Kibrimizden Yenildik – Yenilmez İncelemesi
Madem bu yıl bilgisayar oyunu da geliyor, Stanislaw Lem‘in Yenilmez romanını bir okuyup inceleyelim dedik. Uzay gemilerine The Invincible yani Yenilmez adı verecek kadar kibirli insanoğlunun yenilgisine tanık olduk.
İnceleme yazısı yerine bir kitap tanıtımı okumak için geldiyseniz 2017’de çıkan kitap için yazdığımız tanıtıma buradan erişebilirsiniz.
Yenilmez’in hikayesi bize romanın başında bir gizem sunuyor ve hikaye boyunca bu gizemi çözmeye çalışıyoruz. Bilinmeyenler insanda korku yaratır ve kişi bu korkuyu aşmak için bilinmeyeni keşfetmek ister. Fakat bu hikayede gizemin arka perdesini öğrenmek korku ve dehşeti gidermiyor. O yüzden okurlarımız için hikayenin sürprizini ve dehşetini bozmamak adına spoiler içermeyen bir inceleme yazısı yazdım.
Bu arada Yenilmez’i Stanislaw Lem’i ilk kez okuyan biri olarak değerlendiriyorum. Dolasıyla ne yazık ki bu romanı yazarın diğer kitaplarıyla karşılaştıramayacağım.
Siz Stanislaw Lem’in eserlerine hakim bir okursanız, yorumlarınızı ve fikirlerinizi duymayı çok isterim. Lütfen yorumlarda fikirlerinizi bizimle paylaşın.
Stanislaw Lem
Stanislaw Lem 1921 doğumlu. Yenilmez romanını da 1964 yılında yayımladı. Polonyalı bilimkurgu yazarı türün en önemli ve güçlü isimlerinden biri. Fakat ismini ülkemizde diğer bilimkurgu yazarları kadar sık duymuyoruz.
Kendisi Polonya’nın Nazi işgaline uğradığı günlere kadar bir Yahudi olduğunu bilmiyormuş. İşgal günlerinde de sahte belge ve kimlik kartları sayesinde ailesiyle birlikte olaysız bir şekilde yaşamaya devam edebilmişler. Lem, tıp okumuş ama kan görmekten pek hazzetmediği için diplomasını aldıktan sonra bu mesleğe devam etmemiş. Onun yerine yazarlığı seçmiş.
Eserleri Stalin baskısı altındaki Polonya’da ancak denetimi geçerse (ve bazen sansürlenerek) yayımlanabiliyormuş. Yazar Lehçe, İngilizce, Almanca, Fransızca, Rusça, Latince ve Ukraynaca dillerinde konuşup yazabiliyormuş. Dolayısıyla ek iş olarak çevirmenlik de yapmış. Mesela Philip K. Dick’in eserlerini Lehçe’ye çeviren oymuş.
1973’te Amerikan Bilimkurgu Yazarları (SFWA) yazara bir onur ödülü vermiş. Bu, eserlerini İngilizce yazmadığı için topluluğun üyelik kriterlerini sağlamayan yazarlara verdikleri bir ödülmüş. Eserleri İngilizce yayımlandığında kendisine gönderilen topluluk üyeliği teklifini de reddetmiş. Çünkü Amerikalı bilimkurgu yazarlarının fikirden ziyade paraya önem veren kötü romanlar yazdıklarını düşünüyormuş.
Lem’in bilimkurgu hakkındaki düşünceleri
Stanislaw Lem’in eserlerinde insanoğlunun evren karşısında güçsüz kalması teması ağır basıyor. Sık sık diğer uzaylı ve akıllı ırklarla iletişime geçememe konusunu işliyor. Çünkü uçsuz bucaksız kainatın insanın aklının eremeyeceği varlıklarla dolu olabileceğini düşünüyor. Böylesi varlıklarla iletişimin de mümkün olamayacağına inanıyor.
Bu açıdan da bilimkurgu romanlarında sınırı, içeriği, doğası belli olan unsurları kullanan akımları eleştiriyor. Sel, salgın hastalık, kıtlık, zaman makineleri ve uzaylılar gibi elementlerin Amerikan bilimkurgusunda genelde belli kurallar, aşinalık ve sınırlar içinde çalıştığını söylüyor. Uzaylı veya yabancı bir varlığı, teknolojiyi, konsepti ve durumu okur kolay okusun diye basitleştirme fikrine sıcak bakmıyor.
Ray Bradbury ve Philip K. Dick de bilimkurgu romanlarının bir fikir içermesi gerektiği konusunda Lem ile hemfikirler. Hatta onların da diğer Amerikalı yazarları eleştirdikleri yazı ve kayıtlar var. Onlar bilimkurgu eserinin kapağını kapattıktan sonra bile okura da yeni düşünceler tetiklemesi gerektiğini düşünüyorlar.
