Tolkien, Dede Korkut Okudu Mu? – Tepegöz ve Sauron
J.R.R. Tolkien ve onun eseri “Yüzüklerin Efendisi”nin dünya fantastik edebiyatı için ne kadar önemli olduğunu tekrar tekrar anlatıp tartışmaya gerek yok. Aynı şekilde Türk kültürünün mihenk taşlarından, temel eserlerinden olan; edebiyatımızın büyüklerinden Fuat Köprülü’nün “Bütün Türk edebiyatını terazinin bir gözüne, Dede Korkut’u öbür gözüne koysanız, yine Dede Korkut ağır basar.” sözleriyle ifade ettiği Dede Korkut kitabı veya Dede Korkut anlatmaları ya da tam adıyla “Kitāb-ı Dedem Ḳorḳud Alā Lisān-ı Tāife-i Oġuzḫan”ın da öneminden veya derinliğinden söz etmek gerekli değildir.
Bu yazının temel yaklaşımı Dede Korkut anlatmaları arasında yer alan “Basat Depegözü Öldürdüğü Boyunu Beyan Eder (Basatın Tepegözü Öldürdüğü Destanı Beyan Eder Hanım Hey)” adlı anlatmada yer alan ve bir dev tipi olan Tepegöz’le; Tolkien’in yaratmış olduğu fiktif bir dünya olan Orta Dünya’da antagonist/karşıt kahraman/karanlık taraf/kötü olarak yer alan Sauron arasındaki benzerlikler üzerinde durmaktır.
“Tolkien, Dede Korkut okudu mu?” sorusu ise iki sebepten başlıkta yer almıştır. Birinci olarak Tepegöz ve Sauron bağlantıları kurulurken gerçekten kısaca ve esprili bir sorgulamayla Tolkien’in Dede Korkut anlatmalarından haberdar olma ihtimali üzerinde duracağım. İkinci ve esas sebep ise bir hocamın “Evliya Çelebi İlahi Komedya’yı Okudu mu?” başlıklı makalesinin bana vermiş olduğu ilhamdır diyebilirim.
Yazımda ilk olarak Tepegöz’den, ardından Sauron’dan bahsedeceğim. Tepegöz’den bahsederken Kiklop (Cyclops) ve Polyphemus (Polifem) kavramlarına son derece kısaca değinip asıl konum olan Dede Korkut’un Tepegöz’ü üzerinde duracağım. Sauron’dan bahsederken de Tolkien ve Yüzüklerin Efendisi üzerine yazılmış sayısız çalışmaya ilişmeden sadece Sauron üzerinde durup yeri geldikçe çeşitli kaynaklardaki yorumlara değineceğim. Son olarak da iki varlık arasındaki parallelikleri genelde kendi yorumlarımla olmakla birlikte çeşitli kaynalardan da desteklerle ortaya koyacağım. Bütün bunlardan sonra Tolkien’in Dede Korkut’u bilme veya okumuş olma ihtimaline de kısaca değineceğim.
Bir tanıma göre Kiklop (Cyclops) mitik bir devdir ve alnının ortasında tek bir gözü vardır. Bu gözün “üçüncü göz” anlayışıyla bir ilgisi yoktur, bu göz daha çok doğanın ilkel ve birincil güçlerini sembolize eder. Bir başka tanım Kiklopların Yunan mitolojisinde Uranüs’e isyan eden ve bu yüzden Tartarus’a sürülen devler olduğunu belirtir. Polyphemus (Polifem) ifadesi de Kiklop ile aynı anlamda kullanılmaktadır. Poliphemus, Odysseia’daki tek gözlü devdir. Burada ufak bir tartışmaya kısaca değinip Tepegöz’e geçmek istiyorum. Basat’ın Tepegöz’ü öldürdüğü boyda Basat ve Tepegöz arasındaki macera Odysseus ve Polyphmeus arasındaki macerayla benzer. Birçok araştırmacı Dede Korkut’taki anlatmanın Odysseus’tan etkilenmiş olabileceğini öne sürmektedir. Anlatmalar arasında bir paralellik olsa da Dede Korkut’taki Basat’ın Tepegöz’ü öldürdüğü anlatmanın Yunanlılarla hiçbir zaman ilişkide bulunmayan Orta Asya Türk boyları ve Altay Türkleri arasında da anlatıldığı gözlemlenmiştir. Ayrıca Dede Korkut anlatmalarıyla ilgili ilk araştırmacılardan Von Diez, 1815’te Tepegöz’ün Polyphmes’a göre daha gelişmiş bir tip olduğunu çünkü anlatmada Tepegöz’ün hayatının tam şekilde, doğumundan ölümüne kadar yer aldığını belirtmiştir. Burada doğrudan doğruya “Dede Korkut’taki anlatma, Homer’den alınmıştır.” gibi bir önerme sağlıksız ve eksik olacaktır. Kim bilir belki de Homer de bir zamanlar Dede Korkut okumuştur?
