The Shannara Chronicles Evreni İncelemesi
Yoğun istek üzerine sizleri kıramadık, ülkemizde oldukça popüler hale gelen The Shannara Chronicles dizisinin evreni hakkında ve özellikle Shannara’nın kendisi hakkında bildiklerimizi anlatalım istedik!
Dizimizin geçtiği evren Dört Kara (The Four Lands) olarak adlandırılmıştır. Kuzeykara, Güneykara, Batıkara ve Doğukara olmak üzere dört bölgeye ayrılmıştır. Ancak evren sadece bu kadar değildir. Kara’ların etrafı denizlerle çevrili ve bu denizlerin ötesinde de irili ufaklı pek çok kara parçası bulunmaktadır. Bu kara parçalarını biz de ilk olarak Shannara’nın Elf Kraliçesi kitabında görmüştük.
Ancak işin gerçeği şu ki, Dört Kara diye bildiğimiz evren aslında bizim dünyamızın ta kendisidir. Çok ama çok uzun zaman önce insanoğlunun birbiriyle giriştiği nükleer, kimyasal ve biyolojik savaşlar sonucunda harap olmuş ve küllerinden yeniden doğmuş bir evrendir aslında Dört Kara. Dizide de gördüğünüz üzere paslanmış helikopter gövdeleri, devasa kule iskeletleri vb yapılar da eski dünyadan arta kalan yegane şeylerdir.
İnsanlar özellikle kimyasal ve biyolojik silahların etkisiyle zamanla mutasyona uğramış ve bir kısmı Troll, Gnom, Cüce gibi diğer ırklara dönüşmüştür. Irklarımızı birazdan anlatacağız ama önce meşhur sakallı Elflerimize gelelim…
Elfler bu dünyada tamamen istisna bir ırktır. Elfler insanların evrimleşmesiyle veya diğer genetik mutasyonlarla oluşmamış, aksine insanlardan bile eski, zamanın başlangıcından beri var olan Peri Halkı’na mensup bir ırktır. Ki Elfler dışında Peri Halkı’na mensup pek çok ruh vardı. Ancak insanların eski dünyayı yok etmesiyle bu ruhların büyük bir kısmı yok olmuş kalanı da dünyadan kaçmıştır.
Bu ruhlar genelde doğayı ve elementlerini simgeleyen ruhlardı. Şimdilerde bu ruhlardan sadece Gümüş Nehrin Kralı ve Taş Kral Uhl Beck kalmıştır. Bu iki ruh inanılmaz derecede güçlüdür ve çağlar boyunca kendilerini bu dünyadan kazımak isteyen güçlere karşı direnmişlerdir.
Eski zamanlarda elfler tamamen ışıktan oluşan son derece güçlü büyülere sahip, iyiliğin temsilcisi rolünü üstlenen bir halktı. Tabii her şey dengeyle alakalı. Evren kendini dengede tutabilmek için daima her şeyin anti-tezini yaratmaktadır. İşte İblisler de tam bu noktada karşımıza çıkıyor. Elfler ve anti tezleri İblisler zamanın başlangıcından beri birbirlerine üstünlük kurmak için savaşmaktadır. Ancak iki tarafta çok kudretli büyülere sahip olduğu için bu savaş sürekli bir denge halinde devam etmektedir.
Ancak Elfler yine kadim zamanlarda bu savaştan yorulmuş ve kesin bir çözüm yolu aramaya başlamışlardır. Aynı dönemde insanoğlu da dünyayı yok etmeye başladığı için elfler kendilerini maddi dünyadan iyice soyutlamıştır ve İblislerin bu fırsatı değerlendirip dünya üzerinde hakimiyet kurmasını engellemek istemişlerdir.
