diana Amazonlar içindeki en güçlü kadın olacak şekilde eğitiliyor.
Film Ne Anlatıyor?
Film Bruce Wayne’in, Diana’ya gönderdiği bir fotoğrafla başlıyor. Louvre Müzesi’ndeki ofisinde I. Dünya Savaşı sırasında çekilmiş fotoğrafına bakan Diana’nın geçmişi anımsaması sayesinde biz de hikayeye tanık oluyoruz.
Amazon Prensesi Diana, yenilmez bir savaşçı olabilmek için teyzesi General Antiope tarafından yıllarca eğitildi. Dış dünyayla bağlantısı bulunmayan Themyscira adasında büyüyen Diana’nın, bir uçak kazası sonucu adalarına düşen Amerikan askeri Steve Trevor ile tanışmasıyla hikaye şekillenmeye başlıyor. Steve Trevor sayesinde Amazonlar dış dünyadaki savaştan ve yıkımdan haberdar oluyorlar. Steve Trevor casus olarak girdiği Alman ordusunda Generel Ludendorff ve Dr. Poison’ın savaşın seyrini tamamen değiştirecek kimyasal bir silah üretmeye çalıştığını görüyor. Trevor’ın amacı Amazonların yanından ayrılıp bir an önce Londra’ya giderek elde ettiği bu bilgiyi paylaşmak iken Diana’nın amacı ise savaşın en yoğun olduğu bölgeye ulaşarak Savaş Tanrısı Ares’i bulup neden olduğu bu yıkıma son vermek.
Herkes Kendi Savaşını Veriyor
Filmde sanayileşen dünyanın çevreye verdiği zararların ve savaşın insanlar üzerinde yarattığı etkinin eleştirilmesinin yanı sıra cinsiyetçilik, ırkçılık ve modern kölelik kavramlarına dair eleştiriler de görüyoruz.
Diana cennet ada olarak da adlandırılan Themyscira’dan ayrılıp dış dünyaya ulaştığında karanlık ve pis bir Londra ile karşılaşıyor. Sanayileşmenin ve savaş endüstrisinin neden olduğu bu kirlilik Diana’nın atlattığı ilk şok oluyor. Filmin Londra’da geçen ilk sahnelerinde dış dünyadaki hayata ayak uydurmaya çalışan Diana, hayatı boyunca ilk kez erkeklerin rahatsız edici bakışlarına ve iki cinsiyet arasındaki uçuruma şahit oluyor. Diana, savaşın seyrini etkileyebilecek potansiyelde biri olmasına rağmen cinsiyetinden dolayı savaş hakkındaki tartışmalara katılamıyor. Dünya üzerindeki hemen hemen her dili bilmesi filmde önemli bir yere sahipken bu yeteneği bir kadın olduğu için pek de önemsenmiyor. Diana’nın yaşadığı cinsiyetçiliğin benzerlerini zamanında Marvel evrenindeki Agent Carter’da da görmüştük.
Steve Trevor’ın arkadaşlarından biri olan Charlie keskin nişancı olarak ekibe katılıyor. Savaşın bireyler üzerinde yarattığı psikolojik etkiyi Charlie üzerinden izliyoruz. Yolculuk boyunca düşmanları öldürmekten bahseden Charlie, elleri titrediği için tetiğe basamıyor. Her gece arkadaşlarını savaş meydanlarında kaybettiği kabuslar görüyor. Charlie yıpranmış bir psikolojiyle bu büyük buhranın içerisinde bir şekilde yaşamaya çalışıyor.
En büyük hayali oyuncu olmak olan Sameer (en solda) yetenekli biri olmasına rağmen ten renginden dolayı bir filmde yer alamadığı için kendisini asker olarak buluyor. Kızılderili olan Chief Amerika’ya yerleşen İngiliz kolonilerinin yaptıklarını “Steve’in halkı benim halkımı katletti. Burada herkes kendi savaşını veriyor” sözleriyle anlatıyor.
Wonder Woman Ortaya Çıkıyor
I. Dünya Savaşı’nın masum insanlara verdiği zararların Diana’yı nasıl etkilediğini her sahnede daha çarpıcı bir örnekle görüyoruz. Diana’nın gördüğü her yaralı asker ve köşe başında perişan halde ne yapacağını bilemeden oturan kadınlarla çocuklar Savaş Tanrısı Ares’i yakalamak konusunda daha da hırslanmasına neden oluyor.
