AYBABTUİncelemeler

Sonsuz Yaşama Yolculuk – Altered Carbon İncelemesi

Netflix, büyük bütçeli bilimkurgu dizisi Altered Carbon’u, 2 Şubat’ta 10 bölümüyle birlikte yayınladı. Bilimkurgu, neo-noir ve siberpunk temalarını birleştiren diziyi izlemek kimi zaman büyüleyici kimi zamansa sabrımızı sınayacak kadar zorlu bir deneyimdi.

Altered Carbon, henüz ekranlara gelmeden her yerde konuşulmaya başlandı. Richard K. Morgan‘ın, Philip K. Dick ödüllü aynı adlı romanından uyarlanan dizinin, romanı kadar başarılı olup olamayacağını ve uğruna iptal edilen dizilerin üstüne çıkıp çıkamayacağını merak ediyorduk. Romandan bağımsız olarak baktığımızda başarılı bir bilimkurgu dizisi diyebiliriz. Dizinin hemen hemen her bölümü farklı bir yönetmene emanet edilmiş. Başrolde House of Cards dizisinin yıldızı Joel Kinnaman, James Purefoy ve Martha Higerada yer alıyor.

DİKKAT: Diziyi izlememiş veya kitabı okumamış olanlar için SPOILER İÇEREBİLİR

Canavarlarla Birlikte Sonsuza Dek Yaşamak

25. yüzyılda insanlık, galaksinin dört bir yanında hüküm sürüyor. Gezegenler arası yolculuk ve sonsuz yaşam artık bir hayalden ibaret değil. Ne yazık ki bu yeni düzen, hayal ettiğimiz kadar güzel de değil.

“İnsanlık yıldızlara yayıldı. Eski denizciler gibi sonsuz uzayı keşfe çıktık. Ama bilinmeyenin içine ne kadar dalsak da en korkunç canavarlar yanımızda getirdiklerimizdi.”

İnsanların ensesine yerleştirilen kortikal bellekler ile ölüm son buldu. Bedeniniz hasar gördüğünde kortikal belleğinizi farklı bir bedene veya kılıfa yerleştirerek hayatınıza devam edebiliyorsunuz. Elbette ki, bu durum, yeni bir pazar kapısının oluşmasına neden oldu. Yeni bir beden alabilmek için ciddi miktarda paraya ihtiyacınız var. Sıradan insanlar, yeni bir kılıfa kavuşabilmek için yüz yıllar boyunca para biriktirmeli. Bunun yanı sıra devlet, bazı özel durumlarda beden ölümü gerçekleşen kişilere yeni bir kılıf verebiliyor. Ancak ellerinde ne varsa ona razı olmalısınız. 7 yaşındaki kızınız, 30 yaşındaki bir kadının bedeninde geri dönebilir.

“Parası yetenler için ebedi hayat, parası yetmeyenler üzerinde ebedi kontrol demek.”

Bilimsel çalışmalar, insan ömrünü uzatmayı başarırken kendi tanrılarını da yarattı. Toplumun üst seviyesinde yer alan insanlar, bedenlerini klonlayarak kendilerine bir kılıf deposu yarattı. Bilinçlerini düzenli aralıklarla yedekleyip, klon bedenlerine aktararak yüz yıllar boyunca yaşayabiliyorlar. Böyle bir güce sahip olduktan sonra da sıradan insanlar gibi yeryüzünde yaşamayı kendilerine yakıştıramıyorlar. Met olarak adlandırılan bu insanlar, evlerini ve eğlence merkezlerini gökyüzüne kuruyor; Olimpos Dağı’nda yaşayan tanrılar gibi bulutların üzerinde bir yaşam sürüyorlar.

Dünya üzerinde 300 yıldan daha uzun süredir hayatlarını sürdüren Metlerin, eğlence anlayışları ve fantazileri de çoğu kişiden farklı. Yalnızca bu fantaziler üzerine kurulu “Başı Bulutlarda” genelevinde kadın, erkek veya bir çocuk ile cinsel ilişkiye girebilir, bu bedenleri dilediğiniz şekilde öldürebilirsiniz. Kendilerini tanrı olarak gören bu insanlar için sizin hayatlarınızın herhangi bir değeri yok.

6 Haftada Çözülmesi Gereken Cinayet

Depoda geçirdiği 250 yılın sonunda gözlerini Dünya’ya açan Takeshi Kovacs, kendini çözülmesi gereken bir cinayet dosyasının içinde buldu. Kovacs’ın önünde iki seçenek vardı; ya 6 hafta içinde Laurens Bancroft’un kendi evinde nasıl öldürüldüğünü bulacak ve özgürlüğüne kavuşacak ya da yeniden depoya dönecekti. Eski bir polis memuru olan Ryker’ın bedeninde hayata yeniden dönen Kovacs’ı zorlu günler bekliyordu.

