Hiç Fena Olmamış Sanki – The Witcher: Nightmare of the Wolf İncelemesi
Netflix’in yeni anime filmi The Witcher: Nightmare of the Wolf’u herkesten önce izledik ve siz okuyucularımız için inceledik. Yazımızda SPOILER BULUNMAMAKTADIR, buyurun gelin!
Açık konuşayım: Ben Witcher hayran kitlesinin Netflix’in ortaya koyduğu işten zerre hazzetmeyen tarafındaydım. Sebebi “Abi siyahi Dryad mı olur ya?” ve “Bu ablanın nesi Yennefer’a benziyor?” geyikleri değildi tabii ki. Hoş, oyuncu kadrosunda da çok ciddi sorunlar vardı ama benim diziyle ilgili en büyük sıkıntım hikaye anlatımıydı. Atmosfer ve dizinin tonu gayet oturaklıydı, ona laf edemem kesinlikle. Yazar kadrosu da teoride ana temaları doğru anlamıştı aslında. Ancak iş pratiğe dökmeye gelince ekip maalesef olaylara çok yanlış yaklaşmıştı. Nihayetinde ortaya çıkan ürün bir kitap uyarlaması olarak çok zayıftı, evrene yabancı izleyiciler içinse tam bir keşmekeşti. Ben de haklı olarak Witcher ve Netflix kelimeleri yan yana gelince “Acaba bu sefer nereden patlatacaklar?” demekten alamıyordum kendimi… Ta ki Nightmare of the Wolf’u izleyene dek.
Yanlış anlamayın, Nightmare of the Wolf kesinlikle mükemmel bir yapım değil. İyi yaptığı şeyler de var kötü ya da eksik yaptıkları da. Hepsi hakkında uzun uzun konuşacağım ama ilk izlenimim Netflix’in yola girmeye başladığı yönünde. Animenin yürütücü yapımcısını ve baş yazarını tanıyoruz aslında: The Witcher’da da aynı görevi yürüten Lauren Hissrich ve ilk sezonun yazar kadrosunda bulunan Beau DeMayo. Nightmare of the Wolf’a tereddütle yaklaşma sebebim de aslında Hissrich ve DeMayo’ydu çünkü malumunuz dizinin ilk sezonu pek iyi değildi. Ama ikili bu sefer derslerine çok daha iyi çalışmış. Muazzam bir iş çıkarmışlar mı? Hayır ama Witcher evrenine yaklaşımlarını doğru rotaya sokmaya başladıkları gayet net anlaşılıyor. Dizinin 2. sezonuyla ilgili umutlarımı az da olsa yeşerttiğini söyleyebilirim, buradan artı puan.
“Bizim Zamanımızda Buralar Hep Dutluktu”
Hikayemiz, babacanlığı ve bilgeliğiyle tanıdığımız Vesemir’in çocukluğundan başlıyor ve gençlik günlerine uzanıyor. Gençlik günleri dediğime bakmayın zira kendisi bol mutajenli bir Witcher olduğundan belli etmese de tam 70 yaşında. Aldığı yaşlar kendisine bilgelik getirmemiş olacak ki oldukça hovarda, umursamaz ve sefa düşkünü bir Vesemir portresi çizilmiş. Kendisini ve çevresindekileri nasıl durumlara soktuğunu düşünmeyen, para kesesini cebine atıp keyfine bakan gayet hedonist bir karakter; Geralt ile taban tabana zıtlar. Witcherlar ise büyümeye devam eden çok daha geniş bir topluluk. Klasik “Sen mutantsın, aşağılıksın” tepkilerini görseler de diğer yapımlardakinden daha güçlü bir haldeler. Kaer Morhen’i kalabalık görünce çok şaşıracaksınız önden söylemiş olayım. Ufak bir bilgi de vereyim: Vesemir’i Divergent filmlerinden tanıdığımız Theo James seslendiyor ve bence seslendirme sanatçılığı oyunculuğundan kat be kat iyi, aynen devam etsin.
Genç Vesemir’in Acıları
Nightmare of the Wolf aslında bir kahramanın yolculuğu hikayesi. Klasik macera çağrısına cevap veren, mükafatlarını kucaklayan, başına gelen musibetlerle boğuşan ve nihayetinde olgunlaşan kahraman formatının Witcher’a uyarlanmış halini izliyoruz. Vesemir finalde “ZIBAMM” diye tanıdığımız Tonton Dede’ye dönüşmüyor tabii. Yine de izlerken bu umursamaz hallerinin aslında kendini savunma mekanizması olduğu fark ediliyor. Kalbinin derinliklerinde başından beri bildiğimiz Vesemir o.
Vesemir her Witcher gibi Otlar Sınavı’ndan geçmiş, o korkuyu yaşamış bir karakter. Otlar Sınavı için ayrı bir parantez açmak istiyorum çünkü animenin en vurucu bölümü burası. Bu sınav oyunlarda da kitaplarda da öyle aşırı detaylı bahsedilmeyen, küçük çocukların Witcher olmak için geçmesi gereken zorlu bir mücadeleler serisi. Çoğu çocuğun hayatını kaybettiği, koca koca Witcherlar’ın seneler sonra bile etkisinden çıkamadığı bu sınavı yansıtmak çok zor bir işti ve altından gerçekten çok güzel kalkmışlar. Yapımda yayında emeği geçen herkese saygılarımı sunuyor ve artı puanlarını veriyorum bu bölüm için.
Tam Olacakken Olamayangiller’de Bugün
Senaryoda klasik “Witcher’ın dünyası çok gri abi ya ne iyi var ne kötü var,” formülü benimsenmiş; yeri geliyor güldürüyor, yeri geliyor gözleri dolduruyor, yeri geliyor ahlaki ikilemlere sokuyor. Witcher işleri, dönemin dünyası hakkında bilgiler, “Neden böyle yapmışlar ya?” dedirten ama sonra inceden hak verdiğiniz durumlar da bol miktarda mevcut. Üstelik gayet akıcı bir yapım, zamanın nasıl geçtiğini anlamıyorsunuz. “Eee daha ne o zaman, nesi olmamış?” dediğinizi duyar gibiyim, hemen cevap veriyorum: Senaryo çok ama çok kolay tahmin ediliyor. Gerçekten o kadar kolay tahmin ediliyor ki anlatamam size, izlerken gözünüze sokuyorlar resmen. Şoka uğratan, “Yuh, bu asla aklıma gelmezdi” dedirten bir iş yok ortada. Yine de kendini izlettiriyor mu? Evet, izlettiriyor ki tahmin edilebilir bir senaryo için bu da büyük bir başarı. Ama seyir zevkini baltalamıyor desem yalan olur, doğal olarak sürpriz faktörünü azaltıyor çünkü. Ben yine de sıkılmadım izledim ama Witcher evrenine yabancı bir izleyici benle aynı şekilde düşünür müydü emin değilim o yüzden buradan eksi puan.
Senaryo demişken yan karakterlere de değinmek istiyorum çünkü eksi puanlarımın biri de buradan geliyor. Animede Tetra, Luka ve Leydi Zerbst gibi yeni karakterle tanışıyoruz. Bazıları gerçekten güzel yazılmışlar; ben özellikle Vesemir’in ustası Deglan’a bayıldım. Ne var ki uygulama noktasında yine sorunlar var. Gördüğümüz çoğu yan karakter etkisiz eleman konumunda. Hatta bazılarının sadece 3-4 satır diyaloğu var diyeyim gerisini siz anlayın. Bu kim, neden burada, nereden geldi, ne ara gitti sorularını bol bol soracaksınız. Tamam hikaye Vesemir’in hikayesi kabul ediyorum ama ana karakteri merkeze almanın da bir adabı var şimdi. Oyunlarda da kitaplarda da akılda kalıcı, iyi işlenmiş yan karakterler görmeye alışkınız ve biliyoruz ki onların duygu dünyalarına, hayatlarına biraz daha dalmak ana karakteri ana karakter olmaktan çıkarmıyor. Nightmare of the Wolf, yan karakterlerin bu yanlarını birkaç satır diyalogla geçiştirerek sınıfta kalmış. Keşke böyle yapmasalardı çünkü yazının başında dediğim gibi doğru rotaya girdiklerini hissediyorsunuz izlerken, “Vay be buradan çıkar bir şeyler” diyorsunuz. Bunu net bir şekilde gösterme ve daha akılda kalıcı yan karakterler yazma fırsatını kaçırmışlar, yazık etmişler. Ama karakterlerin birbirleriyle ilişkileri hiç fena yazılmamış. Kişiliklerini, dinamiklerini ve motivasyonlarını gayet iyi anlıyorsunuz, o konuda haklarını yemeyeyim şimdi.
Witcher Denince Akla Gelenler Sıralı Tam Liste: Kan, Canavarlar, Sahireler, Daha Çok Kan
Nightmare of the Wolf’un en güçlü yanı kesinlikle animasyon kalitesi. The Legend of Korra ve Dota: Dragon’s Blood’dan tanıdığımız Studio Mir gerçekten çok güzel bir iş çıkarmış bu noktada; hatta bazı sahneleri çerçeveletip duvara asasım geldi o derece. Animeye genel olarak Witcher evreninin tekinsiz havasına çok yakışan karanlık tonlar hakim, Castlevania enerjisi aldım ve çok hoşuma gitti bu durum. Dövüş sahnelerinde de ellerini korkak alıştırmamışlar, kılıçlar çekildiği anda kan gövdeyi götürüyor. Animasyon kanadında en son Invincible’da böyle vahşi dövüş sahneleri izlemiştik ama Invincible, Nightmare of the Wolf’un yanında resmen Disney filmi gibi kalmış. Fışkıran kanlar, yerlere saçılan iç organlar, kopan kollar bacaklar derken şaka maka dövüş sahneleriyle karışık anatomi dersi alıyoruz.
Leshenler, Basiliskler ve Ghoullar gibi pek çok tanıdık canavar da yer alıyor animede. Klasik bir canavar avı hikayesi izlemiyoruz ama yine de kılıca yağ sürmeler, iksir içmeler ve Aardlar bol bol var. Animasyonları tekrar öveceğim burada çünkü aksiyon sahneleri gerçekten çok iyiydi. Yalan yok, fazla uçma kaçma görünce abartmışlar gibi hissettim ama bir anime izlediğim gerçeğini hatırlayınca çok gözüme batmadı. Burada bir parantez daha açıp müziklerin de gerçekten çok iyi olduğunu ve atmosfere cuk oturduğunu ekleyeyim, artı puanı yapıştırayım.
Sonuç Olarak…
Spoiler vermeden detaylı analiz etmek zor ancak The Witcher: Nightmare of the Wolf’u genel anlamda beğendim ben. Yer yer “Buna gerek var mıydı şimdi?” dedirtse de, dikkatimi çeken sıkıntılar olsa da diziden daha iyi ve daha keyifli bir yapım olduğunu söyleyebilirim. Dizideki karmaşık hikaye anlatımı burada yok, yazarlar artık nasıl Witcher hikayesi yazıldığını öğrenmeye başlamışlar. Yan karakterlere detaylı eğilmemiş olmaları bir sorun ama en azından dizideki gibi izlerken garipsediğimiz ilişkiler yok. Aksine, diyaloglar çok doğal ve keyifli.
Animasyonun geçtiği dönemi riskli bir seçim olarak görüyordum ben çünkü Vesemir’in geçmişi kitaplarda çok az bahsedilen bir bölüm. Kaynak materyal net değil, serbest takılmaları gerekecek, Netflix hikayeyi yazarken kesin ipin ucunu kaçırır diye düşünüyordum ama anime beni olumlu yönde şaşırttı. Evrene yakışır animasyonlar eşliğinde gayet hoş bir yapım izledim. Serinin hayranlarının seveceği, belki Netflix’ten çıkma Witcher yapımlarına bakış açılarını biraz daha yumuşatacak bir içerik. Seriye yabancı izleyiciler de boş vakitlerinde göz atabilirler ama ana seriye ilgilerini arttıracağını pek sanmıyorum çünkü animasyonun evreni tanıtıp yeni izleyici çekme derdi yok. Witcher’la ilk defa tanışanların anlamayacakları, eski hayranlar kadar heyecanlanmayacakları yerler çok olacak. Yine de kafaları dizinin ilk sezonundaki gibi karışmayacaktır.
Uzun lafın kısası mükemmel değil, hâlâ yolu var ama yerden yere vurmaya da gerek yok bence, 10 üzerinden 7 puanı hak ettiğini düşünüyorum. Spoiler yasağı nedeniyle konuşamadığımız çok şey var, onları da 1-2 güne tartışırız artık. Witcher: Nightmare of the Wolf 23 Ağustos’ta Netflix’te yayınlanacak.
Şimdiden iyi seyirler dileriz, yorumlarınızı bizle paylaşmayı unutmayın!