Köşe Koltuğu #9 – White Wolf Vampirleri
Bu hafta köşe koltuğunda White Wolf’un başarılı masaüstü rol yapma sistemi Vampire’ı konuk ediyoruz. Gecenin köründe davetimizi kırmayıp, bize katılan bir çok klan üyesine de şimdiden teşekkürlerimizi sunuyoruz.
Bu hafta Volkan Tezkan, Ece Yılmaz, Aykan Balkan ve Özay Şen yazdı.
Volkan Tezkan
Gece…
Lanetli ve sonsuz hayatına başladığından beri nefret ediyordu gece‘den, çok sevdiği gündüz onun için ölümcül olduğundan.
Saatlerce hayran hayran izlerdi kendi sudaki yansımasının güzelliğini, hiç konuşmadan, düşüncelerden uzak bir huzur halinde bakardı kendisine. Zamanı, mekanı unuturdu kendi güzelliğini gördüğünde. Yine böyle bir günde varmıştı o durgun göletin kenarına, gün daha doğmadan dalmıştı kendisine. Tüm evren tüm zaman durmuştu sanki onun için, farketmedi güneşin kavuştuğunu yeryüzüyle. Gece erken gelmişti. Sonra bir acı geldi ansızın bedenine, hayatının bedeninden çekildiğini hissetti, gözleri kararmadan az önce karşısında gördüğü yaratıktan tiksindi tüm benliğiyle. Ölüm’ün sıcak kollarına sarıldığı an geri çekildi dünyaya.
Gözlerini ebedi hayata ilk açışıydı bu, karşısındaki korkunç suret, zorla ona kendi kanını içiriyordu. Yanağının etleri çürüyüp dökülmüş gibiydi. Dişleri görünüyordu bu boşluktan, bir zamanlar ağzının olduğu yer olan çarpık çizgide pis ve lanetli bir sırıtış vardı.
“Bu geceden sonra” dedi karşısındaki yaratık “Artık benim soyumdansın, benim evladımsın, ebedi geceye kucak açtığın bu andan, gerçek ölümü tadacağın ana kadar bana bağlı kalacaksın.”
Çok korkmuştu Narcissus , karşısında duran yaratıktan nefret ediyordu, aynı zamanda anlayamadığı şekilde bir çekim hissediyordu ona karşı. Neredeyse kendisini sevdiği kadar seviyordu onu. Tüm bedeni titredi. Sonra bulutların arasından çıkan ay durgun gölün yüzeyine yansıdı. O an kendi güzelliği aklına geldi, yansımasında huzur bulmak için gölün kenarına doğru süründü, gördüğü kendi huzur veren yansıması değildi. Bir canavar duruyordu karşısında ve korkmuş gözlerle ona bakıyordu. O güzel saçları yolunmuş, narin ve dik duran burnunun yerinde iki çirkin delik duruyordu. Kulağının teki yoktu, teni sarı gri bir renge dönüşmüş, bedeninin sağlıklı yapısı solup kurumuştu.
O an anladı yansımanın kendisi olduğunu ve daha çok nefret etti bu lanetten…
Efendisi adıyla seslendi: ” Narcissus; bundan sonra sadece gece yaşayacak, güneş doğduğunda karanlık bir yerde ölü olacaksın. Artık yalnızca kan’la karnını doyuracaksın. Kan kutsaldır, kan hayattır. Bizim bu dünyada yürümemizi ve ebedi olarak var olmamızı o sağlar. Yaşamında ilerledikçe kan’ın kudretini de öğrenmeye başlayacaksın. Biz çok özeliz. Güçlerimiz kanımızdan gelir. Ve bunlar ilk babamıza dayanır. Zamanla yeteri kadar dikkatli olur ve yaşarsan bunları öğreneceksin. Şimdi güzelliğini unut, geçmişini unut, hayatını unut ve bilginin gücüne, kanın gücüne, karanlığın gücüne, gecenin getirdiklerine aç kollarını.
Benim seni kucakladığım gibi sen de zamanı geldiğinde hak eden birini kucaklayacaksın. Sakın unutma bizden çok fazla var bu dünyada ve her birimiz için önemli olan bizim soyumuzun daimi yaşamasıdır. Birbirimiz arasında hiçbir bilgiyi saklamayız, hepimiz aynı kaynaktan besleniriz, ölümsüz hayatı yaşayan yalnızca bizim soyumuz değil bizler gibi olan başka soylar ve aileler de var, onlara karşı dikkatli ol! Karşılığını almadan hiçbir bilgiyi verme, her zaman tarafsız görün ve güçlü gibi görünenin yanında durduğunu göster. Unutma kendine kral diyen aslında gerçek kral değildir.
