Legacy of Kain – Bir Miras Kavgasının Hikayesi
“Kurtarıcı ve yok edici. Piyon ve Mesih.” demişti Moebius benim için. Artık biliyorum nedenini.
“Hayatını sarsan bir bilgisayar oyunu oldu mu hiç?” sorusuna kaçınız “evet” yanıtı verebilir? Peki kaçınız bu oyunu inceleme lütfuna sahip oldu? Hayatımın en zor yazısını yazıyorum şu an ve parmaklarımın ucundan dökülecek kelimelerin, bu oyunun muhteşemliğinin yarısını yansıtabilmesini umut ediyorum. Öyle derin bir konuya sahip bir oyun ki, Yüzüklerin Efendisi’ni “Yüzük var bir tane, onu yok ederlerse kötülüğü durduracaklar falan.” diye özetlemeye benziyor yazacaklarım, bir yandan da mümkün olduğunca spoiler vermemeye çalışacağım ancak şunun altını çizeyim, bu metinde okuyacağınız hikaye esas hikayenin onda biri sayılır sadece.
Lord Kain, başkentini Sütunlar’ın merkezine kuralı ve dünyayı fethetmeye başlayalı bir milenyum geçti. Önce hükmedeceği vampir ordularını yönetmesi için altı ruhu kendi komutanı olarak diriltti, ki ben, Raziel, onun konseyini oluşturan altı teğmeninden biriydim. Nosgoth’u kendi arzularımıza göre şekillendirdik. Vampir belasından kurtulmak için umutsuzca kutsal savaşa tutunan insanları katlettik, kalan bir avuç zavallıyı kendi eğlencemiz ve genç vampirlerin eğitimi için hayatta bıraktık. İnsanların ehlileştirilmesinden sonra kudretimizin önünde duran hiçbir engel kalmamıştı.
Legacy of Kain başta basit bir intikam hikayesi gibi görünen, kendisine yapılan kalleşliğin hesabını ödetmek için gözünü kan bürümüş bir karakterin hikayesini anlattığını sandığımız ama aslında sağlam senaryosu ve karakterlerdeki derinliğiyle insanı şaşırtan bir oyun serisi. Piksel piksel görüntüsü sebebiyle şimdiki oyunların görsel zenginliğinden uzak olsa da (ilk piyasaya düştüğü günler için çok güzel grafikleri olduğunu söylemem lazım, sene 1999) şimdiki oyunların çoğunu hikaye konusunda hala alt edebilir. Hatta şu ana dek piyasaya sürülmüş tüm oyunlar arasında gelmiş geçmiş en iyi senaryo yarışması yapılsa, bu oyun serisinin ilk 5’te mutlaka yeri olurdu. Evet, o kadar iyi.
İnsanlar kandaki zehrin bizi vampirleştirdiğini sanırlar. Oysa bir vampirin doğması için bir ruha ihtiyaç vardır, böylelikle ceset hareket edebilir. Kana ihtiyaç duyan yalnızca bedenimizdir. Ruhumuz ise olgunlaştıkça güçlenir, böylelikle bedenimiz daha üstün bir görünüme evrimlenir. Karanlık tanrıların gücüne ve asaletine sahip oluruz değişim boyunca; böylelikle biz geliştikçe daha az insan ve daha kutsal bir varlığa dönüşürüz. Efendimiz Kain ilk dönüşen olur, onu bizden biri izler ve efendinin sahip olduğu gücün benzerine sahip olma lütfuna erişiriz. Ancak bu düzen, benim efendimden önce kanatlarla şereflendirildiğim güne kadar sürdü. Lord Kain’den önce gelişme cüretini gösterdiğim için, küstahlığım farklı bir şekilde ödüllendirildi: kanatlarımın kırılmasıyla başlayan sonsuz bir işkenceyle…
Serinin ilk oyunu olan Blood Omen, Kain’in bin yıl önceki dönüşümünü ve Sütunların hikayesini anlatıyor. Bundan tam bin sene sonra geçiyor Soul Reaver, Kain’in sağ kolu ve altı kardeşi arasında en güçlü komutan olan Raziel’in Kain’den önce kanatlara sahip olması sonucu cezalandırılması ile başlıyor.
Bin yıl hizmet ettiğim efendimin tek bir emriyle, beni hainlerin cezalandırıldığı Kayıp Ruhlar Gölü’ne attı kardeşlerim. Yandım, eridim, acıyla kıvrandı bedenim. Etlerim kemiklerimden ayrıldı; sadece hayatım değil, ruhum da eridi. O bitmek bilmeyen ızdırabın içindeyken, ölüm kavuşamadığım güzel bir hayaldi. Beyaz ateşle kavruldu bedenim. Her saniye sonsuzluk gibi geldi, zaman ilerlemeyi reddetti. Kelimelerle ifade edilemeyecek bir can çekişmeyle çırpınırken, her anım o zalim işkence ve beni bu cehenneme mahkum eden ikiyüzlülüğe duyduğum nefretle doldu. Ta ki uyandırıldığım ana dek…
Abyss’in derinliklerinde tanrısal bir varlığın sesi ile uyanan Raziel, bir ruh yutan olarak dirildiğini fark eder. Onu dirilten Elder, kader çarkından bahseder. Bu dünyadaki her varlık doğar, büyür ve vakti gelince ölür, günün birinde bir başka bedende yeniden doğana kadar. Ancak vampirlerin hüküm sürdüğü bu topraklarda artık kimse ölmemekte, hiçbir ruh yeniden dirilemediği için kaderini tamamlayamamaktadır. Elder Raziel’e bir fırsat sunar; bu çarkın yeniden dönmesi için kardeşlerini ve Kain’i yok etmesini, onların ruhlarını kader çarkına göndermesi karşılığında da arzuladığı intikama kavuşabileceğini söyler. Raziel Elder’ın yönlendirmesi ile kardeşlerini ve Kain’i aramaya başlar Nosgoth’un karanlık dehlizlerinde. Ancak ne kadar uzun zamandır Abyss’in derinliklerinde olduğunu ve Nosgoth’un ne kadar değiştiğini görünce hayret eder. Kendi klanı dağıtılmış, diğer beş kardeşi ise geçirdikleri evrim sonucu korkunç grotesk yaratıklara dönüşmüşlerdir.