Diana’yı başındaki tacı, sırtındaki kalkanı ve belindeki kemendi ile ilk olarak bu sahnede Wonder Woman olarak görüyoruz. Bir kadının “Bize yardım et” yakarışıyla Diana, kendini savaşın ortasına atıyor. Her süper kahraman filminde, kahramanı ilk kez kostümleriyle gördüğümüz bir sahne vardır. Arkadan heyecanı artıran bir müzik çalarken kahramanımız havalı çıkışını yapar. Yukarıda gördüğünüz gif de Wonder Woman’daki bu muazzam sahneye ait. Wonder Woman bunu hikayenin içine yedirerek gayet başarılı bir şekilde izleyiciye sundu. Koca bir orduya karşı tek başına duran Diana savaş sahneleriyle adeta görsel şölen yaşatıyor. Daha önce hem Diana’yı hem de Amazonları savaşırken gören Steve Trevor bile Wonder Woman’ın nasıl bir güce sahip olduğunu ilk kez bu sahnede fark etti. Film yalnızca bu sahne için bile izlenmeyi hak ediyor.
Bayrakları Asmalı Mıyız?
Filmin ilk sahnelerinde Steve Trevor’ı Alman ordusunun içine sızmış bir casus olarak izliyoruz. Osmanlı İmparatorluğu’na ait topraklarda General Ludendorff ve Dr. Poison gaz maskesinin bile insanları kurtaramayacağı bir kimyasal silah üzerinde çalışıyor. Bu sahnede pek çok kez Türk bayrağı görüyoruz ama Türkleri insanları tamamen yok edecek bir silahın üretilmesine ortak olarak gördüğümüz için bayrakları asıp asmama kararını size bırakıyorum.
Wonder Woman’ın yaratıcısı William Moulton Marston tarafından yaratılan Dr. Poison, çizgi romanlarda olduğu gibi filmde de kötü bir karakter olarak karşımıza çıkıyor. Dr. Poison ve Diana’nın ortak noktalarından biri ikisinin de soylu ailelerden gelen prensesler olması. Diana gücünü ve zekasını insanlığa barış getirmek için kullanırken Prenses Maru adıyla da bilinen Dr. Poison zekasını kimyasal silahlar üretmek için kullanır. Tıpkı Diana gibi birçok dile hakim olan Dr. Poison, kimyasal formüllerle dolu defterinin düşmanlarının eline geçmesi olasılığına karşılık notlarını Osmanlıca ve Sümerce dillerini harmanlayarak tutuyor.
Sonuç
Wonder Woman hem eleştirel alt metni hem büyüleyici savaş sahneleri hem de esprili diliyle geçer not almayı başardı. Bana kalırsa Christopher Nolan’ın Kara Şövalyesi’nden beri en iyi DC filmiydi. Filme dair beğenmediğim tek şey bir tanrı rolündeki kötü karakterdi. Bu karakterin yer aldığı sahnelerde Wonder Woman’ın gerçek gücünü keşfetmesini izlesek de kötü karakterin insanı filmden soğutan bir iticiliği vardı. Filmde Diana’nın Amazonların en güçlü kadını olması için eğitim aldığı ilk sahnelerden beri hemen hemen her dövüş sahnesini ağır çekimde izledik. Bu çekim tekniği her dövüş sahnesinde değil de daha can alıcı noktalarda kullanılsa izleyicide yaratacağı etkinin daha güçlü olacağını düşünüyorum.
Wonder Woman film boyunca yalnızca düşmanlarla değil sosyal adaletsizliklerle de savaştı. Cinsiyetçilik, savaş endüstrisi, sanayileşme, ırkçılık, işçi hakları gibi pek çok konuda Diana’nın eleştirel yorumlarını duyduk. Buna rağmen Wonder Woman yine de insanların tarafında yer almayı tercih etti. Yıllar boyunca farklı nedenlerden savaş başlatan toplumların iyiliği hak etmediği herkesin gördüğü bir gerçek. Dünyada böyle bir yıkıma neden olan insanların barış yolunu bulacağına dair umudunu kaybetmeyen Diana, önemli olan şeyin hak etmek değil inanmak olduğunu savundu.
Filmde Diana’nın özel bir partiye giderken elbisesinin arkasına sakladığı Tanrıkatili kılıcını kimsenin fark etmemesi gibi saçma detayların dışında General Ludendorff’un adının I. Dünya Savaşı’nda Alman ordusunda generallik yapan Erich Ludendorff’tan alınması gibi güzel detaylar da vardı.
İyilik, güç ve masumiyetle harmanlanmış bir karaktere sahip olan Wonder Woman 2 Haziran’da ülkemizde vizyona girecek. İzlediğinize pişman olmayacağınız bu filmi sakın kaçırmayın.

ben de sadece ben mi farkettim diyodum türk bayraklarını ah be :(((