İncelemeler

Kuzeyin Fırtınası – God of War: Ragnarök İncelemesi

Savaş Tanrısı Kratos bir kez daha “boy” gösterdi! 2018 yılında başka bir açıyla oyuncuların karşısına çıkan Kratos ve oğlu Atreus, Ragnarök ile isimlerini oyun tarihine altın harflerle yazdırıyor.

Bu inceleme yazısı biraz kişisel olacak. Oyunla alakalı notlarım, görüşlerim yer aldığı kadar konsol oyunculuğuna yönelik şahsi tecrübelerimden de bahsedeceğim. O yüzden daha ilk cümlede sizleri uyarayım dedim. Ha! Bir de unutmadan ekleyeyim bol bol sürpriz bozan olacak yazıda, haberiniz olsun.

30 yaşını geçmiş birçok oyuncu gibi ben de oyunlarla ilk kez eve getirilen konsollarla tanışmıştım. Nasıl çalıştığını anlamadan Commodore 64 içerisine kaseti yerleştirip Pac-Man oynamaya çalıştığımı hayal meyal hatırlıyorum. Sonrasında ülkemizde Atari ismiyle bilinen Famicom klon konsollarıyla varsın elim Mariolar’da koştursun dursun. Öte yandan bilinçli olarak ilk kez Almanya’daki dayımdan gelen PlayStation 1 ile tam anlamıyla oyunculuğa girdiğimi hatırlıyorum. Benim için kocaman bir dünyanın kapısı açılmıştı.

Ne yazık ki ailemin durumu o zamanlar çok da parlak olmadığı için PS2 çıktığında ben halen PS1 üzerindeki eski oyunlarımı tekrar tekrar oynuyor ya da düşük sisteme sahip “Ev Bilgisayarımızda” çeşitli oyunları deneyimlemeye çalışıyordum. Mahalledeki bir arkadaşımın PS2 konsolunda God of War’ı 2005 senesinde gördüğümde nutkum tutulmuştu. Fantazya ile ilgilenmeye başladığım, yetmediğini fark edince eski öykülere, mitolojilere daldığım bir dönemde God of War ve Kratos’un hikayesi beni büyülemişti. Ama aradan geçen yıllar içerisinde hep içime damlattığım bir göz yaşı ile uzaktan seyretmekle kalmıştım.

Konsol dünyasına uzaklığım 2018 yılında eşimin sürpriz yaparak eve PS4 getirmesiyle ve God of War macerasına sıfırdan başlamamla değişti. PC oyunlarına vakit harcamayı çok seviyorum ama ne zaman o konsolun açılış sesini duysam, salonun kanepesinde ilk defa Commodore 64’e kaset takmaya çalışan çocuk gibi oluyorum.

Lafı bir hayli uzattım ama Ragnarök, beni yine o duygulara iten bir yapım oldu.

Kuzey’den Esen Rüzgar Adamı Hasta Eder

Gelelim God of War: Ragnarök’e! Oyunumuz ilk oyunun (2018’deki yani), yaklaşık iki yıl sonrasında geçiyor. Baldur’un kellesini çamaşır bezi gibi sıkmamızın ardından kıyametin en büyük alameti de gerçeğe dönüşmüştür. Çok ama çok uzun sürecek olan, Fimbulwinter isimli kış döngüsü tüm diyarları iliğine kadar titretmiştir. Tanrıların babası, tek gözlü tanrı, asılmışların tanrısı, nam-ı değer Odin; tüm diyarlara giriş-çıkışları yasaklayacak bir KHK çıkartmıştır. Kratos ve Atreus olarak zorlu kış sürecine, başımıza bela olan Freya‘ya karşı mücadelemiz devam etmektedir.

