Röportajlar

Demirci: Kazan ve Ateş Romanını Yazarı Anlatıyor

Yiğit Hakan Mermeroluk, 14. yüzyıldan 17. yüzyıla uzanan efsaneler silsilesi anlattığı ilk kitabı Demirci: Kazan ve Ateş için “Okuyucu bunlar gerçekten olmuş mudur diye sorarsa başarılı olmuşumdur” diyor.

Demirci: Kazan ve Ateş, Mermeroluk’un ilk romanı. Şubat ayının başında yayımlanan kitabın temelinde Türk tarihindeki olay ve efsaneler var. Fakat özellikle yeniçerileri odağına alıyor. Yine de günün sonunda kendi kurgusunu anlatıyor.

Kitabın arka kapak yazısı şöyle:

Demirci: Kazan ve Ateş, Yeniçeri Ocağı ve kutsal Kazan-ı Şerif’in etrafında şekillenen mistik ögelerle örülmüş bir yolculuğun başlangıcı. Yiğit Hakan Mermeroluk bu ilk kitabında, 1300’lerin ortasından 1600’lerin sonuna dek sürecek İstanbul odaklı , masalsı bir üslup ile içine yer yer mizah ve abartı katarak anlatıyor. Osmanlı tarihinden, Anadolu söylencelerinden ve dilden dile anlatılan efsanelerden beslenen Demirci: Kazan ve Ateş, içinde barındırdığı mitolojik öğeler ile birlikte macera ve gizem unsurlarıyla da okuruna heyecan dolu bir serüven vaat ediyor.

240 sayfalık roman Karakum Kitap etiketiyle ve 80 TL fiyatıyla satışta.

Yazara kitabı hakkında bazı sorular sorma fırsatı bulduk. Böylece onun dilinden kitabı tanıtma şansımız oldu. Bakalım söyledikleri bizim ilgimizi çektiği kadar sizinkini de çekecek mi…

Demirci: Kazan ve Ateş bize tanıdık efsaneler mi anlatacak?

Kitap, yapı itibariyle Türk kültürüne ait birçok efsaneden besleniyor. Adından da anlaşılacağı üzere üç çıkış noktasına sahip. Demir, kazan ve ateş.

Kazan

Bunlardan ilki, yeniçerilerin çok büyük kutsallık bahşettiği Kazan-ı Şerif. Çeşitli rivayetlere göre Hacı Bektaş-i bu kazanı, Orhan Gazi’ye emanet etmiş ve ateşinin sönmemesini öğütlemiş. O gün yeniçeri ocağının tohumları atılmış. Ocak kurulduktan sonra da kazan hep kutsal bilinmiş, tüm yeminler kazan üstüne edilmiş.

Demir

İkinci dayanağı ise, birçok farklı inanışa kaynaklık yapan kırk kutlu kişi teması. Demirci: Kazan ve Ateş kitabı yaradılıştan beri var olan kırk kutlu kişiyi kaynak alıyor. Başkahramanımız demirci de bu kırk kutlu kişiden birisi. En baştan beri dünyada. Aynı zamanda metalleri işlemeyi insanlara öğreten, bu şekilde uygarlıkların gelişimine dokunuşlar yapan bir bilge şahsiyet. Her kutlu kişi başka şekilde bu gelişime katkı sağlıyor. Kendisine az da olsa değinilen Atasagun karakteri de tıp ilmini insanlara öğretmekle görevlendirilmiş birisi mesela. Kutlu kişiler bunları çırakları aracılığıyla yapıyor. Çırakların arasında tarihte yer almış önemli kişiler de mevcut.  

Aslında Demirci, yaşadığı sonsuz yıllar boyunca kendine birçok efsanede yer bulmuş. Örneğin Ergenekon Destanı’nda demir dağı delen kişi o. Manas Destanı’ndaki demirci ‘Darkan’ da aslında bizim kahramanımız olan demirci. Hikâyeye göre, atalarımızca kutsallık verilen demir ve demirci motifi de, aslında kahramanımızın dokunuşlarına dayandırılıyor. İnsanları kötü ruhlardan koruması, ateş başında demirle yapılan dualar gibi şamanik inanışların kökeninde hep aynı kişi var. 

Ateş

Hikâyede sıklıkla üstünde durulan düzen kavramı da, kırk kutlu kişinin korumakla yükümlü olduğu bir olgu. Hikâyenin geçtiği evrene göre, bilinenin dışında, bilinmeyen de çok şey var. İnsanların gözlerinin vakıf olmadığı şeyler de mevcut. Ki bu da bizi kitabın üçüncü dayandığı noktaya, yani ateş iyesine getiriyor. Yine Türk mitolojisinde ateş ve ocağın koruyucu ruhu olan ateş iyesi kitapta sıklıkla kendine yer buluyor. Eski Türk inanışlarında ocak ve ateş motifinin de önemi büyük. Türk kültüründe ateşin canlı olduğuna inanılmış ve ona canlı gibi davranılmış. Hatta ateşe insan vasıfları bile yüklenmiştir. Hikâyede yer alan ateş iyesi de Kazan-ı Şerif’in ateşi içinde dinlenen kutsi bir varlık. Ve kitabın hemen başındaki “O, kül yatağında uyur. Harlı kömürden yastığı ve ince küllerden yorganı vardır. Dumanı nefes, yediği odundur,” cümleleri, Yakutların ateş iyesini tasvir ederken kullandığı cümlelerdir.  

