İncelemeler

Sense8 İncelemesi – Diziye Genel Bir Bakış

Netflix birbirinden başarılı dizileriyle kısa sürede birçok insanın vazgeçilmezi olmayı başardı. Orijinal Netflix dizilerinden biri olan Sense8, ilk kez 2015 yılında yayınlanmasına rağmen önemli bilimkurgu dizileri arasına adını yazdırdı. 

İkinci sezonuyla herkesi ekran başına kilitleyen Sense8 için SPOILERSIZ bir inceleme hazırladık.

Wachowski Kardeşler ve Straczynski Bir Arada

Matrix filmleriyle adlarını tüm dünyaya duyuran Wachowski kardeşler, V for Vendetta ve Cloud Atlas gibi başarılı filmlere de imza atmıştı. Son zamanlarda sinema sektöründe tam olarak istedikleri başarıyı elde edemeyen Wachowski kardeşler, üzerinde daha detaylı çalışabilecekleri bir televizyon projesi olan Sense8’e yöneldiler. Sense8 deyince karşımıza Wachowski kardeşlerden sonra J. Michael Straczynski çıkıyor. Straczynski’yi daha önce He-Man and the Masters of the Universe, The Real Ghostbusters, Babylon 5, World War Z ve Thor gibi çalışmalarda izlemiştik. Babylon 5 ile bilimkurgu dizilerinin önünü açtığı söylenen Stranczynski, Sense8’te karakterleri yargılama girişiminde bulunmadan izleyiciye sunuyor. Dizide birbirinden farklı 8 karakter ve dolayısıyla birbirinden farklı 8 hayat var. Stranczynski bu karakterlerin davranışları üzerinden bize bir şeyler aşılamaya çalışmıyor. Yalnızca onların hayatlarını olduğu gibi seyirciye aktarıyor. 

Sense8 Ne Anlatıyor

Bilimkurgu, gizem ve dramayı iç içe barındıran Sense8 bize daha önce hiç görmediğimiz bir hikaye sunuyor. Dizi, dünyanın 8 farklı yerinden 8 farklı karakterin zihinsel ve duyusal olarak birbirine bağlı olmasını temel alıyor. Aynı gün doğan ve evrimsel süreç içerisinde farklılaşan bu insanlara homosensorium deniliyor. Bu insanları duyusal olarak doğuran ve onlara kendi hatıralarını da aktaran bir anneleri veya babaları oluyor. Her sensate kümesi 8 kişiden oluşuyor ve küme içerisindeki insanların zevkleri, acıları, sevinçleri kısacası hisleri ve hatıraları ortak oluyor. Her sensate kendi kümesi dışından biriyle göz teması kurduğunda onu telepatik olarak ziyaret edebiliyor ancak kendi kümelerindeki gibi duygu paylaşımı yapamıyorlar. Tabi ki her hikayede olduğu gibi burada da karşımıza savaşılması gereken kötü ve güçlü karakterler çıkıyor.

Dizinin ilk sezonunda karakterleri bu yeni hayata alışmaya çalışırken görüyoruz. Aslında dizinin ilk 2 bölümü sıkıcı denebilecek düzeyde durgun ilerliyor. Bölüm süresi de yaklaşık 1 saat civarında olunca diziyi ilk bölümden bırakmayı düşünebilirsiniz. Buna rağmen 2. bölümü sonuna kadar izlerseniz de bırakabileceğinizi sanmıyorum. Dünyanın 8 farklı yerinden 8 farklı karakteri barındırdığını söylemiştim. Bu karakterleri biraz daha detaylı anlatmak istiyorum.

Almanya’nın Berlin şehrinde yaşayan Wolfgang, usta bir hırsız olarak karşımıza çıkıyor. Max Riemelt’in hayat verdiği Wolfgang, küçükken ailesiyle ilgili travmatik olaylar yaşamış ve bu olayların karakterde bıraktığı izleri hala görebiliyoruz. Kala ise Hindistan’ın Mumbai şehrinde yaşıyor. Bir ilaç firmasında kimyager olarak çalışan Kala’nın mesleği çoğu olayda önemli bir rol oynuyor. Tina Desai’nin hayat verdiği Kala’yı, dizinin başında sevmediği bir adamla evlenmek üzereyken görüyoruz. Kendi içinde gelgitler yaşayan Kala hem ailesine uygun davranışlar sergilemeye hem de hayatını kendi istekleri doğrultusunda yaşamaya çalışıyor. 