Atreus, biraz daha boylanıp poslanmış. Dilindeki kemiği kırmış, pabuç kadar olmuş. Yer yer lafını esirgemeden yapıştırıp duruyor sözlerini. Babasının baltasının sapını tutup çekiyor: “Bubacuum, bu kışın sonu hayra alamet değil. Ragnarök geliyor. Ortalık karışık daha da karışacak. Hani sen Savaş Tanrısı idin! Yok mu seninle şöyle tüm diyarları bir titretmemiz.” deyip duruyor.

Kratos ise onlarca, belki de yüzlerce savaş görüp geçirmiş. Savaşın bir sonuç olmayacağını, daha fazla soruna yol açacağını çok iyi biliyor. Çocuğu dizginlemeye çalışsa da, lafını bir türlü geçiremiyor. En sonunda evladının isteklerini boyun eğen her ebeveyn gibi, Atreus’un merakını gidermek için yeni bir yolculuğa başlıyorlar.

Bu toprakların Savaş Tanrısı, Tyr, uzun zamandır ortamlarda gözükmüyor. Fakat Atreus’un araştırmalarına göre Tyr, halen bir yerlerde. İlk oyunda da hatırlarsanız, Tyr ile alakalı çok fazla ayak izine rastlıyorduk. Sadece kendi panteonunun değil, diğer uzak diyarların da önemli bir ismi. Savaş Tanrısı ama olayları savaşarak değil, barışçıl yollarla çözmeye kendisini adamış. Eğer bu Ragnarök musibetini çözeceksek, diyor Atreus, Tyr’den yardım almamız lazım.

Kapıya Dayanan Yeni Yabancılar

Hikayeyi baştan sona anlatmaya niyetli değilim fakat Tyr’in hikayeye dahil olmasıyla olaylar randıman kazanmaya başlıyor. Birkaç adım öncesinde kapımızı çalan Odin ve Thor, üstü kapalı şekilde bizi tehdit ettikten sonra Tyr’in bulunması da kaçınılmaz oluyor. Fakat Tyr, yaşadıkları yüzünden, kendisini fiziksel olarak kapatan zindan duvarlarına benzeyen ruhsal hapishaneye de kapanmış. Savaşmak istemiyor fakat Atreus’u da çözüme yöneltmekten çekinmiyor. İyi niyetli de olsa, sık sık Kratos’un bir kaşını kaldıran cümleler kuruyor. Gazı alan Atreus, bir anda kontrolü de eline alıyor.

Bu durum zaten ilk sızıntılarda da kendisini belli eden bir olaydı. Ragnarök’te sadece Kratos ile oynamıyoruz. Oyunun belli bir aşamasından sonra sık sık Atreus ile de yola devam ediyoruz. Oyuna yeni bir dinamizm kattığını kabul etmem gerek. Kratos ile büyüdükçe büyüyen korkusuz saldırılar yaparken bir anda Atreus’un hikayesine odaklandığınızda, daha nazik ama nokta atışı saldırılara geçiyorsunuz. İlk oyundaki çocukluğunu kenara bırakan Atreus’un, ergenlik patlamalarıyla hikayenin yönü de, oynanabilirliği de değişiyor.

Burada bir parantez açmak isterim. İlk oyunun lineer yapısı güzel gizlenmişti fakat belli bir aşamadan sonra Kratos ile yapabilecekleriniz aşağı yukarı kendisini belli ediyordu. Atreus’un oynanabilirliğe büyük artısı olmuş. Ayrıca yancımız olarak farklı karakterleri de görmek keyifli anların yaşanmasına olanak tanımış.

Oyunda tek hoşuma gitmeyen yan ise ilk oyunun mekaniklerinin üzerine pek bir şey koymamaları. Bunu kocaman bir eksi olarak söylemiyorum elbette. Bu tarz oyunlar işini iyi yaptığında, değiştirmeden bir sonraki oyuna tecrübelerini aktarırlar (Uncharted serisi gibi). Çok ufak değişikliklerle yeni mekanikler eklerler. Benim kafama takılan kısım, Kratos ile ilk oyunda öğrendiğimiz savaş taktiklerini neden tekrar öğreniyoruz.

