Kırsalın Korkuları – Anadolu Korku Öyküleri
Anadolu Korku Öyküleri Türk korku edebiyatında yıllarca hatırlanacak bir öykü seçkisi olmuş. Yeni korkular ve buralı bir ürperti arıyorsanız bu kitabı kaçırmayın.
Türkiye’den Korku Öyküleri
Korku edebiyatı, zor bir edebiyattır. Gizemleri parça parça verirken okuyucuyu akışa bağlamak gerekir ki, okuyucu titresin, tüyleri diken diken olsun. Bunu sinemada yapmak ses efektleri, müzikleri ve görsel uyarıcılarla çok kolay öyle ki, bu edebiyat zaten kitap okumayan bir nesil tarafından cami avlusuna bırakılmış gibi. İşte böyle zamanlarda biri gelir de çocuğu alır büyütür ya. Umarım onun gibi olur. Çünkü bu kitaptaki 6 yazar iyi işler çıkarmışlar.
Ben çocukken pek öyle hikaye dinlemedim. Hele korku öyküleri hiç dinlemedim. Bir noktadaysa köye gittiğimde oturup kendimize hikayeler falan uydururduk. Bir kere öyle köyün etrafında dolaşırken bir yol bulduk, takip ettik uçurumun kenarında 20 kadar evin olduğu bir mahalle bulduk. Mahalle bomboştu gördüğümüz kadarıyla, oraya gitmek için yol aradık, bir tanede bulduk ama bayağı tehlikeliydi, o yüzden aşağıda ne olduğunu hiç öğrenemedim. Bir sonraki sefer köye gittiğimdeyse bulamadım orayı. Şimdiyse köyün kendisi o mahalle gibi bomboş. 10-15 aile ancak yaşıyor ve kışın sadece 1-2 evde ışık yanıyor. Babaannemler 2 yıldır gitmediler artık yaşlandık diye bense liseye başladığımdan beri ayağımı basmadım. En eğlencelisiyse oradan dönerken arkadaşımın şimdi hatırladım deyip, anlattığı o zamanlar beni korkutmuş olan şimdiyse tam hatırlayamadığım ama hatırladığım parçalarına güldüğüm öyküdür.
Konuşulmaması gereken dilde konuşan şeytanlar bizi köyün sokaklarında kovalayacaktı sanki.
Bu kitap bana işte o anımı hatırlattı. Sanki yazarlarla geziyorduk da birden hatırlayıverdiler, öyle ki ötesinde bir şey olmadığını bilsek de geçmeye korktuğumuz bir çizgi oldu. Konuşulmaması gereken dilde konuşan şeytanlar bizi köyün sokaklarında kovalayacaktı sanki. Öyküleri tek tek incelemeden önce yazarların biraz amatör ama sıcak, kitaba önsöz yazan Giovanni Scognamillonun bahsettiği “endüstrileşme”den uzak tarzını sevdiğimi belirtmeliydim.
Karatepe/Koray Günyaşar
“Dost başa, düşman ayağa bakar. Ya da baksa iyi olur.”Koray Günyaşar bize şehirden köyüne dönen Osman’ın ağzından anlatıyor. Şehrin girişinde akraba evliliği yüzünden bazı sorunları olan Gafur’la karşılaşmasından başlıyor hikaye. Gafur’un ona söylediği “Kaybetmişte bulmak edermiş.” lafı üzerine biraz konuşuyorlar. Sonra Osman, Gafur’un önderliğinde köyüne dönüyor. Gafur’un bağırıp çağırıp herkesi köyün meydanına toplamasından dolayı sıcak bir karşılama bekliyor Osman’ı. Ancak karşılaştığı hiç kimse tanıdığı kişiler değil, ama öyle iddia ediyorlar. Osman’ın konuşurken kişiye göre konuşmasını değiştirmesi, köylülerin her birinin farklı konuşuyor olması ve aslında yazarın hikayenin içinde sonuna dair ipuçları veriyor olmasına rağmen, yine de sona gelindiğinde şaşırtıyor olması çok başarılı. Tüylerimi ürperten hikayelerden biriydi.
