Ray Bradbury’nin Mars Yıllıkları İncelemesi
“Biz Dünyalılar, büyük ve güzel şeyleri yıkmak konusunda hünerliyizdir.”
Bir kütüphane bodrumunda, kiralık daktilosuyla yazdığı öykülerle edebiyata atılan ve kısa sürede gerek Amerikan bilimkurgu edebiyatının gerekse ‘’Soft Sci-Fi’’ türünün başyapıtı sayılabilecek eserlere imza atan Ray Bradbury’nin belki de en önemli eseri olan Mars Yıllıkları, belki de tarihin en karamsar uzay yolculuğunun belgesi.
“Üçüncü gezegen hayatı desteklemekten aciz; gezegenin atmosferinde çok fazla oksijen var.”
Bilimkurgu ile birlikta anılan uzay ve uzaylı kavramları insanoğlu için hâlen büyük bir gizem. Bu gizem sayesinde yazarların hayalgüçlerini uzun süre meşgul etseler de ortaya çıkan sonuç çoğu zaman aynı olur, uzay veya uzaylı insana zarar verir. Ancak Ray Bradbury, Mars Yıllıkları’nda bu durumu kırmayı başarıyor ve insanı; Mars’ı kirleten, Marslılar’ı yoksayan, insanoğlunu yok eden ögeleri Marslılar’a taşımaya çalışan bir “kötü karakter” olarak öykülerine yediriyor.
“Bir adamı kandırmanın, kendi ana ve babasını yem olarak kullanmaktan daha iyi bir yolu var mıdır?”
Duygularıyla öne çıkan bir varlık olan insanın, önüne çıkan sorunlara karşı gösterdiği tepkileri kitabın başından sonuna kadar kullanmayı başaran Bradbury, özellikle, bilmemezlik hazzı, tutkusuzluk, histeri ve paranoya gibi duygularla çiziyor Mars’taki insanın portresini. Bilimselliğin bir fetişizm hâlini aldığı, her santimetrekaresinde ilgilsizliğin, terk edilmişliğin ve düzensizliğin hüküm sürdüğü Mars topraklarını; sanatı bir ödev olarak gören, tutkusuzlukla kaplanmış, yalnızca yönetimini değil kültürünü de hiyerarşik düzene sokmayı başarmış, duygularını, hayalgücünü, yaratıcılığını ve eleştirelliğini ‘’kural’’ ve “bilimsellik” adını verdiği silahlarla yok etmeyi başarmış olan insanlarla cezalandırıyor Ray Bradbury. Ve hiçbir sakınca görmeden, insanoğlunun kendine yaptığını her öyküsünde bir kez daha yüzüne vuruyor. Eserlerinde çizdiği karamsar portreler ve kasvetli atmosferle kendisini ortaya koyan Bradbury bu sayede diğer sanatçıların ilgisini çekmeyi de başarıyor.
“Çok fazla bilim kurgu eseri okudum, bunlar içinde en çok ilgimi çekenlerse Soft Sci-Fi türünde olanlar. En sevdiğim bilim kurgu yazarı ise sanırım Ray Bradbury.”
Yukarıdaki sözler Rus yönetmen Andrey Tarkovski’ye ait. Stanley Kubrick’in 1968 yılında çektiği “2001: Bir Uzay Yolculuğu” filmini beğenmeyen Andrey Tarkovski, filmi “soğuk ve ruhsuz” olarak nitelendirdi. Bu durum, onu Solyaris filmini çekmeye ve Ray Bradbury’nin eserlerine duyduğu ilgiyi arttırırken Arthur C. Clarke ve Stanley Kubrick ile arasındaki zıtlığı fark etmesini sağladı. Aradaki fark oldukça açıktı: Arthur C. Clarke ve Stanley Kubrick yarattıkları eserde evreni temel alırken Tarkovski ve Ray Bradbury dünyadan ve insanlardan kopamıyorlardı.
Ray Bradbury’nin Tarkovski’yi etkilediği tek alan bilim kurgu değil. Mars Yıllıkları’nda yer alan “Bir Milyon Yıllık Piknik” adlı öykü de Tarkovski’nin Solaris’ten daha sonraki filmlerinden olan Nostalghia’daki olaylar ile paralellik göstermekte.
“Eğer insan zararsız olsaydı, elleriyle boğamazdı.”
Uğursuz Bir Şey Geliyor Bu Yana, Mars Yıllıkları, Fahrenheit 451 ve diğer tüm eserlerinde insanlarla olan sorunlarını dile getiren, insanoğlunu her zaman suçlayan Ray Bradbury, insanlarla olan derdini hayatının sonuna kadar çözememiş gibi görünüyor. Belki de bu derdin en büyük kaynağı, bu muhteşem eserlerin masum ve hevesli bir genç tarafından, dış dünyadan farklı olarak, sessiz ve sakin bir kütüphanede yazılmalarıdır.
Künye
Mars Yıllıkları
Yazar: Ray Bradbury
Çeviri: Barış Emre Alkım
Sayfa Sayısı: 382 sayfa
İthaki Yayınları