Kim Bu Amerikan Tanrıları?
2011 yılında Neil Gaiman ile HBO arasında yazarın en tanınan eserlerinden biri olan American Gods‘ın (Amerikan Tanrıları) televizyon uyarlaması için görüşmeler başladığında Gaiman’ın tüm okurları gibi benim de kalbim birkaç saniyeliğine durmuştu. Çok değil, 2 yıl sonra ise HBO’nun diretmeleri yüzünden proje rafa kalkmış, Gaiman’ın konu hakkındaki pek de olumlu görünmeyen demeçleri dizinin tüm bekleyenlerini üzmüştü.
Derken hiç beklemediğimiz bir kahraman, Starz, projeyi tekrar canlandırdı ve Amerikan Tanrıları izleyici ile buluştu. Televizyon ekranlarında görmeye alışkın olmadığımız bir görsellik ve sıra dışı konusu ile oldukça beğeni toplayan ilk bölümünün ardından sosyal medyanın birçok yerine Amerikan Tanrıları’na dair övgü dolu paylaşımlar görüyorum. Peki kaçımız başarılı tanıtım sürecinin ardındaki gerçek Amerikan Tanrıları’nı tanıyoruz?
Artık sağır sultanın da duyduğu üzere Neil Gaiman’ın Hugo, Nebula ve Bram Stoker gibi alanının başarılı ödüllerini kazanmış romanından uyarlanan Amerikan Tanrıları’nın ilk tohumları İzlanda’da atılıyor. İzlanda’nın atmosferi ve The National Museum of Iceland’de gördükleri karşısında büyülenen Gaiman; ülkenin tarihini, mitolojisini ve inançlarını kendi yorumuyla harmanlayacağı kitabını kaleme almaya başlıyor. Ama Amerikan Tanrıları, İzlanda’nın sınırlarını çok geçmeden aşıyor.
Konu ne?
Ana konusuna baktığımızda Amerikan Tanrıları, göçmenlerin ileride Amerika Birleşik Devletleri olacak topraklara kendileri ile birlikte getirdikleri tanrıların, modern ve masallarla bir tutuldukları zamanda “hayatta kalma” mücadelelerini konu alıyor. Tarih öncesinde kalma kabilelerden Vikinglere, Afrikalı kölelerden İrlandalı göçmenlere kadar Amerika’ya ayak basan herkesin tanrıları, şeytanları da onlarla da o topraklara ayak basıyor. Fakat gelip geçici ölümlülerin aksine tanrılar getirildikleri topraklardan ayrılamıyorlar. İnananlarının sayısı her geçen gün azalan Eski Dünya’nın Eski Tanrıları, varoluşlarına tutunmaya çalışıyorlar. Hem de tanrılardan bekleyeceğiniz görkemin tam aksine dolandırıcılar, hırsızlar, cenaze evi sahipleri ve seks işçileri olarak hayatta kalmaya çalışıyorlar. Hala ülkenin bazı kesimlerinde güçlerinin birazına sahip olsalar da bu güçler, eski ihtişamlarının kırıntıları olmaktan öteye gidemiyor.
Tabii ki eskilerin yeri boş kalmıyor. Özgürlüklerin ve fırsatların ülkesi Amerika’da tanrılar da geriye kalan her şey gibi tek kullanımlık. Modern hayatlarımızın olmazsa olmazları haline gelen teknoloji ve medya tanrılıklarını ilan ediyorlar. İşte bu noktada, kitabın merkezini oluşturan savaş başlıyor. Ölümlülerin inancı için karşı karşıya gelen Yeni ve Eski Tanrıların mücadelesini Amerikan Tanrıları tek bir cümle ile özetliyor: “Bir fırtına yaklaşıyor.”
Fırtına mı!..
Bu fırtınanın ortasında da tüm hikayeyi düşündüğümüzde gerçekten ironik görünen ismiyle ana karakterimiz Shadow Moon yer alıyor. Neredeyse 3 yılını hapiste geçiren Shadow’un tek isteği biricik eşi Laura’ya dönmek ve sakin bir hayat sürdürmek. Her iyi hikayede olduğu gibi işler ters gidiyor ve Shadow kendini, uçakta tanıştığı gizemli ve bir o kadar da güvenilmez Mr. Wednesday için çalışırken buluyor. Mr. Wednesday ile Amerika’nın dört bir yanını dolaşan Shadow’un görevi ise bir hayli zorlu: Eski Tanrıları bir zamanki kudretlerine yeniden kavuşturmak.
