Gülşah Elikbank İle Röportaj
Ülkemizdeki fantastik edebiyata bir kadın eli değmesini sağlayan Gülşah Elikbank ile keyifli bir röportaj yaptık. Günebakan Üçlemesi ile edebiyat dünyasına giriş yapan Gülşah Elikbank ile üçlemenin son kitabı olan “Kızıl Ölüm” kitabı çıkmadan önce seriyi ve fantastik edebiyatı konuştuk.
Uzun yıllardan bu yana hem şiirler hem öyküler yazan yazar ile hem hayatından hem kitaplarından bahsettik.
Sizi bu keyifli röportaj ile bırakıyorum.
Keri: Merhaba Gülşah. Seni tanımayan okuyucularımız olabilir. Kendinden biraz bahseder misin?
Gülşah Elikbank: 1980 İstanbul doğumluyum ama nedense kendimi hiç İstanbul’lu hissetmiyorum. Lisansımı İstanbul Üniversitesinde İletişim fakültesinde, masterımı Marmara Üniversitesi Yönetim ve Çalışma Psikolojisi bölümünde yaptım. İstanbul’da yedi yıl bir inşaat ve turizm firmasında üst düzey yöneticilik yaptıktan sonra da kızımın doğumuyla istifa ettim. Şimdi kendi işimi yapıyorum. İzmir’de ülkemizin ilk edebiyat konseptli otelini işletiyorum.
Keri: Ne zamandan beri yazıyorsun? Yazım öykünden biraz bahseder misin? Nasıl başladı bu macera?
Gülşah Elikbank: Ben ilk şiirle başladım. Sekiz yaşında hem de! Şiirimi okuyunca babamın yüzünde beliren şok ifadesini dün gibi hatırlıyorum. Daha o zamandan, normal bir çocuk olmayacağım belliydi sanırım. Ama master yaptığım sene olan 2009’a kadar, yazarlığı ve yazdıklarımı hiç ciddiye almamıştım. Bu arada herhalde 200 şiirim, onlarca öyküm ve roman taslağım birikmişti.
Keri: Özellikle fantastik tür ile edebiyat dünyasına adım attın. Hiç endişen olmadı mı?
Gülşah Elikbank: Ben her zaman hayal dünyası fazla mesai yapan biriydim. Hatta hayalleri oldukça ciddiye alan biriydim. En basit örneği, Şirinler’deki sloganı hatırlarsınız. İyi bir çocuk olursanız, ormanda onlara rastlayabilirsiniz! Yedi yaşında, Belgrad ormanında yaptığımız pikniklerde, onları aradığımı söylesem, ne demek istediğim daha net anlaşılır sanırım. Bu durumda benim fantastikle başlamamdan daha doğal bir şey olamazdı. İlk romanım olan Siyah Nefes’i yazıp yayınevine gönderdiğimde de bu konuyu pek ciddiye almıyordum. Zaten aradıklarında –ki altı ay sonra- roman yazdığımı bile unutmuştum. Benim için yazmak yaşamımın bir parçası, birileri yazdıklarımı yayınlarsa ne ala ama yayınlanmazsa da çok dert değildi.
Keri: Ülkemizde genel anlamda Türk fantastik yazarlara karşı bir önyargı var. Bu konuda ne düşünüyorsun?
Gülşah Elikbank: Evet bunu romanım yayınlandıktan sonra daha net gözlemleme şansı buldum. Gelen okur yorumları hep şöyle başlıyordu; Ben Türk yazar okumam ama… Ya da, Türkler pek fantastik yazamaz diye düşünüyordum ama, siz bu fikrimi değiştirdiniz gibi! İşte o zaman, ne kadar zor bir işe kalkıştığımı fark ettim ve korktum. Çünkü üzerimde müthiş bir okur baskısı oluştu. İkinci romanın ilkinden iyi olması şarttı. Neyse ki Mavi Dağ’ın macera dozu çok beğenildi.
