Adil ‘Bars’ Öztürk, Güneş Tohumu Üçlemesi ile Okurların Karşısına Çıkmaya Hazırlanıyor [Özel Röportaj]
Öykü kitabı Dördüncü Günün Melaneti‘ni bu yılın Ocak ayında yayımlayan yazar Adil ‘Bars’ Öztürk, Türkçe edebiyattaki solarpunk fantezi alttürünün ilk örneği olan Güneş Tohumu üçlemesinin ilk romanı Aylaklar, Arsızlar, Âşıklar’ı bitirdi. Serinin diğer romanlarını da yazmayı sürdüren Öztürk, FRPNET‘in sorularını yanıtladı.
FRPNET‘in 2015 yılında Monster Notebook ile birlikte düzenlediği hikaye yarışmasında Yaltar Han Efsanesi ile birinciliği elde ettikten sonra kendini gerçekten yazar olarak görmeye başladığını söyleyen Adil ‘Bars’ Öztürk, Batur Börü’nün, Yerbüker’in, Harduman’ın maceralarını anlattığı Dördüncü Günün Melaneti adlı öykü kitabını bu yılın başında okurlarla buluşturdu.
Fantastik öyküleri Türk mitolojisinden beslenen Öztürk, uzun süredir hayalini kurduğu fantastik roman serisinde de bir hayli yol aldı. Solarpunk fantezi alttüründe kaleme aldığı Güneş Tohumu üçlemesinin ilk bölümü olan Aylaklar, Arsızlar, Âşıklar’ı tamamlayan Öztürk, Vaskalerya diyarında anlatacağı maceraların üçlemeyi bile geçebileceğinin sinyalini veriyor.
Vaskalerya‘dan sonra kuracağı Uçdünya evreni üzerinde de şimdiden çalışmaya başlayan Adil ‘Bars’ Öztürk, fantastik edebiyata başlayışını, öykülerini, roman serüvenini ve hayallerini bizimle paylaştı.
- Röportajımıza sizi tanıyarak başlayabilir miyiz?
Adil “Bars” Öztürk: Gerçek ismim Adil ama internet âleminde kullanmayı tercih ettiğim mahlasım Bars. Lise yıllarından beri edebiyatla uğraşan, bu alanda olabildiğince ilerlemeye niyetli yüzlerce kişiden biriyim. İlk bandrolümü 2020’nin Ağustos’unda almış olsam da kendimi aslında FRPNET’in 2015’te gerçekleştirdiği bir yarışmayı kazandıktan sonra gerçekten yazar olarak görmeye başladım. Bu meslekle anılmaya da devam etmek istiyorum. Bunların dışında sık sık haiku yazmaya çalışan, bolca fobisi olan ama en çok da silahlardan ve düdüklü tencereden korkan bir bireyim işte.
- Uzun süredir fantastik öykülerinizi bloğunuzda yayınlıyorsunuz. Fantastik hikayelere nasıl ve ne zaman başladınız?
A.B.Ö.: İlk hikâyem, Anadolu’nun bir köyünde yaşanan küçük bir aile dramıydı. Yüzlerce yazım hatası olan o bir sayfalık deneyişten sonra yazmayı sevdiğimi fark etmem uzun sürmedi. Sonrası 2010’lu yıllarda popüler olan forumlara üye olmamla devam etti.
Elbette fantastik öykülere merakım, okuduğum kitaplardan da kaynaklanıyor ama beni bu konuda tetikleyen ilk mecra fantastikedebiyat.com olmuştu. İlk fantastik öykümü bu sitedeki bir yarışma için yazmıştım. Bars adını da o öyküdeki karakterden dolayı kullanmaya başladım. Ufak bir romantizm.
Adını anmadan geçemeyeceğim bir başka site ise hâlâ yayın hayatına devam eden Kayıp Rıhtım. Gerek forum kısmı gerekse Aylık Öykü Seçkisi, yazımın gelişmesine büyük katkılar sunmuştur.
“Türk Mitolojisinden İlham Alan Eli Yüzü Düzgün Fantastik Eser Kıtlığı Beni Bu Öyküleri Yazmaya İtti.”
- Fantastik öyküleriniz Türk mitolojisinden besleniyor. Türk mitolojisini seçmenizin nedeni nedir? Bu beslenmeden örnekler verebilir misiniz?
