Sensin Oyuncak Bebek – Barbie İncelemesi
İzleriz, geyik olur dediğimiz Barbie filmi bizi güldürmeyi ve eğlendirmeyi başardı. “Ben senin bebeğin de değilim, oyuncağın da!” diyen ve kendi ayakları (ayak parmakları) üstünde duran bir kadının hikayesi bu.
Barbie filmine gitmek (internet sağ olsun) filmin içeriğiyle alakasız bir etkinliğe dönüştü. Zira takım elbiseleri ve ciddi tavırlarıyla Barbie için bir grup bilet isteyen kişilerin görsellerine aylardır birlikte gülüyoruz. Fakat o gün geldi, çattı. “Sırf geyik olsun diye filme gidecek miyiz gerçekten?” dediğinizi duyuyoruz. Bu yüzden biz sizin için önceden gittik, izledik.
Açıkçası filmin yarısında sıkılıp salondan çıkacağınızı hiç sanmıyoruz. Ancak yetişkinler için çok etkileyici bir film olduğunu söylemek de mümkün değil.
Dürüst olalım, filmin ilk yarısında bayağı eğlendik. Çünkü Barbie’nin o toz pembe, oyuncak dünyasını ve Ken’in ezikliğini güzel yorumlamış ya da yansıtmışlar. Barbie ile oynamamış olsanız bile oynamış birini görmüş olmak ilk yarıdan keyif almanıza yetecektir. Ayrıca müzikal sahnelerde La La Land sayesinde bu konuda deneyimli olan Ryan Gosling danslarıyla öne çıkıyor. Margot Robbie ise zaten tüm filmin parlayan yıldızı. Bu ikilinin karizması seyircinin ilgisini canlı tutmayı ilk yarıda başarıyor. Toy Story gibi oyuncak hikayelerine odaklanan bir film de bu sıcakta iyi gidiyor.
Gelgelelim, ikinci yarı biraz daha sönük ve uzun kalıyor. Zira cinsiyet eşitliği ve ataerkil düzen hakkında filmin bize vermek istediği mesajlar var. Bu mesajların da hedefine ulaştığından emin olmak istemişler. Değersiz mesajlar da değiller asla. Hatta anayasa değişikliği ve oy verme konusunda verdiği bir mesaj var ki, kanayan yaramıza tuz basıyor. Kadınların dünyayı değiştirme gücünü kendilerine değer vermeyerek kaybettiklerini anlatıyorlar. Ellerine sağlık. Fakat keşke bu güçlü kadın mesajını verirken erkekleri de son derece sığ, takıntılı ve gösteriş meraklısı tipler olarak göstermeseymişler. Bir tarafı yüceltmek için diğerini yermek gerekmiyor ki…
Biraz daha detaylı anlatalım ama sürprizleri bozmayalım:
Filmin Konusu Nedir?
Film, kendi tozpembe dünyalarında muhteşem hayatlar süren bir grup Barbie hakkında. Ken’ler ve Allan için hayat pek de tozpembe değil. Ama kimin umrunda ki onlar? Biz buraya Barbie filmi izlemeye geldik sonuçta. O yüzden erkeklerin dertleri Barbie’nin pespembe dünyası ansızın sarsılmaya başlayana kadar arka planda kalıyor. Bir sabah, Barbie’nin her daim gülümseyen yüzüne hüzün düşüyor. Bu son derece olağandışı. Sebebi ise şaşırtıcı. Meğer kendisiyle oynamakta olan kızın hüznü ona geçiyormuş. İyi de, Barbie’yle oynayan biri nasıl mutsuz olabilir ki? Bu kaosu yok etmek için Barbie’nin gerçek dünyaya gitmesi gerekiyor.
Barbie’nin Barbie’lerin hükmettiği Barbieland’den çıkıp gerçek dünyaya gelmesiyle dünya başına yıkılıyor. Zira burada oyuncak bebek gibi hatunlara hiç saygı göstermeyen ataerkil bir düzen var. Kadınlar da bu düzenin yağında kavrulmuş. Erkeklerin düzeninde oyuncak olmaya alışmışlar. Barbie’nin bu konuda edecek birkaç lafı var. Ancak önce yeni keşfettiği bu olumsuz duygularla başa çıkmayı öğrenmesi gerekiyor.
Çocuk Filmi mi?
Çocuklar için etkileyici ve eğitici bir film olabileceğini düşünüyorum. Ancak çocukları hedef alan bir film olduğunu söyleyemem. İçinde yaşadığımız ataerkil düzenin eleştirilesi yanlarını ve bu düzende kadınların ne denli göstermelik ve temsili pozisyonlara sahip olduğunu güzel anlatmış film. Bu çoğumuza “ben bunu zaten biliyorum ve eleştiriyorum” dedirtecektir. Yine de bu farkındalığa sahip olmayan yetişkinlerin de filmden bir mesaj çıkartabileceklerini düşünüyorum. Belki kadınlar da unutmuşlarsa sahip oldukları gücü, bu film onlara hatırlatıcı olabilir.