Meksika’nın başkenti Mexico City’de yaşayan ve ülkesinde oldukça ünlü bir film yıldızı olan Lito, dizinin eşcinsel karakterlerinden bir tanesi. Sevgilisi Hernando ile yaşayan Lito, toplumsal baskılar ve işini kaybetme korkusuyla cinsel kimliğini herkesten saklıyor. Miguel Angel Silvestre’nin canlandırdığı Lito karakterini zaman içinde toplumun dayattığı kuralları yıkmaya çalışırken görüyoruz. Kenya’nın başkenti Nairobi’de yaşayan Capheus ise dizinin en masum karakterlerinden biri olarak karşımıza çıkıyor. Van Damme isimli otobüsün şoförlüğünü yapan Capheus, hasta annesine ilaç alabilmek için elinden gelen her şeyi yapıyor. Birinci sezonda Aml Ameen’in canlandırdığı karakteri ikinci sezonda ise Toby Onwumere canlandırıyor. Güney Kore’nin Seul şehrinde yaşayan Sun ise ünlü bir iş adamının iki çocuğundan biri. Annesini küçük yaşta kaybeden Sun, kardeşinin davranışlarından kendisini sorumlu tutuyor. Erkek kardeşinden daha iyi bir dövüşçü, hatta belki de Güney Kore’nin en iyi dövüşçüsü sayılabilir. Gençlik yıllarında cinsiyetinden dolayı babası dövüşmesinin uygun olmadığını söylüyor. Bir kadının başarılı olduğu bir alanda var olmasındansa evde annesiyle vakit geçirmesi daha makbul kabul ediliyor. Takma isimle ve gizlice dövüşmeye devam eden Sun, ailesini bir arada tutabilmek için çok büyük fedakarlıklar yapıyor. Bu karaktere hayat veren Doona Bae daha önce Cloud Atlas ve Jupiter Ascending olmak üzere iki Wachowski filminde de yer aldı. 

Will, Chicago’da yaşayan bir polis memuru. Diğer karakterlerden farklı olarak Will, küçük yaşında bir sensate ile tanışıyor. Küçükken arkadaş olduğu bu kızın aniden ortadan kaybolması polis olmasındaki en önemli etkenlerden biri. İzlanda asıllı Riley ise yaşadığı trajik bir olaydan sonra Londra’ya taşınmış. Müzisyen bir aileden gelen Riley, DJ’lik yapıyor. 

San Francisco’da yaşayan Nomi, transseksüel bir blog yazarı ve hacker. Transseksüel olduğu için ailesi tarafından reddedilen Nomi, sevgilisi Amanita ile yaşıyor. Karakteri gerçekten transseksüel olan Jamie Clayton canlandırıyor. Amanita karakterini ise Doctor Who’da Martha Jones olarak tanıdığımız Freema Agyeman canlandırıyor. 

Eleştirel Bir Bakış Açısı

Sense8 izleyicilere anlattığı hikayenin yanı sıra eleştirel bir alt metne de sahip. Ataerkil toplum yapısı, ekonomik eşitsizlikler, cinsiyetçilik, adalet sistemindeki sorunlar, nefret söylemi, LGBTİ hakları, önyargı, devlet destekli kurumların çalışmaları, homofobi ve sosyal adaletsizlik gibi birçok konuya değiniyor. Sun hayatı boyunca cinsiyetçilikle mücadele ederken Capheus annesine ilaç ve temiz su alacak parayı kazanmakla uğraşıyor. Lito ve Nomi’nin ise cinsel yönelimleri doğrultusunda boğuştukları onlarca dertleri var. Ataerkil toplumun bakirelik dayatmasını Kala üzerinden izliyoruz.

Sense8 yaptığı eleştirileri gözümüze sokmak yerine bunu karakterlerin ait oldukları kültür üzerinden bize sunuyor. Günümüzde cinsel yönelimleri doğrultusunda öldürülen yüz binlerce insan var. Ataerkil baskı sonucu hayatını kaybedenler veya istemedikleri bir hayata hapsedilen kadınlar, ekonomik eşitsizlikten dolayı keşfedilemeyen yetenekler, aradığı adaleti bulamayanlar ve nefret söylemleri yüzünden kendi hayatlarına son veren insanlar var. Tüm bu konulara ustalıkla değinen Sense8, bize bir bilimkurgu hikayesinden çok daha fazlasını anlatıyor.

