Hayalet mi Yoksa Vampir mi? – Meksika Gotiği İncelemesi

Meksika Gotiği, Jane Eyre ve Dracula’nın sisli bir tepenin zirvesinde eski püskü ama ihtişamlı bir konakta buluşması gibi bir roman. “Ay, hayalet mi var bu evde yoksa vampir mi?” diye diye bir solukta okuyuverdik.

Meksika Gotiği 2020’de çıkmış ve En İyi Korku Romanı dalında Locus, Goodreads ve Britanya Fantazi Ödülü almıştı. İthaki kitabı Şubat ayında Türkçe’ye çevirip bizlerle buluşturdu. O günden beri kitabın tanıtımlarında “aklımı aldı”, “inanılmaz korkunç”, “dehşet verici” gibi yorumları kullanıyordu.

Öncelikle bu kitabın çok da korkunç olmadığını söylemekte fayda var. Lanetli evi konu alan klasik bir gotik hikaye beklentisiyle okusak daha iyi olabilirdi belki. Fakat tabii ki cinsel saldırı ve taciz gibi sahnelere karşı ekstra bir hassassiyetiniz varsa bu roman çok rahatsız edici gelebilir. Ancak bu konudaki rahatsızlık düzeyiniz Dracula okurken hissettiğinize benzer bir seviyede olacaktır.

Bu roman aslında başlarda duvarlara ve duvar kağıtlarına yaptığı vurguyla Sarı Duvar Kağıdı‘nı anımsatıyor. Ancak romanın genelinde atmosfer olarak Jane Eyre ile Dracula arasında bir yerlerde kalıyor. Jane Eyre’in atmosferini, romanını okumadan öğrenmek isteyen okurlarımıza BBC’nin hazırladığı dört bölümlük mini diziyi kesinlikle öneririm.

Bana sorarsanız Moreno-Garcia‘nın romanı akla kazınan, çığır açan romanlardan değil. Fakat keyifle okuyabileceğiniz sürükleyici bir hikaye. Yani lanetli ev hikayesi okumaya yakınsanız, Meksika Gotiği’ne bir şans verin derim.

Hikaye Meksikalı genç bir kız olan Noemi’nin katıldığı kostümlü partiden apar topar eve çağrılmasıyla başlıyor. Babası, Noemi’den hızlıca bir bavul hazırlamasını rica ediyor. Zira Noemi’nin kuzeni Catalina yakın zamanda bir mektup yollamış ve bu mektubun içeriği onun acilen bir ruh doktoruna ihtiyaç duyduğunu gösteriyor. Catalina, birkaç ay önce ailesinin onaylamayacağı kadar hızlı bir evlilik yapmış. Bundan ötürü de aralarında bir kırgınlık olmuş ve ailesine neredeyse hiç mektup yazmamış. Dolayısıyla ondan uzun süre sonra aldıkları bu mektubun içeriği Noemi ve babasında tedirginlik yaratıyor.

Catalina’nın başına ne gelmiş olabilir?

Olayları Başlatan Mektup

… beni zehirlemeye çalışıyor. Bu ev temelinden çürümüş, pisliğe batmış ve her türden iblisle, zalim duygularla dolup taşıyor. Kendime mukayyet olmaya, bu rezillikleri kendimden uzak tutmaya çabaladımsa da beceremedim. Zaman ve gerçeklik algısını yitirdim. Lütfen. Yalvarırım. Çok zalim ve insafsızlar, beni asla serbest bırakmayacaklar. Kapımı sürgülüyorum ama yine de geliyor ve geceleri bana fısıldıyorlar; bu amansız ölülerden, bu hayaletlerden, bedensiz şeylerden öyle korkuyorum ki. Bu kuyruğunu ısıran yılandan, ayaklarımızın altındaki kokuşmuş zeminden, yapmacık yüzlerden ve yalancı dillerden, örümcek hareket ettikçe titreşiveren üzerimizdeki bu ağdan. Ben Catalina. Catalina Taboada. CATALINA. Cata, Cata pabucu yarım. Noemi’yi özledim. Umarım seni tekrar görebilirim. Benim hatırım için gelmelisin, Noemi. Beni kurtarman gerek. Ne çok istesem de ben kendimi kurtaramıyorum, zihnim ve bedenim demirden ipliklerle bağlı buraya. Bu duvarların arasına. Beni bırakacağı yok, bu yüzden tek çarem sensin, beni özgür kıl, beni kurtar, durdur onları. Tanrı aşkına…

Acele et,

Catalina

Ne Oluyor Bu Evde?