Keri: Kitaplar çıktıktan sonra okuyuculardan ve çevrenden ne gibi tepkiler aldın? Özellikle fantastik tür konusunda?
Gülşah Elikbank: Ben müthiş bir ilgi gördüm. Üstelik hiç beklemiyordum bunu. Her gün web siteme yorumlar gelmeye başladı. İnternet satış noktalarında çok olumlu yorumlar ve puanlamalar gerçekleşti. Zaten bu ilgi, serinin ikinci romanı olan Mavi Dağ’ın internette çok satanlarda dört hafta kalmasını sağladı. Serinin , okurların merakını kamçılaması benim işimi kolaylaştırdı galiba.
Keri: Yıllarca İstanbul’da yaşadıktan sonra bir anda inziva gibi gelebilecek bir Bodrum’a yerleşme sürecin var. Bu süreç yazımını ve tarzını da etkiledi mi? Hani kozmopolit bir karmaşadan daha sakin bir yaşama geçiş süreci kitaplara da yansıdı mı?
Gülşah Elikbank: Dediğim gibi hayatım boyunca kendimi İstanbul’a ait hissetmemiştim. Daha doğrusu hiçbir yere ait hissetmiyorum. Bu da fazla hayal kurmaktan galiba. Hayalimdeki yerler bana yetip de artıyor bile. Nerede olduğumun pek önemi yok. Ben her yerde yazabilirim. Ayrıca Bodrum’daki yaşamım İstanbul’dakinden daha aktif oldu. Kışın Bodrum’da gerçekleşen sanatsal aktivitelerin sayısını söylesem inanamazsınız!
Keri: Kitaplara baktığımızda ilk kitap “Siyah Nefes”, diğeri “Mavi Dağ” ve yakında çıkacak olan son kitap da “Kızıl Ölüm”. Renklerin seride bir anlamı ve özelliği var mı?
Gülşah Elikbank: Evet, renkler bilinçli seçildi. Ama ilk kitabın adının anlamı, ikinci kitapta ortaya çıkıyor. O sebeple ismin gizemini burada söyleyemiyorum Son kitaptaki anlam da ikincide şekillendi. Bu arada serinin ikinci ve üçüncüsünün adlarını okurlarım anketle seçti.
Keri: Türk yazarların eserlerinde bile çok az rastladığımız Türkçe karakter isimleri var kitapta? İçinden gelen bir şey mi yoksa özellikle mi kullandın? Yani öyle aklıma geldi, öyle oldu gibi bir durum var mı? :)
Gülşah Elikbank: Özellikle tercih ettim bunu. Sonuçta benim esin kaynağım Anadolu’ydu. Romanın ilk elli sayfasını Kapadokya’da yazdım. Diğer isimler de ya mitolojiden seçildi ya da benim türetmemle var oldu. Örneğin Suri Irkı, İdmonlar ya da Mask İnsanları, Sofis, Noran…
Keri: Kitaptaki karakterlerden bahsedelim biraz. Nil ve Kayra. Karakterleri biraz anlatır mısın bize?
Gülşah Elikbank: Nil, on sekiz yaşında bir genç kız. Zengin bir ailenin kızı ama parayla olan bağı hayatla olan bağı kadar az. Geçmişiyle barışamayan, sakar ve vurdumduymaz biri. Onu değiştiren şey, kasaba ve aşk oluyor. Kayra, kasabadaki bir kabilenin lideri. İlk karşılaşmaları, Kayra’nın Nil’in boğazına bir bıçak dayamasıyla olsa da, ikisi oldukça romantik aşıklar. Nil, sıradan gözüken ama tanındıkça katmanları, derinliği ortaya çıkan bir kız. Kayra’ysa kaslı kolları ve üstün özellikleriyle her kızın başını döndürecek huylara sahip. Kasabadaki lanet, onların aşkını imkansızlaştırıyor. Bir de Nil’in damarlarındaki kanın farklı – DÜŞMAN- bir kabileden gelmesi, işi iyice yokuşa sürüyor.