Bunun için görülmemiş bir fedakarlık örneği sergilemişlerdir: Tüm büyü güçlerini, tüm ışıklarını son damlasına kadar kurutup bütün İblisleri dünyamızın dışındaki Boşluk’a hapsetmişlerdir. Oradan kaçamasınlar diye de büyülü ağaç Ellcrys’i yaratmışlar ve tüm güçlerini bu ağaca aktarmışlardır. Bundan dolayıdır ki Elfler ölümsüzlüklerini ve nurlarını kaybetmiş, yaşam ömrü ve fiziksel görünüş olarak da giderek insanlara benzemeye başlamışlardır. Yani sakallı Elf fikri size çok saçma gelmesin, her şeyin bir sebebi var.
Dünya nükleer savaşlarla yok olup her tarafı radyasyon kaplayınca, insanların bir kısmı yer altına inmiş, bir kısmı balta girmemiş ormanlara saklanmış, bir kısmı ise saklanacak yer bulamamıştır. Yer altına inip yüzlerce, binlerce yıl boyunca burada yaşayan insanlar bu radyasyondan az da olsa etkilenmiştir ve zamanla mutasyona uğrayarak Cüceleri oluşturmuştur. Ormanlara saklanan insanlar cücelere oranla radyasyondan daha fazla etkilenmiştir ama yine de bitki örtüsünün radyasyonun bir kısmını emmesi sonucu aşırı etkilenmemişlerdir.
Ormandaki bu insanlar da zamanla mutasyona uğrayarak Gnomları oluşturmuştur. Fiziksel olarak cüceler de gnomlar da oldukça kısadır. Ancak cüceler zamanla daha medeni bir ırk haline gelmişken gnomlar daha barbar bir hayat sürmüş ve kabile hayatı yaşamaya başlamıştır. Cüceler ve Gnomlar birbirlerinin ezeli düşmanlarıdır onu da not düşelim.
Gelelim Trollere. Troller ise saklanacak bir yer bulamayıp radyasyona tamamen maruz kalan insanlardır aslında. Dizide de gördüğünüz üzere vücutları çarpık, suratları paramparça, korkunç, deforme bir şekle sahip birer yaratık haline gelmişlerdir.
Bunun dışında “ırk” olarak gösterilemeyecek pek çok yaratık ve canavarımız da mevcut. Onları tek tek anlatmıyoruz.
Gelelim Druidlerimize! Druidler ise dünya küllerinden yeniden doğduktan sonra, eski ilimlerin ve büyünün tekrar keşfedilmesiyle ortaya çıkan alim kişilerdir aslında. Kendine ilk kez Druid ismini veren meşhur Elf Galaphile, tüm ırkların içinde en alim ve bilge kişileri bir araya getirerek ilk Druid Konseyini oluşturmuş ve birlikte Kuzeykara’nın hemen güneyinde meşhur Druid Kalesi Paranor’u inşa etmişlerdir. Amaçları ise tüm ırklar arasında barışı ve dengeyi sağlayarak bilginin yayılmasına ön ayak olmaktır.
Tabii her zamanki gibi içlerinden bir tanesi sivrilmiş ve dünyanın geleceğini kendilerinin, Druidlerin şekillendirmesi gerektiğini savunmuş ve yanına yandaş Druidleri alarak Paranor’u terk ederek isyan etmiştir. İşte bu kişi dizide de birkaç kez adını duyduğumuz Karabüyücü Lord Brona’dır (Warlock Lord). Kendisi yine dizide birkaç kez telaffuz edilen Birinci ve İkinci Irklar Savaşı’nı başlatan baş kötü karakterimizdir. Brona diğer tüm druidlerin kökünü kazımış ve geriye o dönemde sadece meşhur druid Bremen ve birkaç dostu kalmıştır. Yazının devamında Bremen ile ilgili daha çok bilgi bulacaksınız.
Birazcık da coğrafyasına girelim. Gelelim evrenimizin bölgelerine!