Hatırlarsanız God of War 3 oyununda, Kratos, Olympos’a tırmanırken gerisin geri aşağıya düşüp Styx Nehri’ni boyluyordu. Burada üç oyun boyunca edindiği tüm güçleri kaybediyordu. O yüzden tekrar en baştan karakteri geliştirmeye çalışıyorduk. Oyunun hikayesiyle, mekaniklere yedirilmiş çok güzel bir detaydı bu. Fakat burada öyle bir detay yok. İlk oyundaki comboları tekrar tekrar açıyoruz. Aradan geçen 4 yıla rağmen, bu comboları çok hızlı bir şekilde hatırladığımı itiraf etmem gerek. Düşman tiplerinin değişmesi, atmosferdeki farklılıklar bunu göz ardı edilebilir kılıyor.

Tam anlamıyla 360 derece süren savaş sekansları düzenlenmiş. İlk oyunda düşmanları karşınıza alıp bir ana bir buna yargı paylaştırıyordunuz. Ragnarök ile etrafınızın sarıldığını ve duruma daha taktiksel yaklaşmanız gerektiğinizi daha iyi anlıyorsunuz. Pata küte ortamlara dalma olayı tamamen kalkmış anlayacağınız.

Dokuz Diyar Gezdim Senin Gibisini Bulamadım

Oyunun yapılış sürecinde verilen röportajlarda, Ragnarök’ün ilk oyuna göre daha açık dünya temelli olacağı söylenmişti. Bifrost’u tamir etmiştik ama tüm diyarlara giriş hakkımız yoktu hatta. Bu oyunda tüm diyarlara sevgili cücelerimiz Brok ve Sindri sayesinde giriş çıkış sağlayabiliyoruz. Odin’in yasaklarına rağmen, kuralların arkasından dolaşabilen cücelerin tılsımları sayesinde diyarların tüm kapıları bize açık. Yeni yerler, yeni ortamlar keşfedilmeyi bekliyor.

Ancak bu “açık dünya” temelli kısım ilk oyuna göre öyle büyük bir ilerleme kaydetmemiş. Bakış açılarını değiştirmişler fakat tam anlamıyla bir açık dünya oyunu değil. Her yere girip çıkacağınızı düşünüyorsanız çok yanılıyorsunuz. Fakat daha fazla rahatlık sağlamaları gözden kaçmıyor.

Tekrar oynanabilirlik kısmındaysa, ilk oyunda olduğu gibi minik Metroidvania tarzında kısımlar var. Kratos’un yeni güçler ya da ekipmanlar elde etmesiyle daha önce açamadığını bir yola girebiliyorsunuz. Bu da daha önce geçtiğiniz yollara girebilmenizi sağlıyor.

Örneğin oyunun başlarında, Kratos, Atreus ve Tyr, elflerin diyarı Alfheim‘a giriyorlar. Hem bazı eski defterleri dürüyorlar, hem de Tyr’in yönlendirmesiyle gerekli bilgileri topluyorlar. Oyunda geçirdiğiniz birkaç saatin ardından, iki yakımızın bir araya gelmemesi için bildiği tüm duaları okuyan Freya ile barışmamızla bu diyara tekrar gitmek için bir sebebimiz doğuyor. Daha önce açamadığımız kapıları açabileceğimiz bir aparatı envanterimize ekliyoruz. Tabii bu bir yan görev olarak karışımızı çıkıyor. Ama oyunun her detayında o kadar güzel hikayeler var ki, gitmemezlik yapamıyorsunuz.

