Gerçeklik Düğümü Röportajı – “Bir Sonraki Hikayemiz Bu Denli Karmaşık Olmayacak”
Öner Tavtay ve Bora Arslanbulut ile oturup çizgi romanları Gerçeklik Düğümü üzerine konuşma fırsatı bulduk. Hem düğümün nasıl çözüleceğini öğrendik, hem de hikayelerine duydukları sevgiye ortak olduk.
Röportajımız Gerçeklik Düğümü hakkında bolca sürprizbozan içeriyor olacak. Dolayısıyla çizgi romanı okumadıysanız bir okuyup öyle gelmenizi tavsiye ederiz. Zira bu yazımızda sizi tanımaktan memnun olacağınızı düşündüğümüz bir ikili ile tanıştıracağız, kaçırmayın bu röportajı.
Çizer Bora Arslanbulut ve Yazar Öner Tavtay.
İkili çizgi romanlara duydukları hayranlık ve İsimsiz Dünya Çizgi Roman Fanzini sayesinde 2019’da tanışmışlar. Bakmışlar Öner’in yazdığı hikayeler Bora’nın zihninde güzel sahneler çiziyor, beraber bir maceraya atılalım demişler. İlkin Away From Home adıyla İngilizce bir webtoon hikayesi yayınlamışlar. Bu hikayenin birinci ve üçüncü sayılarını Zeynep Arslan çizmiş. İkinci ve dördüncü sayılarda ise Bora hikayenin suretini bükmüş. (Öner Tavtay galiba soyadı Arslan olan çizerleri seviyor).


E, görmüşler ki ortaya çıkan iş gerçekten iyi ve Öner’in hikayeleri Bora’ya ilham veriyor, “beraber çalışmaya devam” demişler. Önce bir özel dedektif hikayesi yazmaya başlamışlar. Şöyle biraz Clint Eastwood, biraz Constantine hayranlıklarını yansıtan Private Detective Andrew Ashford adında bir karakter… ama yayınlamaktan vazgeçmişler onu.
Daha sonra Öner Tavtay’ın öylesine yazdığı tek sayılık bir hikayeyi Bora içinden gelmiş de çizmiş. Nitekim ikili potansiyellerinin farkındaymış ve güzel bir şey tutturup onunla yurt dışında ses getirmeyi istiyorlarmış. Bu yüzden ellerinden geldikçe bir şeyler denemeye devam etmişler.
Ancak hikayelerinin o bir sayılık halini Paralel Evren’in sahibi Marmara Çizgi’ye ulaştırmalarını tavsiye edince şaşırmışlar. Açıkçası Marmara Çizgi’nin böyle bir hikayeyi yayımlayacağına pek ihtimal vermiyorlarmış. Ancak Marmara Çizgi editörü İlke Keskin de Bora’nın çizgilerine anında vurulmuş ve “Ben bunu basarım, devamını yazın!” demiş.
Gerçeklik Düğümü’nün ilk düğümü de böyle atılmış.

Hikaye Neden Bu Denli Karışık?
Aslında Gerçeklik Düğümü adı ve doğası gereği düğüm olmuş bir hikaye anlatacakmış. Asıl plan da biraz Bora’nın bu hikaye ile neler çıkarabileceğine bakmakmış. Ancak Bora ilk sayıyı sevip güzelce çizince onun emeği boşa gitmesin diye hikayenin devamını ilkine uydurmak ve güzel bir hikaye anlatmak Öner için zorlayıcı bir bulmaca haline gelmiş. Öner Tavtay bu işe gerçekten kafa patlattığını ve her ne kadar çıkan işten çok memnun kaldıklarını söylese de bir daha bu şekilde asla çalışmayacağını söylüyor.
Tamamı yazılmamış bir hikayeyi sonradan tamamlamaya çalışmak ve başını değiştirememek işi olduğundan çok daha zor bir hale getirdi.
Öner Tavtay
Bora Arslanbulut hikayenin karmaşasını görselleştirmekten ve okura ipuçları çizmekten memnun. Kendisine ilham veren karmaşıklığın okurlardaki tepkilerini hiç dert etmiyor. Zaten kendisi çizgileri için övgü alırken hikayenin karmaşıklığına dair yakınmalar hep Öner Tavtay’a gidiyor. Halbuki ikili tüm konuşmalarında hem betimlenen sahnelerde Öner’in, hem de hikayede Bora’nın çok büyük katkıları olduğunu söylüyor. Yani bu tam anlamıyla ortak bir iş.
Açıkçası böyle karmaşık işler yapmaktan keyif alıyorlar ve keyif aldıkları işi yapmaya devam edeceklerini söylüyorlar. Nitekim bu işi yapmaya başladıklarında bunun Marmara Çizgi sayesinde böyle bir okur kitlesine ulaşacağını düşünmüyorlarmış. O yüzden benim “ilk çizgi romanınız için böylesi karışık bir hikaye…” diye başlayan sorularımdaki endişemin onlarda bir karşılığı olmuyor.
Fakat yine de bir sonraki hikayelerinin bu kadar karmaşık olmayacağını söylüyorlar. O işlerini ise en az 2-3 yıl sonra görebilecekmişiz.
Her okurun zevki farklıdır tabii ama benim istediğim ve sevdiğim hikayeler o tekrar tekrar okunanlar. Yani çizgi romanı alıp, şöyle bir okuyup geçsinler istemiyorum. Akıllarına takılsın da bir daha okurken yeni şeylere dikkat etsinler istiyorum. Çizgi romanla uğraşmak istemeyen, okuyup geçmek isteyen okur da var tabii. Onlar da Özkan’ın geçmişini anlattığımız bölümü sevmişler neyse ki.
Öner Tavtay