Şimdi yaşa evladım, yaşa ve beslen. Efendini gururlandır, insanlara korkunun lezzetini tattır…”
Uyandığı her gece bu sahneyi aklından geçiriyordu Narcissus o günden beri çok şey değişmiş, efendisine olan bağlılığından kurtulmuş çok güçlenmişti. Fakat güzelliğe olan açlığı nefrete dönüştü, güzel diye adlandırdığı her şeyi kirletmek için yaşadı sonsuz gecelerini.
İşte karşısında duruyordu bu geceki kurbanı, karanlığın içinden açlıkla izledi karşısındaki duru güzelliği, hiçbir şeyden habersiz olan kız arkadaşlarıyla buluşmaya geç kaldığı için onun bulunduğu karanlık sokağa girme hatasında bulunmuştu Ateş kırmızısı saçları beyaz boynuna dökülüyordu, yüzünde duru bir parlaklık vardı, yeşil gözleri ışıl ışıldı kızın. O an fikrini değiştirdi, bu kız sadece bir kan torbası olmayacaktı, onun bu güzelliği çok fazlaydı. Nefreti içinden çığ gibi taştı…
Ne olduğunun farkına bile varamadı kız, ölüm kollarını ona sararken gördüğü canavarın yüzünde sinsi bir gülümseme vardı….
Ece Yılmaz
İlk VtM oyunumda Gangrel oynamıştım. Uzun bir süre de aynı klanla devam ettim ama o sıralar oyun hakkında pek bir bilgim yok, bilenler ne anlattıysa o kadar. Bu baya böyle devam etti, ta ki ben adam gibi Rulebook okuyana kadar.
Lasombra gölgelerle oynayabilen, hatta bizzat gölgelerle bir olabilen, oyunun ciddi anlamda en “karanlık” klanlarından biri. Kitaplarda “Sabbat’ın kalbi” olarak nitelendirilen Lasombra, liderlik vasıfları söz konusu olduğunda belki de Ventrue’lara kafa tutabilecek tek klan. Hatta bu konuda Ventrue’nun Sabbat muadili diyebiliriz. Ama bana göre Lasombra’yı Ventrue’larla bir tutmak, Gecenin Klanı’na hakaret olurmuş gibi geliyor. Lasombra’nın liderliği basit akıl oyunlarının ötesine geçmiş, sonu ya zafer ya da ölümle biten Jyhad mücadelesinde onları en ön saflara yerleştirmiştir. Onlar için vampirlik ceplerini doldurmaktan ya da birkaç insanı peşlerine takıp tek gecelik zevkler peşinde koşmaktan çok daha fazlası, onlar için bu lanet kendilerine bahşedilmiş en büyük lütuf, dünyayı şekillendirmek ve mükemmelleştirmek için ellerindeki en büyük araç.
Kökleri Akdeniz’de olan Klan, Sabbat organizasyonunun oluşumundan önce bile, Sabbat’ı Sabbat yapan değerleri çoktan benimsemiş ve çoğunluğunu elinde tuttukları Akdeniz kıyılarında bu değerleri uygulamaya koymuştur. Ölümlülerle gerek duymadıkça muhatap olmazlar, yemekle konuşmanın anlamı nedir ki? Onların tüm ilgisi ölümsüzlerin dünyasına dönüktür. Onların iç çekişmelerini, güç dengelerinin değişimlerini, her gece biri biten bir diğeri başlayan savaşlarını gözlerini kırpmadan takip ederler. Ki zaten, ilgi gerektiren bir olayın perde arkasında Lasombra’nın olmaması, pek karşılaşılmış bir durum değildir.
İnsanlar pek ilgilerini çekmiyor dedim. Ama bu onların hayatlarından kendilerini tamamen soyutladıkları anlamına gelmez. Ne de olsa, her sürünün bir çobana ihtiyacı var. Lasombralar gerek ölümlüleri, gerek vampirleri kendi amaçları doğrultusunda birer piyon gibi kullanmak, karşılarındakinin iradesini camdanmışçasına paramparça edip onu kendisi için bir kukla haline getirmek konusunda doğal bir yeteneğe sahiptirler.