Kuzeykara: Kuzeykara kuşkusuz Dört Kara’nın en tehlikeli bölgesidir. Troll ırkının çok büyük bir kısmı burada yaşar ve ayrıca pek çok vahşi Gnom kabilesi de burada bulunmaktadır. Bu Gnom kabileleriyle Troller sürekli bir savaş halindedir. Ancak büyük savaşlarda Trollerle birlikte savaşan Gnom kabileleri de mevcuttur. Bu bölge tamamen kayalık arazilerden ve dağlardan oluşmakla birlikte bataklık ve çölleri de içinde barındırmaktadır. Dört Kara içinde yolculuk edilmesi en zor ve tehlikeli bölgedir diyebiliriz. Shannara kitaplarının ilki Shannara’nın Kılıcı’nda karşımıza çıkan baş kötümüz Karabüyücü Lord‘un krallığı ve ana kalesi de burada bulunmaktadır.
Güneykara: Bu bölge insanların yoğun olarak yaşadığı tek bölgedir. Büyük şehirlerin tamamını içinde barındıran Callahorn bölgesi burada bulunmaktadır. İçinde başkent Tyrsis, Varfleet ve Kern şehirleri bulunmaktadır. Wil ve ailesinin yaşadığı Gölgeli Vadi (Shady Vale) de burada bulunmaktadır.
Doğukara: Cücelerin ve Gnomların ana yurdudur. Cüceler genelde yer altı ve yer üstünde karışık olarak yaşamaktayken Gnomlar genelde ormanda yaşamaktadır. Aralarındaki kan davası hiç bitmemiş ve her gün irili ufaklı savaş vermektedirler.
Batıkara: İşte dizimizin yoğun olarak çekildiği bölge. Çoğunlukla ormanlardan ve diğer yeşil alanlardan oluşan bu bölge Elflerin topraklarıdır. Elflerin büyük kısmı Batıkara’nın kuzeyindeki Arborlon kentinde yaşıyor olsa da, daha güneyde yaşayan Elf toplulukları da mevcuttur ancak sayıca azdır. Batıkara’nın en güneybatısında ise Yabantopraklar bulunmakta ve burada bambaşka bir Elf halkı yaşamaktadır ki bunu dizimizde göreceğiniz için fazla detaya girmek istemiyoruz.
Dünyamız genel hatlarıyla bu şekilde. Peki asıl önemli konuya girmeye hazır mısınız? Kim bu Shannara ki kendisini hiç görmemize rağmen tüm kitaplara, hatta seriye adını vermiş?
Hayal kırıklığına uğramanızı istemeyiz ancak Shannara isimli karakter öyle çok büyütülecek bir karakter değil. Kendisi Karabüyücü Lord Brona’nın isyan edip Paranor’dan ayrıldığı zamanlarda yaşamakta olan Jerle Shannara adında bir Elfti. Dönemin Elf kralının uzaktan akrabası olması dolayısıyla kendisine Prens bile diyemiyoruz. Ancak bunun dışında Elf ordusunda kralı koruyan Hane Muhafızlarından biriydi ve çok az kişi kılıç mahareti konusunda onunla boy ölçüşebilirdi.
Karabüyücü Lord’un adamları Elf kralı ve tüm kraliyet ailesini katlettiği için Jerle Shannara taht sırasında ilk sıraya yükselmiştir.
Druid Bremen, Karabüyücü Lordu yenecek ve ileri ki nesillerde “Shannara’nın Kılıcı” olarak bilinecek silahın yaratılmasına ön ayak olmuş ve bu kılıcı Jerle Shannara’ya vermiştir. Ancak bu kılıç hayalinizde canlandırdığınız gibi maddi bir kılıç değildir; Shannara’nın Kılıcı, onu taşıyan kişiye, evreni ve tüm kainatı olduğu gibi göstererek kişinin zihnini sonsuz olasılıklara açan soyut bir silahtır.