Stanislaw Lem aynı zamanda bilimkurgu okurunu da eleştiriyor. Agatha Christie‘nin polisiye romanlarını okurken cinayetin gerçekten olup olmadığını sorgulamayan, Dostoyevski okurken o dramların gerçekten yaşanıp yaşanmadığını kıstas almayan okurların bilimkurgu konusunda gerçekçi, bilime uygun ve mantıklı teoriler beklemesini saçma buluyor.
Stanislaw Lem ve Philip K. Dick
Stanislaw Lem ile Philip K. Dick’in ilişkisini hayli eğlenceli buluyorum.
Lem yukarıda bahsettiğim olaylar ve görüşler, sebebiyle Amerikan Bilimkurgu Yazarları (SFWA) üyelerine eleştiriler yağdırıyor. Onların eserlerini değersiz görürken tek bir Amerikalı ismi onlardan ayrı tutuyor: Philip K. Dick. Aksın Gözyaşlarım Dedi Polis romanını incelerken Dick’in görüşleri ve hayatından bahsetmiştim. Orada anlattığım anekdotlara gönderme yapacağım için o yazıya buradan göz atabilirsiniz. Bilimkurguda mantıklı teoriler aramanın çok da gerekli olmadığını düşünen Lem ile “hangi gerçeklikte olduğumuza göre neyin mantıklı olduğu değişir” diyen Dick’in idealleri örtüşüyor.
Dolayısıyla Lem, Dick’in eserlerindeki karakterlerin içinde bulundukları durumu bilememe, tehdidi algılayamama hallerini çok seviyor.
PKD de Stanislaw Lem’in eserlerini okuyor. Ve ne yapıyor dersiniz? Onu FBI’a şikayet ediyor!
Dick, Lem’in bir insan olmadığına inanıyor. Çünkü çok fazla sayıda yabancı dilde konuşuyor. Üstelik yazdığı eserlerin türleri de birbirinden çok farklı. “Muhtemelen komünist partinin fikirlerini topluma yaymak amacıyla bir araya gelmiş bir grubun ortak kullandığı bir mahlas” diyor FBI’a. Komünist olduğuna kanıt olarak da Amerikan Bilimkurgu Yazarları’na sürekli sataşan ifadelerini kanıt gösteriyor.
Yenilmez: Yenilmemesi Gereken Bir Uzay Gemisi
Stanislaw Lem’in 1964 yılında yazdığı roman Regis III gezegenine inmek üzere olan bir uzay gemisinde başlıyor. Romanın başları bana biraz karmaşık gelmişti. Çok fazla terim, mineral türü, toprak tipi betimlemesi ve aşina olmadığım kelimeler karşısında biraz afallamıştım. O yüzden romanın en azından başlarını yorgun bir kafayla okumamanızı tavsiye edebilirim. Fakat hikaye, yorgun bir okurun dahi ilgisini çekmeyi başarıyor.
Hikayesini okumakta olduğumuz uzay gemisinin adı The Invincible. Regis III’e bir arama ve mümkünse kurtarma çalışması için gelmişler. The Invincible ile aynı tipte bir uzay gemisi olan Kondor, gezegeni araştırmak için buraya onlardan önce inmiş. Fakat her şeyin yolunda gittiğini söyledikleri birkaç iletişim raporundan sonra cızırtılı, anlamsız sesler içeren bir mesaj göndermişler. Ardından da tamamen sessizlik.
Yenilmez (The Invincible) mürettebatı Kondor’un başına ne geldiğini öğrenmek zorunda. Zira gözlemlerine göre yaşama elverişli olan bu gezegen bir tehdit içermiyor. Dolayısıyla insanoğlunun burada kolonileşmeye başlaması için tüm gizemler çözülmeli.
Romanın ana karakterinin adının Rohan olduğunu da söylemek isterim. Bir Yüzüklerin Efendisi sevdalısı olarak romanı okumak yer yer bu isim sebebiyle dikkat dağılmasına sebep olabiliyor.
Her yer ve her şey insanoğlu için değildir
Romanın savunduğu fikir bu aslında: Her yer ve her şey insanoğlu için değildir. Diğer bir deyişle, “Ne işin var Regis III’te?”
Romanda Kondor’un yaşadığı sıkıntıları deneyimleyerek öğrenen Yenilmez mürettebatının hikayesini okuyoruz. İnsanlık birçok gezegene ve uzay istasyonuna yayılmış durumda. Öyleyse neden, NEDEN bu gezegendeki bu tehlikeye göğüs geriyoruz? Burada belli ki bir tehlike var, neden doğasını araştırmaya çalışıyoruz? Neden onu nasıl alt edeceğimizi tartışıyoruz? Yahu neden gemimizi çalıştırıp buradan gitmiyoruz?
