Piksel Jaegerler Piksel Kaijulara Karşı – Into the Breach İncelemesi
Bu dönemde eğer benim gibi, kendisini ‘piksel art’ olarak tanımlayan, nostalji duygularınızı adeta sömüren ve başka hiçbir şey sunamayan oyunlardan sıkıldıysanız size bir önerim olacak. İlk görüşte “Into the Breach” sanki bu saydığım kategoriye giriyormuş gibi gözükse de, oyunun tüm tanıtımlarında “FTL’nin yapımcılarından!” ibaresi geçtiği için ilginizi çekmeyi başarıyor. Oyun içi videolarından ve ekran görüntülerinden anladığımız kadarı ile sanki bir “masaüstü oyun” gibi gözüken bu ölmeli oyun (rogue like) temposunda giden strateji oyunu bakalım ne kadar başarılı.
Pacific Rim gibi ama işin içine zaman yolculuğu giriyor.
Dünya “Vek” denen dev yaratıklar tarafından neredeyse yok edilmiş. Ekip olarak dev robotlar ile geçmişe gidip daha dünyada yıkım olmadan önce istilayı durdurmaya çalışan bir birlik askeri kontrol ediyoruz. Yani oyunu kaybetsek bile geleceğe ışınlanıp, gerekli ayarları yapıp tekrar geçmişe dönmek bana fazlasıyla ilginç geldi. Oyunun senaryosuna Chris Avellone da destek olmuş bu arada onu da belirteyim (parmağının değdiği birkaç oyunu sayarsam; Fallout 2/New Vegas, Planescape Torment, Icewind Dale 1-2 vb.).
Oyuna Başlarken
Oyunun başında birbirlerinden farklı kombinasyonları olan bir ekip seçiyorsunuz ve dört adadan oluşan bir harita ile karşılaşıyorsunuz. Bu her ada farklı bölgelere ayrılıyor ve siz bunları yaratık işgalinden kurtarmaya çalışıyorsunuz. Tüm adaları sırayla bitirmek zorundansınız ama oyunu kaybetseniz de daha evvelden bitirdiğiniz adalar açık kalıyor. Kazandıkça yeni robot birlikleri açılıyor, kaybetseniz bile seçtiğiniz bir pilotu kazandığı tecrübe puanlarını kaybetmeden yeniden kullanabiliyorsunuz. Belirteyim ki karşılaşacağınız düşman sırası, görev sırası ve olaylar tamamen rastgele o yüzden her oynadığınızda farklı görevler ile karşılaşıp, adaların farklı bölgelerinde başlayacaksınız.
Düşmanlarınızın öncelikli hedefi şehirler. Yaratıklar genelde sizi direkt tehdit olarak görmeyip en yakındaki şehre saldırmaya çalışıyorlar. Bu yüzden sivilleri korumanız öncelikli göreviniz. Zaman bu sefer sizin lehinize işliyor. Her bölümde belirli bir tura kadar “Power Grid”i sıfıra düşmeden bitirirseniz, düşmanlarınız geri çekiliyor ve kazanmış sayılıyorsunuz. Fakat verilen yan görevleri yapmanız önemli. Yaptıkça size yeni özellikler açmak için gereken puanlar olarak geri dönecek ya da “Power Grid”inizi arttırmaya yarayacak.
Masaüstü Oyun Gibi
Oyunu mantığını ve mekaniklerini öğrenmek beş dakikanızı almıyor ve hızlıca “hangi düşmana nereden ve neresinden vursam?” diye planlamanız gerekiyor. Zaten hasarlar genelde yüzdelik hesaplarından gitmiyor, tamamen düz rakamlar üzerine olunca kafa patlatacak matematik hesaplarından çok pozisyon ve planlama, bir sonraki adımda robotlara ne şekilde özellik verme üzerine kafa yoruyorsunuz.
Örneğin yumruk atan robotunuz saldırı yaptığında düşmanı bir kare ileri itip, arka karede su varsa içine düşürebilir, yine aynı mantık ile bir tur sonra belirli bir yönde saldırmaya hazırlanan başka bir düşmanı onun önüne iterek birbirlerine vurmasını sağlayabilirsiniz. Çevresi yanan bir ormanın arkasına mevzi alıp, kanca atıp kendine çeken başka bir robotla hasar almasını sağlayabilirsiniz. Özetle, yapacağınız şeyler basit ama uygulayabilme becerisi önemli. Bulunduğunuz duruma göre hareket ederseniz başarılı olursunuz.
Grafikler
Oyunun grafikleri daha evvelden de belirttiğim gibi bol pikselli. Üniteler belirgin, düşmanlarınızın da neye benzediğini rahat görebildiğiniz için grafik konusunda oyun gayet yeterli seviyede. Kullanıcı ara yüzü de gayet açıklayıcı olduğundan görsellik açısından bir sıkıntı çekmiyorsunuz. Animasyonlar ise yeterli. Yaratıkların toprağın altından çıkışları gösterilirken, ünitelerin bir kareden başka bir kareye gidişleri çok “düz”. Neyse ki görsellik açısından iş görür cinsten.
Müzikler başarılı ve atmosferi güzel yansıtıyor. Sizi dünyayı kurtarıyor havasına sokuyor, kimi zaman geriyor. Ses efektleri için söyleyebileceğim ise “basit”. Büyük patlamalar veya karakter seslendirmeler beklemeyin.
Peki oyun ne kadar eğlenceli?
“Rogue like” sevenler (biz bu türe ölmeli oyunlar diyoruz) zaten neyle karşılaşacaklarını anlamışlardır. Oyuna her başladığınızda görevler rastgele oluştuğundan, her seferinde farklı bir görev sırası göreceksiniz. Oyunda seçtiğiniz zorluk seviyesine dikkat edin, normal zorlukta rahat oynuyorum derken, bir anda yapacağınız bir hata, değil kayıplarınızı arttırmak, oyunu kaybetmenize sebep olabilir. Bir süre sonra zaten oyunla inatlaşmaya başlıyorsunuz ve bir bakıyorsunuz saatlerinizi tek bir adayı kusursuz bir şekilde geçmeye harcamışsınız.
Basit yapısı, bilgisayarınızda 147 mb yer kaplayan ve yüksek bir sistem istemeyen bu oyunu özellikle tüm sıra bazlı strateji sevenlere, Pacific Rim ve eski Godzilla gibi dev canavarların dünyayı yok etmeye çalıştığı filmlerin hayranlarına tavsiye ediyorum.
Into the Breach’i hemen buradan satın alabilirsiniz.
Yeni bir oyun almadan önce mutlaka Alve’nin oyun sayfasına göz atın.