Bilim Dünyasından Onaylı 10 Bilimkurgu Filmi
Bilimle uğraşıyor olmanız, bilimkurgu filmlerinden zevk almayacağınız anlamına gelmez.
Bilim-insanları tarafından onaylanmış, en başarılı 10 filmi içeren bu listeye bir göz atmakta fayda var.
Bilimkurgu, sinema sektörünü en çok besleyen tür olabilir. Filmlerin siyah-beyaz çekildiği dönemde, en sık karşılaşılan türlerden biri de bilimkurguydu. Sektör yavaş yavaş bu alandan elini ayağını çekmişti. Ancak 2000’li yıllarda, teknolojinin gittikçe iyileşmesiyle beraber bilimkurgu filmlerine de bir geri dönüş yaşandı. Hatta son 3-4 sene içerisinde izlediğimiz bilimkurgu filmlerinin sayısının, önceki yıllara göre daha fazla olduğunu fark etmişinizdir sanıyorum.
Yıllar içerisinde bilimkurgu romanları filme aktarıldı. Bazı eserlerde de bilim dünyasından yardım alındı. Örneğin, Stanley Kubrick 2001: A Space Odyssey’in yazım aşamasında iki ünlü isimden yardım almıştı. Biri bilim dünyasından yakın ilgilenen ve bilimkurgu eserleri veren Arthur C. Clarke‘dı (Kendisi kitabın ve serinin de yazarıydı). Diğeri ise çağımızın en büyük biliminsanlarından Carl Sagan.
Bunun gibi örneklerden bolca var. Peki bilim dünyası hangi filmleri seviyor? İşte bu filmleri de aşağıdaki listede bulabilirsiniz.
The War of the Worlds (1953)
H. G. Wells’e küresel çapta ün getiren The War of the Worlds, saltık bilimkurgunun üst sıralarında yer alan bir eser. Listedeki film 2005 yapımı ucuz komedi ile karşılaştırılmasın lütfen. 1953 yılında Byron Haskin -ki kendisi Robinson Crusoe on Mars filmini çekmişti- The War of the Worlds’ü beyaz perdeye yansıttı.
H. G. Wells, eseri 1898 yılında yazmıştı. Marslıların, Dünya’yı işgalini anlatan bu eser, çıktığı dönemde büyük ses getirmişti. Wells’in anlattığı o büyük kaotik savaş, yıllar sonra karşımıza 2 adet Dünya Savaşı olarak çıktı. Kendisi savaş oyunları ve askeri bilgiyle yakından ilgileniyordu. Eserin, bilimsel kurgusunu bir kenara bırakırsak, Marslıların saldırısı tüm korkunçlığuyla insanlığa saldırmıştı. Byron Haskin, sanıyoruz bu hikayeyi başarıyla filme aktarabildi.
Öyle ki, evrende olası akıllı varlıkları arayan SETI (Search for Extraterrestrial Intelligence) kurumunun yardımcı astronomlarından Seth Shostak film için “Filmi izledikten sonra tüm gece hasta yattım. Farklılık yaratan bir filmdi” demişti.
Star Wars (1977)
Sanırım biz bilimkurgu severler için bir başyapıt olan Star Wars’u es geçmek ayıp olurdu. Yıllardır süregelen bir kavgaya da açıklık getirelim aslında. Star Wars Post-Futuristik bir havada yazılmış fantastik bir bilimkurgu eseridir. İçerisinde Spagetti Western ve Kurosawa’nın Samuray filmlerini yansıtan ögeler bulunmaktaydı. Her şeyi bir kenara bırakırsak, sonuçta bilimkurgu filmi olarak sunabiliriz. Çünkü arka fonda, gerçekten inanılmaz bir teknoloji operası vardı.
UCLA’da davranışsal sinirbilimi üzerinde çalışan Aaron Blaisdell, filmi 9 yaşındayken izlemiş. Blaisdell “Daha önce beyaz perdede, bu kadar fantastik şekilde ilham kaynağı olan başka bir film çekilmemişti” sözlerine yer vermiş. Carnegie Mellon’s Robotics Institute kurumunda çalışan Siddhartha Srinivasa ise filmden etkilenerek kendi C-3PO droidini yaptığını itiraf etmişti.