Romanın çok büyük bir kısmında Noemi’nin aklında bu soru var: “Ne oluyor bu evde?”. Biz de okur olarak Noemi ile birlikte anlamaya çalışıyoruz. Aklımızdan hayaletler ve vampirler geçiyor ama hiçbiri Noemi’nin gördüklerinin tamamını açıklayamıyor.

Bu gizem ve merakta kalma halinde birbirini takip eden olaylar bizi romanın sonuna kadar sürüklüyor. Gizem nihayet çözüldüğünde de bir klişe ile karşılaşmıyoruz. Bu açılardan Moreno-Garcia takdir edilesi bir iş çıkarmış. Fakat yine de hikayeyi herkese kesinlikle tavsiye ettiğim romanlar arasında sayamıyorum. Gotik romanlarla ilgileniyorsanız, biraz romantizmin hikayeye renk katabileceğine inanıyorsanız ve yeni bir lanetle lanetlenmiş bir konak hikayesi okumak istiyorsanız bu romanı sevebilirsiniz.

Ben Jayne Eyre ve Dracula arası bir yerde diyorum. İthaki de Sarı Duvar Kağıdı ve Rebecca‘yı sevenlerin bu romanı da seveceğini söylemiş. Garantiye almak adına bu dört romanı da sevgiyle anıyorsanız Meksika Gotiği’ni de sevebilirsiniz diyelim.

Bu arada romanın isminden ötürü romanı Meksika’nın kültürünü öğrenmek amacıyla okumaya niyetli okurlarımız da olabilir. Nitekim İthaki’nin yeni Japon klasikleri serisi kültürü tanıtmak konusunda çok başarılı. Ancak bu kitap ne yazık ki birkaç geleneksel elbise parçasının ismi dışında Meksika kültürüne dair neredeyse hiçbir fikir vermiyor.

Meksika Gotiği Dizi Gibi Bir Roman

Romanı okurken betimlenen sahneler hayalimde dizilere ya da filmlere yakışır görseller oluşturuyordu. Hatta Noemi’yi kuzenini görmeye giderken istasyonda karşılayan Francis karakterini oynaması için benim hayal gücüm Kodi Smith-McPhee ile anlaşmıştı.

Meksika Gotiği’ni okurken böyle hisseden tek kişi ben değildim muhtemelen. Deadline‘ın haberine göre Hulu da bu hikayenin bir diziye uyarlanması gerektiğini düşünmüş. Dizinin yapımcılığını da Mijolo Productions‘tan Kelly Ripa ve Mark Consuelos üstlenmiş. Proje henüz erken yapım aşamasında. Henüz dizi için bir senarist, yönetmen ya da oyuncu ismi duymadık.

Harika bir kitap. Kelly okudu ve anında büyülendi. “Bunun haklarını almaya çalışmamız lazım” dedi. Bence de hikayede betimlenen dünya görsel olarak o kadar zengin ki ekrana çıkmak için adeta yalvarıyor. Bu yüzden Silvia’nın bu güzel metnini hayata geçirecek olmak konusunda çok heyecanlıyım.

Mark Consuelos

Açıkçası o dizi konusunda ben de heyecanlıyım. Görsel olarak harika bir şey sunabilir. Bekleyip göreceğiz bakalım.

Bu dizi haberinin aklıma getirdiği The Fall of the House of Usher dizisinin de çekimleri devam ediyor. Yani bizi iki gotik lanetli ev dizisi bekliyor olacak. Bakalım Meksika Gotiği dizisinden yeni haberler ne zaman gelecek.