Dizinin yapımcılarına göre kitabı ekranlara aktarırken birçok değişiklik yapılacak. Bazı karakterlerin rolleri değişirken bazılarını kitapta olduğundan çok daha sık göreceğiz. Bazı yan hikayeler çıkarılırken yeni yan hikayeler senaryoya eklenecek. Fakat kitap ile dizide ortak olacağı kesin olan bir özellik şu ki, hikayeyi seyirciye sunmayacaklar. İzleyici olayların gidişatından ve ipuçlarından seyirci ne çıkarabilirse hikayeye de o kadar hakim olacak. Okumaya üşenenler, okuyup da hatırlamayanlar ve ortamlarda okumuş gibi yapıp romanı amansızca övenler için dev hizmetimiz işte burada başlıyor. Tanrıların savaşına iyice çekilmeden, kim kimin nesidir şöyle bir üzerinden geçelim.
Eski Tanrılar
Şimdiden uyaralım, bu noktadan sonrası spoiler içerir.
Mr. Wednesday
İsmi ve tek gözünün cam olması size birilerini hatırlattı mı? Evet, Mr. Wednesday Vikinglerin babası Odin’in Amerika’daki yansıması. Bir sahtekar ve düzenbaz – ama çekici olanlarından. Eski tanrıları bir araya getirmek için elindeki her numarayı kullanan Mr. Wednesday’in en büyük zevkleri ise kaliteli viski ve sarışın, mavi gözlü kadınlar.
Bilquis
Afrika’nın unutulmuş efsanelerinden biri olan Bilquis, ismi Yeni Ahit’te bile geçen nadir Eski Tanrılardan biri. Sheba’nın Kraliçesi’nin kitaptaki rolü küçük olsa da kendisiyle tanıştığımız sahne sayesinde aklımızdan silinmemeyi garantileyen karakterlerden biri.
Mad Sweeney
Mad Sweeney, en az gizemli Eski Tanrılardan biri. Nedeni ise çok açık – ne olduğunu gizleme ihtiyacı duymuyor. Kendisi bir Leprechaun. Daha doğrusu, eski İrlanda efsanesi Buile Shuibhne’e konu olan, delilik ve bitmek bilmeyen bir gezme aşkıyla lanetlenmiş kral Suibhne mac Colmain’in, Amerika kıtasındaki kalıntısı. Bunun yanında Mad Sweeney, Shadow’un karşılaştığı ilk Eski Tanrılardan biri. İkilinin en büyük ortak noktası ise bozukluk numaralarına olan ilgileri.
Mr. Nancy
Gana yerlilerinden Asante halkının folklöründen bir parça olan bilge örümcek Anansi, modern Amerika’da Mr. Nancy olarak vücut buluyor. Karayipler ve Yeni Dünya’daki Afrikalı köleler arasında hileci ve yalancı bir tanrı olarak nam salan Anansi, günümüzde de bir o kadar hilekar ve flörtöz. Kimsenin şüphe duymadığı tek yanı ise Mr. Wednesday’e olan sadakati.
Easter
Eostre’nin kökeni bir hayli eskiye dayanıyor. Nisan ayı tamamıyla kendisine adanmış olan Easter’a bir zamanlar tavşanlar kurban edilirken şimdilerde kurbanların yerini boyanmış yumurtalar almış durumda. Yeniden doğuşun ve bereketin sembolü olan Eostre, Hristiyanlığın gelişi ile birlikte bahar ve İsa’nın dirilişi ile ilişkilendiriliyor. Savaşta diğer Eski Tanrılar kadar yer almamasının sebebi de oldukça basit: Kendisine ait koskoca bir ayı ve her yıl kutlanan bir bayramı varken neden rahatını bozmak istesin ki?
