AYBABTUİncelemeler

Harabe Bir Dünyada Umudu Aramak – The Last of Us İlk Bölüm İncelemesi

The Last of Us’ın hepimizi mest eden ilk bölümü hakkında bol SPOILER’lı konuşuyoruz!

Uyarlama yapımlardan çok çekmedik mi yahu? Wheel of Time, Rings of Power, The Witcher, biraz daha eskilere döndüğümüzde güçlü kadrolarına karşın hayal kırıklığı yaratan Assassin’s Creed, Warcraft, say say bitmez. Haliyle “The Last of Us dizisi geliyor” haberleri düştüğünde suratlarımızın buruşması gayet doğaldı. Neil Druckmann ve dadaşlar film gibi oyun yapmışlardı zaten, üstelik oyun tarihinin en yüreğe dokunan, en özel işlerinden biriydi. Ne gerek vardı böyle riskli olabilecek bir hamleye?

İlk bölüm itibariyle bu soruya yanıt vermek mümkün değil tabii ama ben izlediğim şeyden çok ama çok keyif aldım dostlar. Gelin hızlıca nelerini sevdik neler bekliyoruz konuşalım.

Uyarlama Neydi? Uyarlama Emekti.

Uyarlama yapım ortaya koymak çok zor bir iş. Dizi ekibi orijinal yapıma sadık kalmazsa, oyuncular tasvirlerine benzemezse, hikaye ve ton değişirse hayranların gazabı başa gelebilecek en kötü şeydir. Bir de üstüne hikayeyi oyunu oynamayan, konsepte yapancı insanlar için de dikkat çekici kılmak gerekir ki asıl amaç olan “yeni hayran kitlelerine açılma” hedefi başarıya ulaşsın. The Last of Us bir uyarlamadan bekleyebileceğimiz her şeyi sunuyor aslında, hem bizlere hem de hikayeye yabancı izleyicilere.

Öncelikle dizinin açılış sekansını uzun uzun övmek istiyorum çünkü uzun süredir izlediğim en güzel açılış sahnelerinden biri. Bir talk-show’a uzanıyor, zorlu bir pandemiden taze çıkmış, halihazırda iklim değişikliğinin etkisini iyiden iyiye hissetmeye başlayan bünyelere tokat etkisi yapan muhteşem bir monologla evrene giriş yapıyoruz. “Ya mantarların evrimleşmesi için bir sebep ortaya çıkarsa? Ya dünya az da olsa ısınırsa?” sorusu üzerinden ilerleyen bilim insanımızla “umudun olmadığını” köküne kadar hissettiren yeni bir dünyaya adım atıyoruz. Oyun dünyasının en özel işlerinden olan The Last of Us, The Walking Dead gibi anaakım post-apokaliptik zombi dizilerinden farkını ilk andan cümle aleme gösteriyor.

Karanlıkta Kaybolursan…

İlk bölümün başarısının birden fazla sebebi var tabii ama bence en önemli faktör Neil Druckmann eşliğinde dizi yürütücülüğü görevini üstlenen Craig Mazin. Geçtiğimiz yılların en çok konuşulan mini dizilerinden Chernobyl onun imzasını taşıyordu. Gerçekten tokat gibi çarpan bir yapımdı, insanlık tarihinin en büyük felaketlerinden birini tüm çıplaklığıyla gözler önüne sermişti. Mazin şovunu bu defa yönetmen koltuğuna oturduğu pilot bölümde yapmış. Dizinin tonu o kadar muntazam, o kadar etkili bir şekilde değişiyor ki… Müziklerden tutun da kamera açılarına her şey en ince ayrıntısına kadar düşünülerek yapılmış.

Oyundan bire bir alınan sahneler bile ufak detaylarla çok daha etkili bir hal almış. Misal, Sarah’ın ölümüne kadar olan bölüm. Oyunda oynadık, fragmanlarda ucundan gördük, başımıza gelecekleri biliyoruz ama ben herhangi bir dizide uzun süredir bu kadar gerilmemiştim dostlar. Günlük hayatın yavaş yavaş değişmesi, korku duygusunun inceden inceden kendini hissettirmeye başlaması… Dişlerimi sıkmalı, tırnaklarımı avucuma geçirmeli gerildim resmen (göz yaşları yine sel oldu tabii). Bush döneminin terör korkusu içinde büyüyen Sarah’ın ilk sorusunun “Teröristler mi geldi?” olması da çok hoş bir nüanstı ayrıca, artı puanımı verdim.

…Işığı Ara.