Laurens Bancroft’un kendi evinde, yalnızca kendisinin ve eşi Miriam Bancroft’un açabildiği kasada yer alan silahla öldürülmesi akıllara yalnızca iki şey getiriyor: cinayet veya intihar. Eğer bu bir cinayetse tetiği Miriam Bancroft’tan başkası çekmiş olamaz. Eğer bu bir intiharsa araştırılacak herhangi bir şey yok. Bay City polis merkezinde çalışan Kristin Ortega da bu şekilde düşünerek Miriam Bancroft’u yalan makinesine sokuyor ve çıkan sonuçlar doğrultusunda bu dosyayı “intihar” notuyla kapatıyor.

“Ben intihar edecek bir adam değilim. Olsam bile bu şekilde yüzüme gözüme bulaştırmazdım. Ölmeye niyet etseydim ölürdüm.”

Laurens Bancroft’un intihar etmediğinden emin olması, farklı bir bedende de olsa Takeshi Kovacs’ın hayata yeniden dönmesini sağlıyor. 10 bölüm boyunca Kovacs’a ev sahipliği yapan Kuzgun isimli yapay zeka otelini sevip sevmediğimden tam olarak emin değilim. Kendini Edgar Allan Poe olarak adlandıran yapay zekanın işlettiği otel, gerçekten Poe kitaplarından çıkmış atmosferi ile seyirciyi karşılıyor. Kitapta da olayların çözümünde büyük etkisi olan bu oteli dizide olayların daha da içinde görüyoruz.  Edgar Allan Poe oteline pek ısınamasam da yapay zekanın yok olurken Annabel Lee şiirinden alıntı yapması son üç bölüm içinde kalbime dokunan tek sahneydi.

Eski adıyla San Francisco yeni adıyla Bay City, Altered Carbon’un siberpunk temasını çok iyi yansıtıyor. Kitabı okurken zihnimde canlanan Bay City ile dizideki Bay City arasında neredeyse hiç fark yok. Dizi, henüz birinci bölüm itibariyle kitaptan ayrılsa da ilk beş bölüm, büyüleyici atmosferi ve yavaş yavaş gelişen olay örgüsü ile şahaneydi. Fakat beşinci bölümden sonrası için aynı şeyi söyleyemeyeceğim. Özellikle Takeshi’nin kardeşi Rei’in diziye dahil olması, güzel olan her şeyi bir anda yok etmeyi başardı. Kitapta kilit nokta olarak nitelenen pek çok olaya değinilmemesi ise hayal kırıklığı yarattı.

Zayıf Kadın Karakterler

Kristin Ortega, kitapta oldukça güçlü bir karakter ve olayların çözümünde büyük bir rol üstleniyor. Sevgilisi Ryker’ın işlemediği bir suç yüzünden depoya kapatılması Ortega’nın zor bir süreçten geçmesine neden oluyor. Kazandığı her kuruşu Ryker’ın bedenini satın alabilmek için ayıran Ortega, sevgilisinin bedeninin, nefret ettiği Laurens Bancroft tarafından satın alındığını öğrenince olaylara dahil oluyor. Kitaptaki Ortega, Ryker’ın bedeni için her şeyi yapmaya hazır olsa da soğukkanlılığı ve zekasıyla öne çıkıyordu. Dizideki Ortega ise ilk andan itibaren Kovacs’a sempati besleyen ve adeta onun peşinden koşan bir karakter olarak karşımıza çıkıyor.

Bilincin bedenler arası aktarımını keşfeden ve bu keşfinden pişman olup sonsuz yaşamı sonlandırmak isteyen elçilerin lideri Quellcrist Falconer, kitapta Kovacs’ın akıl hocalığını yapan ve elçilerin lideri olan bir kadındı. Dizide ise gereksiz bir aşk örgüsünün içine dahil edilerek harcanan bir karakter oldu. Dizinin ilk dakikalarında ölümünü izlediğimiz ve kitap boyunca Kovacs’ın aklından çıkaramadığı kadın Sarah idi. Tüm karmaşa sona erdiğinde de Sarah ile kavuşmanın planlarını yapıyordu. Sarah’ın yerini maalesef Quell devraldı. Dizinin kitapla tıpatıp aynı olmasını beklemiyorum. Kitap kadar iyi olmasını da beklemiyorum. Bugüne kadar kitaptan ekrana uyarlanan dizi veya filmler hiçbir zaman aynı etkiyi yaratamadı. Ama Richard K. Morgan’ın 2002 yılında yarattığı güçlü kadın karakterlerin 2018 yılında kurtarılmayı bekleyen prenseslere dönüşmesinin de kabul edilebilir bir şey olduğunu düşünmüyorum.

