Bilimkurgu türünde bizleri kendisine hayran bırakan, bir yandan da doğru bilimsel gerçeklere sırtını dayayan 10 bilimkurgu filmini sizler için derledik.
Bilimkurgu türünün sıkı takipçileri arasında zaman zaman gündem olan bir konu vardır. Filmin bilimsel gerçeklere ne kadar dayandığı ya da kendi içerisinde ne kadar tutarlı olduğu yönündeki tartışmalar yıllardır süre gelir. Film ne kadar iyi olursa olsun, bu konudaki bir hata izleyicinin gözünden kaçmaz ve tüm seyrin keyfini de kaçırır.
Biz de yıllar içerisinde Dersini İyi Çalışmış 10 Bilimkurgu Filmini sizler için derleyip hangi noktalarda haklı olduklarını yazdık. Baştan uyaralım, listedeki filmleri açıklamaya çalışırken minik noktalarda sürpriz kaçıranlara yer verebiliriz. Fakat yine de izleme keyfinizi tümden kaçıracak noktalara değinmeyeceğiz.
O zaman listeye geçelim.
Moon (2009)

Yönetmen: Duncan Jones
Senaryo: Duncan Jones
Oyuncular: Sam Rockwell, Kevin Spacey, Dominique McElligott
Moon, Astronot-Madenci Sam Bell’in gezegenimizin biricik Ay’ında geçen hikayesini konu ediniyor. Bell, özel bir firma için Ay’da madencilik çalışmalarında bulunan sözleşmeli bir işçidir. Buradaki özel habitatı içerisinde sözleşmesi sonlanana kadar Helyum-3 çıkarmakla görevlidir.
Helyum-3, birçok bilim-insanına göre temiz nükleer enerji için bir çözüm olabilir. Gezegenimiz özel bir manyetik kalkan ile korunduğu için buralarda pek rastlanan bir element değildir. Ay’ın atmosferi olmamasından dolayı yüzeyinde ve yer altında Helyum-3’ten bolca olduğu düşünülmekte.
Doğru teknoloji, planlama ve strateji ile önümüzdeki yıllarda Ay’dan Helyum-3 çıkartılıp dünyamızdaki enerji sorununa bir çözüm bulunabilir. Hem temiz, hem uzun ömürlü hem de güçlü bir enerji kaynağı.
The Martian (2015)

Yönetmen: Ridley Scott
Senaryo: Drew Goddard, Andy Weir (Romanından)
Oyuncular: Matt Damon, Jessica Chastain, Kristen Wiig
Ülkemizde İthaki Yayınları aracılığıyla Türkçe’ye kazandırılan ve bilimkurgu okurları tarafından da çok beğenilen The Martian, başarılı bir uyarlama olarak vizyona giriş yapmıştı.
► Mars’a Gittik Geldik – Marslı Filmi İncelemesi
Film, Mars’ta yaşanan bir kaza sonrası geride bırakılan Mark Watney’in bu kızıl gezegende hayatta kalma mücadelesini konu edinmekte. Keskin zekasının ve botanist bilgilerinin yardımıyla Watney, kendi dışkısıyla bir gübre elde edip Mars’ta patates yetiştirerek hayatta kalmayı başarır. Tabii daha birçok sorunu da çözmesi gerekecektir.
Filmin uyarlandığı kitabı yazan Andy Weir, en doğru bilimsel açıyı yakalamak için çeşitli makalelerden yardım almış. Hatta NASA’da da aktif olarak görev yapmış astronot ve bilim-insanlarından yardım alarak Mars yüzeyi, başka gezegenlerde hayatta kalma konularında da doğru ölçümleri elde etmeye çalışmış. Sonucunda da hem bilimsel, hem de ziraat açısından en doğru hikayeyi anlatmayı başarmış.
Interstellar (2014)

Yönetmen: Christopher Nolan
Senaryo: Jonathan Nolan, Christopher Nolan
Oyuncular: Matthew McConaughey, Anne Hathaway, Jessica Chastain, Matt Damon
Konu gerçekçilik olunca, sinemada tek geçtiğim yönetmenlerden biri Christopher Nolan’dır. Görsel efekt konusunda olabildiğince az işçilik kullanıp, pratik efektlere ve devasa setler kurmaya yönlenmiş olan Nolan, Interstellar’da da muazzam bir iş çıkarmıştı.
► Interstellar Filminin Bilimsel İncelemesi
Christopher Nolan, filmin yazın sürecinde ünlü Astrofizikçi Kip Thorne ile beraber çalışmış. Evreni, uzay-zaman döngüsünü ve kara delikleri en iyi şekilde yansıtabilmek adına kılı kırk yarmış desek yeridir.
Birçok astrofizikçiye göre filmde Gargantua adıyla yer alan kara delik, bu güne kadar bir filmde yansıtılmış en doğru kara delikti. Kip Thorne, filmdeki yaklaşımlarını ele aldığı bir makale bile yayınlamıştı. Benzer şekilde Gargantua’nın görsel efektlerini yapan Double Negative ekibi de bilimsel bir makaleye imza atmıştı.
Apollo 13 (1995)