A.B.Ö.: Türk mitolojisinden ilham alan eli yüzü düzgün fantastik eser kıtlığı beni bu öyküleri yazmaya itti. Aslında yazdığım hikâyeler ve o hikâyelerdeki karakterler tam anlamıyla mitolojiden aktarılan, literatürde olduğu şekliyle bire bir öykülere geçirdiğim betimlemeler de değil. Bu konuda akademik eğitimim olmadığı için Türk mitolojisine tam anlamıyla hâkim olduğumu da söyleyemem. Yaptığım tek şey, herkesin kolayca ulaşabileceği bilgileri hayal gücümle harmanlayarak ortaya şehir fantazyası alttüründe bir eser çıkarmaktı.
Dördüncü Günün Melaneti’ndeki şaman karakterler, Türk tarihindeki şamanlık inancında yer alan kamlarla neredeyse hiçbir ortak özellik göstermemekte. En basitinden, öykü kitabımdaki şamanlar gerçekten büyü ve sihir yapabilen, çok uzun ömürlü insanlar. Kitapta geçen canavarlar da aynı şekilde, ya mitolojidekilerle hiç benzerlik göstermeyen, tamamıyla kendi tasarımım olan yaratıklar ya da belli başlı özelliklerini aldığım varlıklar.
İkisinden de örnek vereyim. Hayal gücümden çıkan ama Türk mitolojisini baz alan yaratıklarımdan biri Corlak. Mitolojideki cadı figüründen esinlendiğim bu canavar, Dördüncü Günün Melaneti’nde de birkaç farklılık dışında klasik bir cadı olarak, kambur ve yaşlı bir kadın görünümünde tasvir ediliyor. Eves adındaki başka bir yaratıksa Türk mitolojisinden olduğu gibi aldığım bir karakter. Tam tersi, tamamen kendi üretimim olan Cünellik, Çoran, Calbagun ve Kertemun gibi yaratıklar da kitapta varlığını gösteriyor. Bu kötücül canavarların yanı sıra kamlara rehberlik eden Salda Gölü İyesi gibi yer-su iyeleri de maceraya dahil olan mitolojik varlıklar arasında.
- Öykü kitabınız Dördüncü Günün Melaneti, Karakum Yayınevi’nden çıkmıştı. Dördüncü Günün Melaneti nasıl bir kitap, okurları neler bekliyor?
A.B.Ö.: Dördüncü Günün Melaneti birbiriyle bağlantılı toplam sekiz öyküden oluşan, içindekiler kısmında ufak bir sürpriz yumurta barındıran bir kitap. Geçmişten günümüze doğru gelen bir zaman çizelgesinde ilerleyen öykülerin karakterleri son hikâyede bir araya gelerek sürpriz bir olayı çözmeye çalışıyorlar. Kitapta okuru bol bol maceranın, birazcık aşkın, hüzünlü hayat hikâyelerinin, gizemli olayların ve canavarların, büyülerin, doğa ruhlarının hatta ejderhaların beklediğini söyleyebilirim. Umarım okuyanın beklentilerini karşılar.
“Güneş Tohumu’nun Türkçe Edebiyattaki Solarpunk Fantezi Alttürünün İlk Örneği Olması Beni Heyecanlandıran Unsurlardan Biri.”
- Çok istediğinizi belirttiğiniz fantezi roman serisine başlamaya artık cesaret ettiniz sanırım. Sosyal medyadan üçüncü romanı bitirdiğinizi duyurmuşsunuz. Roman serisinin konusunu öğrenebilir miyiz?
A.B.Ö.: Epik fantezi türünde bir eser vermek fantastik edebiyatla uğraşan sanırım herkesin hayalidir, ben de onlardan biriyim. Bir süredir sosyal medyada sık sık tanıtım paylaşımlarını yaptığım Güneş Tohumu Üçlemesi de bu yoldaki ilk adımım oldu. Bu arada söylemeden geçemeyeceğim, isim bulma konusunda ne kadar kötü olduğumu sık sık dile getiriyorum. Güneş Tohumu ismini de çok sevdiğim birisi buldu. Ona tekrar teşekkürlerimi sunayım. 😊
Güneş Tohumu’nun aynı zamanda Türkçe edebiyattaki solarpunk fantezi alttürünün ilk örneği olması da beni heyecanlandıran unsurlardan biri. Umarım yayıncılar da heyecanlanır.
