AYBABTURöportajlar

Diskdünya ve Daha Nice Düşsel Dünyaların Fantastik Çevirmeni: Niran Elçi

Fantastik kurgu ve bilimkurgu türünde hangi kitaba elimizi atsak altından Niran Elçi çıkıyor uzun bir süredir. Kayra’nın da dediği gibi, “İyi ki de çıkıyor”!

Yazarların derdine gerçek anlamda tercüman olan yalın Türkçesi sayesinde satırları ışık hızıyla okuyup özümsememizi sağlayan çevirileri, fantastik edebiyat tutkunlarının gönlünde ayrı bir yer tutuyor Niran Elçi’nin…

J.R.R. Tolkien’dan Neil Gaiman’a, Terry Pratchett’tan John Wyndham, Doris Lessing, George Saunders, Michael Brooks, Robert Jordan, Bram Stoker ve daha birçok ünlü yazara ait birbirinden özel 82 eseri akıcı anlatımı ile dilimize kazandıran Niran Hanım’a aklımızdaki tüm soruları sorduk. O da bizi kırmadı ve FRPNET okurları için sorularımızı içtenlikle yanıtladı. Böylece bu keyifli söyleşi çıktı ortaya…

– Fantastik ve bilimkurgu edebiyatındaki eksiklerini tamamlamaya çalışan, yaptığı kitap haberlerinde hep aynı isme denk gelen ve son aldığı iki kitabın da (Amerikan Tanrıları ve Hurin’in Çocukları) Niran Elçi çevirisi olduğunu fark edince meraka kapılan biri olarak şunu sormak istiyorum öncelikle; lisans döneminizde eğitimini aldığınız endüstri mühendisliğinden fantastik evrenlere yolunuz neden ve nasıl uzandı?

– Kitap dünyasına çevirmen olarak yolculuğum aslında çocukluğuma dayanıyor. Sevdiği uğraşıların insanı ne kadar çok şekillendirdiği şaşırtıcı. Öğretmenlerin de sık sık hatırlattığı gibi, çocukken bol kitap okumak, dil yetkinliğine yardımcı oluyor.

Beni çocukluğumdan hatırlayanların ilk aklına gelen şey o zamanlar tam bir kitap kurdu olduğum. Misafirliğe gittiğimiz evde çocuk odasına saklanıp kitap okuduğumu anlatıyorlar.
Okuma alışkanlığım daha sonraki senelerde İngilizce yayınlarla devam etti. Böylece İngilizce edebiyat diline de aşinalık oluştu.

2001 yılında yaşadığımız ekonomik kriz sırasında, o sırada çalıştığım iş yeri kapatılınca, çeviri yapmaya başladım. O dönemde kızım da bebekti ve bir yandan çalışırken bir yandan bebek büyütme fırsatı elime geçmiş oldu. Kendimi kaptırmışım, gerisini hatırlamıyorum.

“Eskiden yazarlarla yazışarak, ‘doğru’ anlamı onlara sorabiliyordum. Artık yazarların iletişim adreslerine ulaşamıyorum”

– 2001 krizinin bir işe yaramasına sevindim doğrusu. Onun sayesinde sizin gibi bir çevirmeni kazanmışız. O dönemden beri Terry Pratchett, Robert Jordan, J.R.R. Tolkien ve Neil Gaiman gibi edebiyat dünyasına özellikle fantastik kurgu türünde eserler kazandıran kült yazarların kitaplarını çevirileriniz ile okuyucuların karşısına çıkıyorsunuz. Eserlerinde yarattıkları farklı dünyaları, yine kendilerine özgü kelime ve anlatımlarla sunan bu yazarların romanlarını Türkçe’ye çevirirken zorlanıyor musunuz?

– Fantastik yazarlar dâhil tüm yazarların kolaylığı veya zorluğu kurdukları cümlelerin yapısında yatıyor genellikle. Bazı yazarlar kısa, akıcı ve dolaysız yazıyor. Bazıları ise uzun ve açıklayıcı cümlelerden hoşlanıyor. Cümle ne kadar uzarsa, cümle içi anlatım akışını değerlendirerek Türkçeye uyarlamak o kadar zaman alıyor.

