İncelemeler

V For Vendetta İncelemesi

v-for-vendetta-banner-700x250

V for Vendetta, Alan Moore’un ve çizgi roman dünyasının en önemli işlerinden birisi olarak dikkat çekiyor. İşlediği konu ile hem bir döneme hem de günümüze ışık tutan bir eser olma özelliği taşıyor.

Bu yazıda, hem Alan Moore’un yazdığı çizgi romanı hem de Alan Moore’un reddettiği, “Benim eserim sinema filmi değil, çizgi romandır,” dediği; Wachowski kardeşlerin çektiği V for Vendetta filmini okuyacaksınız. Şimdiden söyleyelim, çizgi romanı okumayanlar veya filmi izlemeyenler için spoiler içerir. Okumuş ve/veya izlemiş olanlar için büyük keyif içerir!

1995 yılında Richard Donner’in “Assassins” filmine yazdıkları senaryo ile tanındı Wachowski biraderler. Bu onlar için ilk büyük işti. Daha sonra, 1996’da iki lezbiyenin bir soygun planından oluşan, ilginç bir kara film denemesi “Bound” ile yavaş yavaş isimlerinden söz ettirmeye başladılar. Film zekice yazılmış senaryosu ve ince ince işlenen gerilimli atmosferinin yanı sıra cinsel kimliklere de göndermeler yapmayı ihmal etmiyordu. Bu çıkış filminden sonra ikili, sinema tarihine geçecek olan, Matrix üçlemesini yönetti. Üzerine birçok kitap yazılacak kadar geniş bir konusu ve göndermeleri olan film hakkında fazlaca bir söz etmeye gerek yok sanırım. Genelde daha çok aksiyon sahneleri ve yarattığı ikonalarla anılsa da, ileride anlamını daha iyi bulacağını düşündüğüm bir üçlemeydi.

v-for-vendetta-filmiFazlaca ortalıkta görünmeyi ve fotoğraf çektirmeyi sevmeyen ikilinin son projesi ise, daha önce From Hell ve League of Extraordinary Gentlemen gibi çizgi romanları sinemaya uyarlanan Alan Moore’un, büyük bir okuyucu kitlesi olan V for Vendetta’sı oldu. Biraderler eseri sinemaya uyarlamak için senaryosunu yazdılar ve yönetmenliği Matrix serisinin görüntü yönetmeni James McTeigue’ye teslim ettiler. Fakat filmde çoğunlukla Wachowski kardeşlerin etkisi hissediliyor. Filme geçmeden önce biraz filme konu olan çizgi romana değinmek lazım.

Alan Moore’un yazdığı ve David Lloyd’un illustrasyonlarıyla desteklediği çizgi romanda, ABD’nin başlattığı daha sonra İngiltere’ye de sıçrayan bir savaştan sonra, totaliter rejimin yönetimi altına giren bir halk ve bu baskıcı rejimin kendi oluşturduğu ve daha sonra kendisini bu hale getiren rejimi yıkmayı hedef olarak seçen V’nin hikayesi anlatılıyordu. V’nin hikayesinin dışında, çizgi romanda esas işlenen konu ise, totaliter rejimin baskılarına karşın birey olmak ve totaliter rejimin yarattığı sanal konformizme boyun eğmemek gibi konulara da değiniliyordu. Aynı zamanda bu terörizmin meşruluğunu da sorgulayan bir hikaye.

“Adalet hızlı olacak, dürüst olacak ve merhametsiz olacak…”

V for Vendetta, “Hatırla, 5 Kasım’ı hatırla.” sözleriyle açılıyor. Peki 5 Kasım’da ne olmuştu? Filmin açılışında hatırlatılan ve atıfta bulunulan bu tarihin elbette önemli bir yeri vardı. 5 Kasım 1605’ta Guy Fawkes ve arkadaşları İngiliz Parlamentosunu havaya uçurmaya çalışmışlar, ancak yakalanmışlardır. Yakalanan “hainler” idam edilmiştir. Bu günden sonra 5 Kasım İngilizler için bayram haline gelmiştir. Vendetta’da bu olayı kendisine temel alarak, 2035 yılında, V’nin Guy Fawkes’un görevini alarak, Parlamento’yu hava uçurma girişimini anlatıyor.

v-for-vendettaSavaştan sonra oluşan kaos ortamında, Adam Sutler (John Hurt) meydanlara çıkar, ateşli ve milliyetçi konuşmalarıyla halkı kışkırtır. Halkı bu duruma karşı tepkili olmaya ve kendisini desteklemeye çağırır. Kışkırtılan halk daha sonra Sutler’i ve hükümetini destekler ve onu iktidara getirir. Bu aslında bize Hitler dönemini hatırlatır. Sutler ve Hitler isimleri bile birbirlerine çok benzemektedir. İsimler dışında Sutler’in partisinin amblemi ve bayrakları da Hitler’in Nasyonel Sosyalist partisini anımsatır. Sutler’da Hitler gibi savaştan sonra, bir kaos ve umutsuzluk ortamında halkın desteğiyle iktidara gelmiştir. Tıpkı Hitler gibi faşist ve propagandacı bir politikası vardır.