Konusu itibarıyla kısaca anlatabileceğim bir hikâyeyi ele almadığı için burada ancak bir katmanını anlatabilirim. Zira üç kitap boyunca devam edecek olan hikâye farklı zamanları, farklı katmanları ve karakterleri ele alacak. Kısaca, solarpunk türüne aşina olan kişilerin tahmin edebileceği konuları fantastik öğelerle, birleştirdiğim yarı bilimkurgu yarı fantastik bir roman diye tanımlayabilirim.
Vaskalerya adındaki bir ülkede geçen hikâye, Zaratan türündeki devasa bir kaplumbağanın Karkoyu kentinin kıyılarına oturmasıyla başlıyor. Kabuklarında beş kilometrekarelik devasa bir kara parçası ve Şiyâmagâh adında bir kasaba taşıyan bu kaplumbağanın ekosisteminde yer alan neredeyse bütün canlı çeşitliliği, aşırı endemik olduğu için ülkenin çeşitli üniversite ve akademilerinde çalışmalara konu oluyor. Zira kaplumbağa Karkoyu’na ölmek için geldi ve o öldükten sora üzerinde neler olup biteceği meçhul.
Kitapta, Belenağaç Doğal Bilimler Akademisi’nden Söz Gimber’in ‘Şiyâmagâh Zaratanı Aşırı Endemik Bitkilerinin Belenağaç Sahasında Yetiştirilebilmesi Üzerine Bir Çalışma’ adlı projesinin sürecine tanıklık ediyoruz. Elbette bütün kitap akademik deneylere şahit olduğumuz sıkıcı bir öykü değil. 😊
Kısacası ‘Güneş Tohumu’ üçlemesinin birinci kitabı olan ‘Aylaklar, Arsızlar, Âşıklar’ Belenağaç’taki bu deneyler bağlamında büyücülerin, bilim insanlarının simyacıların, sokak çocuklarının ve mültecilerin giriştiği fantastik bir macera.
“Vaskalerya’daki Kısacık Bir Zaman Dilimini Ele Alan Bu Seriyi Tamamladığımda Kim Bilir, Belki Evrendeki Başka Olayları da Anlatmaya Devam Ederim”
- Üçleme olacağını da belirttiğiniz roman serisinde hangi aşamadasınız? Ne zaman okurların karşısına çıkaracaksınız?
A.B.Ö.: Birinci kitap tamamlanmış, şu anda muhataplarının elinde onaylanmayı bekliyor. Benim için bu kitabı yazmak gerçekten öğretici bir süreç oldu. Sosyal medyada da sürekli belirtiyorum, öykü ve romanlarımı çoğunlukla spontane yazarım. Elbette kemik bir kurgu yahut konsept oluşturmuşumdur ama hikâye, yazım aşamasında kendi yolunu bulur.
Güneş Tohumu serisi de öyle oldu. İlkin tek kitaplık bir hikâye oluşturmuştum ama kitabın sonlarına doğru karakterlerin daha kat edeceği çok yolları olduğunu fark ettim. Vaskalerya’daki kısacık bir zaman dilimini ele alan bu seriyi tamamladığımda kim bilir, belki evrendeki başka olayları da anlatmaya devam ederim. Kısmet.
“Uçdünya’nın Tanrısı benim”
- Fantastik diyarlardaki hayallerinizi ve gelecek planlarınızı da bizimle paylaşır mısınız?
A.B.Ö.: Çok fazla hayalim var. Solarpunk ve steampunk estetiğin yoğunlaştığı Vaskalerya evreni dışında fantastik diyar deyince ilk akla gelen tasarımların yer aldığı bir evren kurmak da bunlardan biri. Hatta o evrenin adı da şimdiden hazır. İsmini çalmaya niyetlenenlere buradan seslenmiş olayım, Uçdünya’nın tanrısı benim. Ona göre… 😊
Vaskalerya’dan sonra Uçdünya’nın engin düzlüklerinde, sık ormanlarında ve alev denizlerinde maceralara devam etmek istiyorum. Umarım yazar tıkanıklığı hastalığına yakalanmam da bütün bu planlarım gerçekleşir. Tabii ki bunlar şu andaki hayallerim. Önümüzdeki günlerde yeni hayallere ve yeni ufuklara da yelken açmış olurum belki. Kim bilir?