Ölümlüler üzerindeki hâkimiyetlerini geliştirmek için Katolik Kilisesi’nin kuruluşundan itibaren kendilerini organizasyonun kalbine yerleştirmeyi başarmışlardır. Birçok Lasombra Engizisyon zamanında kalbine bir kazık yemekten ya da şehir meydanında yakılmaktan Kilise’yle olan ilişkileri sayesinde kurtulmuştur. Orta Çağ’da Kilise’nin kendisi haline gelen Klan, kurtuluşunu bu hamleye borçlu olsa da, Rönesans ve Reform’la gelen düşüşlerinin sebebi de budur. Krallıkların yükselişi ve Kilise’nin güç kaybıyla Avrupa üzerindeki hâkimiyetinin büyük bir kısmını Ventrue’ya kaptıran Klan, modern gecelerde ellerinde kalana daha da sıkı sarılmayı bilmiştir.
Klan, Darwinizm ilkesini diğer hayatlarına da taşımıştır, dolayısıyla onların arasında zayıfların yeri yoktur. Gücü, değerini bilecek kişilerin elinde tutması gerektiğine inanırlar. Onlar için rekabet, kan içmek kadar doğal ve gerekli bir şeydir. Zaten gözü yükseklerde olmayan bir Lasombra’nın geceleri de sınırlıdır. Bu düşünce yapısını benimsemiş bir klanın üyelerinin çıkarcı, kendini beğenmiş ve güç delisi olmaları da pek şaşılacak bir sonuç değil. Unutulmuş zamanlardan beri onları Ventrue’lar ile karşı karşıya getiren de işte bu güç deliliğidir. Karşı karşıya getirmek dediğimiz zaman, karşılıklı oturup medeni bir tartışma içine giren iki vampir aklınıza gelmesin. Karanlık politik oyunlardan kanlı bir köpek dalaşına, iki klan da birbirlerini alt etmek için her şeyi yapmaya hazırdır. Gerçekten de, Lasombra’nın Ventrue karşısında duyduğu nefreti ve tiksintiyi anlatacak kelime bulmakta zorlanıyorum.
Genellikle Sabbat’ın yönetici kadrolarında yer alan klan üyeleri, gölgelerden yönetmeyi sever – hem metafor olarak hem de gerçek anlamda. Yüksek rütbeli bir Lasombra’nın basit işlerle kaybedecek vakti yoktur, elinin altında mutlaka böyle işleri yaptıracak adamları vardır. Ama rütbesi ne olursa olsun, her Lasombra gerektiğinde ellerini kirletmesini de bilir. Gizemli, büyüleyici asil görüntülerinin altında gerçek bir canavar yatar ve canavarın ortaya çıkma zamanı geldiyse, bir Lasombra’yı tutabilecek çok az şey vardır. Zarafete ve asilliğe verdikleri önem yüzünden savaşmayı bilmediklerini düşünmek, kelime anlamıyla ölümcül bir hata olur.
Ayrıca, Klanın kendi içinde, birkaç klan hariç diğerlerinde gözlemlenmesi zor olan, köklü bir kültürü de vardır. Lasombralar satranç oynamaya bayılır. Onlara göre satranç, vampirlerin kendi aralarındaki savaşları için mükemmel bir metafordur. Bu da, savaşçı kişiliklerinin yanında, zekâya verdikleri önemin bana kalırsa en güzel göstergelerinden biridir. Bunun yanında, Klanın Akdeniz’de ve Kilise’yle geçirdiği zaman, alışkanlıklarını ve geleneklerini büyük ölçüde etkilemiştir. Çoğu Lasombra, denize özel bir ilgi duyar. Hatta çoğu Lasombra antitribusu denizcidir. Bunun yanında, Kilise’yi etkiledikleri kadar Kilise’den etkilenen Klan, Katolikliğin temel anlayışını günümüze kadar taşımayı başarmışlardır. Özellikle Klanın birçok yaşlı üyesi, günah çıkarmaya büyük önem verir, günahlarını telafi etmek konusunda ise pek kaygıları yoktur.
Yazımı tabii ki Klanın lanetinden bahsetmeden bitirmeyeceğim. Karanlıkla ve gölgelerle bir olmuş klan üyeleri, belki de bunun bir sonucu olarak, yansımalarını kaybetmiştir. Aynalarda, fotoğraflarda ya da yansıma oluşabilecek herhangi bir yüzeyde, kendilerini görmeleri imkânsızdır. Klan içinde bu lanet çok umursanmıyormuş gibi gözükse de, yüksek meblağlarla tuttukları ressamlara tablolarını çizdiren Klan üyelerinin sayısı, kabul etmekten çekinecekleri kadar fazladır. Tzimisce dostlarına etten heykellerini yaptıracak kadar saplantılı hale gelmişler de vardır ki, zarafetten uzak bu davranışın sonucu genellikle diablerie olur.