Hikaye Ne ki? Gerçeklik Düğümü Nasıl Çözülür?
Bu yanıt sadece çizgi romanı okumuş okurlara anlam ifade edecek ve okumamış olanlar için sürprizi bozacak. O yüzden tekrar SÜRPRİZBOZAN UYARISI yapalım.
Gerçeklik Düğümü’nü çözmenin aslında birden çok yolu var. Yani yakaladığınız ipuçlarının üzerlerine nasıl bir yorum eklediğinize göre farklı sonuçlara ulaşabiliyorsunuz. O yüzden bu çizgi romanı okumak gerçekten de bir bulmaca oyunu oynamaya benziyor. Tek bir sonu yok!
Düğüm Çözümü 1: Vicdan Azabı Hikayesi
İkilinin üzerine en çok düştüğü senaryo Özkan’ın bir vicdan azabı yaşıyor olması.
Özkan karanlık işlere bulaşmış bir adam ve bu gerçekle yüzleşmeyi istemiyor. O yüzden yaptığı işleri kendisine anımsatacak şeyleri unutmayı ya da fantastik yaratıklara çevirerek kendi gerçekliğinden dışlamayı seçiyor. “Neyse ki yılangözlüleri görmek için lens gerekiyor” diye düşünüyor. Yani “lensi çıkarıp atarım ve dünya yine tertemiz olur” düşüncesi de var burada. Özkan yaşadığı vicdan azabı sebebiyle fantezi dünyasına kaçan çocuksu bir adam aslında. Lenslerini çıkarıp atmak ve o olaylar hiç yaşanmamış gibi davranmak istiyor.
Zaten çocukken taktığı pelerinin, kişiliğini temsil eden dört karakterin önünde duran perdeyle aynı olması da bize bunu gösteriyor. Yani kişiliğinin, iç seslerinin üzerine hayal perdesi çekiyor. Artık kendini duymak istemiyor.
Çaylan Bey ne zaman onunla yüzleşmeye gelse Özkan gerçekliğini sil baştan yaratıp başka şekillerde anlatmaya başlıyor. Bu yüzden birçok anlatım Çaylan Bey’in Özkan’a seslenmesi, onu gerçeklerle yüzleşmeye davet etmesiyle sonlanıyor. Yani Özkan bu yüzleşmeden, Çaylan Bey ile yaptıkları karanlık işlerden kaçıyor ve kaçtıkça gerçekliğe çıkan çözüm yolları daha da düğümleniyor.

Düğüm Çözümü 2: Sorgu ve Ölüm Hikayesi
Gerçeklik Düğümü’nün bir diğer yorumu ise Özkan’ın iş birliği yaptığı mafyanın adamlarınca sorgulanırken dövülmesi ve beyin travması geçirerek ölmesi.
Bu durumda bizim dinlediğimiz hikaye başına darbe yediği için aklını bir türlü toplayamayan bir adamın sayıklamaları ve kafa karışıklığı haline geliyor. Ancak kısa dönemli hafıza ve uzun dönemli hafıza beynin farklı bölgelerinde olduğu için Özkan geçmişine döndüğünde olayları tertemiz bir anlatımla hatırlayabilirken hakkında sorgulandığı, o kısa süre önce olmuş olan olaylar zihninde karman çorman oluyor. Polis olay yerini bastığında ise Özkan kurtulmuş olabilir ya da çoktan ölmüş olabilir.
Eğer ki ölmemişse travma geçirmiş bir zihinle kendine geliyor ve aklında kaldığı kadarıyla polislere ifade veriyor. Bizim okuduğumuz hikaye de onun polise verdiği kopuk ifade şekline bürünüyor. Bu olayın ardından çocukluğunu anmasını da polisin elindeki sicilden geçmişini okuyarak Özkan’a o günleri anımsatması olarak yorumlayabiliriz.
Özkan’ın çocukluğunu anlatan “Kilimci’nin Kör Oğlu” bölümü başlamadan hemen önce Özkan’ın duyduğu son şey şu oluyor:
Adamı nasıl dövdüyseniz, hâlâ kendine gelemedi. Ayıltın şunu bir an önce!
Ayılamadığını ve orada öldüğünü varsayarsak hikayenin Özkan öldükten sonraki kısmı Araf’ta sorgulanması gibi yorumlanabilir. Hayatının tamamından sorumlu tutulacağı için bu ruhani yargılanmada, belki de Özkan’ın çocukluğundan başlıyor sorgulama.