Jerle bu silahı kuşanıp Karabüyücü Lord ile yüzleşir ancak Bremen bir hata yapmıştır. Jerle henüz bu irade savaşına hazır değildir. Jerle Shannara kılıcı kullanıp Karabüyücü Lord ile girdiği irade savaşını kaybetmez ancak kesin bir zafer de kazanamaz. Tıpkı Sauron’un Dol Guldur kalesinden sürülüp ileride Mordor’da tekrar güçleneceği gibi Karabüyücü Lord Brona da kılıcın gücüyle sürülmüş ancak yok edilememiştir. Karabüyücü Lordu yok etme görevi nesiller sonra Jerle Shannara’nın soyundan gelecek olan Shea Ohmsford’a düşecektir ve Shea’nın macerası serinin ilk kitabı Shannara’nın Kılıcı‘nda anlatılmaktadır.
Druid Bremen tüm bu maceraları sırasında, Karabüyücü Lord tarafından yok edilmiş köylerden birinde sağ kalan yetim bir oğlan çocuğu bulmuştur ki bu kişi tahmin edebileceğiniz üzere Druid Allanon’dan başkası değildir. Çocukta büyük bir druid potansiyeli hisseden Bremen, Allanon’u yanına almış ve Karabüyücü Lord sürüldükten sonra birkaç yıl boyunca Allanon’u eğitmiştir. Ardından Bremen vefat etmiş ve böylece Dört Kara üzerinde yürüyen son Druid olarak Allanon kalmıştır.
Allanon son kalan druid olduğu için barışı ve dengeyi korumayı kendine misyon edinmiş ancak bunu yapabilmek için uzun bir süre ortalarda dolaşması gerektiğini fark etmiştir. Bu yüzden Dört Kara üzerinde büyük bir sorun olmadığı zamanlarda kendisini büyülü Druid Uykusu’na yatırmıştır. Böylece hem yaşlanmasını durdurarak vücudunu tazelemiş, hem de büyü gücünü yenilemiştir.
Allanon ne kadar güçlü bir druid olursa olsun büyü kullanımı onun yaşam gücünü emmekte ve onu hızlı bir şekilde yaşlandırmaktadır. Bunu dizimizde Allanon İblislerle savaşırken daha net göreceksiniz.
Bundan daha fazlası kitaplar ve dolayısıyla dizilerimiz hakkında ciddi spoiler içereceği için burada kesiyoruz. Ama gitmeden önce şu sıralar pek çok kişinin kafasını kurcalayan Shannara kitapları okuma sırasını sizler için yazıyoruz. Bugüne kadar 30’dan fazla kitabı çıkan serimizin ilk 8 kitabı (iki dörtlemesi) Türkçeye İthaki Yayınları aracılığıyla çevrilmiştir. Kitapların basım tarihi oldukça eski, bu yüzden şu an dizimiz için yeniden basılan Shannara’nın Elftaşları kitabı hariç diğer kitapları piyasada bulmanız oldukça zor. İthaki, serinin diziye dönüştürülmesiyle beraber kitapları yeniden basma kararı almıştı.
Ayrıca hemen ekleyelim, Shannara serisinin özelliği, her kitapta Shannara’nın soyundan gelen farklı bir karakteri anlatması. Yazarımız Terry Brooks ilk kitabımızda Shea Ohmsford ile başlayıp ikinci kitapta torunu Wil Ohmsford’a geçmiş, ardından Wil’in çocuklarına geçtim derken nesiller süren bir olay örgüsü yaratmıştır ve bugüne kadar 30’un üzerinde kitap yazarak Shannara soyunu devam ettirmiş ve ettirmektedir.
İşte okuma sırası!
SHANNARA EFSANESİ SERİSİ (DÖRT CİLT)
1 – SHANNARA’NIN KILICI: Bu kitap yayınevi tarafından 2000 yılında üç parçaya bölünerek üç kitap halinde yayınlanmıştır. Her biri yaklaşık 200 sayfadan oluşan bu kitaplar sırasıyla Shannara’nın Kılıcı Birinci Kitap, İkinci Kitap ve Üçüncü Kitap adlarıyla yayınlandı. Ancak bu üç kitap seri bazında tek bir cilt olarak anılmaktadır.