Yönetmen: Ron Howard
Senaryo: Jim Lovell ve Jefrrey Kluger (Kitaplarından)
Oyuncular: Tom Hanks, Bill Paxton, Kevin Bacon, Gary Sinise, Ed Harris
Gerçek bir uzay macerası, gerçekçi bir biçimde filme yansıtılmak istenirse elimizdeki ürün Apollo 13 olurdu. NASA’nın Ay’a ayak basmak üzere gönderdiği Apollo 13 mürettebatının hayatta kalma mücadelesini anlatan film, yakın tarihimizin de başarı öykülerinden biridir.
İnsanlık için halen yabani olan uzayda, üç astronotu dünyaya geri getirebilme çabası takdire şayandır. Filmde kullanılan teknikler, yerçekimsiz ortamın doğru yansıtılması ve gerçek hikayenin bilimsel değerlerine saygı gösterilerek yansıtılmasından ötürü başarılı sinema işlerinden biridir. Yerçekimsiz ortamın yansıtılması için Vomit Comet isimli düşük yerçekimi uçağı kullanılmıştı. Yani oyuncular gerçekten de yerçekimsiz ortamda bulunuyordu.
Arrival (2016)

Yönetmen: Denis Villeneuve
Senaryo: Eric Heisserer, Ted Chiang (Kitabından)
Oyuncular: Amy Adams, Jeremy Renner, Forest Whitaker, Michael Stuhlbarg
Uzaylı bir ırkla ilk temasımız yaşansaydı neler olurdu, konusuna ilginç ama doğru bir bakış açısıyla yaklaşan bir film. Son dönemde izlediğim en başarılı bilimkurgu filmlerinden biri olmasının yanı sıra Denis Villeneuve’ün de ne kadar başarılı bir yönetmen olduğunun kanıtıdır.
► Arrival Filmini Daha İyi Anlamak
Arrival’ın aslında sırtını yasladığı bir gerçeklik yok. Henüz uzaylılarla iletişim kurmadık. Fakat olası bir karşılaşmada yaşanabileceklerin doğru bir şekilde yansıtılmasından ötürü önemli bir filmdir. Görünüş, fikir ve yaşama şekli olarak farklı olacağımız kesin olan uzaylı fikrinde, iletişimin nasıl çözülebileceği dilbilim açısından doğru bir şekilde ele alınır.
Contact (1997)

Yönetmen: Robert Zemeckis
Senaryo: James V. Hart, Michael Goldenberg, Carl Sagan(Kitabından)
Oyuncular: Jodie Foster, Matthew McConaughey, Tom Skerritt
Uzaylılarla ilk temas diyorsak, Carl Sagan’ın imzasının bulunduğu Contact filmini de asla es geçemeyiz. 70ler ve 80ler’de, bilimin popüler olması adına birçok çalışmada bulunan ve çağımızın en önemli düşünürlerinden de biri olan Carl Sagan’ın romanından uyarlanan Contact’ta, uzaylılarla ilk temasın gerçekleşmesi konu edinilir.
Burada Arrival’dan farklı olarak bir dil sorunu yerine, buluşma sorunu vardır. Elde edilen taslak bilgilerde inşa edilmesi gereken bir tür yapının inşa edilmesi, insanlığın pür dikkat süreci izlemesi ve elbette etik çıkmazlar konu edinilir.
Filmin ayrıca buluşma sahnesinde, insan algısının uzaylı algısından çok farklı olacağı da ilk defa sinemada dile getirilir. Ayrıca karakterler arasındaki bilimsel konuşmaların, diyalogların doğruluğu da yine Sagan’ın eseridir.
2001: A Space Odyssey (1968)