Gerçekte Onlar Hayvan Gibidir
/Ayşegül Nergis
“Gerçekte onlar hayvan gibidirler, hatta gidişatça daha sapıktırlar.”Ayşegül Nergis Iğdırdan tayinle memleketine yakın bir yere dönmüş bir adamın günlüğünden anlatıyor yaşadıklarını. S
ilçesine dönen karakterimiz amca ve yengesinin yakınlardaki bir köydeki evine yerleşiyor. Köyde oldukça az insan olmasına rağmen bir çok hayvan var. Şubatta başlayıp Mart’ta biten macerasında karakterimiz köy imamıyla ve köydeki diğer insanlarla tanışmasını, köyde yaşadığı zorlukları ve köy hakkındaki düşüncelerini anlatıyor bize. Tanık olduğu olaylarsa onun köyden soğumasına sebep oluyor. Gerçek perdesinin aralanmasıysa karakterimizde tabir-i caizse Lovecraftvari bir etki yaratıyor. Etkilendiğim bir öyküydü diyebilirim. İslam kültüründen alıntı yapılmış olması, karakterin inançlı oluşu, yakarışları, karakteri biraz ete kemiğe büründürüyor ama keşke bir ismi ve mesleği olsaymış.
Kuyu/Demokan Atasoy
“Güzel kadındır Anşa. Hafif balık etli, ama uzun boylu, endamlı hatundur.”Demokan Atasoy uzak üçüncü şahıs bakış açısından Anşa’yı, kızı Güles’i, köyün erkek ve kadınlarını anlatıyor bize. Köyden çıkmayan bir macera ve insanların kendileri üzerine yolladıkları laneti yazmış. Karakter açısından zengin ve kompleks bir hikaye. Köyün efsanelerinin anlatılışı ve uygulanışı beni etkiledi. Anşa ve etrafında dönen bu öykü de, çok önemsiz görünen karakterler de büyük roller oynuyor. Özellikle sonu oldukça ilginç. Biraz konusundan bahsetmek gerekirse de; Anşa köyün dışında yaşayan dul bir kadın. Oldukça güzel olmasının yanında aynı zamanda efsuncu veya cadı diyebiliriz. Köyün tüm kadınları ondan nefret etse de, zamanı geldiğine kapısına yardım istemeye gidiyorlar. Özellikle yeni evli Zeynep’in Osman’ı kendine bağlamak için Anşa’nın evine gidişini okurken Anşa’yı tanıyorsunuz. Anlatım tarzı olarak samimi bulduğum, o sırada Bach dinlediğim için her yükselen tonda titrediğim, kitabı kapatmak istediğim bir hikaye oldu.
Gelin Otun/Işın Beril Tetik
“Derler ki; kabusların en iyi yanı, ne kadar kötü olursa olsunlar, sonunda uyanacağınızı bilmektir. Uyanamadığınızda endişelenmeye başlamalısınız.”Işın Beril Tetik’in kaleminden yine isimsiz bir karakterin korkularını okuyoruz. Evlendikten sonra daha 1 yıl olmadan eşinin Karadeniz’e tayini çıkmasıyla oraya taşınmak zorunda kalan hamile kadın bu sefer ki karakterimiz. Eşinin eve gelmemeye başlamasıyla korkulu anlar yaşamaya başlıyor. Eşine bunları anlattığındaysa, hormonların yüzünden öyle şeyler görüyorsun tarzı bir inançsızlıkla karşılaşıyor. Sonra bir gün İmam’ın evine yardım istemeye gittiğinde burada bunların ilk kez onun başına gelmediğini anlıyor. Hikayesine verdiği başlıktan anlayabileceğimiz gibi Gelin Otu önemli bir rol oynuyor ve karakterin gelin otuna dokunmaması gerekiyor. Yazarın elinden Hollywood filmleri tadında bir Anadolu korkusu çıkmış, ellerine sağlık. İçine çekildiğim hikayelerden biri.
