Yepyeni Bir Türk Korku Oyunu – Roots of Insanity İncelemesi
Korku oyunlarını çokça seven biri olarak duyurulduğu andan itibaren büyük bir merakla beklediğim Roots of Insanity’yi çıkar çıkmaz oynama fırsatı buldum. İnceleme yazısını çok önceden yazmama rağmen, sonradan çıkan teknik aksaklıklar yüzünden maalesef paylaşmam bayağı bir geç oldu. Geç olsun, güç olmasın diyerek fazla gevezelik etmeden incelemeye geçeyim.
Oyun Crania Games adlı Türk bir ekip tarafından Unreal Engine ile geliştirilmiş. Genel olarak birinci şahıstan oynasak da oyunun ilerleyen kısımlarında kazandığımız silah ile üçüncü kişi gözünden oynamak da mümkün hale geliyor. Türkçe seslendirme ve Türkçe alt yazı seçeneklerinin mevcut olmasıyla da bayağı bir gönlümüzü kazanıyor oyun. Yurt dışında 10 dolar gibi bir fiyatla satışa sunulurken Türk oyunculara özel 15 TL‘ye satışa çıktı. Sarf edilen o kadar emekten sonra, 15 TL gerçekten uygun bir fiyat. Hem Türk oyun yapımcılarını desteklemek hem de biraz gerilim yaşamak için çok güzel bir fırsat.
Korku, yaratık, halüsinasyon, içi boş dolap, ceset, daha çok içi boş dolap…
Oyunda Riley McClein adında bir doktoru canlandırıyoruz. August Valentine Hastanesi’nde gece mesaimizi yaparken duyduğumuz bir çığlıkla işlerin rengi biraz değişiyor. Sıklıkla geçirdiğimiz epilepsi nöbetleri başımıza zaten bela değilmiş gibi, bir de onlarca yaratığı bıçaklıyoruz. Evet, “bıçaklıyoruz”. Oyun bize çok net bir şekilde “Sen bir doktorsun, savaşçı değil ona göre davranmalısın” hissiyatını yaşatıyor başlarda. Kendimizi savunmak için bulduğumuz bıçağı kullanabiliyor ve gerektiğinde tekme atabiliyoruz. İlerledikçe epilepsi nöbetlerimiz daha da kötüleşmeye başlıyor ve sürekli ilaç almamız gerekiyor. İlaç kullanmadığımız takdirde gördüğümüz halüsinasyonlar ve savaştığımız yaratıklar çok daha beter hale geliyor.
İşin olmazsa olmazı karanlıkta görüşümüzü sağlayacak bir de kamera var tabii ama neyimiz yok tahmin edin? Evet pilimiz. Oyun boyunca o kadar acı çektim ki bu konuda, bir yerden sonra hikayeyi tamamen bırakıp pil (ve ilaç) aramaya başladım. Göz gözü görmüyor efendi diye homurdana homurdana gezerken istisnasız her dolabı açtım, her çekmeceyi aradım, köşe bucak gezindim ama buna rağmen fazla kaynak bulamadım. Bu olay başlarda “Zorlu oyunmuş.” diye düşündürttü ama zaman geçtikçe gerçekten can sıkıcı bir hal almaya başladı. Hem zaman kaybı yaşarken hem de oyundan kopmama sebep oldu.
Hikayeye dair…
Oyunu toplamda iki saatte bitirdim. Benim açımdan eksi bir yön bu fakat hikaye aynı hikaye ile daha uzun bir oyun yapılmaya çalışsa gerçekten bayat bir tat vermeye başlayabilirdi. Belki de farklı şekillerde oyun deneyimi uzatılsa daha iyi olabilirdi ama bir oturuşta oynayıp kalkayım diyorsanız bu sizin için artı yön olarak sayılabilir. Hikayesi oldukça kişiyi içine çekiyor ve akıcı ilerliyor. Etrafta bulduğumuz raporlarla hastanede neler olup bittiği hakkında bilgi alabiliyoruz. Ailemiz de işin içine karışınca olaylar daha da işin içinden çıkılmaz hale geliyor. Bölümleri geçerken küçük bulmacalarla da karşılaşmak mümkün. Bazen peşimizde onlarca yaratık ile kaçarken, bazen de anahtarlar arıyor, gizemi çözmeye çalışıyoruz.
Kırmızı köşede yüz adet zombi, mavi köşede ise epilepsi krizleri geçiren bir doktor! Dövüş başlasın!
Diğer açılardan incelemek gerekirse grafiklerin gayet tatmin edici ve göze hitap ettiğini söyleyebilirim. Sahne geçişleri olsun, kapı açılışları olsun, yaratıkların görünüşleri olsun gayet güzel duruyor.
Dövüş mekaniklerinin üzerinde ise bayağı bir çalışılması gerek. Az önce de dediğim üzere başlarda bize sen savaşçı değilsin, ona göre davran diyen oyunda zaman geçtikçe bir doktordan çok kasap şeklinde etrafta geziyoruz. Az sayıdaki kurşunla, birçok kez kafadan vuruş yapmama rağmen gram etkilenmemiş gözüken zombilerse ayrı bir sinir bozuyor. Bunun yanında oyunda zıplama veya eğilme gibi bir seçenek yok. Sadece bir bölümde zıplama şansı buldum o da bölümün içindeki kendi animasyondu sanırım. Zıplayamamanın eksikliğini bayağı bir hissetmedim desem yalan olur.
Oyunda çok fazla hata göze çarpıyor. Peşimden gelen yaratığın kapı eşiğinde beni tatlı tatlı beklemesi bir yandan güldürürken bir yandan da çıkış kapısı oldu. Optimizasyon ile ilgili de birçok sıkıntı var. Sadece ben mi yaşıyorum bu sıkıntıyı diye internette biraz dolaştığım ama tek olmadığımı gördüm. Sırf bu oyun için 32 bit sistemimi 64 bite çevirmek zorunda kalmam kişisel bir sıkıntı olsa da canımı sıkmadı değil.
Sonuç olarak
Alınmaya değer bir oyun, zaten fiyatı da gayet uygun. Mükemmel diyemeyeceğim, bir oyuna mükemmel demek de imkansız gözüküyor zaten şu zamanlar kulağa. Alın, oynayın, bu atmosferin zevkini çıkarın derim. Hem genç arkadaşlarımıza hem de Türk oyun yapımcılarına sonuna kadar destek olmamız gerek eğer mükemmeli istiyorsak. Oyunu satın almak veya incelemek isterseniz buraya tıklayarak Steam sayfasına ulaşabilirsiniz.
Daha önce oyunu oynarken çektiğimiz video da burada.
Sistem gereksinimleri
Minimum:İşletim Sistemi: Windows 7 – 64 bit
İşlemci: Intel Core i3-5020U 1.80 GHz, AMD Opteron 3260 HE 2.7 GHz Bellek: 8 GB RAM Grafik Kartı: Nvidia Geforce GTX 285, AMD Radeon HD 5850 DirectX: Versiyon 11.0 + Sabit Disk Alanı: 4.6 GB boş yer Ses Kartı: DirectX uyumlu
|
Önerilen:
İşletim Sistemi: Windows 10 – 64 bit İşlemci: Intel Core i5-3570K 3.40GHz, AMD Opteron 6238 2.60 GHz Grafik Kartı: Nvidia Geforce GTX 960, AMD Radeon R9 380 Bellek: 8 GB DirectX: Versiyon 11.0 Sabit Disk Alanı: 4.6 GB boş yer Ses Kartı: DirectX uyumlu |