Bu açıdan Ragnarök’ü çok beğendim. Ana hikaye orada bir yerlerde duruyor. Sizi kendisine çekiyor ama yanında çıkan minik görevler, yan yollar o kadar cezbedici ki! Bu incelemeyi yazarken halen oyunu bitirmediğimi söylemek istiyorum. Çünkü yan görevlerdeki hikayeleri, diğer yan karakterlerin yarım kalmış öykülerini o kadar merak ettim, o kadar merak ettim ki; gitmeden olmaz dedim. Dokuz Diyar’ın her birinde keşfedilmeyi bekleyen çok güzel detaylar var.

Yeminimi Bozuyorum

God of War: Ragnarök’ü her ne kadar bir PS5 konsolunda oynamak istesem de, PS4 Pro üzerinde tecrübe ettim. Oyunda karşıma çıkan buglar, hatalar, kaplama sıkıntıları gibi sorunların bundan kaynaklı olduğunu düşünüyorum. Çünkü diğer notlara ve incelemelere baktığımda oyunun PS5 üzerinde cayır cayır çalıştığını gördüm. Ayrıca şunu da eklemek isterim, oyun PS4 Pro üzerinde de şahane çalışıyor. Cihaz bir anda Boeing uçağı gibi havalanacak sesler çıkartmıyor ama zorlandığını belli ediyor. Bir-iki noktada konsolun yaşlılığı, oyunun oynanabilirliğini baltaladı. Ancak nesiller arası geçiş döneminde olduğumuz için bunların göz ardı edilebileceğini düşündüm. En azından Cyberpunk 2077 kadar çılgın atmıyor.

Gelelim oyunu toparlama kısmına. Ragnarök, hikaye anlatıcılığı konusunda yine kendisini aşmayı başaran, yeni çıtalar belirten bir oyun olmuş. Yeni şeyler deneyimlemek isteyen, köşe bucak her yeri araştırmayı seven çocuk ruhlu oyuncular için çok fazla içerik sunuyor. Oynanabilirlik açısından da stabil olması buna fayda sağlıyor. Defalarca bir düşmana yenilseniz bile, duruma bakış açınızı değiştirebileceğiniz çok fazla seçeneğiniz oluyor. Yeni düşman tipleri ve bu düşman tiplerinin farklı saldırı biçimleri, oyuna bakış açınızı da değiştiriyor. İlk oyundaki Valkürler‘i düşünün. Onlar gerçekten kolaymış dediğim yerler oldu.

Peki, Ragnarök alınmalı mı? Eğer oyunları ve onların anlattığı hikayeleri seven biriyseniz mutlaka tecrübe etmeniz gerektiğini düşünüyorum. Olay sadece hikaye anlatmakla kalmıyor, onun katmanlı yapısını ince ince delmeye kadar geliyor. İskandinav Mitolojisi’ne ait öyküleri farklı bir açıdan ele aldığı yerler oluyor. Benim gibi bu hikayeleri bilen bir oyuncuysanız, “Ne alaka” dediğiniz yerler çok olacaktır. Ama onu öyle bir kılıfa uyduruyor ki, ayakları yere basan, dinlemesi müthiş keyifli anlara çeviriyor.

God of War: Ragnarök, bir baş yapıt. İlk oyunun üzerine defalarca çıkmayı başaran, derdini anlatmayı bilen, oynanabilirliğiyle oyuncuyu kendisine aşık etmeyi başaran bir oyun olmuş. Kendine “Oyuncuyum ben” diyen herkesin tatması gereken, benzersiz bir lezzet.

FRPNET Puanı: 9.5

Eksi YönleriArtı Yönleri
PS4 ve PS4 Pro performans sorunlarıHikaye, senaryo, karakter detayları
Az yeni mekanik eklenmesiOynanabilirlik, dövüş sistemi
Yan karakterlere sağlanan yeni derinlik
Müzikler, oyuncu performansları

Bu İçeriğe Oy Verin

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu

Log In

Forgot password?

Forgot password?

Enter your account data and we will send you a link to reset your password.

Your password reset link appears to be invalid or expired.

Log in

Privacy Policy

Add to Collection

No Collections

Here you'll find all collections you've created before.