Diğer Düğüm Çözümleri
Dedik ya, düğümün birçok farklı çözümü var! Adeta interaktif bir okuma deneyimi sağlıyor.
Örneğin bir çanta mevzusu var. O çantanın içinde tüm hayalleri gerçekleştiren bir şey olduğunu düşünüp hikayeyi o şekilde yorumlamak mümkün. Bu tüm hayalleri gerçekleştiren şeyi fantastik bir kalıptan çıkarıp para olarak yorumlamak da olası. Çantanın aslında hiç olmaması ise tüm çıkış yollarının bir illüzyon olduğu şeklinde yorumlanabilir. Veyahut çantanın içinde yılangözlülerin ve Münir Bey’lerin yasadışı operasyonlarını kanıtlayan belgeler de olabilir. Bu da çantayı bir çıkış yolu yapar. Öte yandan çanta Özkan’ın kaybolan aklını ve anılarını da temsil ediyor olabilir.
Serter ve Selen mevzusu var. Ben ikisinin de adının S harfi ile başlamasının yılangözlüler ile ilişkilerini temsil ettiğine inanıyordum. Ancak Serter Özkan’ın iyi yanlarını, sahip olduklarına duyduğu minneti ve gerçeklikle bağlantısını temsil eden bir karakter olarak yorumlanabilir. Selin ise Özkan’ın kötü yanlarının bir temsili olabileceği gibi Özkan’ın terk edilmişliğini ya da umutsuzca hayal ettiği geleceği de sembolize edebilir. Nitekim aslında Özkan aynı paneli paylaştığı karakterlerin bolluğuna rağmen yalnız bir adam. Diğer karakterler ise hikaye boyunca Özkan’dan sürekli bir şeyler talep ediyor. Serter hariç kimse pek yardımcı olmuyor ona.
Özkan’ın yola çıkarken niyeti çantayı alıp kaçmak olabilir. Belki de çanta Münir Bey’leri ifşa edecektir ve Özkan’ın amacı onu polise teslim etmektir. Zaten muhasebeciyi de o yüzden kaçırmışlardır: Yeni kanıtlar da ekleyebilmek için ellerindeki ifşa dosyalarına. Ortalığı karıştıran kişinin Çaylan Bey olması da mümkün. Belki tüm bu oyun Çaylan’ın başının altından çıkmıştır ve kendisi hariç herkesi yakarak kurtulmayı planlamıştır. Özkan Çaylan’ın oyununda zavallı bir piyondur.
Bu çözümlerin hiçbiri yanlış değil. Asıl hikayenin fantastik olup olmadığı dahi okurun düğümü nasıl çözdüğüne bağlı.

Bora Arslanbulut Orijinal Kapak Çiziminden Çok Memnun
Gerçeklik Düğümü’nün çizimlerinin çok güzel olduğu tartışmasız bir gerçek.
Ancak röportajımız sırasında Bora Arslanbulut çizmekten keyif aldığı ve tekrar çizip düzeltebilmeyi istediği sahnelerden bahsetti. Birçok güzel detayı kaçırdığımı öğrendim. Bunlardan en barizi kapak görseli.
Orijinal kapak görselinde Özkan’ın arkasından geçen perdenin altında onun kişiliğini temsil eden karakterlerin bacakları yer alıyor mesela. Anlattığı fantastik hikayenin tüm karakterleri ise perdenin renginde ve üstünde kalıyorlar. Yani yalnızca bir şeyi perdeleme görevi görüyorlar. Selen’in kafasındaki daire onun gerçek saç rengini ortaya çıkararak aslında göründüğü gibi olmadığı bilgisini taşıyor. Münir Bey ile Dülger Bey hem simetrik duruyorlar, hem de birbirlerine çok benziyorlar. Klasik bir çete lideri ya da mafya babasını temsil ediyorlar. Çaylan Bey’in çenesinin altında denizanalarını görüyoruz. Peki açık olan gözünden çıkan cismin ya da cisimlerin ne olduğunu siz nasıl yorumlardınız?
Bora Arslanbulut en çok Özkan’ın tam bir Özkan duruşuna sahip olduğu şu sahneyi sevdiğini söylüyor.