2 – SHANNARA’NIN ELFTAŞLARI: Dizimizi konu alan kitabımız. Diziyi izlerken nasıl bilmediğiniz pek çok karakterin, olayın ve mekanların anılmasıyla kafanız karışıyorsa, ilk kitabı okumadan bu kitaba geçmeniz de kafanızı bir ölçüde karıştıracaktır. Ancak yine de konuya hakim olabilmeniz için Shannara’nın Kılıcı kitabını okumanız %100 şart değil.
3 – SHANNARA’NIN DİLEKŞARKISI: Serinin üçüncü kitabı. Wil Ohmsford’un çocukları Brin Ohmsford ve Jair Ohmsford’u anlatmaktadır.
4 – SHANNARA’NIN İLK KRALI: Bu kitap seriye sonradan eklenmiştir. Tüm seriye adını veren Jerle Shannara’yı anlatmaktadır. Yani isterseniz bu kitabı en başta okuyup olayların nasıl başladığını öğrenebilirsiniz. Lakin size naçizane tavsiyem bu kitabı 4.sırada okumanız. Çünkü bu kitabı önce okuyup sonra Shannara’nın Kılıcı kitabına girişirseniz kitaptaki pek çok gizemi önceden çözmüş olacaksınız ve pek çok heyecan verici olayla karşılaştığınızda hissizleşeceksiniz…
SHANNARA’NIN MİRASI SERİSİ (DÖRT CİLT)
1 – SHANNARA’NIN ÇOCUKLARI: Bu kitap bizlere Jair Ohmsford’un soyundan gelen Par Ohmsford ve Coll Ohmsford kardeşleri anlatmakla birlikte sonraki kitapların başkarakteri olacak ve yine Shannara’nın soyundan gelen Wren Elessedil ve Walker Boh’u da bizlere tanıtmaktadır.
2 – SHANNARA’NIN DRUİDİ: Bu kitapta Walker Boh’u görüyoruz. Kendisi Brin Ohmsford’un soyundan gelmektedir. Çok büyük bir büyü potansiyeli olmasına rağmen bunu sürekli reddeden, sürekli iç çatışmalar yaşayan ve –bana göre- tüm serideki en sağlam karakterlerden birisidir. İleride bu karakteri ayrıntılı olarak inceleyeceğiz merak etmeyin.
3 – SHANNARA’NIN ELF KRALİÇESİ: Hem elf kraliyet ailesi Elessedil, hem de Ohmsford kanı taşıyan Wren Elessedil’i anlatmaktadır. Bu kitapta ilk kez Dört Kara’nın ötesindeki denizlere açılıyor ve başka kara parçalarını tanıyoruz.
4 – SHANNARA’NIN TILSIMLARI: Bu kitap Shannara’nın Çocukları’nı tekrar bir araya getirerek Dört Kara’nın başına bela olmuş Shadowen yaratıklarına karşı verdikleri yegane mücadeleyi anlatmaktadır.
Kitaplarımızın okunma sırası bu şekilde. Büyük kitap evlerinde bulmanız zor olmakla birlikte ikinci el kitap satan sahaflarda ya da çeşitli internet sitelerinde bulabilirsiniz. Bir sonraki incelememize dek takipte kalın!
bu kadar derin bir konudan ve senaryoyu , efsaneleri kıyametleri kurguları ile birlikte her nasıl yapıyorlarsa liseli sevişgen ergen muhabbetine bağlıyorlar ya gerçekten tebrik ediyorum(!) evet filmin sonunda esas kız ve esas oğlan sonsuza dek mutlu yaşayacaklar ….
Kılıcı Werder Bremen, veremen!