Blade Runner (1982)
Phillip K. Dick’in elinden çıkma, 1968 tarihli Android’ler Elektrikli Koyun Düşler mi? (6.45 Yayınları 1996) kitabından uyarlanan Blade Runner, sinema tarihinin en egzotik bilimkurgularından biriydi. Film pek çok kesim tarafından anlaşılmamış olsa da, insanın kendi benliği üzerine verdiği felsefi bir mücadeleyi ele alıyordu. Harrison Ford’un başrolünde oynadığı, Ridley Scott’un çektiği Blade Runner, bilim dünyasından da kabul görmüştü.
İnsanların arasında yaşam mücadelesi verip, kendilerini gizlemeye çalışan androidler, yukarıda da bahsettiğim üzere insanın kendi benliğini de sorgulamaya itiyordu: Acaba ben de onlardan biri miyim? MIT’nin Media laboratuvarında çalışan Daniel Novy, gelecek yıllarda karşılaşacağımız yapay zekanın ne gibi boyutlara geleceğini bu film sayesinde anlayabileceğimizi iddia etmişti.
Jurassic Park (1993)
Bilimkurgu denilince aklınıza ışınlanma, uzay gemileri, robotlar geliyor değil mi? Bir noktada bu düşünceyi yıkmalısınız. Çünkü Jurassic Park da, gayet başarılı bir bilimkurgu örneğiydi. Hem de sağlam bir genetik mühendisliği göndermesiydi.
Jurassic Park’ın arkasında süzülen fikir, korunmuş bir dinazor DNA’sının yeniden yapılandırılabileceğiydi. Yani yeryüzünden çoktan yok olmuş canlılar, genetik mühendisliği sayesinde yeniden yaşama döndürülebilirdi. İlk anda biraz sıradışı gibi gözükse de, bu teknolojiye sahibiz. Şu an bir çok ülke, topraklarında bulunan hayvanların, bitkilerin, böceklerin yani yaşam ile alakalı aklınıza gelebilecek herşeyin gen kütüphanesini oluşturuyor. Birinin nesli tükendiğinde yeniden doğal yaşama kazandırabileceğiz.
Filmin yapımını da yardımcı olan Paleontolojist Jack Horner “Jurassic Park’ın çizdiği bilimin gerçek olmasını dilerdik” demişti.
WALL-E (2008)
Listedeki tek animasyon filmi ünvanı WALL-E’ye gidiyor. Soruyorum, aranızdan hangimiz bir Pixar filminde duygulanmadık? WALL-E izleyiciyi duygulandırmış, hatta belki ağlattı (Çok mu belli ettim?). Ama önemli bir soruyu da gündeme getirdi. Gelecekte Dünyamıza ne olacak? Daha da önemlisi bize ne olacak?
Filmde Dünya’da kalan robot WALL-E (Açılımı Waste Allocation Load Lifter – Earth Class demektir), yeryüzündeki pisliği bıkmak usanmak bilmeyen bir gayretle temizlemeye devam etmektedir. Yeryüzü o kadar pislenmiş ve yaşanamaz bir hale gelmiştir ki, insanlar bir uzay gemisi ile derin uzaya açılmışlardır. Ancak bir türlü geri dönemezler. EVE (Bunun da açılımı Extraterrestrial Vegetation Evaluator) adı verilen bir başka robot, yeryüzünün izini aramaktadır ve şansa bakın WALL-E ile karşılaşır.
Harvard Medikal Okulu’nda Psikiyatri bölümünden sorumlu Steven Schlozman filmin insanlara karşı kocaman bir ayna tuttuğunu söylüyordu. Bu aynaya bakıp ne gördüğümüz çok önemli.
2001 gerçekten de bi Kubrick baş yapıtı. Özellikle sonunda olanları anlayamamanın verdiği his inanılmaz. Bu film uykuları kaçıracak kadar muazzam güce sahip.