Özkan’ın sorgulanmak için koltuğuna mıhlandığı sahnede gözüne batan şeyler olduğunu, Özkan’ın yığılıp kaldığı son sahnede ise güzel bir şeyler olduğunu söylüyor. Ancak her ikisinde de ona seslenen görsel detayları tam anlamıyla tespit edememiş.
Tasarlamaktan en keyif aldığı karakter Çaylan olmuş. Zaten imzasını da Özkan ya da Çaylan çizerek atmayı tercih ediyor.
Ayrıca şu bardağın içine bir denizanası yerleştirmiş olmaktan (bunu gören oldu mu?) da çok memnunmuş.


Dördüncü bölümün sonunda Serter’in sol koluyla yumruk atıp sonrasında sağ kolunu tutması ise canını çok sıkıyor. Baskıdan önce bazı panellerin yansımasını almışlar ve bu hatanın oluştuğu gözlerinden kaçmış.
Öner Tavtay ise Absürt Sahnelerinden ve Çoklu Sondan Memnun
Tavtay’a çizgi romanda en memnun olduğu kısımları sorduğumda “Bora’nın benim hikayemi nasıl görselleştirdiğini görmek çok keyifliydi” diyor.
Meran Hanım’ın arkasında hiç betimlemediği bir akvaryum ve akvaryumun içinde yılanbalığı görmekten çok eğlenmiş.

Özkan’ın farklı yüz ifadelerinin asıl panelin altında ve üstünde döner şekilde çizilmesine de bayılmış. Ancak kendisinin masanın üstünde fotoğraflar olsun diye betimlediği bir sahnenin Özkan’ın gömleğinden arkasına doğru giden ekose desenin kareleri içine yerleştirilmiş olması görsel anlamda en beğendiği yer olmuş.

Kendisi okurken güldüğü sahneler de olduğunu söylüyor. Mesela Özkan’ın gerçeklikle bağlantısının ne denli koptuğunu göstermek için karpuzu paket yaptırmalarını rica etmesini seviyor. Benzer şekilde, çantayı bulamayınca muhasebeciyi paketleyip götürmelerini de seviyor. Yani Öner Tavtay’ın paketlenip götürülen şeylerin olduğu sahnelere bir zaafı var.
Ayrıca yayınlamaktan vazgeçtikleri özel dedektif Andrew Ashford’ın suretini Serter’in siması olarak kullanmış olmak da hoşuna gidiyor.
Yazmaktan en çok keyif aldığı tek bir panel seçmesi gerekirse de bunu seçiyor:

Gerçeklik Düğümü Nasıl Tepkiler Aldı?
Öner Tavtay özellikle Levent Cantek gibi hayran olduğu kalemlerin Gerçeklik Düğümü hakkında incelemeler yazmasından çok memnun kalmış. Ayrıca bu vesileyle Türkiye’deki çizgi roman endüstrisinden birçok kişiyle tanışmış olmaktan da hayli memnun olduğunu söylüyor.
Okurların kafasını karıştıran bir hikaye yazmış olması ise pek canını sıkmıyor çünkü sevdikleri şeyi yaptıklarını söylüyor. Olumsuz tepkilerden gelişmek için ilham, olumlulardan da moral alarak yeni işlerine bakıyor. Şu anda Öner Tavtay’ın ikisi aktif üç çizgi roman projesi var. Birini yine Bora Arslanbulut ile çizecekler. Bir diğerini ise beraber Kardeşlik Düğümü attıkları, Ruhsuz‘un yazar-çizeri Erişcan Türk ile. Zaten çizgi romanın çizim aşaması çok vakit alıyor diye Tavtay’ın başka projelere de vakti kalıyor. Uzun zamandır düzyazı ile çalışma hayali varmış. Hatta bir novella için kolları sıvadığı bilgisini paylaşıyor.
Bora Arslanbulut’un gelecek planları ise karmaşık. Her ne kadar kendi hikayelerini yazıp çizmek gibi bir isteği ve kenarda hazır tuttuğu senaryoları olsa da şu anda başkalarının hikayelerini çizmeye öncelik verdiğini söylüyor. Eğitimine devam ederken yurtdışı projelerinde çalışarak geçimini sağladığını anlatıyor. Bu da onun gönül verdi diye yaptığı projelere ayırabileceği vakti kısıtlıyor. Ancak yine de şu an adını gizli tuttuğumuz bir projede yabancı bir yazarla çalıştığını ve o işten de keyif aldığını söylüyor. Farklı yazarlarla çalışmanın da ona bir şeyler kattığını, onu geliştirdiğini anlatıyor.
Zaten Gerçeklik Düğümü’nün aldığı tepkile,r renklerinin biraz karanlık olması dışında, Bora Arslanbulut’a hep olumlu yansıyor.