Bu tartışmaya ve Kiklop/Polifem meselesine daha fazla değinmiyorum. Tepegöz ve Polifem benzerlikleri için kaynakça kısmındaki ilgili kaynaklara bakmanızı tavsiye ederim. Tepegöz tipine artık değinebiliriz.
Tepegöz, Basat’ın Tepegöz’ü Öldürdüğü Boy’da geçen bir dev tipidir. Bir çobanın, bir su kenarında yakaladığı bir periyle zorla birlikte olmasından doğmuştur. Peri, çobana bir süre sonra gelip kendisindeki emanetini almasını fakat bu emanetin Oğuz boyuna bela getireceğini söyler. Zaman geçtikten sonra peri, emaneti yani doğuracağı çocuğu getirip çobana verir. Bu garip, parıl parıl parlayan bir yığındır ve çoban teptikçe büyür. Çoban korkup bu yığını bırakır ve kaçar. Daha sonra Bayındır Han ve beyleri bu garip şeyi görürler. Beyler atlarından inip bu yığını tekmelerler ve yarılan yığından tepesinde tek gözü olan bir oğlan çıkar. Beylerden Aruz Koca oğlu Basat’la birlikte bakmak için bu çocuğu alır. Tepegöz çok fazla yer. Büyür ve çevresindeki çocuklarla oynarken onların burnunu, kulağını yer. Bir süre sonra da Oğuzların arasından kovulur. Tepegöz yüce bir dağa gider. Orada Tepegöz’ün peri annesi gelip ona bir yüzük verir. Bu yüzüğü taktığı sürece Tepegöz yenilmezdir. Bir süre sonra Tepegöz, Oğuz boyunun başına bela olur. İnsan yemeye başlar ve Oğuz’dan haraç ister. Tepegöz’le dövüşmeye giden beylerin hepsi helak olur. En son çocukluğu aslanların arasında geçmiş ve sonradan topluma kazandırılmış olan Basat, Tepegöz’le mücadele etmek için gider. Tepegöz’ü gözünden yaralar ve ondan büyülü yüzüğünü alır. Bu şekilde Tepegöz’ü alt eder ve Oğuz boyunu bu beladan kurtarır.
Sauron ise John Ronald Reul Tolkien’in hayali dünyası Orta Dünya’da Karanlıklar Efendisi olarak bilinen kötü bir Maia’dır. Tolkien’in Orta Dünya’ya dair yazdığı hemen tüm eserlerde Sauron, doğrudan veya dolaylı olarak mevcuttur. Ben burada daha çok Yüzüklerin Efendisi serisindeki Sauron’u ele alacağım. Sauron; Orta Dünya’ya karanlık getiren, hükmetmek isteyen, Orta Dünya’daki kötülüğün, savaşların ve yıkımın müsebbibi, Orta Dünya halklarının baş düşmanıdır. İlk etapta iyi olmasına rağmen daha sonra karanlık tarafa geçmiştir. Bu haliyle Sauron semantik anlamda ak-kara karşıtlığında Tolkien’in kurguladığı dünyanın “kara”sını karşılayan fiktif bir karakterdir. Yüzüklerin Efendisi serisinde cismani bedene sahip değildir fakat Hüküm Dağı’nda (Amon Amarth) tüm Orta Dünya’yı gözetleyen bir göz (tek bir göz) şeklindedir ve varlığına tutunabildiği tüm gücü yüzüktedir. Yüzük sayesinde yenilmez ve baş edilemez bir güce sahip olur. Sauron, bu seride, Yüzük Kardeşliği’nin başlamış olduğu macera sonucu Frodo’nun yüzüğü Hüküm Dağı’ndaki alevlere atması sonucu gözünün yok olmasıyla alt edilir.
Her iki tipte de mevcut parallellikler, yukarıda verdiğim kısımları okuduğumuzda doğrudan göze çarpmaktadır. Benzerliklerden ilk olarak yüzük üzerinde durmak istiyorum. “Büyülü yüzük” Stith Thompson’ın dünya halk edebiyatındaki ortak motifleri belirlediği “Motif Index of Folk Literature” adlı eserinde “D1076. Magic ring”olarak mevcuttur. Devam eden motiflerde de büyülü yüzükle ilgili birçok alt motif de bulunur. Buradan hareketle Tepegöz’ün de Sauron’un da kendilerine mutlak bir güç ve yenilmezlik bahşeden büyülü yüzüklerinin bütün dünya halk edebiyatı için ortak ve bilinen bir motif olduğu söylenebilir. İki karakter de kontrol edilemez güçlerini temelinde büyüsel nitelikler yatan bir yüzükle edinirler ve varlıkları bu yüzüğe bağlı şekillenir. Tolkien’in yüzüğünün kökeninde İskandinav halk edebiyatının meşhur anlatmalarından olan “Regin’in Hikayesi”ndeki Regin’in yüzüğünden esinlenme olduğu araştırmacılar tarafından iddia edilir. Fakat fiktif bir eser olan Yüzüklerin Efendisi’nin aksine Dede Korkut anlatmalarındaki Tepegöz’ün yüzüğü daha geleneksel yapıdan beslenen bir anlatma türü olarak yüzük motifine sahiptir. Sauron’un yüzüğü elfler tarafından yapılır; Tepegöz’ün yüzüğünü ise bir peri olan annesi verir. Peri/elf parallelliğine de bu noktada dikkat etmek gereklidir. Her iki karakterde de yüzük iktidar, güç, kuvvet, zulüm veya başka neyin sembolü olursa olsun iyi niyetli insanların eline geçse bile karanlığın sembolüdür, tehlikelidir ve yok edilmelidir.
Bir diğer benzer nokta ise tek gözdür. Tepegöz alnında tek bir gözle doğar. Sauron ise cismani bedenini kaybettikten sonra Orta Dünya’daki her şeyi izleyen tek bir göz şeklinde varlığını sürdürür. Bulundukları diyara ve o diyarın insanlarına karanlığı getiren bu iki varlık da tek ve hükmeden bir gözle sembolize edilirler. Tek gözlülük, tıpkı büyülü yüzük gibi geleneksel bir motiftir. Semantik olarak ise tek göz özelliğine farklı açılardan bakılabilir. İlk olarak tek göz, tek bir darbe hakkıyla bağlantılı olarak düşünülebilir. Tepegöz veya Sauron, böylesi büyük bir güce karşı kesin ve net bir şekilde tek bir darbe hakkı, tek bir hareket şansı vardır. Böylesi büyük bir güçten zeka, bedensel güç ve cesaretin birleştiği tek bir anın darbesi gereklidir. Basat’ın gözü kör etmesi ve Frodo’nun yüzüğü atıp gözü yok etmesi arasında da bu şekilde bir paralellik kurulabilir.