Post-apokaliptik hikayelere aşina olan ekibimiz aksiyon sahnelerinde de maharetlerini konuşturmuş. İlk andan Clicker saldırıları görmedik tabii. Ama Joel ve Sarah kaçarken yavaş yavaş yürümek yerine ikilinin üzerine deyim yerindeyse “uçan” zombi bile aslında TLOU evreninin alışılagelmiş zombi kıyameti hikayelerinden çok daha vahşi ve tehlikeli olduğunu gösteriyor. Karantina Bölgesi’ne, Joel’in travmalarına ve karakterlerin yaşantılarına odaklanan ilk bölüm de evren inşası noktasında ciddi rol üstleniyor. FEDRA’nın despot rejimi, Fireflies’ın amaçları, bu iki grubun çarpışmaları arasında yaşamını sürdürmeye çalışan insanlar…

Bu bölümü biraz yavaş bulan birkaç yorum gördüm ama bu gibi yorumlar The Last of Us’a standart aksiyon yapımı muamelesi yapmak oluyor ki bu fazlasıyla yanlış bence. Önümüzdeki bölümler istemediğimiz kadar aksiyon ve Ellie-Joel ilişkisi göreceğiz zaten, biraz günlük hayata inip karakterleri yakından tanımanın (ve bilmeyenlere tanıtmanın) hiçbir zararı olmamış.

Pedro Pascal Sevdalıları Derneği Lokali

Övmelere doyamıyoruz dostlar. DO-YA-MI-YO-RUZ övmelere. Pedro Pascal Game of Thrones’tan beri bir tane bile kötü iş seçmedi gerçekten. Kingsman’den Narcos’a, The Mandalorian’dan The Unbearable Weight of Massive Talent’a hem sinemada hem televizyonda rüştünü ispatladı. Fiziken Joel’e benzerliği de eklenince kusursuz bir seçim olduğunu ilk bölümden gösterdi. Fringe’den beri hastası olduğumuz Anna Torv’la yakaladığı dehşet kimya da ayrıca artı puan. Bir güzellik de oyunda da Marlene’i canlandıran Merle Dandridge’in geri dönüşü oldu. Tanıdık yüzler görmek her zaman keyifli hissettirir oyunculara, Dandridge de karaktere aşinalığının avantajını her anlamda kullanmış zaten.

Diğer GoT kökenli başrolümüz, Ellie’miz Bella Ramsey’e ayrı bir parantez açmak istiyorum. Ramsey, oyun Ellie’sine benzemediği için kayda değer miktarda tepki aldı hayranlardan. Benzerlik mevzusu benim çok taktığım bir mesele değil ki zaten Ellie’nin gözü kara, hırçın havasını muhteşem yansıttı bence. Ama izlerken görünüş itibariyle yaşı biraz küçük kalmış gibi geldi (Bonus bilgi: Şaşıracaksınız ama kendisi ilkokul çağında gibi gözükmesine karşın 19 yaşında). Ergen hıncını daha net gösterebilecek bir oyuncu seçilebilirdi diye düşünüyorum çünkü büyüklere orta parmak çeken küçük bir kız çocuğu görmek az biraz garip hissettirdi. İlerleyen bölümlerde fikrimin olumlu yönde değişeceğinden eminim, dersine iyi çalıştığı belli. Yine de söylemeden geçemedim işte…

Sonuçta…

İlk bölüm sonunda hem oyunun hayranlarından hem de hikayeye yabancı izleyicilerden tam not alan nadir yapımlardan olmayı başardı The Last of Us. HBO yerine farklı bir platform tarafından alınmadığı için ne kadar şükretsek azdır çünkü Mazin – Druckmann ikilisi başka bir kanalda hikayeyi bu kadar güzel anlatma şansı bulamazdı. Çıta an itibariyle fazlasıyla yükselmiş durumda, patlarsa bu beklenti yüksekliğinden patlar ama ben kalitenin düşeceğini hiç ama hiç sanmıyorum.

Önümüzdeki bölümlerde oyunda Joel ve Ellie’ye hayat veren Troy Baker ve Ashley Johnson da sırasıyla oyundan tanıdığımız “yamyam” James ve Ellie’nin annesi olarak kadroya dahil olacak. Ellie’nin doğumu detaylı anlatılmayan bir hikayeydi. Bu bağlamda hem oyunun hikayesini detaylandıran hem de izleyicinin dizi medyumundan beklediği “daha detaylı yan hikayeleri” sunan bir ilk sezon izleyeceğimizi rahatlıkla söyleyebiliriz. Beklentileri karşılayacak mı sezon finali incelemesinde konuşuruz ama şu anda çok heyecanlıyız, çok!

Sizler ilk bölümü beğendiniz mi? Yorumlarda buluşalım!

Bu İçeriğe Oy Verin

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu

Log In

Forgot password?

Forgot password?

Enter your account data and we will send you a link to reset your password.

Your password reset link appears to be invalid or expired.

Log in

Privacy Policy

Add to Collection

No Collections

Here you'll find all collections you've created before.