Cevizin Gölgesi Hain Olur/Kayra “Keri” Küpçü
“Öyle bir rüzigar ki,
Kendi gitti,
İsmi bile kalmadı yadigâr.”Kayra “Keri” Küpçü’nün ellerinden bir çobanın aşkını okuyoruz bu sefer. Bu macerada köyden dışarı çıkmıyor, şehirden köye gelmişlerin korkularından çok köylülerin kendi korkularını anlatıyor. Kadir o köyde yaşayan, çocukluğundan beri çobanlık yapan başkarakterimiz. Kavalı çok güzel çalıyor ve elişlerinde iyi olduğundan kavalını kendi yapıyor. Leyla ise Kadir’in çocukluktan beri arkadaşı. Gençliklerinden bu arkadaşlık aşka dönüşüyor ve birlikte oluyorlar. Ancak Leyla’nın ölümü aşıkların kavuşmasını engelliyor. Kadir yalnız yaşayan çobanlıkla hayatını sürdüren bir adam olarak tanıtılıyor bu olaydan sonra. Bir gün koyunları otlatmak için çıktığı tepede ceviz ağacının altında kaval çalarken karşıdan bir kadın geliyor. Kadının Leyla olduğunu anladığındaysa, biraz şaşırsa da sonra rüyadır deyip kalkıp evine gidiyor. Daha sonraki gün kontrol etmek için aynı tepeye çıkıp aynı ceviz ağacının altına oturuyor ve Leyla yine geliyor. Mutlu mesut bir korku hikayesi okuyoruz bu sefer. Anlatım olarak bağlayıcı içindeki merak ögesi ve sonu tatmin edici. Kesinlikle okunmasını tavsiye ettiğim bir hikaye.
Güzayın Bin Dilek Ağacı/Galip Dursun
“Ahdım olsun, yeminim olsun, yerine getirmesem kanım olsun”Galip Dursun bize 42 sayfada, ki Kuyu’dan sonraki en uzun hikaye, iki aşk hikayesi anlatıyor. Aşkları için aldıkları risklerin anlatıldığı iki hikaye. Bu hikayedeki korku ögeleri betimlemelerden oluşuyor, bilinmezliklerden öte. Zaten neredeyse her şeyi biliyoruz, başından beri ve kızların dilekleri çok daha önemli. Aslı asıl karakterimizin ninesi Çakıl Sokağından ağaca nasıl gidildiğini neler yapılması gerektiğini öğrenip sevdiğine kavuşmak için dilek dilemeye gidiyor. O yola girmek için birinin kapıyı açması gerekiyor ve yola girildiğinde karşılaşacağı olaylarla kendi uğraşmak zorunda Aslı. Ama üstesinden geliyor ve yıllar sonra torunu Zeynep ve sevgilisi Ural’a rüyalar bırakıyor. Zeynep ve Ural dönüp Çakıl Sokak’la yüzleşiyor. Bu hikayenin içinde birçok farklı hikaye anlatılıyor aslında ve bunların her birini anlatmak yerine size yukarıdaki gibi yüzeysel bir özet verdim. Sonu gerçekten şaşırtıcı olmasa da, her karakterin etten kemikten oluşu, başta belirttiğim her yazardaki amatör ama sıcak anlatım nedeniyle çok iyi bir hikaye.
önsözüne kadar emek ve sevgi kokuyor
Bu kitap kapağından, içindeki hikayelere, önsözüne kadar emek ve sevgi kokuyor. Kapak resmi için harcanan çaba her hikayeden önceki çizimler kitabı tam bir bütün yapmış. Kitaba katkıda bulunan her birey yaptıkları işi isteyerek ve eğlenerek yapmış. Öyle ki sonda yaptıkları teşekkür metnini burada paylaşmadan edemeyeceğim.”Biz, bu kitabın altı yazarı, derlememize yazdığı önsöz ile emeğimize değer katan, bizi yüreklendiren Büyük Usta Giovanni Scognamillo’ya, ilk defa bu kitap için saklı durduğu yerden çıkardığı gerçek bir Büyü metnini bizlerle paylaşan ve bu belgeden bizim için çok özel bir kapak yaratan İllüstratör Engin Deniz Aybaş’a, kitabımızın yayınlanmasında emeği geçen herkese sonsuz teşekkürlerimizi sunarız.”
Kitap Bilgisi Kitap Adı: Anadolu Korku Öyküleri Yazarlar: Koray Günyaşar, Işın Beril Tetik, Demokan Atasoy, Ayşegül Nergis, Kayra “Keri” Küpçü, Galip Dursun Yayınevi: Laika Yayıncılık ISBN: 975-8904-06-X Sayfa Sayısı: 232 Önsöz: Giovanni Scognamillo |
İncelemeyi Yazan: Abdullah Ali Sivas
Bu yazı TürkçeBKF sitesinden alınmıştır.