Ortega ve Quell’in zayıflığını bir şekilde göz ardı etsek de dizinin kötü karakteri Rei’in elle tutulur tek bir yanı yok. Saplantılı kız kardeş fikri, yalnızca Kovacs’ın hayatını değil tüm diziyi mahvetmeyi başardı. Rei’in yetişkin halini gördüğüm bölümlerden sonra, büyük bir beklenti ile başladığım dizinin uçurumdan yuvarlanmasını seyrettim yalnızca.

Dizinin Hem İyi Hem Kötü Yanları

Netflix’in ilk Alman yapımı dizisi Dark ile oldukça güzel bir intro izlemiştik. Altered Carbon o kadar başarılı olamasa da, beden değişimini anlatan introsuyla ilk saniyelerde seyirciyi etkiliyor. Her bölümün sonunda, bölümde gerçekleşen olaylara uygun bir kapanış yapması ise dizinin en sevdiğim yanlarından biriydi.

Altered Carbon, büyük bütçesi ile pek çok Netflix orijinalinin iptaline sebep oldu. Netflix’in iptal ettiği yüksek bütçeli dizileri arasında The Get Down, Sense8 ve Marco Polo yer alıyordu. Bilimkurgu teması üzerinden kıyaslarsak Altered Carbon, Sense8’ten daha farklı ve başarılı bir dizi değil. Başlamadan önce beklentilerin fazlasıyla yükselmiş olması da Altered Carbon’un değerini düşüren etkenlerden biri. 

Kitapta üstünde pek durulmayan Vernon Elliott karakterini dizide Kovacs’ın yardımcısı olarak izlemek gayet güzeldi. Elliot’ın kızı, genelevde başına gelenlerden sonra akli dengesini yitiriyor. Burada en önemli kısım Lizzie Elliott’ın sarışın olmasıydı. Zira Laurens Bancroft yalnızca kendi eşi Miriam’a benzeyen kadınlar ile ilişkiye girip sonrasında onları öldürüyordu. Lizzie’nin siyahi bir kadın olarak karşımıza çıkması dizideki eşitliği sağlamak için olsa da akışı bir nebze bozuyordu. Bu durumu Mary Lou Henchy ile toparlamaya çalışsalar da romandaki etkiyi yaratamadılar. 

Toplumdaki sınıf farklılıklarının doğal bir akış içinde sunulması dizinin güzel detaylarından biriydi. Laurens Bancroft’un gökyüzündeki evinde düzenlediği partiye kendisini öldürebilecek herkes davetliydi. Bu davetliler arasında Met olmayan üç kişi vardı; Takeshi Kovacs, Kristin Ortega ve Bancroft’un sadık avukatı Oumou Prescott. Kendilerini tanrı olarak addeden Metlerin hepsi beyaz kıyafetler ile partide boy gösterirken Ortega turuncu detaylara sahip elbisesi ile Kovacs ise siyah takımı ile oraya ait olmadığını belli ediyordu. Bir gün Met olabilme hayalleri ile Bancroft ailesine hizmet eden Prescott ise beyaz giyecek cesareti kendinde bulamasa da altın rengi elbisesiyle yeryüzü insanlarına da ait olmadığını vurguluyordu. 

“Uzuvlarını koparıp derini yüzer. Senin etlerini kendisine diker. Evde kal, tek başına dışarı çıkma. Yama Adam, kırar kemiklerini yoksa.”

Kitapta Kovacs’ın bir efsane olarak anlattığı Yama Adam, dizide çocukların birbirine anlattığı bir korku hikayesiydi. Kitapta Kovacs için oldukça önemli biri olan Yama Adam’ı, dizide yeterince görememek beni bir kez daha hüsrana uğrattı.

Dizi hakkında pek çok olumsuz eleştiri yapsam da bunların geneli kitapla kıyaslamamdan kaynaklanıyor. Kitaptan bağımsız baktığımızda, yazının başında da söylediğim gibi Altered Carbon başarılı bir bilimkurgu dizisi sayılabilir.

10 bölümlük ilk sezonun tamamını Netflix’ten izleyebilirsiniz. 

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu