The Gamer: Hayat Bir Oyun Olsa
The Gamer, tüm oyunseverlerin okurken çok zevk alacağına inandığım Güney Kore çıkışlı bir çizgi roman. Kore yapımı olduğu için “Manhwa” olarak da adlandırılıyor. Manhwa‘lar da tıpkı mangalar gibi kendilerine has bir tarza sahipler. Bu nedenle The Gamer hakkında konuşmadan önce bu türe yabancı olanlar için kısaca manhwa kavramından bahsetmek istiyorum.
Manhwa
Manga dediğimiz zaman hemen hemen herkesin bir fikri ve birçok kişinin de severek takip ettiği birkaç serisi bulunmaktadır. Ancak Uzak Doğu’dan çıkan çizgi romanlar dünyasında giderek yükselen bir başka ülke daha var: Güney Kore. Bu ülkeden çıkan çizgi romanlara “Manhwa” deniyor. Manga ile kıyaslandığında çoğunlukla çizim kalitesi bir tık aşağıda ancak panellerin de çoğunluğu renkli oluyor. Manhwa‘larda asıl odak noktasını çizimler değil hikaye oluşturuyor da diyebiliriz. Bunun bir nedeni ise, manhwa piyasasının çoğunlukla internette yayınlanan bu nedenle webtoon olarak da adlandırılan eserlerden oluşması.
The Gamer
Bu yazıda ise, uzun bir süredir okuduğum en eğlenceli çizgi romanlardan birisi olan The Gamer isimli bir manhwa‘dan bahsedeceğim. The Gamer, 2013 yılında Sung Sang-Young ve Sang-Ah isimli iki genç sanatçı tarafından çıkarılmaya başlandı. Günümüzde de yayın hayatına devam etmekte olan serinin bölüm sayısı 260’ı aşmış durumda. Ve bir aksilik çıkmadığı sürece her hafta güncelleniyor seri.
Hikayemiz ise her oyun sevdalısının en azından 1 kere hayalini kurduğu bir konuya odaklanıyor. Hayatımız bir oyun olsa neler olurdu? Han Jee-Han, sıradan bir lise öğrencisidir. Kore standartları için bile bilgisayar oyunlarına biraz fazla düşkündür. Ancak bir gün beklenmedik bir şey olur. Annesi onu markete yollamaya karar verince bir anda karşısına bilgisayar oyunlarındaki gibi bir konuşma kutusu çıkar. Bu konuşma kutusu ona eğer annesinin verdiği görevi başarıyla tamamlarsa 500 deneyim puanı ödül vadetmektedir. Bu tarzda birkaç görev tamamladıktan sonra level atlayan karakterimiz karakter özelliklerini de artırabilme gücüne sahip olduğunu anlar. Yeteneklerinin sınırlarını sadece hayal gücünün çizdiğini zamanla keşfedecektir. Ders çalışarak zekasını, ağırlık yaparak kas gücünü yükseltebilmekte sopayla bir şeylere vurarak da yakın dövüş yeteneklerini geliştirebilmektedir. Zekası arttıkça büyü yapabilmenin de yolları bulur yavaş yavaş. Hikayedeki en güzel noktalardan birisi de diğer insanların yeteneklerine bağlı olarak kafalarının üstünde kaçıncı level birisi olduklarının yazmasıdır.
Ancak fazla zaman geçmeden, kendisi kadar orijinal güçleri olmasa bile doğaüstü güçlere sahip tek kişinin kendisi olmadığını anlayacaktır kahramanımız. Bu tarz güçlere sahip insanların dünyası abyss denen gizli bir dünyadır ve normal insanlardan saklamaktadırlar bu güçlerini. Ancak abyss’in parçası olmak hayal edebileceğinden çok daha tehlikelidir. Abyss’de yetenekli kişileri avlayıp onları köle olarak kullanan örgütlerden psikopat katillere kadar çok sayıda tehlike bulunmaktadır. Bu nedenle de klan mantığı yaygındır ve insanlar hayatta kalabilmek için bu tarz gruplara katılmaktadır. Karakterimiz de bu zorlu dünyada yaşamını sürdürebilmek için güçlenmeye karar verir ve dungeon denen özel boyutlardaki yaratıkları öldürerek deneyim puanı ve eşya/para kasmaya başlar. Evet tam olarak bir mmo karakteri gibi zombi ve ogre tarzındaki yaratıkları öldürerek farm yapar. Bu durum, yeteneğinden kaynaklı olarak sadece karakterimize özgüdür. Ancak elde ettiği eşyaları parti kurarak dostlarıyla da paylaşabilmektedir. Olaylar geliştikçe karakterimiz birçok dost ve düşman edinerek çeşitli maceralara atılır bu yeni dünyada.
Sonuç
The Gamer, derin bir hikayeye ve karakterlere sahip olmasa bile ilginç konusu ile pkurken en çok eğlendiğim çizgi romanlardan birisi oldu. Eğer oyun oynamaktan ve çizgi roman okumaktan hoşlanıyorsanız bu eseri okurken büyük bir zevk alacağınızı da garanti edebilirim. Ayrıca daha önce hiç manhwa okumadıysanız, The Gamer, güzel bir başlangıç olacaktır.