Ölüme Hayran Kalmak – Eşekarısı Fabrikası İncelemesi
Iain Banks’in kendini edebiyat dünyasına kabul ettirmek için yazdığı ilk romanı Eşekarısı Fabrikası, okumaya cesaret edenler için fazlasıyla etkileyici cümlelerle karşımıza çıkıyor.
Her zaman bilinen hikayelerden birisi: Bir yazar vardır ve kitaplarını, yayınevlerine asla kabul ettiremez. Sonunda onların istediği bir biçimde yazar ve ününü kullanarak kendi hikayelerini anlatmaya başlar. Eşekarısı Fabrikası da tam olarak böyle bir maceranın ürünü.
Ayrıntı Yayınları tarafından ilk baskısı 1989 yılında, son baskısı 1996 yılında yapılan Eşekarısı Fabrikası uzun bir süre boyunca benim için takıntı haline gelmişti. Bilimkurgu’nun modern alandaki en çok sevilen isimlerinden biri olan Iain Banks okumaya başlamak istiyordum ama külliyatını baştan sona incelemek istediğim için Eşekarısı Fabrikası’nı mutlaka edinmeliydim.
Eh, pek tabii kitabın İngilizce, orijinal metnine kolaylıkla ulaşabiliyordum ama Türkçe baskısını da kütüphaneme katmaya kararlıydım. Ne yazık ki, 3 yıllık araştırmalar sonuç vermedi. Her girdiğim kitapçıdan, sahaftan üzülerek ayrıldım. Her yıl düzenlenen sahaf festivallerini yakından takip ettim ama yine de sonuç alamadım. Umudumu yitirmiştim ve kitabı artık aramayı bırakmıştım.
Mutlulukta Biten Hasret
Sevgili dostum Kayra ‘Keri’ Küpçü bir sabah beni uyandırarak “Siteye bak!” dedi. Uykulu gözlerle Frpnet’in ana sayfasına girdiğimde Eşekarısı Fabrikası’nın, Koridor Yayıncılık aracılığı ve yeni çevirisi ile Türkçe’ye yeniden kazandırıldığını gördüm. Haklısınız, sevinçten havalara uçmuştum. Tabii bu yıllarca aradığım baskı değildi ama sonuçta kitaba kolaylıkla ulaşacaktım.
Geçtiğimiz yıl düzenlenen TÜYAP Kitap Fuarı’ndan edindiğim Eşekarısı Fabrikası’nı okumak bu yaz tatilimde nasip oldu. Şimdi siz de diyeceksiniz ki, “Eee ama sen bu kitabı bu kadar uzun zaman arayıp neden 1 sene boyunca sayfasını bile açmadın?”
Açıkçası kitabı hemen okumaktan korktum. Çünkü romanı benim gibi arayan bir sürü kitap kurdu vardı ve ilk incelemeler hep hayal kırıklığı ile doluydu. Bu kadar uzun süren bekleyişin ardından gelen kitabı, haliyle gözümüzde büyütmüştük. Okumak için acele etmemeye karar verdim. İyi ki de, heyecanımın biraz geçmesini beklemişim.
Uygun Kelimeleri Seçmek
Iain Banks, bilimkurgu kitaplarını kabul ettirmek için yayınevlerinin isteklerini doyurmak zorunda olduğunu biliyordu. Bu yüzden biraz yeraltı edebiyatı kokan, biraz da psikolojik irdeleme üzerine yoğunlaştığı Eşekarısı Fabrikası’nı yazmaya karar vermişti. Açıkçası kitabın son sözünde de dediği üzere, bu kitap sanılanın aksine bilimkurguyu da içinde bulundurmayı başarıyordu.
Ünlü yazar “Uzak bir İskoç adasında geçen ve normallikle mücadele halindeki ciddi şiddet sorunları olan bir gencin ağzından anlatılan bir hikaye, bana romanı bilimkurguya benzer bir şey gibi ele alma şansı verdi. Ada bir gezegen olarak tasvir edilebilir; Frank, yani başkahraman, neredeyse bir uzaylı gibi görülebilirdi. Kendi kendime yüzümü ekşiterek ne-biliyorsan-onu-yaz ekolüne teslim oldum fakat abartılabilir deneyimler için kendi geçmişimi kazıyarak bir parça Skiffy mübalağası sıkıştırdım” sözleriyle, kitabın alt metnine bilimkurguyu nasıl yerleştirdiğini de itiraf ediyor.
Tamam, kabul ediyorum. Eşekarısı Fabrikası’nı başlı başına bilimkurgu olarak tanımlamak biraz saçma olacak. Yine de kitap hakkında bir şeyler yazmadan edemezdim (Zaten buraya kadar ne konuştuysam? Bir türlü kitaba dair giriş yapamadım).
Frank Ve Onun Normal(!) Hayatı
Romanın baş kahramanı, Frank ismindeki 17 yaşındaki bir çocuk. Eşekarısı Fabrikası’nda, Frank’in gözünden dünyayı nasıl algılayabileceğimizi görüyoruz. Ama Frank’in dünya görüşü, normal insanlara göre hiç normal değil. Çünkü Frank, tavşanları baş düşmanları olarak gören, ailesinden umduğunu bulamayan bir manyak. Hem de kelimenin tam anlamıyla.
Frank, İskoç’yanın adalarından birinde hayatını sürdürürken bir yandan kendi dürtülerini de doyurmak zorunda olduğunun farkında. Çocukluğumuzda ölümün bize ne kadar saçma geldiğini hatırlasanıza. Büyüklerimiz, bizlere ölümü anlatırken “Sonsuza kadar uyumak” deyimini sıklıkla kullanmış olabilir. Bu söze karşılık yine de büyüteçle karınca yakmaktan hoşlanmıştım. Çünkü büyüyene kadar ölümün, sonsuza kadar uyumak olmadığını öğrenmiştim.