Keri: Stephen King romanlarında görmeye alışkın olduğumuz bir yol hikayesi ile başlıyor macera. Bir kaza ve sonrasında yaşanan olağandışı olaylar… Kitapların arka kapak yazıları gayet hikaye hakkında bize bilgi veriyor ancak sen biraz anlatır mısın hikayeyi bizlere?
Gülşah Elikbank: Yüz elli yıllık bir lanetle başa çıkmaya çalışan bir kasaba burası. Adı, var olduğu zaman belli değil. Kasaba, her okurun zihninde farklı şekillensin istedim çünkü. Kasabada yaşayan iki düşman kabile ve onların başına bela olan Kader Bulutu var. Nil’in arabasıyla kaza yaparak kasabaya gelmesi, hepsinin yaşamını hatta kaderini değiştiriyor. Kasabanın gizemleri, içinde soluk alan değişik varlıklar Nil’in kabusu olsa da, geçmişiyle yüzleşmek için orada kalması gerektiğinin bilincinde. ‘Seni kovalayandan kaçabilirsin ama içinde koşuşturandan kaçamazsın.’ diyor ona, kasaba… İlk romanda aşkı, dostluğu ve geçmişi sorguluyorum. İkincisinde ise kaderi. Bu bir büyüme romanı olduğu kadar bir yüzleşme serisi aslında. Geçmişle, kaderle ve son olarak korkularla yüzleşme.
Keri: “Kızıl Ölüm” isimli, serinin üçüncü kitabı da gelecek ay çıkıyor. Bu kitapta okuyucular neler ile karşılaşacaklar?
Gülşah Elikbank: Gülşah Elikbank: Macera bu kitapta da dorukta olacak. Beklenmeyen gelişmeler ve karakterlerin yüzleşmeleri var. Hikayede tüm ırklar sonları için mücadele ediyor. Onları lanette kurtaracak olan anahtar, Nil’de ve o bu anahtarı kasabaya ulaştırmak zorunda. Ama anahtarın peşinde Kader Bulutu olunca işler pek kolay olmuyor. Üstelik zamanları çok daraldı. Nil hem zamanla hem de Supay’ın geçmişten gelen askerleriyle savaşmak zorunda. Kısacası durum pek parlak değilJ
Keri: “Günebakan Üçlemesi”nin ardından yeni bir fantastik kitap veya seri gelir mi?
Gülşah Elikbank: Elbette, şimdiden yazmaya başladım aslında. Zaten dediğim gibi, taslak olarak yazdığım ve bir kenara koyduğum birçok öykü vardı. Şimdi onlara can vermenin vakti geldi.
Keri: FRP veya fantastik oyunlar ile ilgin oldu mu? Edebiyat dışında fantastik ile aran nasıl?
Gülşah Elikbank: Üniversitedeyken, ağabeyimin anlatmasıyla tanışmıştım FRP ile. Onların fantastik oyun oynadıkları bir grupları vardı. Onlara gıptayla bakardım ama beni aralarına almazlardı. Bir de sanırım ağabeyim benim oyuna kendimi fazla kaptıracağımı düşünüp endişeleniyordu.
Keri: Seni etkileyen ve yazımına yön veren yazarlar oldu mu? En sevdiğin yazarlar kimler?
Gülşah Elikbank: Ben Tolkien ve Ursula Le Guin’i çok seviyorum. Ama Tolkien’in Hobbit’i benim için daha özel. Bir de anneannemi burada anmazsam olmaz. Ondan o kadar çok masal dinledim ki, sadece onları yazsam müthiş bir fantastik dünya yaratırım herhalde.
Keri: Son olarak FRPNET takipçileri için söylemek istediğin bir şey var mı?
Gülşah Elikbank: Unutmayın, her şey bir hayalle başlar…