Rohan bunları sorguluyor çünkü aslında Kondor’un, Yenilmez’in ya da insanoğlunun Regis III’te yaşamaya ihtiyacı yok. Bu gezegeni sadece yaşanabilir gezegenler koleksiyonlarına ekleyebilmek istiyorlar, o kadar. Peki bu uğur için yüzer kişilik mürettebata sahip iki Yenilmez tipi uzay gemisini heba etmek niye kimseyi rahatsız etmiyor? Neden insanlık için karşılaştığı tehdidi yok etmek (ortada tehdit olmayan zamanlarda bile) bir ölüm kalım meselesi oluyor? Bu tehdidin bir mantığı, sistemi, düzeni var sanıyoruz. Onu bulunca zayıf noktası ortaya çıkar diyoruz. Ama ya o düzen, mantık ya da sistem bizim asla akıl erdiremeyeceğimiz bir şeyse?
Sürükleyici, etkileyici, heyecanlı ve tavsiye edilesi bir roman
Regis III’te yaşanan aksiyon dolu sahneler ilgi çekici. Yani patlamış mısırınızı alıp hikayeyi heyecanla izleyebilirsiniz. Ancak karakterlerin düşünceleri, olayların arkasındaki mantık ve insanoğlunun davranışları gibi açılardan da vurucu bir roman.
Lem’in bize gösterdiği tehdit 1964 yılı için yaratıcı ve yeni bir fikir. Günümüzde ise romandaki bazı fikirlerin yansımasına birçok yerde rastlayabiliyoruz. Benim aklıma Andy Weir’ın Kurtuluş Projesi ve Big Hero 6 geldi. Tehdit, günümüzde bize çok yenilikçi gelmese bile klişe değil ve ürkütücü olmayı da başarıyor. Yenilmez romanının yanında Kurtuluş Projesi’nin basitliği gerçekten de Lem’in Amerikan yazarları hakkındaki eleştirilerinin haklı olduğunu gösteriyor. Gerçi ben Kurtuluş Projesi’ni de sevmiştim ama hikayenin etkileyici olduğunu iddia edemezdim.
Yenilmez’de tehdidin kurgusu ve mürettebatın bu tehdit karşısındaki düşünce ve endişeleri ise etkileyici. Zira üstte de tartıştığımız üzere bu düşünceler aslen insanların farklılık kavramını sınırlı düşündüğünü gösteriyor. Yani kendi alışkanlıklarının çerçevesinde sıkışıp kalabildiğini.
Kısacası, ben Yenilmez’i çok beğendim ve herkese de öneririm. Ara sıra gezegenin taşı toprağı betimlenirken ya da teknik kelimelerle dolu cümlelerle karşılaştığınızda biraz zorlanabilir ya da sıkılabilirsiniz. Fakat bu kısımlar hem kısalar hem de hikayenin sürükleyiciliğini bozmuyorlar.
Lem’in diğer eserlerini merak ederseniz en ünlü romanı Solaris. Onu İletişim Yayınları basmıştı ama baskısı tükendi. Yine de ilk sayfalarına buradan göz atabilirsiniz. Diğer romanlarını da Alfa Kitap Türkçeye çeviriyor.
The Invincible: Bilgisayar Oyunu
Bu yıl içinde Polonyalı bağımsız oyun şirketi Starward Industries’in romandan esinlenerek The Invincible oyununu çıkaracağını önceden yazmıştım. Oyuna dair detayları buradan okuyabilirsiniz. Açıkçası oyunun fragmanı pek de başarılı ya da ilgi çekici durmuyordu. Hatta çekiciliğinin büyük kısmı Firewatch ile benzerliğinden ötürüydü benim adıma. Fakat oyunun haberini yazarken oyunun resmi sitesine göz attım. İşte o web sitesinin tasarımı o kadar güzeldi ki oyuna ilgi yaratırken uyarlandığı romanı da okutmuş oldu.
Oyunun eğlenceli resmi web sitesini buradan inceleyebilirsiniz. Aşağıda “More” tuşuna bastığınızda size (yukarıdaki görseldeki gibi) çizgi roman tadında bir ekran açıyor. Regis III üzerinde analiz yapabiliyor, astrogatör ile konuşmaları baloncuklardan takip edebiliyorsunuz.
Kitabı okuduktan sonra fragmana dönüp baktığımda bu kez fragmanı başarılı buldum. Zira Regis III’te artık karakterleri neyin beklediğini biliyordum. Fakat fragmandaki sahneyi romanda görmüyoruz. Oyunun ana karakterinin adı Yasna olacak ama kitapta öyle biri yok. Fragmanda “onu buldum” diye heyecanlanıyor Yasna. Ancak kitapta tek bir adamı aradıkları bir sahne de yok.
Dolayısıyla oyun, romanın sonunu değiştirdi ve ondan sonraki olayları anlatıyor diye varsayıyorum. Fragmandaki adamın Rohan olabileceğine inanıyorum. Ne dersiniz?