Ne yazık ki, Frank ölüm kavramını kendi kafası içerisinde bambaşka bir boyuta taşımış. Kendisinin olduğunu ilan ettiği bölgeye giren tavşanları öldüren, hatta buradaki doğru kelime katletmek olabilir, Frank, yapması gerekenin bu olduğunu çünkü kendi bölgesini istila ettiklerini düşünmekte.
Eşekarısı Fabrikası Nasıl Çalışıyor?
Frank, ölümü bir son olarak görmüyor. Sorularına verilebilecek mantıklı bir araç olarak görüyor. Bunun için Eşekarısı Fabrikası adını verdiği bir düzenekle, içeri hapsettiği eşekarılarının ölümlerini izliyor. Kapalı bir sisteme sahip olan Eşekarısı Fabrikası’na giren eşekarıları, hangi yolu seçerlerse seçsinler ölüme ulaşıyorlar. Her bir yol, sürpriz bir ölüm demek.
Eski bir saat kadranı üzerindeki Eşekarısı Fabrikası, saatin kendisi gibi 12 bölümden oluşuyor. Bu konuda Koridor Yayıncılık’a da bir teşekkürü borç bilirim. Kitap için harika bir kapak tasarımı kullanmışlar. Konuya tekrar dönersek; her bölümü arkanızda bıraktığınızda Frank’i daha iyi anlamaya başlıyorsunuz. En başlarda garip olduğunu düşündüğünüz hareketleri, bir sonraki bölümde daha mantıklı hale gelmeye başlıyor.
Frank, sessiz ve sakin görünmesini bir maske olarak kullanıyor. İnsanların hal ve tavırlarını gözlemlemekte tam bir usta. Her bir mimik, her bir söz onun için çok önemli. Söyleyeceklerini kafasında iyice tartmadan ağzını açmıyor. Bu da kitaptaki diyalogları oldukça gerçek kılıyor.
Kısa bir kitap olmasına karşın Iain Banks, dilini oldukça kuvvetli ve hunharca kullanarak Frank’in hissettiklerini bize aktarmayı başarmış. Frank, sakin ve sessiz bir çocuk gibi gözükse de, aklının içinde kopan fırtınaların ne kadar iğrenç olduğunu Banks’in dilinden de rahatlıkla anlayabilirsiniz.
Sorularına Cevap Bulan Genç Bir Adam
Frank’in hayatını yakından takip ederken bu genç yaşta nasıl sıyırdığını daha iyi anlıyorsunuz. İlgisiz bir baba ve kafayı sıyırmış bir ağabey, Frank’in bu hayatı seçmesinde ona yardımcı oluyorlar. Telefonla onu arayan Eric, yani ağabeyi, her sözü çarpıtarak kardeşinin sinirlerini altüst ediyor. Eric, hayatını sokaklarda yaşamaya çalışırken bir yandan onu yakalayıp tekrar akıl hastanesine tıkmaya çalışanlardan kaçıyor.
Tek sığınacağı nokta kardeşi ama Frank de, bu durumdan sıkılmış bir durumda. Yazılanlardan görmüyorsunuz ama Frank’in kafasına girdiğinizden dolayı, ağabeyi Eric’i yakalarsa bir kaşık suda boğacağını biliyorsunuz. Sonuçta Frank, daha önce 3 kişiyi öldürmüş, mükemmel bir katil.
Bundan bahsetmeden geçemezdim sanırım. Merak etmeyin size çok büyük bir spoiler vermedim. Kitabın arka kapak yazısında ve kitaba hemen başladığınızda da Frank’in bu itirafını duyacaksınız. Gerçi şimdi düşündüğümde Frank bunları itiraf etmekten çok yaptıklarından gurur duyuyor gibi. Çünkü her bir cinayetini mükemmelikle tasarlamış.
Geriye iz bırakmayan Frank, yaratıcı cinayetleriyle övünmeden ve bunu okuyucuyla paylaşmadan duramıyor. Her geçen bölümle birlikte konu nereye bağlanacak derken finalle birlikte kitabın nasıl sonlandığını bile anlamıyorsunuz.
Ve Perde…
Eşekarısı Fabrikası’nı kapatıp bitirdiğinizde, hayatınızı kökten değiştireceğinizi iddia etmiyorum. Ama 1984 yılında bu kadar cüretkar bir dille yazılmış olması, İngiliz eleştirmenlerinin de gözünden kaçmış değil. Birçok yorum bombardımanına tutulan Eşekarısı Fabrikası, ne olursa olsun denildiği gibi yüzyılın en iyi romanlarından biri.
Roman, çocukların masum olmadığının bir kanıtı niteliğinde. William Golding’in artık kültler arasında kabul edilen Sineklerin Tanrısı romanı da bu konuya yakından değinmişti. İki filme de çekilen Sineklerin Tanrısı’nın yeri benim için bambaşka olsa da, Eşekarısı Fabrikası kullandığı diliyle ve baş kahramanıyla beni etkileyen bir kitap oldu. Sanıyorum, Iain Banks de, baş kahramanının bölgesine çaktığı kazıklar üzerindeki ölü hayvan kafaları betimlemesiyle, Sineklerin Tanrısı’na da bir saygı duruşu gösteriyor.
Şaşırtıcı bir sonla okuyucuyu hayatına devam etmeye zorlayan Eşekarısı Fabrikası’nı okumak için geç kalmayın. Sonuçta hayatın kadranı 12’yi vurduğunda birçok şey için geç kalmış olabilirsiniz.