Tepegöz de Sauron da bir dağa hükmeder. Dağ; gücün, kudretin ve yüceliğin sembolüdür. Oğuz boyuna veya Orta Dünya halklarına zulmeden bu kudretli varlıklar da birer dağda hüküm sürerler. Tepegöz’ün ve Sauron’un baş edilemez gücüne yüksekliğin ve ihtişamın merkezi olan mekan yani dağ ile sembolik bir katkı söz konusudur. Fakat bu ihtişam ve görkem ikisinin de kibirlenmesine ve bu sebeple ufak ayrıntılarla yenilmelerine sebep olacaktır. Tepegöz, koyun postuna saklanan Basat’ı yakalayamaz ve genç Basat zekasını da kullanarak onu alt eder. Sauron ise Frodo’yu göz ardı eder ve birçok kahraman, büyücü veya elf dururken küçük Frodo kara hükümdarın sonunu getirir. Semantik olarak dağ ve dağdaki tehlikeler Tepegöz ve Sauron’un gücüne hizmet eder.
Tepegöz-Sauron benzerliklerinden bir diğeri de ikisinin de iyi taraftan kötü tarafa geçmiş olmalarıdır. Tepegöz ilk etapta Oğuz beylerinden biri olan Aruz tarafından evlat edinilir fakat topluma, Oğuz iline yani dolayısıyla düzene ayak uyduramaz. Sauron da ilk olarak evrendeki düzenin bir parçası, iyi tarafın üyelerinden biridir fakat karanlık tarafa geçer. İkisi de doğaları gereği böyle bir tercih yaparlar ve bu halleriyle doğal kötülüğün sembolleridir. İyi tarafta olmaları her zaman iyi tarafta duracakları anlamına gelmez. Düzen onlar için yeterli veya doğru değildir ve bu sebeple karanlık tarafa geçmeyi tercih ederler.
Tepegöz ve Sauron’un bu düzene uyamayıp karanlığa geçişi aslında semantik anlamda tam olarak bir karşıtlık/dualizm sembolüdür. Ak-kara, iyi-kötü, düzen-kaos gibi karşıtlıklar ilkesinden hareketle Tepegöz ve Sauron’un bir tür kaos sembolü olduğu söylenebilir. İkisi de savaş, yıkım, kıtlık ve yoklukla; genel anlamda ölümle alakalıdır. Bulundukları diyara ve halka ölüm getirirler. Bu şekilde de ikisi de düzen-kaos-tekrar düzen sürecinde kaos sembolü olarak içinde bulundukları olay örgüsünde yer alırlar. Bunun yanında iki karakter de doğal olmayan yollardan bulundukları düzene gelirler. Tepegöz, kesinlikle tasvip edilmeyecek şekilde bir çobanın, bir periyi iğfal etmesi sonucu dünyaya gelirken; Sauron halihazırda varlığı gereği doğaüstü bir varlıktır. Doğaüstünün bilinen doğal yasalar dahilindeki kontrol edilemezliği iki varlıkta da kendini gösterir.
Bu benzerlikler beni ortak tek bir soruya yöneltiyor. “Tepegöz ve Sauron neyin sembolüdür?” Burada hangi paradigmalardan, hangi çerçeveden baktığımız önemlidir. Bu kısmın tartışmasını yeni soru işaretleri oluşturması bakımından okuyucuya bırakıyorum.
Benzerlikleri bu şekilde sıraladıktan sonra başlıktaki sorumuza tekrar dönebilirim. Tolkien, Dede Korkut okudu mu? Buradaki amacım “evet” veya “hayır” cevabını vermekten ziyade cevabın “evet” olabilme ihtimalleri üzerinde durmak veya en azından akıllarda yeni bir soru işareti oluşturmaktır.
Dede Korkut Kitabı’nın bilinen ilk nüshası 1815’te Almanya Dresden Milli Kütüphanesi’nde H. F. von Diez tarafından gün ışığına çıkarılmıştır ve “Kitab-ı Dedem Korkut” adını taşımaktadır. Yazarı ve yazıya geçiriliş tarihi belli olmayan bu nüsha bir giriş ve on iki anlatmadan ibarettir. Kitabın ikinci nüshası ise 1950’de Ettore Rossi tarafından Vatikan Kütüphanesi’nde ortaya çıkarılmıştır “Hikayet-i Oğuznâme-i Kazan Beg ve Gayri” adını taşır. Bu ikinci nüsha Dresden nüshasından daha eksiktir ve Vatikan nüshasında, Dresden nüshasında mevcut olan giriş kısmı ve anlatmalardan sadece altı tanesi yer almaktadır.