İnternet sayesinde sözcüklerin anlamını, gerekirse kökenini bulmak ve yazarın bu sözcük veya terimi ne bağlamda kullandığını öğrenmek artık daha kolay. Bu mesleğe başladığımda Terry Pratchett çevirisi yapmak daha zordu örneğin. Çünkü Terry Pratchett kitaplarında göndermeler vardır, gündelik İngilizce’de kullanılmayan nadir sözcükler vardır, hatta benim gibi Nac Mac Feegle hayranlarının biliyor olabileceği gibi, İskoç dilinde sözcükler vardır. O dönemde internet kaynakları bu kadar zengin değildi ve bu yüzden, büyük Merriam-Webster sözlüğü veya büyük İngilizce argo sözlüğü işe yaramıyorsa, İngilizce öğretmenlerinin deyişiyle, sözcüğün anlamını ‘cümlenin gidişinden çıkarmak’ durumunda kalabiliyordum.

Artık işimiz daha kolay. Çeşit çeşit sözlük, ansiklopedi, yazara özel siteler, forumlar el altında.

Ama bu yeni dönemde bir şikayetim var. Eskiden yazarlarla yazışarak, ‘doğru’ anlamı onlara sorabiliyordum. Robert Jordan hiç yüksünmeden tüm sorularımı yanıtlamıştır mesela. Artık yazarların iletişim adreslerine ulaşamıyorum.

Robert Jordan’la…

Oysaki Dünya tarihinin en rahat iletişim kurulabildiği, PR’ın her şeyden önemli ve sosyal medya kullanımının da elzem olarak görüldüğü bir dönemde yazarlara ulaşamama nedeniniz aracılar mı, yoksa kendileri mi? Ve iletişime geçemediğiniz zamanlarda bu durum çalışmalarınızı ne şekilde etkiliyor?

– İletişim kolaylaşınca yazarlara gelen mesajlar da artmıştır diye tahmin ediyorum. İletişim taleplerimizi ajans aracılığıyla yapıyoruz. Belki de ajans yazarını bu iletişim selinden koruyordur.

Her durumda, kafamdaki kuşkuyu gidermek için daha derin araştırmalar yapıyorum, anadili İngilizce olan kişilere danışıyorum ve editörün de ayrıca değerlendirmesi için çeviri taslağına notlar koyuyorum. Bu şekilde tatmin edici bir sonuca ulaşıyoruz.

– Çevirilerini yaptığınız eserler, fantastik ve bilimkurgu ağırlıklı olsa da yetişkinlerden çocuklara, masallardan aşklara, yaşamın sırrından korkuya geniş bir yelpaze oluşturuyor. Hangi yazarın ya da kitabın çevirisini yapacağınıza nasıl karar veriyorsunuz?

– Mesleğe ilk başladığımda fantastik edebiyat ağırlıklı çalıştım, ama zaman içinde farklı türlerden kitaplar çevirdim. Hangi kitapları çevireceğim, birlikte çalıştığım yayınevleri ile karşılıklı görüşmelerimizde karar veriliyor. Projeler hakkında konuşuyoruz. Ben yazarın dilini ve konuyu değerlendiriyorum. Yapabileceğime inanmışsam zaman planı öneriyorum. Zaman planı yayıncıya uyuyorsa anlaşıyoruz ve ben kitabı programıma ekliyorum.

Farklı nitelikte, farklı türden kitaplar çevirmekten hoşlanıyorum. Böylece hem konu ve dil çeşitliliği oluyor, hem de yeni şeyler öğreniyorum.

Yayıncı ile anlaştınız, kitap üzerinde çalışmaya başlayacaksınız. İlk önce ne yaparsınız? Çeviri sürecine kendinizi nasıl hazırlarsınız? Çevireceğiniz esere başlama ve son noktayı koyma arasındaki sürecinizi anlatır mısınız? Çalışma düzeniniz nasıldır?

– Ben çeviriye Türk gibi başlıyorum. Hiçbir hazırlık yapmadan çalışmaya girişiyorum. Böylece kitabı okurun gözüyle deneyimliyorum. İlk çevirim ham çeviri oluyor. Bu bittikten sonra, artık kitabı tanımış oluyorum ve en başa dönüp bir kez de okuyorum. Bu sırada pek çok şey değişiyor: terimler, cümleler, yorumlar… Benim ‘okumam’ ikinci bir çeviri oluyor aslında.