Alışın Çünkü Her Yerdeyiz

Sense8 ilk sezonun sonunda “eşcinsellik propagandası” yaptığına dair hakarete varacak düzeyde eleştiriler aldı. Aynı cinsiyete ait birbirini seven insanların öpüşme ve sevişme sahneleri birçok kişiyi rahatsız etmiş. Bu insanlara göre, eğer siz bir dizide iki erkeğin öpüşmesini gösterirseniz “eşcinsellik propagandası” yapmış oluyorsunuz. Bu durumda yıllarca ana karakter olarak bir erkek ve bir kadını gördüğümüz film, dizi ve romanların da “heteroseksüellik propagandası” sayılması gerekiyor. Bu şekilde düşünen insanlara göre LGBTİ bireylerin varlığı bile bir eşcinsellik propagandası zaten. Birinci sezona gelen eleştirilerden sonra Wachowski kardeşler Noel Özel Bölüm’de Hernando üzerinden tüm dünyaya bir açıklama yaptılar. 

Görülen şey göreni ele veriyor. Çünkü seyredenin gözleri istediği yerde sadece güzelliği değil ayrıca sığlığı, çirkinliği, karmaşayı ve önyargıyı bulur. Seyreden görmek istediğini görecektir ki bu da sizin görmek istediğinizin “homo pornosu” olduğunu gösterir. Bunun yanında sosyal eğilimlerin, temel önyargıların ötesini görebilen bir çift göz, zevk anında görüntülenmiş iki erkeği görebilir. Her ikisi de birbirlerine aşkla bağlı iki erkeği. Sanat halka açık aşktır.

Hem birinci sezonda hem de ikinci sezonda Onur Yürüyüşü sahneleri gördük. İkinci sezondaki Onur Yürüyüşü gerçekten de San Paolo’daki Onur Yürüyüşü esnasında çekilmiş. Bu da sahneyi daha anlamlı kılıyor. Lito ve Nomi için önemi büyük olan bu yürüyüşten daha uzun bir sahne beklemiştim ancak kısa bir konuşma ile sona erdi. 

Kalabalık Bir Aile

Dizinin ilk sezonu bize yavaş yavaş her karakteri tanıtmış ve hayatlarındaki sorunlara şahitlik etmemizi sağlamıştı. Karakterler hem hayatlarını derinden etkileyen problemlerle uğraşırken hem de sensate olmaya ayak uyduruyorlardı. Bu problemlerle baş edebilmek için her geçen bölümde birbirlerine daha çok bağlandılar. Birinci sezonun sonlarına doğru kendini iyice göstermeye başlayan ortak bir düşman ise gerçek bir aile olmalarında büyük bir rol üstlendi. Noel Özel Bölüm ile pekişen aile kavramı ikinci sezonla birlikte artık kendini her sahnede gösteriyor. Birbirleri için her türlü tehlikeyi göze alıyorlar ve tüm bunlar doğal bir akışla gerçekleşiyor. Bu da sanki yıllardır tanıdığınız insanları izliyormuşsunuz gibi hissettiriyor.  

Ana karakterlerin bir araya toplandığı hemen hemen her sahne görsel bir şölen olarak karşımıza çıkıyor. Özellikle Noel Özel Bölüm ve ikinci sezonda bunu daha net görüyoruz. Bu sahnelere ek olarak 13 ülke ve 15 şehirde gerçekleşen çekimler esnasında da gözlerimiz bayram ediyor diyebilirim. Ayrıca Sense8 yayınlanan iki sezonunda da kullandığı şarkılar ile sahneleri çok güzel bir şekilde harmanlıyor. 

Bu video ile hem karakterlerin arasındaki duyusal ve zihinsel bağlantının nasıl bir şey olduğunu daha iyi anlayabilirsiniz. 

Sense8 ikinci sezonuyla daha duygusal, daha cesur ve daha sert bir şekilde ekranlara döndü. Umuyorum ki en kısa zamanda hak ettiği değeri bulur. 

Bu İçeriğe Oy Verin

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu

Log In

Forgot password?

Forgot password?

Enter your account data and we will send you a link to reset your password.

Your password reset link appears to be invalid or expired.

Log in

Privacy Policy

Add to Collection

No Collections

Here you'll find all collections you've created before.