Walking Dead 2. Sezon Finali Üzerine
No Going Back ile birlikte Telltale Games tarafından geliştirilen Walking Dead’in 2. sezonunu arkamızda bıraktı. Neler oldu, neler yaşandı gibi uzun uzadıya hepsini anlatmaya gerek yok. Herkesin birbirinden farklı seçimler yaptı ve farklı sonuçlara gebe oldu. Genel olarak 2. sezon bize ne anlattı ona bir bakalım. Bu arada unutmadan… SPOILERS!
2. sezonu kısaca anlatmaya çalışırsak en uygun tanım hayatta kalmak olacaktır. İlk sezon finali, hepimizin kalbinde tamir edilemez bi delik açtı. Aynı duygusallıkta bir sezon bekliyorduk. Ama genel olarak hayatta kalmak ve seçim yapmak üzerine yoğunlaşmış bir sezon gördük.
İlk sezon boyunca Lee’nin etrafında hareket eden hikayeleri izledik. İkinci sezonda ise bu hikayeler Clementine’ın üzerinden devam ediyor. İlk başlarda biraz şaşkınlığa uğramanız normal. Çünkü Lee, güçlü ve kararlı bir karakter iken Clem ile hayatta kalmaya çalışmak, sandığımızdan da zor oldu.
Bunu tüm 2. sezon boyunca gördük. Yaptığımız seçimler bizi hayatta tuttu. Ama birçok ismi de kaybettik. Daha fazla seçenek, daha fazla sonuca götürdü. 2. sezon finalinde yaptığınız hareketlere göre 8 farklı sondan birini izleyebileceksiniz. Ama sona gelmeden önce, bunların nasıl başladığını hatırlamakta fayda var.
Clementine, Savannah’ta yaşananlardan sonra biraz büyümüş olarak karşımıza çıkıyor. Ama yeteri kadar büyük değil. Halen yaşlı gruplar içerisinde çocuktan sayılıyor ve söz hakkı pek verilmiyor. Lee, tarafından yetiştirilmiş bir kız çocuğundan bahsediyoruz dostlar. Kolay mı, Clementine’yi dinlememek.
2. sezon aslında iki bölümden oluşuyor. Yeniler ve eskiler olarak ayırabiliriz. Clementine, haliyle yeni bir grupla tanışıyor ve kendisini onlara kabul ettirmeye çalışıyor. Sonrasında ise ilk sezondan hatırlayacağımız Kenny var. Kenny’nin kabuğu artık daha serttir. Yüzü gülse de, içi kan ağlar. Clem bunun farkındadır ve bir çözüm yolu arar.
Sezonun kötü karakterini kısa sürede görüyor ve öldürüyoruz. İlk sezondaki kötü adamı, son bölümün son sahnelerine kadar görememiştik. Carver isimli ruh hastası bir ağabeyimiz, Clem’in yeni katıldığı gruptaki Rebacca’yı istemektedir. Çünkü Rebacca hamiledir ve çocuğun kendisinden olduğunu düşünmektedir. Haliyle silahların patlayacağı kesindir.
Karşı grupta (Yani gerçek kötülerde), daha sonradan bize katılacağı kesin bir karakter var: Bonnie. Kendisini 400 Days ek paketinden hatırlayabilirsiniz. Solgun ve korkmuş bir karakter olarak karşımıza çıkıyor. Mantığının sesini dinleyen, incelikle yaratılmış bir karakter. Haliyle çatışmalar ve kavgalar sonucunda Bonnie’yi de aramızda görüyoruz.
Amacımız Wellington’ı bulmak! Söylentilere göre kuzeyin soğu, zombilerin geçişine izin vermemektedir. Eğer kuzeye ulaşabilirsek, hayatta kalabiliriz. Bu da artık hikayenin geç de olsa başladığı anlamına geliyor.
Zamanla grubun dağılacağını anlıyoruz. Açıkçası şahsen, daha ilk bölümden yalnız kalacağımız güdüsü içime doğmuştu. Çünkü tüm karakterler birbirlerinden çok farklı ve sürekli bir dalaşma var. Bunu ilk sezon sırasında kısa sürede çözmüştük. Şüpheler! Şüpheler! İşte insanların birbirini öldürmesine sebebiyet veren şey bu.
Gruptaki insanlar ölmeye başladıkça geriye pek fazla kimse kalmıyor. En sonunda kucağımızda Rebacca’nın bebeği AJ, Kenny ve Jane ile buluyoruz. Jane karakterinin Luke’un yerini alabileceğini düşünmezdim. Clem ile Lee arasında çok sıkı bir dostluk vardı. Ama Clem’in Luke’dan fazlasıyla hoşlandığını söyleyebiliriz. Aynı şekilde Jane de, Luke’dan çok hoşlanıyor.
Tam ikisi arasında bir seçim yapacağımızı düşünürken, Luke’u kaybediyoruz. Jane ise ablamız olacağına söz veriyor. Ama ablalık sözünü yerine getirebildiğini söyleyemeyiz. İşte asıl seçim zamanının Jane ve Kenny olduğunu görüyoruz. Aralarında kalın bir çizgi var. Gole gidecek pası bizim vermemiz gerek.
Kenny artık etrafındaki kabuğun çevresine öfke örmüştür. Jane ise kaybettiği küçük kardeşinin vebalini üzerinde taşıdığına inanmaktadır. Clem’e bağlanırsa, onun da başına aynı şeyin geleceğini düşünmektedir. Yani duygusal olarak iki tane harap karakter var. Hangisini seçerdiniz! Zor! Gerçekten 2. sezon seçim konusunda, oyuncunun kafasını çok zorluyor.
Asıl hoşuma giden nokta ise Lee’yi yeniden görebilmek oldu. Kısa da olsa bir rüyanın içerisinde Lee’nin bize yol göstermesi, nasıl desem, boğazıma bir yumru saplanmasına sebep verdi.
Bu yazı bir incelemeden çok Walking Dead 2. sezona genel bir bakış açısıydı. Çünkü inceleme yazmak istersem, duygusal puanlamalar yapacağımı biliyorum. Ama gerçekten başarılı bir oyun olduğunu söylemem gerek. Bu sefer dram ve gerilimi bir kenara bırakıp, hayatta kalma temasını işlemeleri hem iyi hem kötü.
Çünkü aklınızın bir köşesinde yeni sezonun aynı hisleri yaşatacağını düşünüyorsunuz. Oynadıkça fark ediyorsunuz ki, bu artık Lee’nin değil Clem’in hikayesi. Ve buna hep beraber sahip çıkmamız gerekiyor.