Elbette, ardından çeviri, editörlerin ellerinden geçiyor ve onlar da epey emek veriyorlar. Elinizde tuttuğunuz her kitap, geniş bir ekibin titiz emeklerinin sonucu.

Matthew Thompson’ın çizimiyle Niran Elçi

“Çeviri süresince kitabın ‘içinde’ oluyorum ister istemez. Karakterlerle birlikte seviniyor veya öfkeleniyorum”

– Bu dönemde ruh haliniz nasıl olur? Kitapla aranızda özel bir bağ kurulur mu mesela? Çeviriyi tamamladığınızda kendinizi nasıl hissedersiniz?

– Çeviri süresince kitabın ‘içinde’ oluyorum ister istemez. Bazı kitaplar hikayeleriyle alıp götürüyor beni. Kitap kadar sürükleyici bir çeviri süreci oluyor. Karakterlerle birlikte seviniyor veya öfkeleniyorum. Hikayeyle özdeşleşiyorum.

Bazıları çok araştırma istiyor ve her cümlede atıfları, sözcüklerin kökenini araştırma, bazen konuyla ilgili tartışmaları okuma ihtiyacı duyuyorum. Adeta bilimsel araştırma yapar gibi kitap çeviriyorum.

Çeviriyi tamamlayıp, hazırladığım yardımcı belgelerle birlikte gönderdikten sonraki saatlerde büyük bir rahatlama yaşıyorum. Ta ki…

– Ta ki…

– … bir sonraki çeviriye kadar. Çalışma programımda başka bir iş yoksa (konferans içeriği de hazırlıyorum) bir, iki günlük bir dinlenmenin ardından bir sonraki projeye başlarım. Farklı bir tür, farklı bir yazar insanın zihnini rahatlatıyor zaten. Farklı türler üzerinde çalışmaktan hoşlanmamın sebebi bu.

Bunun dışında, çeviri benim tam zamanlı işim. Ofis çalışanları nasıl her iş günü sabahtan masa başına oturuyorsa, ben de işe gider gibi masamın başına oturuyorum.

– FRPNET olarak en son, yine çevirisini sizin yaptığınız John Wyndham’a ait Chocky adlı kitabın haberini yaptık. Bitirdiğiniz son kitap bu mu, yoksa baskıya girmek için sırada bekleyen ya da çeviri aşamasında olan başka kitap var mı?

– Farklı yayınevlerinde yayına hazırlanmakta olan birkaç çevirim var. Şu anda da bir kitap üzerinde çalışıyorum. Diskdünya süregelen bir proje olduğu için bir sonraki kitabın şu anda çalışılmakta olduğunu söylememde sakınca olmaz. Beklenti baskısı yaratmamak için diğerlerinin isimlerini vermeyeyim. Ama basılmasını hevesle beklediğim çok ilginç, çok eğlenceli kitaplar var.

“Saunders okumak, birinin sizi ıslak bir balıkla şap şap şap diye dövmesi kadar saçma, komik ve sarsıcı bir deneyim”

– Her çevirmenin gönlünde bir aslan yatar mı bilemiyorum ama bugüne kadar çevirdiğiniz eserlerden en çok hangisini seviyorsunuz?

– İki cümle sohbet ettiğim herkesin bildiği gibi ben bir Terry Pratchett hayranıyım. En en en sevdiğim yazar Terry Pratchett. Beni Terry Pratchett yazarı yapan İthaki’ye ve diziyi baştan sona basma kararı alan Tudem’e (Delidolu markasıyla çıkıyor) buradan el sallayarak teşekkür ediyorum.

Madde 22 gözden geçirilmiş çevirisiyle yeniden çıktı. Kendi çevirim olan, zaten bildiğim bir kitap olduğu halde, gözden geçirirken yine kıkır kıkır güldüm. Hatta kitapçıda karşıma çıktığında gelişigüzel bir sayfa açıyorum ve yine gülüyorum. Benim için unutulmaz kitaplardan.