Czernobog
İsmi “Kara Tanrı” anlamına gelen Czernobog, Hristiyanlık öncesi Slav tanrılarından biri. Hakkında pek az bilgi olsa da çoğu kaynak Czernobog’dan “şeytan tanrı” ya da “kötü şansın tanrısı” olarak bahsediyor. Wednesday’in müttefiklerinden biri olan Czernobog’un tasvirlerine baktığımızda savaşa çekilmiş olmasına şaşırmamak gerek.
Yeni Tanrılar
Mr. World
İsmi, hakkında bilmeye ne varsa özetler nitelikte – Mr. World dünyanın ta kendisi. Hikaye bitimine kadar neredeyse hiç görünmeyen Mr. World’ün gerçek kimliği üzerindeki gizem ise hiçbir zaman tam olarak kalkmıyor. Mr. World’ün çıkış noktası ise Amerikan halkının üzerinde izlenme korkusu, siyah giyen adamlar tarafından her adımlarının takip edildiği düşüncesi. Mr. World, Amerika’nın kalbinde yatan tüm komplo teorilerinin vücut bulmuş hali.
Technical Boy
Yeni Tanrıların en küçüğü olan Technical Boy’un sinir bozucu bir ergen olması ne kadar da anlamlı, değil mi? Bilgisayarların ve dijital çağın gözde tanrısı Technical Boy, kitapta “havlayan köpek ısırmaz” deyiminin bire bir karşılığı. Teknolojinin gücüne diyecek lafımız yok ama şüphesiz ki tanrılar içinde en kırılgan olanlardan biri. 16 yıl önceki tasvirinin ardından ekranlara uyarlanırken Technical Boy üzerinde yapılan değişiklikleri izlemek oldukça ilginç olacak.
Media
İsmi Mr. World’den bile daha bariz olan Media’nın, medya tanrısı olduğunu söylememe gerek bile olduğunu sanmıyorum. Televizyon aracılığı ile Shadow ile iletişime geçen ve onların tarafına geçmesi karşılığında, kendisinden bekleneceği gibi, Shadow’a zenginlik ve ün vaat eden Media’yı ekranlara, Bryan Fuller ile çalışmaya alışkın olan başarılı oyuncu Gillian Anderson taşıyacak.
Neil Gaiman romanını “bir yolculuk hikayesi” olarak tanımlasa da, kitabın türüne basitçe bir şehir fantazyası deyip geçmek çok kolay olsa da Amerikan Tanrıları’nın alt metinlerinde ele alınan konular pek de kolay lokmalar değil. Dizinin daha ilk bölümden yakaladığı başarı yadsınamaz olsa da Amerikan Tanrıları kesinlikle okunması gereken bir hikaye. Umuyorum ki Media gücünü gösterir ve Amerikan Tanrıları ekranda hak ettiği başarıyı yakalar.
Elinize sağlık,çok güzel yazı olmuş. Kitabı sipariş ettim ama birkaç merak ettiğim nokta var. İlk olarak kitapta anlatıcı bakış açısı nedir? Ne tür odaklama kullanılmış? İkincisi;Shadow Moon karakteri dizideki gibi siyahi mi? Son olarak Bilquis’in sex sahnesinde olduğu gibi, kitapta da adamı yutuyor mu? teşekkürler:)
Merhaba, kitapta üçüncü şahıs anlatımı kullanılıyor. Kitapta Shadow’un melez olduğu ima ediliyor, hatta hapishane müdürünün odasının kapısının önünde beklerken gardiyan Shadow’a “Do you got nigger blood Shadow?” diye soruyor. Ve evet Bilquis kitapta da adam aynı şekilde yutuyor. :)
Çok teşekkürler.
diziyi izlemedim henüz kitabı da yarısına kadar okuyup bırakmıştım birkaç sene önce bırakmamın sebebi sarmaması beğenmemem değildi yıllardır beklediğim vergilius un ölümü türkçeye çevrilebilmişti onu alıp okumuştum sonra öyle kaldı. dizi hoşuma giderse kitaba da tekrar başlarım o gazla büyük ihtimal. neil gaiman ın okuma fırsatına eriştiğim hiç bir eserinden pişman olmadım özellikle sandman i bilmeyen görmeyen ya da okumayan varsa hemen başlasın.
shadow tanrı değilmi ?