İncelemeler

Balon İster Misiniz? – IT Filmine Yeniden Bakış

Stephen King’in korku klasikleri arasında bulunan romanı IT‘in yeniden yorumlanması önümüzdeki günlerde vizyona girecek. Hazır yeni korkulara yol açacak bu filmi beklerken, eskisine neden yeniden bakmayalım?

Beni tanıyan bilir. Korku filmleriyle pek aram yoktur. Bundaki en büyük pay sanırım, ailemin “Bak çocuk filmi başlamış” deyip ekranda beni tek başıma Chucky ile yalnız başıma bırakmaları sanırım. Uzun bir süre Chucky’den ve korku filmlerinden çekinir olmuştum ama yavaş yavaş bu korku filmleri korkumu yenmeye çalışıyorum.

İtiraf etmem gerek, yıllarca birçok arkadaşımın korkulu rüyası olan IT filmine ve Pennywise’a şüpheyle yaklaşmıştım. Kocaman adam olmama rağmen beni korkutabileceğini düşünerek yıllarca bu kült filmi izlemedim. Geçtiğimiz günlerde, sevgilimin de beni gazlamasıyla 1990 yapımı yaklaşık 3 küsür saatlik IT filmini izlemeye karar verdim.

Pennywise ve Uçan Balonları

Filmin dönemi açısından birçok insanı neden korkuttuğunu çok iyi anlıyorum. Tim Curry gibi usta bir oyuncunun, yeri geldiğinde şirin gözüken ama bir anda korkunun vücut bulmuş hali, dünyadışı bir yaratığı başarıyla canlandırması bunun en büyük sebebi. Bir sahnede Pennywise’ın esprilerine ve diyaloglarına gülümserken, bir sonraki sahnede korkunç bir hale bürünmesiyle nefesini tutuyorsunuz. Bu da aslında Pennywise’ın en büyük silahı. Yani kendisini normal gibi gösterip en beklenmedik anda çocukları lüp diye mideye indirebilmek.

Filmin ilk yarısında Pennywise’ın çocukları kandırma şekli ve onların korkularına doğru odaklanmasını görüyoruz. Ufak sakin Derry kasabasındaki her çocuğun bir korkusu vardır ve Pennywise onlara nasıl ulaşacağını çok iyi bilir. Aslında o bu kasabada yüzyıllardır yaşamaktadır. Onun yuvası olduğu için Derry, korkunun da yuvası olmuştur.

It’in ilk yarısında, Kaybedenler Kulübü olarak anılan çocuk grubuyla tanışmamıza dayanıyor. Hepsinin hayatlarında yolunda gitmeyen bazı sorunlar vardır. Birisi babasıyla anlaşamazken, başka birisi okulda kabadayılığa maruz kalmaktadır. Hepsinin ortak noktası ise birbirlerine olan sevgileri ve elbette Pennywise’ın kendisidir.

Bu kısım renkli olduğu kadar, karanlık bir atmosfere de sahip. Çocuk oyuncuların başarılı oyunculuk performansları ayakta alkışlanacak cinsten. Bir televizyon filmi olmasına karşın, çekimlerin kalitesi, renk seçimi ve oyunculuklar fazlasıyla iyi. Filmin bu kısmına izlerken “Stranger Things’den ne kadar da esinlenmiş,” diye saçma bir argümanda bile bulundum. Aslında olan tam tersiydi. Hawkins, Stephen King’in Derry’sinden o kadar esinlenmişti ki bir anlığına olayı farklı algılamama sebep olmuştu. Şimdi insanların neden Stranger Things için “Stephen King’in yazmadığı, en iyi Stephen King uyarlaması,” lafını daha iyi anlıyorum.

Korkularından Uzağa Kaçan Yaşlı Çocuklar

Filmin ikinci yarısında ise bu sefer yeniden bir araya gelen Kaybedenler Kulübü’yle vakit geçiriyoruz. İlk başta bu kısımların biraz fazla uzatıldığını düşünsem de sonradan fikrim değişmişti. Film aslında izleyiciyi, büyük finale hazırlıyordu. Daha en başından beri çocukluklarıyla tanıştığımız üyelerin, yaşlı hallerini de tanımamız gerekiyordu. Onların yaşadığı maceraları ve anıları, bu sefer daha büyük halleriyle paylaşmamız gerekiyordu.

Bu açıdan baktığımda yönetmen Tommy Lee Wallace’ı tebrik etmem gerekiyor. 3 saatlik filmin nasıl geçtiğini anlamıyorsunuz. Stephen King’in yazım biçimini böylesine iyi bir şekilde yansıtabilecek yönetmen sayısı gerçekten de çok az.

It’in büyük finaliyle birlikte, tüm film bütünleyici bir şekilde tamamlanıyor. Küçüklüklerinde yaşadıkları travmadan dolayı Derry’den uzaklaşan ve farklı hayatlar yaşamaya başlayan ekip, bunca yıldır unutmak istedikleri “şeyin” hatırasıyla yüzleşmek zorunda kalıyorlar. Pennywise korkuların vücut bulmuş hali olsa da hepsinin Derry ile ilgili unutmak istediği anılar var. Mutlak savaşın ardından, hem en büyük korkularını yenmiş oluyorlar hem de yıllardır Derry’de yaşamış oldukları kötü anıların üzerinden geçip temiz bir sayfa açıyorlar. Hayatlarının yeni bölümü buradan sonra başlıyor.

Ölüm Işıkları

It, eğer döneminde, çocuk olarak izlemiş olduğum bir film olsaydı, benzer yaraları bende de bırakabilirdi. Dönemin teknolojisi, görsel efekt ve makyaj kalitesiyle en iyi işi çıkardıklarını söyleyebilirim. Modern çağda böylesine tutkuyla çekilen çok az film olduğunu kabul etmek gerekiyor.

Arkaya verilen gerilim müziği ve ekrana fırlayan yaratıklar (Jump Scare) korku türünü ucuzlaştırmış. Benim korktuğum asıl şeyin de aslında bu ekrana fırlayan yaratıklar olduğunu anladım. Şimdilerde izleyenler için çok korkutucu olmasa da Tim Curry’nin zamansız performansı, korku rolünün nasıl yansıtılması gerektiğini kanıtlar cinsten.

Korku sinemasının sıkı takipçilerinden biriyseniz bana “Bu zamana kadar aklın neredeydi” diyor olabilirsiniz. Haklısınız. Şimdi benim de söyleyecek bir çift lafım var.

Eğer siz de benim gibi korku sinemasına yakın biri değilseniz, bu türe başlamak için en iyi tercihiniz It olacak. Hazır IT’in yeniden yorumlanması yaklaşırken, bu filme bir şans verin derim. Şimdi ben yeni filmin çıkacağı tarihi iple çekiyorum. En azından neyden korkmam gerektiğini daha iyi biliyorum.

Bu İçeriğe Oy Verin

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu

Log In

Forgot password?

Forgot password?

Enter your account data and we will send you a link to reset your password.

Your password reset link appears to be invalid or expired.

Log in

Privacy Policy

Add to Collection

No Collections

Here you'll find all collections you've created before.