Sutler’ın ilk icraatları halkı sindirmek ve anarşizmi engellemek için şiddet kullanmak olur. Tıpkı Hitler dönemindeki toplama kampları gibi, insanları uysallaştırmak ve sisteme uyumlaştırmak için Islah Evleri ve çeşitli kamplar kurulur. Bu kamplarda insanlara işkence yapılması dışında yine Hitler dönemindeki “üstün insan” deneylerine benzer, “ideal insan” deneyleri yapılır. İdeal insan nedir? Sisteme uyum sağlamış, tepkisi en aza indirgenmiş, beyni yıkanmış, olması istenilen bir yaşam formudur. Bu da George Orwell’in eserinden uyarlanan 1984’teki insan formunu akla getirir. Sutler karakterini 1984’teki sisteme karşı gelen ve insan olmayı sürdürebilen Winston karakterini oynayan John Hurt’ün canlandırması da, yine 1984’e bir saygı duruşu niteliğindedir.

100 binden fazla insan öldürülmesine rağmen, deneyler istenilen sonucu vermez. Deneyler sonucunda ise yeni bir keşif yapılır. Totaliter rejimin bu hastalıklı deneylerinin tek sonucu, kahramanımız V’dir. Bu deneyler sonucu V, bir nevi Hitler dönemindeki “üstün insana” yakın bir nitelik kazanır. Sutler hükümeti sisteme karşı gelemeyecek, her istenileni yapacak bir insan için çalışmalar yaparken, bu çalışmalar tam tersi bir şekilde sonuçlanır.

Böylece V, hayatını mahveden insanlardan intikamını almak için onların yarattıkları sistemi çökertmeyi istemektedir. V aradan geçen zaman içinde kişisel intikamını, Guy Fawkes’un maskesini takarak bir toplumun intikamı haline getirir.

v-for-vendetta-resim2Sutler hükümeti insanları baskı altına almak için tıpkı 1984’teki Büyük Birader hükümeti gibi her şeyi en ince ayrıntısına kadar planlamıştır. Geceleri sokağa çıkma yasağı vardır, müzik ve resim yasaktır. Hükümet rastlantısal tarayıcılar, telefon takipleri, retinasal kimlik tespitleri, güvenlik kameraları ve kolluk kuvvetleri gibi son teknolojiyle insanları sürekli denetlemektedir. En ufak bir harekete karşı bile müsamaha yoktur. Bir bölgede ciddi bir olay çıktığında ise o bölge karantinaya alınır ya da yok edebilir. Bu aynı zamanda bize Michel Foucault’un “Hapishanenin Doğuşu” hikayesini de anımsatır. Ortaçağ’da bir yerde veba salgını çıktığında, o bölge karantina altına alınır. Mekansal çerçeveleme yapıldıktan sonra, her mahalle ayrı ayrı bölümlere ayrılır ve yetkililerce denetime tabii tutulur. Bu mahallelerde yaşayanlar, sağlıklı bile olsalar, hiçbir şekilde evlerinden dışarıya çıkamazlar. Temsilciler her gün evleri teker teker denetler. Eğer bu denetimlere karşı çıkılır veya evin dışına çıkılmak istenirse, temsilcilerce öldürülürler. Bu hikaye aslında bize yöneticilerin otoritelerini nasıl daha da mutlak hale getirdiğini, otoriteyi nasıl düzenli ve sürekli hale getirdiklerini gösterir.

1984, Fahrenheit 451 ve son olarak V for Vendetta gibi filmlerde de totaliter rejimin otoritesini görürüz. İnsanlar çeşitli mekanlara hapsedilir, sürekli denetime tabii tutulur, her şey kayıt altına alınır. İktidar her şeyi bilir ve her şeye hakimdir. Bu aynı zamanda “ideal düzen ve yönetim” anlayışının ütopik bir yansımasıdır.