Roman İstanbul’da bir bölgeye mi odaklanıyor?

Kitap özellikle İstanbul’un bir bölgesine odaklanmıyor açıkçası. Hikâyenin önemli kısımları saray ve çevresinde geçse de merkezine yeniçerileri aldığı için genel olarak, yeniçerilerin yaşadığı ve bulunduğu geniş bir coğrafyada geçiyor. Buna Varna şehri de dâhil. Tabi ki Demirci: Kazan ve Ateş, konusu ve tarzı itibari ile özünde masalsı bir hikâyeler bütünü. Bu sebeple de, Pera’da yer alan ve katillerin mesken edindiği bir Rum meyhanesi, İstanbul’un tepelerinden birinde yer alan garabet bir orman ve Karaköy iskelesine aborda etmiş kadim bir gece yaratığını andıran kasvetli bir gemi gibi çokça kurgusal mekân da mevcut.

Hangi tarihi olaylardan ve kaynaklardan esinlendiniz?

Vaka-i Hayriye ve 1660’da olan büyük İstanbul yangını olaylarının kitabın kurgusunun oluşmasında büyük paya sahip olduklarını söyleyebilirim. Yapı olarak, söylenceleri gerçek olaylarla beslemek gibi bir tarz tercih ediyorum. Kitabın tüm kurgusunda bunu sağlayabilmek için de çok çalışma yaptım, bazen sabahlara kadar düşündüm. Eğer okuyucu, “Acaba bunlar gerçekten olmuş mudur?” sorusunu kendisine sorarsa, başarılı da olmuşum demektir.  

Neden tarihi bir fantastik gizem hikayesini tercih ettiniz?

Çok hayalperest biriyim. İnsanların, “Onun kendine ait bir dünyası var,” dedikleri kişi aslında benim. Masallardaki gerçek dışı öğeler her zaman benim bu hayalperest tarafımı güçlendirmiştir. Özellikle İhsan Oktay Anar gibi ustaların benim gibi masalsı hikâyeleri seven insanlara çok iyi geldiğini söyleyebilirim. Kendim de tarih meraklısıyım ve o dönemlerin kendine has masalsı dokusu olduğunu düşüyorum. İnsanların okuyunca hoşlanacağı, kafasındaki tüm her şeyi bir kenara bırakarak odaklanabileceği ve hayal güçlerini de çalıştırabileceği bir kitap yazmak istedim. Neticede ortaya tarih, fantastik ve gizemin masalsı bir karışımı çıktı. 

Bu türün size çekici ya da yakın gelmesinin mesleki bir sebebi var mıydı?

Türün bana çekici gelmesinin hiçbir mesleki sebebi yok aslında. Ben kimya mühendisiyim ve bir boya şirketinde çalışıyorum. Türün çekiciliğini tamamen benim kuşağımın daha çok oyun oynayarak, daha çok hayal kurarak ve geleneklerimiz çerçevesinde büyütülmesine bağlıyorum. Yani ben öyle büyüdüm. Mesleki olarak bir ilişki maalesef mevcut değil. 

Hangi fantastik kitapları okuyan okurlar Demirci’den hoşlanabilir?

Tarih ve fantastik seven herkesin kitabı beğeneceğini düşünüyorum fakat bununla beraber İhsan Oktay Anar, Mehmet Berk Yaltırık gibi yazarların kitaplarını okuyanların ekstra hoşlanacağı kanısındayım.

Sizin bu türde en sevdiğiniz ve haliyle esinlenmiş olabileceğiniz eserler hangileridir?

Bu konuda esinlendiğim bir eser belirtemeyeceğim fakat eski insanların yaptıkları ve insanlığın kökenleri beni çok etkiler. Üç bin yıl önce duvara yazılmış bir yazı ya da üç yüz yıl önce yapılmış bir resme baktığımda o zamanları hayal etmeye çalışırım. Tarihi bir yapıya girdiğimde etraftaki ahşap işlemelere dokunur, onu işleyen ustanın bu eseri nasıl yaptığını anlamaya çabalarım, çoğu zaman da gördüklerime şaşırırım. Özellikle günümüze gelen söylencelerin yaşandığı dönemler ilgimi çeker. O dönemde insanlar ne giyerdi, nasıl ısınırdı gibi minik detaylar aklımı alır. İşte ana esin kaynağım bu tür şeylerdir. Bunun dışında yıllar boyunca okuduğumuz tüm kitaplar da bizde belirli bir birikim oluşturuyor. Bu birikimin içinde Harry Potter, Otostopçu’nun Galaksi Rehberi, Kara Kule, Puslu Kıtalar Atlası gibi çokça kitap ve hikâye var. 

Bu İçeriğe Oy Verin

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu

Log In

Forgot password?

Forgot password?

Enter your account data and we will send you a link to reset your password.

Your password reset link appears to be invalid or expired.

Log in

Privacy Policy

Add to Collection

No Collections

Here you'll find all collections you've created before.