Von Diez, “Denkwürdigkeiten von Asien (Berlin und Halle, 1815) adlı eserinde “Der Neuentdeckte Ouguzische Cyklop” başlğıyla “Tepegöz” menkabesini Almancaya çevirip yayınlamıştır. Dede Korkut’taki Tepegöz’le Homer’in Odesa’sındaki Polyphemus’u karşılaştıran Von Diez, Yunanlıların bu karakteri Doğu’dan almış olabileceklerini ileri sürer. Bu çalışmanın devamında da Dede Korkut’la ilgili Almanca, İngilizce ve Rusça çalışmalar yayınlanmıştır.
Tolkien ise meşhur eseri Yüzüklerin Efendisi’nin 1937-1949 yılları arasında yazmıştır. Tolkien’in iyi bir dil bilimci olduğu hepimizin bilgisi dahilindedir. İyi bir dil bilimci olarak Tolkien, dünya kültürlerini de yakından takip eden bir isimdir. Her ne kadar daha çok İskandinav, Germen ve Kelt kültür-dil sahalarından beslense de Tolkien’in dünyadaki dil-kültür araştırmalarına uzak kalması şahsen beklediğim bir durum değildir. Tolkien’in bilim ve sanatının olgunluk dönemlerine ulaştığı bir dönemde dünyanın Dede Korkut’u tanımaya başlıyor olması da kronolojik olarak bir denk gelme durumudur. Sauron ve Tepegöz karakterleri arasındaki böylesi paralellikler de dikkat çekicidir. Tüm bu bilgiye rağmen Sauron, tümüyle Tolkien’in yaratıcılığının ürünü olabilir. Sauron karakteri Kiklop veya Polyphemus’tan alınmış olabilir. Belki de Tolkien, Dede Korkut’tan haberdardı ve ona ilham kaynağı anlatmalar arasında Dede Korkut anlatmaları da vardı? Böyleyse bile elimde/elimizde net bir kanıt yok. Ufak bir parantez açarak elimizde kanıt bile olsa, yani Tolkien’in Sauron’u Dede Korkut’un Tepegöz’ünden alınmış bile olsa bu Tolkien’in ne kadar büyük bir yazar olduğu gerçeğini değiştirmez. Ayrıca tek gözlülük, tepegözlük gibi benzerlik noktalarımızdan biri Mısır’ın Ra kültüne, piramitlere hatta Amerikan dolarındaki tek göze kadar giden arketipik bir imajın tezahürüdür. Burada Tolkien tümüyle arkaik ve arketipik bir imajdan besleniyor da olabilir ki kuvvetli bir ihtimaldir. Gelişme kuramına göre insanın ruhu her yerde bir ve aynıdır ve bu aynılık onun ortak unsurları birbirinden habersiz düşünmesine yol açar. Tolkien’in yürüdüğü nokta da bu olabilir. Bunun yanında Yayılma kuramıyla bakarsak Tolkien gerçekten Doğu’dan Batı’ya doğru hareket halinde olan bir arkaik motiften beslenmiş olabilir. Tolkien’in çalışma yöntemleri, beslendiği kaynaklar ve benzeri bilgiler ayrı bir izlek oluşturup bu yazıdaki düşünceyi kanıtlayabilir veya darmadağın edebilir.
Yine de Türk kültürünün en büyük birkaç eserinden biri olan Dede Korkut’la dünya fantastik edebiyatının mihenk taşlarından biri olan Yüzüklerin Efendisi arasındaki bu paralellik şahsen ilgi çekicidir. Umarım okuyan için de cevaplardan çok soru işaretleriyle dolu ilginç bir yazı olmuştur.
Öyleyse son kez soralım: “Tolkien, Dede Korkut’u okudu mu?”
Not:
*Yüzüklerin Efendisi serisiyle ilgili bir kaynak belirtilmemiştir. Zira bugüne kadar yapılmış baskılardan herhangi biri tercih edilebilir.