Hükümet her türlü eylemi insanların inançlarını sorgulaması olarak görmektedir. İnsanoğlunun en temel gereksinimlerinden biridir; inanç. İnsanlar sürekli bir şeylere inanmak ister. Bu günümüzde olduğu gibi çoğu zaman, onların gerçekleri görmesini, olayları sorgulamasını engelleyici bir perde niteliğine de bürünür.

İnsanların kendi istedikleri doğrulara inanmalarını sağlamak içinde, Hitler’in ve Büyük Birader’in totaliter iktidarı, günümüzde ABD’nin de kullandığı gibi medyayı kullanır. Sutler hükümeti adına, bu görevi, eskiden orduları yöneten “kumandan” olan, “Londra’nın Sesi” programının sunucusu ve Hitler’in Propaganda Bakanı Joseph Goebbels’i andıran, Prothero yapmaktadır. Bu görevi eski bir kumandanın yapması da, savaş araçlarının değişimini gözler önüne sermektedir. Artık fiziksel savaşlar yoktur, bunun yerine hükümet tarafından sanal savaşlar yaratılır. Bu savaşları idare edenlerde medyaya yön veren propagandacılardır.

v-for-vendetta-remember-rememberV ilk olarak adalet kavramını gündeme getirir. Baskıcı ve faşist hükümetin mevcut adaleti yerine kendi adaletinin hüküm süreceğini de, Adaleti simgeleyen heykeli yıkarak gösterir. Bu sahnede arka planda çalan, coşkuyu, yaşama sevincini, zaferi ve inancı bestelerinde işleyen Tchaikovsky’nin 1812 uvertürü de ayrı bir güzelliktir.

V kendi adalet kavramını gösterdikten sonra ilk iş olarak ulusal televizyon kanalına yönelir. Burada yayına müdahale ederek, bir nevi ulusa sesleniş konuşması yapar. Hükümet insanların beyinleri yıkayarak, sanal savaşlar, hastalıklar, terörist eylemler ve uydurma doğal afet haberleri verirken, V bütün bunların arkasında yatan gerçekleri, yine kendi şiirsel üslubuyla ifade eder. Propaganda sayesinde insanların güvenlikli ve huzurlu gibi görünen hayatlarının arkasında aslında, korkunun yattığını vurgular. Bugünde durum aslında farklı değil. Özellikle 11 Eylül’den sonra Amerika’da insanların korkularından faydalanan bir politika egemen oldu. Ulusal güvenlik gerekçesiyle bireysel özgürlükler sınırlandı. İnsanlar daha çok gözetlenir ve aranır oldu. Bir korku kültürü egemen kılındı. Frank Furedi bu kültürün gelişim sürecini şöyle açıklıyor; “Sovyetler Birliği’nin yıkılması ve Çin’deki değişimlerden sonra yükselen “tek kutuplu” neoliberal dalga ve sendikaların, ailelerin ve çeşitli cemaatlerin çözülmesiyle insanlar bireyselleşti belki; ancak yeni dayanışma biçimlerinin yokluğunda bu bireyselleşme, kişiyi özgürleştireceğine iyice çaresiz hale düşürdü.” Çevresinden gittikçe ayrılan, dayanışma süreci sekteye uğratılan bireyin gün geçtikçe kendine güvensizliği de arttı. Aynı zamanda medyada yer alan felaket haberleri bireyi daha da sindirici bir rol oynadı. Radyoaktif felaketler, kimyasal ve nükleer silahlar, depremler, hortumlar, deli dana ve kuş gribi gibi kitlesel çaptaki hastalıklar derken, birey artık kendini sürekli bir tehdit altında hisseder oldu. Hükümetlerde insanların bu korkularından yararlanmak için, bu konuları devamlı göz önünde bulundurarak sürekli sanal tehditler yarattılar. Sutler hükümeti de bu yolla insanları baskı altında tutmayı amaçlıyor.

Fakat V, televizyonda yaptığı konuşma ile hükümetin silahını hükümete karşı kullanır. Zulmü, adaletsizliği, insanın bireysel haklarının hiçe sayılmasını ve hükümetin kesintisiz baskısına karşı, V aydınlanmacı insan modelini öne sürer. Düşünen, itiraz eden, kendi kararlarını kendisi veren, düzene uymak zorunda olmayan özgür bir insan modeli çizer.

Bu İçeriğe Oy Verin

1 2Sonraki sayfa

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu

Log In

Forgot password?

Forgot password?

Enter your account data and we will send you a link to reset your password.

Your password reset link appears to be invalid or expired.

Log in

Privacy Policy

Add to Collection

No Collections

Here you'll find all collections you've created before.