Son senelerde beni en çok şaşırtan, en çok etkileyen yazar da George Saunders oldu. Saunders okumamışsanız… yok, bu olmadı. Saunders’ı okuyun. O zaman göreceksiniz. Saunders okumak, birinin sizi ıslak bir balıkla şap şap şap diye dövmesi kadar saçma, komik ve sarsıcı bir deneyim. Çevirmesem okuma şansı bulur muydum, bilmiyorum. İyi ki çevirmişim.

– Bugüne kadar “Keşke ben çevirseydim” ya da “Mutlaka çevirmek isterim” dediğiniz eserler var mı?

– İmrendiğim, ‘keşke ben çevirseydim’ dediğim kitap olduğunu hatırlıyorum, ama hangisi olduğunu hatırlamıyorum maalesef. Bilinç altıma itmiş olmalıyım. Ama bir gün hobi olarak Gurur ve Önyargı’yı çevireceğim. En sevdiğim kitaplardan biri de o.

– Fantastik ve bilimkurgu edebiyatına tutkuyla bağlı hatırı sayılır bir topluluğun beklediği kitapları hem de çok zevkli bir anlatımla Türkçe’ye kazandırıyorsunuz. O yazarlar kadar, çeviri dilinizdeki ustalığın takipçisi olan okurlardan ne gibi geri dönüşler alıyorsunuz?

– Çevirilerimden memnun kalındığını anlıyorum ve bu beni mutlu ediyor, gururlandırıyor. ‘Ustalık’ deneyim işi. Eminim on beş sene önce çevirdiğim kitabı şimdi çevirsem biraz daha farklı olurdu… ki bazı eski çevirilerim yeniden basılıyor ve ben eski çevirilerimi gözden geçirirken bu farka tanık oluyorum. Her kitapla yeni şeyler öğreniyorum ve öğrenme hiç bitmeyecek. Bu yüzden ustalık gibi bir payeyi kendime yakıştırmakta gönülsüzüm. On beş sene öncesine göre daha fazla şey öğrendim diyelim.

“Kitap yazmamın kökeninde üretim anlayışı var. Ben istiyorum ki, kitap çevirelim, ama biz de kendi öykülerimizi yazalım, basalım, okuyalım.”

– Yazarlık yönünüze gelmek istiyorum biraz da… Çocuklar için kaleme aldığınız Karaböcü ve Cemile Civciv serileri nasıl ortaya çıktı? Kitap yazma fikri her zaman kafanızda var mıydı? Çocuk sahibi olmak bu kitapları yazmanızda etkili oldu mu?

– Kitap yazmamın kökeninde üretim anlayışı var. Çeviri demek yabancı yazarların kitaplarının burada basılması demek. Ben istiyorum ki, kitap çevirelim, ama biz de kendi öykülerimizi yazalım, basalım, okuyalım. Kızım Nisan (Karaböcü’nün oyun arkadaşı) vesile oldu ve ben de üretime katkıda bulunmuş oldum.

– Bu iki seride minik okurlarınıza anlatmak istedikleriniz nelerdi? Çocuklarınızın kitapları okuyunca ne dedi?

– Karaböcü, okumaya yeni başlayan çocukları hayal kurmaya teşvik eden bir dizi. Bir hikaye anlatırken ister istemez bazı mesajlar veriyorsunuz ve ben de Karaböcü dizisine hayvan sevgisi, dostluk, anlayış, sorumluluk gibi mesajlar gizlemekten keyif aldım. Hedef okurların yaşı itibarıyla, böylesinin daha doğru olduğunu düşünüyorum.

Cemile Civciv serisi (Adamı Zorla Cadı Yaparlar ve Kurabi’ye Uçan Omlet) ise biraz daha ‘meselesi olan’ çocuk kitapları. Buradaki mesajlar daha açık: farklılıkların kabullenilmesi, okulda zorbalıkla nasıl baş edilebileceği, kendi hayatımızla ilgili sorumlulukları üstlenmek gerekmesi…

Karaböcü kitaplarını Nisan için yazmıştım ve ilk ona okudum. Onun beğenmesi üzerine yayınevine teklif etmiştim. Cimcime Civciv kitaplarını da okudu ve beğendi, ve devamını yazmam gerektiğini ifade etti. O şimdi genç bir kız ve yetişkin kitapları yazmamı öneriyor. Fakat burada ona ve tüm gençlere sesleniyorum: gençler, asıl biz sizden bekliyoruz… siz yazın, biz okuyalım.