Lasombra klanının favori klanım olmasının sebebi ise, karanlık üzerinde kurdukları hâkimiyetin yanı sıra, asaleti ve gücü, nerede ve nasıl kullanacaklarını çok iyi bilmeleri. Fildişi kulelerde vampirliğin anlamını unutmadan, gücün ne demek olduğunu ve güç için neler yapılması gerektiğini akıllarından çıkarmadan savaşmayı sürdürmeyi bilmeleri. Bir vampirin varlığını devam ettirebilmesi için iki şeye ihtiyacı vardır: kan ve karanlık. Bu iki bileşenden birini avcunun içinde tutmanın, bir vampire bahşedeceği güçleri kestirebilmek mümkün değil. Bunun yanında, karşılarındakinin iradesiyle bir oyuncak gibi oynamaları, benim için Klana bambaşka bir gizem katıyor.
Lasombrayı kısa bir yazıya sığdırmak benim için gerçekten zor bir iş oldu. Klan hakkında birçok yorum yapılabilir. İkiyüzlü oldukları, hain oldukları, çıkarcı oldukları söylenebilir ki bunların hepsi doğrudur. Fakat bu klanı tek bir sözcükle özetlemek imkânsız. Çoğu detayı atladım, çünkü detaylara girersek başlı başına bir Lasombra yazı dizisi yapmamız gerekir. Okuyanlar için gölgelere açılan bir kapı aralamaya çalıştım fakat bu yazıda yazılan şeyler sadece buzdağının ucu. Yazımı bitirirken diyebileceğim tek şey, gölgelere uzun süre bakarsanız bir şeylerin de size baktığını görebilirsiniz.
Aykan Balkan
WoD bünyesinde bulunan bu kadar harika klandan birini seçmek gerçekten çok zor. Buna rağmen rolünü yapmaktan Ventrue kadar keyif aldığım başka bir klan yok. Vampir tarihinin ilk zamanlarından beri ipleri elinden bırakmayan ve tüm düzene hükmeden bir klan olması gerçekten etkileyici. Fakat asıl etkileyici olan bunu zekalarıyla başarmış olmaları. Herhangi bir şehirde Prensin karşısına çıkacaksanız onun Ventrue olduğunu bilerek gidersiniz. Bu kadar büyük bir psikolojik üstünlük kurmak için çok büyük bir güce sahip olmak lazım. Bu güce sahipler fakat nasıl sahip oldukları çok önemli. Gangrel’ler gibi büyük kas gücüne veya Assamite’ler gibi harika suikastçilere sahip değil Ventrue’lar. Onların gücü tüm klanları gelişmiş manipüle yetenekleri ve psikolojik oyunlarıyla parmaklarında oynatmaları.
Ventrue’lar günümüzde hatırı sayılır bir ekonomik gücü de elinde tutarak tüm Camarilla’ya hükmeden bir klan diyebiliriz. Fakat Ventrue’lar içinde hayatın zorlukları vardır. Geçmiş yüzyıllarda gücünü burjuvaziden alan bu başarılı klan her zaman yönetici ve lider konumunda oldu. Bu sebeple de eğer bir Ventrue iseniz, sizden beklentiler her zaman çok yüksek olur. Herhangi bir klan veya vampir karşısında başarısızlığınız kabul edilemez. Büyükleriniz başarısızlıklarınızı cezalandırırken çok acımasız olabilirler. Çok acımasızdan kastım ufak bir hata bile anında ölümünüze sebep olabilir. Tabi bir de ilginç bir lanetiniz var. Aç kalmak istemiyorsanız bolca asil kanına ihtiyacınız olacak. Yaralı ve aç bile olsanız her gördüğünüzün boynuna yapışamassınız ki! Bu da çoğu zaman büyük problemleri ve büyük açlıkları yanında getirecektir. Yani olay takım elbise giyip, pahalı oyuncaklar edinip, Camarilla’ya hükmetmekten biraz daha karmaşık.
Disiplinlerden de yüzeysel olarak bahsedeyim. Kaba kuvvet kullanırken işinize yarayabilecek tek disiplin daha dayanıklı olmanızı sağlayacak Fortitude. Geriye kalan iki disiplininizde stratejik olarak kullanabileceğiniz zihinlere ve ruhlara oyunlar oynayabileceğiniz tarzda. Yani Ventrue savaş alanındayken akıllı davranıp bir nevi kukla ustasına dönüşebilir. Klanının zenginliğini kullanarak bir çok güzel silaha zaten sahip olacaktır fakat asıl silahı rakiplerinin direkt olarak kendi zihinleridir. Bu nedenle bir Ventrue’yu oynamak yetenek, zeka ve tecrübe ister. Yeni bir oyuncu oyunun ilk on dakikasında ölebilir.