Kaynaklar:
Anthony S. Mercatante ve James D. Row. Encyclopedia of World Mythology and Legend. 3rd Edition. New York: Facts on File, 2009.
Brian Attebery. The Fantasy Tradition In American Literature: From Irving to Le Guin. Bloomington: Indiana University Press, 1980.
Don D’Amassa. Encyclopedia of Fantasy and Horror Fiction. New York: Facts on File, 2006.
J. A. Coleman. The Dictionary of Mythology An A-Z of Themes, Legends and Heroes. Londra: Arcturus Publishing, 2007.
J. E. Cirlot. A Dictionary of Symbols. 2nd Edition. Translated from Spanish by Jack Sage. Londra: Routhledge, 1971.
Kamal Abdulla. Mitten Yazıya veya Gizli Dede Korkut. Aktaran: Ali Duymaz. İstanbul: Ötüken Neşriyat, 2012.
Karl Reichl. Türk Boylarının Destanları-Gelenekler, Şekiller, Şiir Yapısı. 2.Baskı. Çeviren: Metin Ekici. Ankara: TDK, 2011.
Mahmud Shelton. Yüzüklerin Efendisi ve Simya. Çeviren Ahmet Demirhan. İstanbul: İnsan Yayınları, 2005.
Metin Ekici. “Dede Korkut Kitabı ve Sözlü Gelenek.” “Oş-3000: Fergana Vadisi Dostluk ve İşbirliği Sempozyumu”. Kırgızistan Kültür Bakanlığı ve Oş Valiliği. 28-30 Ağustos. Oş-Kırgızistan.
Metin Ekici. Halk Bilgisi (Folklor) Derleme ve İnceleme Yöntemleri. 4.Baskı. Ankara: Geleneksel Yayıncılık, 2011.
Muharrem Ergin. Dede Korkut Kitabı. 35.Baskı. İstanbul: Boğaziçi Yayınları, 2006.
Orhan Şaik Gökyay. Dedem Korkudun Kitabı. İstanbul: Kabalcı Yayınları, 2007.
Stith Thompson. Motif-Index of Folk-Literature: A Classification of Narrative Elements in Folktales, Ballads, Myths, Fables, Mediaeval Romances, Exempla, Fabliaux, Jest- Books and Local Legends. 3rd Printing. 6 Vols. Bloomington: Indiana Univ. Press. 1975.
Yahya Kemal Taştan. “Evliya Çelebi İlahi Komedya’yı Okudu mu?” Abant İzzet Baysal Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi (Semih Tezcan’a Armağan – Yarmakan). XIII/13. 2013. ss. 375-403.
Sanırım birde buna rohanların bildiğin türk olmasını (hatta adamlar bildiğin avarlar) katabiliriz.
Birde uruk-hai’nin yörük olduğu gibi saçma bir görüş vardı.
Selamlar.
Bu yazıda sadece Tepegöz ve Sauron benzerliği izleğinden hareket ettim. Çeşitli görüşler var. Tolkien’in reddettiği görüşlerden bazıları da Uruk Hai’lerle ilgili olan. Mesela bir başka görüş de aslında Miğfer Dibi ve Gondor savaşlarının 2. Dünya Savaşı’nı yansıttığı yönünde. O tartışmalar araştıranlara kalsın, biz de bir yerinden bu şekilde bakalım. :) Teşekkür ederim yorum için.
Yazı çok güzel olmuş; diğer temelsiz ve bayağı “Şu, şudur” gibi iddialardan uzak, kaygı güdülerek hazırlanmış- en güzel yanı burası! Tebrik ediyorum.
Çok teşekkür ederim.
iskandinav mitlerinin türk mitleriyle çok yakından ilişkisi var. bilindiği üzere tolkien edda yı ezbere bilen ve iskandinav mitolojisiyle cok alakalı bir adam. biraz araştırın vikinglerdeki masalların ve dini öğelerin türklerle ne kadar paralel olduğunu göreceksiniz.
Göktürk hitabelerinde kullanılan Rün sistemi ile iskandinav rünleri de feci benzerlik gösteriyor.
çok güzel bir makale olmuş ama düzeltmek istediğim bir şey var “Sauron’un yüzüğü elfler tarafından yapılır” kısmı yanlış olmuş Sauron kendi güç yüzüğünü kendi başına hüküm dağında döver kullandığı yüzüğün elflerle bir alakası yoktur bkz”
Hepsine hükmedecek bir yüzük hepsini o bulacak
Hepsini bir araya getirip karanlıkta birbirine bağlayacak
Gölgeler içindeki mordor Diyarında”.
Yorum yapan tüm arkadaşlara ilgileri için çok teşekkür ederim. Evet İskandinav mitleri ve Türk mitleri benzer Ama bazı İnka veya Sümer mitleriyle de Türk mitleri veya İskandinav mitleri benzer. Yazıda da kısaca belirttiğim gibi Gelişme, Yayılma hatta daha eski bir kuram olmakla birlikte Ödünçleme kuramına göre bu gayet olasıdır, mümkündür.Tolkien Edda’yı ezbere bilen ve İskandinav mitolojisini hatim etmiştir, ama öte yandan Tolkien Doğu kültürüne ve edebiyatına da kayıtsız değildir. Bu sadece metindeki tek bir izlekten hareketle bir acaba yazısıdır.
Yüzük motifinde Sauron elflerle birlikte güç yüzüklerini yapar, kendi yüzüğünü ise onlara bağlantılı bir şekilde kendi dağında yapar, evet. Burada bir ifade yanlışlığım olabilir fakat yine de yüzük/elf izleği metinde silik de olsa mevcuttur diye düşünüyorum. Sizlerin yorumlarıyla daha da zenginleşecektir bu yazı. Verdiğim cevabı da “hayır öyle değil, böyle” olarak algılamazsanız sevinirim. Her türlü eleştiriye hatta metnimin yerle bir edilmesine açığım. :)
evet tek yüzüğü sauron kendisi dövmüştür. ama ilk önce diğer güç yüzüklerini celebrimbor a yaptırtmıştır.hatta kılık değiştirmiş yüz yıllar boyu elflerle yaşamış onlara gerekli ilimleri öğretmiştir. annatar dı adı yanlış hatırlamıyorsam.
runik sisteme gelirsek zaten iskandinavya da bulunan bir çok runik yazıt türkçe ile okunabiliyor. futhark yazıtlarıydı yanılmıyorsam.araştırınca detaylı bilgileri elde edebilirsiniz.
sümerlere gelince osman nedim tuna nın iki dil arasındaki benzerlikleri açıklayan bir çalışması vardı.araştırabilirsiniz.
bir çok konu var buna benzer hemen hemen her kültürde ejderha dev cüce peri vb mistik yaratıklar bulunur. unutmayın ki roma imparatorluğu kendisini dünyanın sahibi zannediyordu. amerika kıtasından haberi bile yoktu bu adamların.
bu sonuçlar üzerinden gidersek bu tarz yaratıkların varlığı gerçekliğe dayanıyor olabilir.hatta birisi bana ibnu’l arabi nin bir hatıratında meraklı bir kalabalığın içine girdiğinde at vücutlu insan gövdeli bir yaratığın leşini gördüğünü insanlarında onun etrafını sarmış olduğunu filan anlatmıştı.ben okumadım fakat adamın uyduracağına da inanmıyorum böyle bir şeyi.
sonuç olarak şunu söylemek istiyorum
hepimiz kardeşiz bu kavga ne diye…..:D
dede korkut homeros okumuş mudur peki?. karater olarak baktığımızda tepegöz tipi ile sauron arasında hiçbir benzerlik yok. türk mitolojisinden bir benzer bulmamız gerekirse en yakın tip erlik olabilir.