Kardeşlerimin kanı elime bulaştı, hiçbirine merhamet etmedim. Omuz omuza çarpıştığım kardeşlerimin bin yıl hizmet ettiğim efendinin hiçbir emrini sorgulamamasına çok öfkelendim. Zalim bir tanrı gibiydi Kain, biz de onun zavallı kullarıydık. Ancak Kain’in ne kadar kibirli bir tanrı olduğunu, bir vampir olarak diriltilmeden önce sarafan savaşçısı olduğumu öğrendiğimde anladım. En büyük düşmanlarını diriltip kendi yardımcısı yapmıştı Kain, bu ne büyük bir ironiydi. Ne saf, ne temizmişim bir zamanlar ve iyi tarafın savaşçısıyken dönüştüğüm bu şeytani imgeye bakıp Kain’den bir kez daha nefret ettim.
Hedefine adım adım yaklaşırken, Kain’in ordusunun komutanlarından biri olarak diriltilmeden önce, bir vampir avcısı olduğunu öğrenir Raziel. Kardeşleri ile birlikte vampir istilasını durdurmak için kutsal savaşta binlerce vampiri katleden bir kahramandır geçmişte. Bu onu daha da öfkelendirir ve Kain’i bir an önce yok etme arzusuyla yanar yüreği. Kain’le çarpışır ve ondan Soul Reaver’i alır, tüm bilmecenin anahtarı olan ruh yutan kılıcı… Ardından zaman akımı odasının açtığı geçidi kullanan Kain’in peşinden hiç düşünmeden girer ve Nosgoth’un Sütunlar’ının lanetlenmediği döneme ulaşır. Ancak Nosgoth’un yıkıntıları arasında intikam ateşiyle Kain’i ararken kendisinin daha bilmediği pek çok sırra vakıf olacak, Sütunlar’ın gerçek hikayesini öğrenecek ve öğrendiği gerçekler sonucu daha büyük bir oyunda bir piyon olduğunu fark edecektir. Kader çarkının herkesi etkileyebildiği bu dünyada, özgür iradeye sahip olan ve geçmiş-gelecek döngüsünü kırabilecek güce sahip tek varlık Raziel’dir ve Sütunlar’ı ele geçirmeye çalışan güçlerin savaşının arasında kalmıştır.
Bu noktada anlatmayı kesmem ve hikayeyi keşfetmeniz için gerisini size bırakmam gerekiyor. Ancak oyunun evrenine daldıkça; Sütunlar sayesinde hapsedilen kötü güçleri, o güçlerin kurduğu komplo ile katledilen Sütun Gardiyanları’nı, ölenlerin yerine seçilen Sütun Gardiyanları’nın lanetlenerek daha büyük sorunlara yol açtığını, bir iftira ile başlayan vampir katliamını ve o katliamı engellemek için uğraşan vampirlerin neden olduğu karanlık geleceği öğrenecek ve havaya atılan bozuk paranın hem yazı, hem de tura tarafında kötü güçlerin kazanacağı büyük bir oyunun içinde olduğunuzu fark edip umutsuzca paranın dik geleceğini umduğunuz o zayıf ihtimale tutunacaksınız.
Onca çaba ve mücadele sonrası, kaderimden kaçamayacağımı fark ettim. Sadece ertelemiştim kaçınılmaz olanı ve asla engelleyemeyecektim. Kaderi kırmak ve tarihi değiştirmek için yaptığım bunca uğraş sonrası, o gaddar gerçekle sarsıldı benliğim.
Tarih, paradokslardan tiksinir.
Yazan: Aslı “Çağlayan Tılsım” Palabıyık
bir adamın lanet olarak gördüğü şeyden kurtulmak isteyişinden onu bir hediye olarak bağrına basışına tanık olduğumuz bir oyundu sonunda kendini bir tanrı olarak kabul eden bu adamın iki durum arasındaki psikolojik geçişi harika bir şekilde yansıtılmıştı. evet insanı böylesine sürükleyen çok az oyun vardır. başka hangi oyunda “help me kind sir!” diye bağıran tutsakların kanı soğuk kanlılıkla damarlarından çekilmiştir başlarda bu hareketten duyulan tiksinti sonraları bir zevke dönüşmüştür. çaresizlik içinde güç arayan bir insanın tutkuları için erdemden vaz geçerek güce ulaşması ve kabullenme duygusu başka hangi oyunda böyle apaçık ortaya konulmuştur. gerçekten de bir baş yapıttır legacy of kain.