Makaleler

Star Wars Rogue One Filminde Olup da Force Awakens’ta Olmayan 10 Şey

1) ALT METİN ve POLİTİK TEMEL  

En sıkıcı ama en önemli konuyla başlamak istiyorum. Biliyorsunuzdur; George Lucas Star Wars’u yazarken mitolojik hikayelerin ortak yanlarını deşifre eden Joseph Campbell’ın meşhur kitabı “Bir Kahramanın Yolculuğu”nu rehber olarak kullanmıştı. Star Wars’un bir uzay operasından çağımızın mitosuna dönüşmesinin ardındaki en büyük sırlardan biridir bu. Fakat bu yeterli değildi elbette. Tüm mitolojik öyküler gibi Star Wars’un da zamanın gerçeklerinden esinlenmesi gerekiyordu. Bu noktada Lucas’ın en büyük esin kaynağı 1955-1975 yılları arasında gerçekleşen Vietnam Savaşı oldu. Galaktik İmparatorluk aslında Amerikan emperyalizmini, asiler ise Viet Cong’u yani, Amerika’nın desteklediği Güney Vietnam’a karşı savaşan komünist Kuzey Vietnamlıları sembolize ediyordu. Star Wars, Lucas’ın gizli Vietnam protestosuydu. İmparator Palpatine ise Richard Nixon’ın yansımasıydı. George Lucas bu analojinin kasıtlı yapıldığını “Empire Strikes Back”ten sonra resmen açıkladı.  

Lucas’ın elinde bir başka alegori daha vardı, o da 2. Dünya Savaşı. Nazilerin izlerini özellikle klasik üçlemede Vader’ın kaskından tüm İmparatorluk sembollerine kadar birçok yerde görebilirsiniz. Lucas, 1999’da başlattığı ikinci üçlemede (prequeller) bu tarihçi bakış açısına daha da ağırlık verdi. Filmlerin görsel dokusu CGI teknolojisinden dolayı çocuksu gözükse de aslında “alt metin” ve hatta “üst metin” olarak son derece politik senaryolar söz konusuydu. Sevin ya da sevmeyin, dünyanın dört bir yanında, hatta Türkiye’de olup biten politik gelişmelerin halen daha prequellerle karşılaştırılması bu yüzdendir.  

“The Force Awakens”a baktığımızda ise maalesef böyle bir politik bakışın kırıntısını dahi göremedik. J. J. Abrams’ın hiçbir işinde göremeyiz zaten çünkü adam ne kadar yaratıcı bir nerd olsa da politik bir sanatçı değil. Gelelim “Rogue One”a… Biraz derinlemesine baktığınızda, uzak, çok uzak değil, bildiğiniz yakın, çok yakın bir coğrafyadayız. Arap kostümlü teröristlerden kutsal şehir Jedha’daki dil yapısına, çöl ortamından Scarif’te gördüğümüz hurma ağaçlarına kadar nereye düştüğümüz açık: Orta Doğu!  

Jedha’yı yerle bir etmiş –ve birkaç saat sonra komple yok edecek olan- İmparatorluk askerleri tanklarla caddeden geçerken anons yapıyor: “İmparatorluk kuvvetleri Saw Gerrera’nın Jedha’daki korku krallığıyla usanmadan savaşıyor. Doğruluk ve adalet İmparatorluk’un parçasıdır.” Buram buram politik ironi. Peki burası Suriye mi, Irak mı, yine yakınlarımızda başka bir yer mi? Bu noktada Saw Gerrera kilit bir karakter. Bu karakterin yaratımında Che Guevara’dan esinlenildiği sır değil, sette diğer oyuncuların Forest Whitaker’a Castro diye seslenmeleri de. Alegoriler farklı coğrafyalardan ama tanıdık durumlardan doğmuş.

Rogue One’da günümüzde olup biten her şeyin bir karşılığı var. Otoriteye karşı mücadele eden asiler, o asilerden daha da radikal eylemlerde bulunan terör örgütleri, faşist yönetimler, muhbirler, ajanlar, güvenlik tartışmaları, kitle imha silahları… Dezenformasyon bile var. İmparatorluk yöneticileri, Death Star’ın tek reaktörlük atışıyla kutsal şehri yok ettiğinde halk ayaklanmasın diye “maden kazası” diye bilgi geçiyorlar. Peki Trump var mı? Bu çok tartışıldı. Rogue One senaristi Chris Weitz Trump seçildikten sonra Twitter’da “İmparatorluğun beyaz seçkinci bir organizasyon olduğunu unutmayın” diye yazdı. Bunun üzerine Trump taraftarları “#DumpStarWars” hashtag’inde buluşarak bir anti-kampanya başlattılar. Kampanyayı da Star Wars’un yeni öyküsünün anti-Trump olduğu üzerine kurdular. Evet, İmparatorluk ofislerindeki bazı diyaloglarda Death Star ile Trump’ın Meksika Duvarı arasında benzerlikler kurabiliriz ama çok bariz bir Trump göndermesi filmde mevcut değil. Yine de senaristlerin, tıpkı Lucas’ın genç ve politik olduğu dönemdekine yakın bir tavır almaları filme anlam katıyor.

Peki bu alegoriler bir filmi iyi yapar mı? Çocukken izlediğimiz Star Wars’u Vietnam alegorisi olduğu için mi sevdik sonuçta? Tabii ki hayır. Tek başına, her şeyden bağımsız olarak iyi öyküler anlattıkları için sevdik. Ama yaşımız ilerleyince bu ve benzeri anlamlarını keşfedince onu gerçekten sahiplenmeye başladık. Yoksa biz çocukken en az Star Wars kadar sevdiğimiz başka filmler de vardı. Bitmeyecek Öykü, Geleceğe Dönüş, Superman, E.T. gibi filmleri de çok seviyorduk ama büyüyünce onları Star Wars kadar sahiplenmedik. Benzer bir durumu The Force Awakens’ta da yaşadık. Filmi izledikten sonra “Demek ki bu kadar çok sevdiğimiz bir film serisi aslında bir çocuk masalından ibaretmiş” dedik kendi kendimize. İşte Rogue One tam bu noktada imdadımıza yetişti ve Star Wars’un sadece bir çocuk masalından ibaret olmadığını, dünyaya bir ayna tuttuğunu, iyilik ve kötülük arasındaki savaşı anlattığını tekrar hatırlattı bize. 

Bu İçeriğe Oy Verin

Önceki sayfa 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12Sonraki sayfa

İlgili Makaleler

Bir Yorum

  1. Rogue One’ın en büyük faciası Felicity Jones’un tüm film boyunca tek bir yüz ifadesi ile Disney prensesi edasında ortalıkta dolaşmasıdır. Daisy Ridley ve John Boyega gibi %100 yanlış cast.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu

Log In

Forgot password?

Forgot password?

Enter your account data and we will send you a link to reset your password.

Your password reset link appears to be invalid or expired.

Log in

Privacy Policy

Add to Collection

No Collections

Here you'll find all collections you've created before.