Öte yandan filmin didaktik kısımları haricinde kalan eğlenceli sahnelerinin yetişkin, çocuk fark etmeksizin herkesi eğlendirebileceğine inanıyorum. Daha önce de söylediğim gibi, oyuncular da sempatik ve göz kamaştırıyorlar. Film görsel olarak da göze hitap ediyor. Yani, çocuk filmi demek haksızlık olur bana sorarsanız. Fakat her yetişkine de “git kesin izle” demek yanlış yönlendirmek olacaktır.
Görsellik ve Pembe Konusu
Görsellik açısından, film seyretmesi keyifli bir deneyim. Her şey güzel görünüyor. Zaten Barbie’nin olayı göze hitap eden bir oyuncak olmasıydı. Karakterler, kıyafetler ve ortam tasarımı da bizi Barbie’nin pastel dünyasına çekmeyi başarıyor. Filmi izlemeden önce şu AirBnB‘den kiraladıkları Malibu’daki Barbie Evi fikri bana çok gereksiz gelmişti. Ancak film görsel açıdan o evin içinde gezme isteği yaratıyor.
Birkaç hafta önce yok efendim dünyada bulunan tüm pembe boyalar tükendi gibi bir haber çıkmıştı. Biz habere pek inanmadık, sizinle paylaşmadık. Ancak kulağınıza gelmiştir sanıyorum. Barbie’yi izlerken de bu habere inanmakta zorlandık. Zira çokça pembe görüyor olsak da dünyadaki tüm pembe boya stoğunu görmüşüz gibi hissetmedik. (Bu arada o haber aklıma “pembe bitti pembeeeee!” diye yakınan ikonograf imp’lerini getirmişti. Terry Pratchett’a bir kez daha sevgiler.)
Barbie, Özeleştiri ve Mükemmelliyetçilik Konusu
Filmin takdir edilesi bir yanını vurgulamadan geçmeyelim. Barbie, başta oyuncakları üreten Mattel firması olmak üzere kendi yaptığı hataları da bu filmde kabullenip bizlere göstermiş. Ürettikleri oyuncaklarla kadınların özgüvenini zedelediklerini kabul etmişler. Yarattıkları plastik dünyanın hayal kırıklığına gebe olduğunu da öyle. Hatta o plastik pembe dünyayı üreten ellerin para düşkünü ve pembelikten uzak kimseler olduklarını da eklemişler.
Kendilerine yönelik yapılan eleştirileri kabul etmeleri bence güzel olmuş. Bunları makyajlamaya çalışmamışlar. Hatta kendilerini hiç savunmamışlar. Tamamen hatalı olduklarını ortaya koyan ve samimilikleriyle memnun eden bir yaklaşım olmuş onlarınki. Zira hatayı kabul etmek onu düzeltmenin ilk adımıdır.
Keşke kendilerini eleştirirken, azınlıklara temsil şansı tanırken ve kadınları sarsıp kendilerine getirirken gösterdikleri başarıyı erkek temsillerinin klişeliği ile gölgelemeselerdi. Küçük bir erkek çocuğun bu film hakkında nasıl hissedeceğini merak ettim açıkçası.
Alt Yazı ve Kapanış Jeneriği
Ne yazık ki Türkçe alt yazı konusunda hatalı çevirilere rastladık. Bunlar sayıca az da değillerdi ve film bittikten sonra üzerine konuşacağımız kadar dikkat çekici hatalardı. Filmde çok bir anlam kaybına sebep olmuyor hatalar. Fakat orijinal materyali seyirciye aktarmak konusunda eksik kaldıklarını gösteriyor. Ayrıca gördüğümüz ve hikayeye katkı sağlayan bazı İngilizce yazılar da alt yazıya eklenerek Türkçe açıklanmamış. Haliyle bazı sahnelere sadece İngilizce bilen seyirciler gülecek olabilir.
Filme o ünlü “I’m a Barbie Girl” şarkısı dinleme hevesiyle gittiyseniz bunun için kapanış jeneriğini beklemelisiniz. Kapanış jeneriği güzel melodilerle seyircilerini uğurluyor. Onların ardından ek bir sahne ya da içerik gelmiyor. Yani salonu terk etmek konusunda bir endişe duymanıza gerek yok.
Bu arada Rhea Perlman‘ı gördüğümüz ilk sahnede ben kendisini Margaret Atwood‘a benzetip çok heyecanlandım. Feminist yönü ve eserleri sebebiyle Atwood’a filmde cameo verdiklerini sanmıştım. Benimle aynı hataya düşerseniz kapanış jeneriğinde Atwood’un adını aramayın diye önden uyarı yapayım dedim.
Bizden bu kadar. Umarım eğlenirsiniz ve umarım incelememizi faydalı bulmuşsunuzdur. Yorumlarınızı bizimle paylaşmayı unutmayın.