Yönetmen: Stanley Kubrick
Senaryo: Stanley Kubrick, Arthur C. Clarke (Kitabından)
Oyuncular: Keir Dullea, Gary Lockwood, William Slyvester
Çağının çok ötesinde, zamansız ve kült filmlerden biri. Sinemayı sevdiğini söyleyen her izleyicinin mutlaka tüketmesi gereken bir macera. Tabii ki 2001: A Space Odyssey, her bilimkurgu tabanlı listede yer aldığı gibi bu listede de yer alıyor.
► 60 Saniyede 2001: A Space Odyssey
Film bir bilim-insanı ve aynı zamanda bir bilimkurgu yazarı olan Arthur C. Clarke’ın romanından uyarlanıyor. Yine bir başka bilim-insanı olan Astrofizikçi Carl Sagan’ın danışmanlığı ve Stanley Kubrick’in kadrajıyla elimize bu film çıkıyor.
2001: A Space Odyssey, insan evrimi, uzay yolculuğu, bilinmezle karşılaşmak, dördüncü boyut ve dahası hakkında doğru gözlemler yapan bir film. Düşünün film 1968’de vizyona girmişti ve biz daha Ay’a bile gitmemiştik. Uzay ile ilgili bilgilerimiz çok fazla değildi ama film tüm açılardan dersini iyi çalışmıştı.
Deep Impact (1998)

Yönetmen: Mimi Leder
Senaryo: Bruce Joel Rubin, Michael Tolkin
Robert Duvall, Elijah Wood, Morgan Freeman
Aslına bakarsanız Deep Impact, bir film bütünü olarak ele alındığında çok da başarılı bir film değil. Ancak öncüsü olacağı felaket senaryosu filmleri arasında da önemli bir yere sahip. Dünyamıza çarpacak bir asteroitin insanlık üzerindeki etkisi konu edinilmektedir.
Tüm dünya bu çarpışmaya hazırlanmakta, neslin devamının gelmesi için kendini koruma altına almaya çalışmaktadır. Astrofizikçi Neil DeGrasse Tyson’un favori filmlerinden de biri olan Deep Impact, ünlü bilim-insanının sözleriyle şöyle tanımlanabilir: “Birçok asteroit/meteor felaketi filmi çekildi ancak bir tek bu film fiziksel olarak işini doğru yapmayı başardı.”
Gattaca (1997)

Yönetmen: Andrew Nicol
Senaryo: Andrew Nicol
Oyuncular: Ethan Hawke, Uma Thurman, Jude Law
Gattaca, kıyıda köşede kalmış, değeri bilinmeyen başarılı bilimkurgu filmlerinden biridir. Cyberpunk/Biopunk türünü harmanlamayı başaran Gattaca, insan üzerindeki biyolojik değişikliklerin hızlıca yapılabildiği bir dünya çiziyor.
Sağlıklı olmayan bireylerin uzay yolculuğuna çıkamadığı filmde, bu arzusunu gerçekleştirmeye çalışan Ethan Hawke’ın hikayesini izleriz. Biyolojik açıdan daha güçlü hale gelmeye çalışması, aslında günümüzde bize çok yabancı olan bir durum değil.
Kök hücrelerin saklanması ve nakli günden güne artıyor. Çin’deki bilim-insanları, bir bebeğin cinsiyetine karar verebilecek müdahalelerde bulunabiliyor. Gelecekte, insanlar çocuklarının doğarken hastalıklara karşı daha dayanıklı olmasını sağlayabileccek enjeksiyonlar yapabilecekler.
Gattaca fikri hiç uzak değil, hatta içindeyiz…
Terminator (1984)

Yönetmen: James Cameron
Senaryo: James Cameron, Gale Anne Hurd
Oyuncular: Arnold Schwarzenegger, Michael Biehn, Linda Hamilton
Listenin finalini “Yahu, ne alaka?” diyeceğiniz bir filmle yapıyoruz. Zamanda yolculuk, robotların isyanı gibi fikirler size uzak geliyorsa, önce bir bizi dinleyin.
Filmin kurulu olduğu zamanda yolculuk konsepti, Drexel Universtesi fizikçilerinden Dave Goldberg’e göre bu filmdeki mantıkla uyuşuyor. Goldberg, “Tüm süreç kendi içinde kararlı bir döngüde. Ortada bir dede paradoksu yok ama tüm gerekli paradoks bilgileri var.” sözlerine yer veriyor.
Evet, belki listedeki zorlama filmlerden birisi ama zamanda yolculuk konusunda birçok kez doğru noktalara parmak basan ve paradoks içerisinde sıkışmayan nadir filmlerden biri. Öte yandan filmdeki alt metinlerden biri de robotların insanlara karşı ayaklanması.
Birçok filmde bu süreci gördük ama Terminator, bunu en iyi yansıtan filmlerden biri. İnsanları gelebilecek tüm kötülüklerden korumak için geliştirilen Skynet’in, en büyük kötülüğün insan olduğunun farkına varıp yaratıcılarına savaş açma fikri mantıklı değil mi?