Yetişkin kitapları konusuna geçeceğim ama ondan önce, Karaböcü ve Cemile Civciv serileri devam edecek mi ya da başka çocuk kitapları da yazacak mısınız, diye sorayım.

– Çeviriye odaklandığım için yazmaya çok zaman ayıramıyorum. Yazmak apayrı bir konsantrasyon gerektiriyor. Fakat aklımı kurcalayan birkaç fikir var. Son zamanlarda onlara da zaman ayırmak için özel çaba göstermeye başladım, çünkü bir türlü zihnimi rahat bırakmıyorlar. Kim bilir ***dikkat, sürpriz bozar*** belki yeni projeler de gelir.

Güzel bir spoiler da aldıktan sonra kızınızın önerisine gelelim: Fantastik ve bilimkurgu ile içine girdiğiniz onlarca diyardan sonra bu kez büyüklere kendi diyarınızı, kendi hikayenizi anlatmayı düşünüyor musunuz? Niran Elçi’yi bir fantastik kurgu romanı yazarı olarak görebilecek miyiz?

Yaban ile Yabancı hikayem aslında bir genç yetişkin romanının giriş bölümüydü.  Yani hikaye orada bitmiyor. İkinci bölümü de yazmaya başladım, ama sonra araya başka işler girdi. Tamamlanır mı bilinmez, ama aklımı kurcalayan fikirlerden biri de o. Bir roman yazmak için gereken zamanı bir gün ayırabilmeyi umuyorum.

Merak edelim, bilgilenelim ve bilgiye dayalı tartışmalar yapalım. O zaman daha yetkin, daha yaratıcı ve daha üretken bir toplum oluruz”

– O zamanın bir an önce gelmesi için dua edeceğiz öyleyse. Son olarak sizin gibi başarılı bir çevirmen olmak isteyen meslektaş adaylarınıza önerileriniz neler olur?

Türkçe ve İngilizce yazı diline hakim olmanın önemli olduğunu düşünüyorum. Çeviri kitaplar bizi ‘doğal Türkçeden’ uzaklaştırma riskini taşıyor. Özellikle bizim klasik yazarlarımızı okumalarını tavsiye ediyorum. Zaman zaman zihnimi temizlemek için ben de klasik yazarlarımıza dönüyorum.

İngilizcede de keza. Keyif için çoksatar okumak güzel, ama dili akıcı kullanan klasik yazarlar okuyarak hem cümle akışına, hem de farklı kelimelere maruz kalmalı.

Okuyun: tarih, siyaset, ekonomi, bilim, felsefe… kitap, dergi, internet sitesi… Konunun uzmanı olmanız gerekmiyor, ama aşinalığınız olsun ki kitapta karşınıza çıktığında neden bahsedildiğine dair fikriniz olsun.

Mesleğiniz ve yaşam tarzınız ne olursa olsun merakın önemli olduğunu düşünüyorum. Merak edelim, bilgilenelim ve bilgiye dayalı tartışmalar yapalım. O zaman daha yetkin, daha yaratıcı ve daha üretken bir toplum oluruz, umarım.

– Kelimelerinizden bal damlıyor adeta. Umalım ki sizin ayak izinizden giderek; merak eden, okuyan, bilgilenen, tartışan ve üreten nice yeni değerler çıkar gençler arasından… Keyifli sohbetiniz ve aydınlatıcı bilgileriniz için çok teşekkür ederiz. Soluksuz okuyacağımız yeni kitaplarınızın çıkmasını sabırsızlıkla bekleyeceğiz.

– Beni konuk ettiğiniz için ben de teşekkür ederim.

Bu İçeriğe Oy Verin

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu

Log In

Forgot password?

Forgot password?

Enter your account data and we will send you a link to reset your password.

Your password reset link appears to be invalid or expired.

Log in

Privacy Policy

Add to Collection

No Collections

Here you'll find all collections you've created before.