Baskı Süreci Nasıl Geçti?
Yayınevi ile anlaşma sürecinin ışık hızında ve sürpriz şekilde olmasından bahsettik. Marmara Çizgi “biz bu hikayeyi basarız” dediği andan itibaren çizimlerin tamamlanması 1.5 yıla yakın vakit almış. Bora Arslanbulut o dönemi biraz bulanık hatırlıyor. O yüzden onun yerine onun çevresindekilerden dinliyoruz yaşadıklarını. “Neredeyse hiç uyumuyordu” diyorlar. “Hatta konuşamıyorduk kendisiyle, ulaşamıyorduk bazen. Galiba sadece enerji içeceği ile hayatta kalıyordu.”
Bora Arslanbulut’a bu olumsuz çalışma koşullarının sebebini sorduğumda sadece kendi mükemmelliyetçiliğini sorumlu tutuyor.
Marmara Çizgi Gerçeklik Düğümü’nü elimden alıp basmasaydı şu an hâlâ bir yerleri yeniden çizip düzeltiyor olabilirdim. Bir noktada bırakmak gerekiyor ama ben o noktayı bazen bulamıyorum.
Bora Arslanbulut
Bora daha fazla çizmesin ve kendini harap etmesin diye Gerçeklik Düğümü yayınevince alelacele basılıyor. İlke Keskin “Bora, tamam, güzel oldu. Yeter!” diyerek matbaa sürecini başlatıyor. Öner Tavtay ile yine fanzin sayesinde tanışan Erişcan Türk’ün Ruhsuz’u da o sırada matbaa sırası bekliyormuş. Öner Tavtay bu konuyu Marmara Çizgi’nin Whatsapp grubunda açınca editörler Erişcan Türk’ü de gruba davet ediyorlar ve grubun adını Gerçeklik Düğümü’nden Kardeşlik Düğümü’ne çeviriyorlar. İki çizgi roman beraber matbaaya gidiyor, kuşe kağıda basılıp aynı gün raflara geliyor. Baskıdan çıktığının ertesi günü de Paralel Evren‘de imza günü oluyor. Çünkü… Neden olmasın?

Ne yazık ki Bora bu baskı sürecini uzaktan takip etmek zorunda kalıyor. Baskıda renklerinin olduğundan daha karanlık çıkması biraz canını sıkıyor. Okurlardan renklerine olumsuz geri dönüş almak da onu biraz üzüyor. Dijitalde renklerinin biraz daha parlak olduğunu biraz canı sıkkın söylese de çoğu sayfanın renklerinden aslen memnun olduğunu ekliyor.
Röportajın Devamı Yok mu?
Aslında röportajda Bora Arslanbulut’un kalem-kağıt kullanarak çizmeyi sevdiği ama yurtdışına taşındığı için dijitale geçmesi gerektiği gibi detayları konuşmuştuk. Çoğu sayfa ve panelin nasıl çizildiğinin detaylarını da konuşma imkanı bulduk. Örneğin oto galerinin isimlerine Öner karar vermiş ancak galerinin önüdeki arabaları Bora seçmiş. Buharlar Oto Galeri’nin geçtiği bölümde adamın stresten eriyip buhar olması ya da çantanın kayıplara karışıp buhar olması gibi detaylar ise kastî göndermeler değilmiş.
Bunun gibi sayfa ve paneller üzerine teker teker arka plan açıklaması yapabilirdik ancak bu detaylarla yazı çok uzardı ve siz de okumazdınız! Bu yüzden merak ettiklerinizi yorumlarda sorarsanız size yanıtları hemen ulaştırırız!
Öner Tavtay ve Bora Arslanbulut’u çizgi romanları hakkında konuşurken dinlemek ve ne kadar heyecanlı olduklarını bizzat duymak isterseniz Goril Çizgi Roman‘da verdikleri şu röportajı da seyredebilirsiniz: