Basketbol ve Çizgi Dünya – Space Jam: A New Legacy İncelemesi
Space Jam efsanesi biz 90’lar nesli için yeri apayrı bir filmdi. Basketbola olan sevgimizi zirveye taşıyan, bir yandan da her sabah TV karşısına geçip keyifle izlediğimiz hınzır tavşanımız Bugs Bunny ve ekibi işin içinde dahil olunca bizi bizden almıştı. 25 sene üzerine yeni bir macera olan Space Jam: A New Legacy ile tekrardan beyaz perdeye dönüp karşımıza çıktılar.
Analize başlamadan önce SPOILER uyarımı yapayım sonra aramız bozulmasın. :)
Günümüz basketbolunda başı çeken ve King lakabı ile efsaneler arasına girmiş Lebron James bu maceraya önderlik eden isim. Hikayemiz kendisinin küçük yaşta tutkunu olduğu hem basketbol hem de oyunlar üzerine olan bir sahne ile başlıyor. Yaşıtları Game Boy ile maceradan maceraya atladıkları oyunları oynarken kendisi de bunu çok istese de koçu ondaki basketbol yeteneklerinin üst düzey olduğunu ve ileride çok büyük bir basketbolcu olacağını söyleyip oyun oynamak yerine basketbola odaklanması gerektiğini belirtiyor ve sonra durum malum. Günümüze döndüğümüzde de Lebron, çocukları için de basketbol kariyerlerine odaklanmaları için elinden geleni yapmakta ortanca çocuğu olan Dom James her ne kadar basketbol’u seviyor olsa da kendisi bir oyun tasarımcısı olmak istiyor ve bu yönde de adımları atmış olup tek başına oyun bile yapmış.
Dom James ve Oyun
Dom James, her ne kadar E3 oyun fuarına gitmek istese de Lebron bu konuda kendinse pek destek olmamakta. Tam da bu sırada Warner Bros. şirketi, yeni bir teknolojinin üstünde çalıştığını duyurur ve yeni yüzlerle çalışıp kendi evrenlerini daha da büyütmenin peşindedir. Tabii bu durumda ilk akla gelen kişi de Lebron oluyor. Yapay zeka yardımı ile çalışmak istedikleri kişiyi kopyalayıp böylelikle hem filmlerde hem dizilerde hem de çizgi filmlerde kullanabilecekler ve o oyuncu sürekli çekimden çekime koşmak zorunda kalmayacaktır. Herkes hayran olsa de Lebron bu duruma çok sıcak bakmıyor ama oğlu Dom, oyun yapımcılığının verdiği cesaret ve bilgiyle, “Bence bunu bir değerlendirmelisin baba, hem ben de E3 oyun fuarında kendimi iyice geliştirip sana yardımcı olurum,” der ve baba – oğul tartışması başlar. Bu tartışmayı fırsata çevirmek isteyen kötü karakterimiz olan Al G. Rhythm (Don Cheadle), ikiliyi yapay zekanın içine yollar ve orada ortalığı iyice karıştırıp Lebron’u takım kurması işin Tune evrenine yollar.
Lebron Bizimkilerle Tanışır
Hızır tavşanımız Bugs kendisini bulur ve Lebron’a, oğlunu kurtarmak ve ek olarak takım kurmak için yardım edeceğini söyler ama diğer tüm Tune sakinleri başka WB evrenlerine gidip yaşamlarını orada devam ettirdiklerini için biraz bunun biraz zaman alacağını belirtir. Filmin en eğlenceli bölümleri bu sahnelerdi. DC evrenindeki Daffy Duck bir Supermen olma derdindeyken Lola Bunny de bir Amazon savaşçısı olmak için o her daim gaza getiren Wonder Woman müziği ile parkurlarda mücadele vermektedir. Yaşlı ninemiz, Matrix evreninde yeni Trinity olmuş ve diğerleri de Harry Potter, Game of Thrones ve bir çok Warner Bros.’a bağlı evrenlerde kendilerine yer edinmişler.
Tüm takım bir şekilde toplanıyor ve antremanlar başlıyor. Karşı takımda ise yine tanıdık simalar var. başta Dom ekstra ekstra güçlendirlirmiş şekilde ve NBA – WNBA’den tanınan Anthony Davis, Damian Lillard, Nneka Ogwumike ve Diana Taurasi bu filmde eşlik eden rakip oyuncular rolündeler.
Ve Maç Başlıyor…
Maç saati geliyor, takımlar sahaya çıkıyor, taraftarlar çılgınca bağırıyor (King Kong, Akgezenler, çakma Batman, Robin, ve Penguen… evet taraftarların bir kısmı da bu ekip) ama Lebron ve ekibi tedirgin çünkü bu sefer bilgisayar oyunu temalı bir basketbol maçı onları bekliyor. Özel güçler, şutlar, sayı hesaplamaları derken karşı takım da baya bir güçlü. Bu şekilde maç başlıyor ve ilk yarı bitene kadar bizimkiler darmaduman oluyor. Soyunma odasında yüzler asık, ne yapılacak en ufak bir fikir yok derken Sylvester ön plana çıkıyor ve “Arkadaşlar bizi kurtaracak kişiyi buldum,“ diyerek o ilk filmdeki efsanevi anons başlıyor. Majesteleri Michael Jordan mı geldi, sürpriz mi var filmde derken meğer aktör Michael B. Jordan geliyor… İlk başta heyecanlandık ama filmde en çok gülünen sahne bu oldu. Daha sonra Lebron, artık Bugs’ın devreye girip takımı gaza getirmesi gerektiğini söylüyor ve işler tabii ki de bu noktadan sonra değişiyor.
İkince devre başlar Lebron ve ekibi inanılmaz gaza gelir ve sonunda gerçek basketbol kurallarının olmadığını kabul ederler ve oyunu kuralına göre oynarlar. Fark kapanır ve öne geçilir, yapılan hilelere karşılık verilir ve Dom o sırada babasının yaptıklarını görüp etkilenir. Babasının takımına geçip maçı orada tamamlar. Lebron ve Tune ekibi maçı kazanır, kötü adam kaybolur, herkes olması gerektiği yere ışınlanır ve tarihi maç son bulur. Dom sevdiği oyun yapımcılığı için artık babasından destek alır ve fuara gider.
Sonuçta…
Uzunca bu şekilde bir filmi geride bıraktık. Açıkçası yeni nesile hitap eden bir film olmuş daha çok. Çizgi film tadında ve basketbol – oyun karışımı yapılmış. İlk filmin tadı tuzu daha başkaydı, bize pek yakın değil diyebilirim bu film için. İlk filmdeki gerçek ve çizgisellik göze daha hoş gelirken -ki o zamanın teknolojisine rağmen- bu sefer çizgi tarafına daha çok yönelmişler. Lebron, Tune evrenine girdiği an maç başlayana kadar çizgi bir karakterdi sonra gerçeğe döndü. Evet belki konu ile alakası olabilir ama dedim ya bizim nesile bunlar pek hitap etmiyor diye neyse.
İlk filme hoş göndermeler vardı. Ek olarak Warner Bros. bünyesinde bulunan diğer evrenlerin işlenmesi de çok hoş olmuş. DC evreni, Harry Potter, The Matrix, Game of Thrones başlıcaları ve tabii nicesi de var ufak tefek. Gerek var mıydı (bence yoktu) bilinmez ama yeni nesile uyan ve onların güzel vakit geçirmesini sağlayacak bir yapım olmuş.
Buradan ön gösterim için davet gönderen Warner Bros Türkiye’ye de teşekkürler.