yanlış hatırlamıyorsam “sigurd ve gudrun efsanesi”nin önsözünde futhark alfabesinin doğudan gelmiş olabileceğine değinmiş zaten tolkien. ayrıca türklerin gotlarla yakın ilişkileri vardır zaten göktürkler döneminde o dönem kırımda ve çevresinde yaşayan gotlar bazı dönemler batı göktürk hanlığına bağlanmış bile
Sanırım bunu Gölge’nin sayfasında tartıştık. :) Oradaki cevabı buraya da ekleyeyim böylelikle bizim fikirlerimizden hareketle belki bir başkası da başka bir açıdan bakar. Buradan da teşekkürler. :)
“Dede Korkut/Homer meselesi bilimsel olarak tartışılmış bir mesele ki yazımda da Von Diez’in bazı görüşlerine yer verdim. Karl Reichl, V. Jirmunskiy, Von Diez ve daha birçok ünlü isim bu konuyu tartışmıştır. Keza ülkemizden de hocalar bu konuyu irdelemişlerdir. Bu noktada “Yunan medeniyetiyle tarihi veya coğrafi anlamda hiç ilişki içine girmemiş Altay veya Sibirya Türklerinde de benzer anlatmaların görülmesi ve Dede Korkut metnindeki Tepegöz tipinin daha komplike olması bilim insanlarını Dede Korkut’tan Homer’e doğru bir süreci daha geçerli kabul etmeye” itmiştir. Evet, Sauron ve Erlik bağlantısı da kurulabilir. Ama Sauron/Erlik farklılıkları da ele alınabilir.
İskandinav/Türk kültür-medeniyet ilişkilerine değinmek ise apayrı bir araştırma inceleme meselesi olarak öylece durmaktadır. Yani derinlemesine incelenirse çok fazla benzerlik çıkacağı aşikar.”
Bütün Big Brother, Tepegöz, Cyclops – Eye of Sauron benzetmelerinde kaçırılan bir nokta var. En önemli nokta, bütün benzetmeleri de baştan şekillendirmeye zorlayacak bir nokta. One point to rule them all :P Kitaplarda Sauron’un büyük kırmızı gözü bir metafor olarak geçer sadece ve ordudaki orcların kalkanlarında, bannerlarında gözükür. Barad-dur’un tepesine yapıştırılmış bir kırmızı göz yok aslında. Zaten film çıkmadan önce yapılan bütün Barad-dur illüstrasyonlarında göz olmamasının sebebi de budur. Bu metaforun şekli şemali ise Frodo Galadriel’in aynasına bakarken görülür. Yani Sauron asla bir göz formuna girmemiştir. Bu sadece kullandığı bir semboldür.
“But suddenly the Mirror went altogether dark, as dark as if a hole had been opened in the world of sight. . . In the abyss there appeared a single Eye that slowly grew, until it filled nearly all the Mirror. So terrible was it that Frodo stood rooted, unable to cry out or to withdraw his gaze. The Eye was rimmed with fire, but was itself glazed, yellow as a cat’s, watchful and intent, and the black slit of its pupil opened on a pit, a window into nothing.”
Gondolin – Ergenekon benzerliğini de unutmamak gerek. Fakat yanlış hatırlamıyorsam, zaten Tolkien’in amacı bütün mitolojilerin temelini oluşturabilecek bir mitoloji yaratmaktı. Dolayısıyla bu tipte benzerliklerin olmasını ben oldukça doğal karşılıyorum.
Açıkçası ciddi bir emek görüyorum, ellerine sağlık, güzel bir paylaşım olmuş.
Gelelim düşünceme, keşke daha faydalı ve bilgi verip aydınlatıcı olacak ve ufkumuzu genişletecek bir konu tercih etmiş olsaydın. Sebebine gelince, mitler arasındaki diyalekt elbette kaçınılmazdır ve girifttir. Bu konulardan bahsederken 1001 gece masallarını ya okumadığınız ya da gereken önemi vermediğinizi görüyorum hele konu mitler ve aralarında ki bağ ise; bahsini yaptığınız Fuat Beyi referans almadan daha çok tanınan eleştirmenlerin yazılarını okumanızı da ayrıca tavsiye ederim. Genelde hepsinin ortak olarak uzlaştığı konu bahsini yaptıklarınızın hiç biri değildir. Sizinle aynı konu hakkında 1001 gece masallarını okuduktan sonra tartışmak isterim.