Bir de bu asil yaratıkların rakibi olursanız başınıza geleceklerden bahsedelim. Üç lakapları vardır: Blue Bloods, Patricians ve Warlords. Sonuncusuna çok dikkat etmek gerekli çünkü savaşı Ventrue’lar başlatır, Ventrue’lar bitirir. Sokaklara hakim olduğunu sanan Brujah’lar onlar için birer oyuncaktır ve bunun farkında olduklarından Ventrue’lardan nefret ederler. En büyük nefret sebepleri Kartaca olayı olsa da ona değinmemize gerek yok. İşte böyle bir ortamda bir Ventrue’ya saldırmak isterseniz ya bunu o Ventrue kafanıza sokmuştur ve farkında değilsinizdir, ya da onu öldürseniz bile kafanızın üzerindeki bulutların asla dağılmayacağından habersizsinizdir.
Özetlemek gerekirse bu klan yönetmek ve hükmetmek için doğmuştur ve Camarilla düzeni büyük ölçüde onların sayesinde ayaktadır. Takım elbisenizi giyin pahalı arabanıza binin ve vampir olmanın tadını çıkarın. Dikkat edinde yolunuza Brujah haşerelerinden biri çıkmasın.
Özay Şen
White Wolf’un ortaya koyduğu Vampire sistemi, belki de yatağımızın altında bizi öldürmeyi bekleyen yaratıkları anlatan en gerçekçi oyunlardan biri. Eski çağları, Rönesans’ın yükselişini, Victoria Dönemini ya da modern dünyayı Vampire sistemi ile yeniden öğrendik. Bugüne kadar kitaplarda bize anlatılan tarihin bir alternatifini görmüş olduk. Kartaca’nın yıkılışı, Mısır’da hüküm sürenler ya da 1. Dünya Savaşı’nın çıkış sebebi sandığımızdan daha da farklıymış. Bize yepyeni ama bir o kadar karanlık bir dünya sunulmuş.
Vampire sisteminin en kuvvetli yanı, edebi diline güveniyor oluşu. İsterseniz klasik dönem aşığı olun, isterseniz romantik. İkisi de fark etmez. Kelimelerin gücüne inandıktan sonra, anlatılan hikayeler her oyuncunun kalbinde bir yer ediniyor.
Yukarıdaki diğer yazar arkadaşlarımdan farklı olarak klan bazlı bir yazı yazmak yerine, White Wolf Vampirlerini genel olarak tanıtmak istiyorum. Bram Stoker ile başlayan modern dünyanın vampir kültü, yıllar geçtikçe birçok roman, dizi ve film ile evrim geçirdi. Özellikle Anne Rice’ın Vampir Serisi, White Wolf’un en çok ilham aldığı kitap oldu. Vampirlere eklenen batıl inanç ögeleri kaldırılarak, onlara daha gerçekçi hayatlar (!) sunuldu. Gerçekten de aramızda yaşayabileceklerine dair kafamızda soru işaretleri sundular.
Bunun belki de en önemli nedeni, yukarıda verdiğim örneklerde yatıyor. Sistem için oluşturulan vampir tarihi, günümüz tarihi ile paralellik gösteriyor. Mitolojik tanrıların aslında aramızda yürümüş güçlü vampirler olduğunu iddia ediyorlar. 50’li yıllarda ABD’nin arka sokaklarında yaşanan çete savaşları, kadim vampirlerin politik oyunlarından kaynaklanıyordu. Hal böyle olunca elimize gerçekçi bir dünya sunuldu. Hikayeyi gerçek dünyadaki olaylarla bağlantılı hale geçirmek tamamen oyun yöneticisinin ve oyuncuların eline bırakıldı.
Tek düzelikten kurtulmak için farklı vampir klanlarının sunulmuş olması, oynanabilirliği artıran en önemli özellik. Hatta bu klanların kendi içlerinde de farklı fraksiyonlara ayrılmış olması, oyunculara daha önce deneyimleyemeyecekleri bir tecrübe sunuyordu. Vampire’ın bu güne kadar en çok beğenilen sistemlerden biri olmasına şaşırmamak gerekiyor.